| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 17.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA DİLŞAT CANBAZ KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, kırk gündür tecrit ve hukuksuzluğa karşı açlık grevinde olan, Hakkâri halkının iradesi, Milletvekilimiz Leyla Güven'in onurlu ve direngen duruşunu selamlıyorum, talebinin talebimiz olduğunu bir kez daha tekrar etmek istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Bugün 17 Aralık ve 19 Aralık 2000 hapishaneler yıl dönümü, bunu unutmadığımızı tekrar hatırlatmak istiyorum. 19-26 Aralık 1978 Maraş katliamını unutmadık. 28 Aralık 2011 Roboski katliamını unutmadık. Abluka ve sokağa çıkma yasaklarında katledilen halkımızı ve Silopi'de sokak ortasında katledilen Taybet ana şahsında tüm kadınları ve yitirdiklerimizi tekrar anıyorum ve dünden bugüne katledilen tüm emekçileri, ezilenleri, mazlumları unutmadığımızı, unutmayacağımızı bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Bugün hapishanelerde yaşanan insan hakkı ihlalleri had safhaya ulaşmıştır. Milletvekilleri, siyasetçiler, gazeteciler, kadınlar, akademisyenler, öğrenciler, işçiler hapishanelerdedir. Hapishanelerde hukuk dışı, keyfî uygulamalar mevcuttur. Bunlara birkaç örnek vermek istiyorum: Çıplak arama, kitap, gazete, dergi yasakları, keyfî koğuş aramaları ve sürgünler olağan hâle gelmiştir hapishanelerde. Bugün Van F Tipi Hapishanesinde havalandırmanın tel örgülerle kapatıldığı, sabah akşam koğuşlarda keyfî arama ve darba maruz kalan tutsaklardan 2 tutsak 92'nci gününde bugün ölüm orucunda. Buradan Mecliste ses olmalarını istiyoruz. Buradan Adalet Bakanlığına talebimizdir: Bir an önce bu sese kulak verilsin ve hapishanelerdeki artık işkenceye varan bu insanlık dışı uygulamalara son verilsin.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi için partim adına söz almış bulunmaktayım.
Geçen perşembe günü Ankara'da meydana gelen kazada yaşamını yitiren yurttaşlarımızın ailelerine başsağlığı, yaralılara şifa diliyorum. Seçimlere yönelik hızlandırılmış projelerin bugün yarattığı tablo halkımızın can ve mal güvenliği olmaktadır. Bugün Sayıştayın bir raporu yayınlandı -malum ki Mecliste bütün vekiller bunun haberini almıştır- Ankara'daki kazanın meydana geldiği tren yolundaki gibi, birçok demir yolunun sinyalizasyon sisteminin tamamlanmadan hizmete sokulduğunun altı çizilmiştir. Rapora göre, ihale edilen 2 proje sinyalizasyon gibi can güvenliğini etkileyen imalatlar tamamlanmadan teslim edildi. "Dün Çorlu, bugün Ankara, peki yarın neresi?" diyeceğiz. İktidar bir an önce üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli, en güvenli ulaşım olarak adlandırılan demir yollarındaki bu ihmaller derhâl giderilmelidir.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2016 yılı genel bütçesi 4 milyar 375 milyon 275 bin TL olup 2017 yılında bütçe 5 milyar 147 milyon 466 bin TL'ye yükselmiştir. 2018 yılında ise 5 milyar 793 milyon 391 bin TL'lik bütçe ödeneği ayrılmış olup 2018 Ağustos ayı sonu itibarıyla 3 milyar 967 milyon 876 bin 158 TL'lik kısmı harcanmıştır. TÜBİTAK, Türkiye Bilimler Akademisi gibi bilim kurumlarını bünyesinde barındıran Bakanlık bilimsel araştırma ve geliştirme projelerinde savaş sanayisini öncelemiş, sosyal bilimler, fizik, kimya, matematik gibi, toplum yaşamını doğrudan etkileyen birçok çalışma geri kalmıştır.
Ülkemizde bilimsel faaliyetin geliştirilmesi, özendirilmesi için ciddi hiçbir çalışma yapmayan AKP iktidarı aksine bilim insanlarını öteleyen, hedefleyen, hedef gösteren, bilimsel çalışmalarını engelleyen, akademik ve özgür düşünceyi baskı altına alan politikalarını ısrarla savunmaktadır.
OHAL sürecine bir bakalım, 6 binden fazla akademisyen üniversitelerden ihraç edilmiştir, yüzlerce akademisyen ifade ve fikir hürriyetlerini kullandıkları için hâlâ yargılanmaktadırlar. Bu vesileyle, baskılar ve hukuk dışı uygulamalara boyun eğmeyen, vicdanın, bilimin ve özgür düşüncenin savunucuları barış akademisyenlerini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Biraz önce oturduğum yerde bir not aldım, bir vekil arkadaşımız o kadar güzel işler yapılmış gibi -AKP iktidarının teknoloji ve bilim üzerine sunumunu yaparken- anlattı ki, peki, bunların hangisini bilim insanların yapıyor diye sormak istiyorum. Bugün bu kadar akademisyen, bugün bu kadar bilim insanı içeride tutsakken, soruşturmalar açılırken biz kimlerle yapacağız? Evet, "Hayallerimizi gerçekleştireceğiz." demişti, hayallerimizi kimlerle gerçekleştireceğimizi sormak istiyorum.
AKP iktidarı boyunca bilim, sanat, felsefe ötelenmiş, bunlarla ilgilenen insanlar hedef gösterilmiş, bu politikaların sonucu olarak da birçok bilim insanı ülkemizi terk etmiştir. Almanya merkezli İstihdam Araştırma Enstitüsü Beyin Göçü Veritabanı'nın Nisan 2018 tarihli verilerine göre Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma örgütüne üye 20 ülke arasında yaşayan yüksekokul ve üzeri eğitim seviyesine sahip Türkiyeli göçmenler maalesef otuz yılda 3'e katlandı. AKP iktidarı, bilim düşmanı bu politikalarından bir an önce vazgeçmeli, bilim insanları ve ifade özgürlüğü üzerinde baskılarına son vermelidir.
Emperyalist, kapitalist dünya sömürü düzeninin tüm dünyada emekçilere ve ezilen halklara yönelik uyguladığı neoliberal politikalar her gün yaşamımızdan daha fazlasını çalıyor. Emekçilerin cebindeki son kuruşa dahi göz diken bu barbar sömürgeciler, yoksullardan çaldıkları yetmiyormuş gibi utanmazca çalışma saatlerinin artırılmasını, kıdem haklarının artırılmasını ve patronlara devredilmesini, patronlardan alınan vergilerin sınırlandırılmasını talep etmektedirler.
Neoliberal sömürgecilerin ülkemizdeki on altı yıllık temsilcisi AKP bu sömürü düzeninin ortaklığını yapmaktadır. On altı yıllık iktidarları boyunca işçilere, emekçilere, köylülere daha fazla yoksulluk, daha fazla tasarruf ve daha fazla borçtan başka bir şey vermeyen patron, sermaye dostu AKP iktidarı her zaman işçiye karşı patronu, köylüye karşı tefeciyi, mazluma karşı zalimi korumuştur. Emekçilerin en asgari taleplerini dahi jandarma copu, polis gazı, yargı sopasıyla bastıran AKP iktidarı patronlar için ise daha fazla zenginlik yaratmıştır. Eğitim, sağlık, sosyal politikalar ve benzeri birçok hakta tasarrufa gitmiştir. İşçilerin İşsizlik Fonu'nu bankalara, tefecilere, patronlara peşkeş çekmiştir. İktidarları boyunca emekçiye daha çok yoksulluktan başka bir şey vermediler; patron kulüplerinde, birliklerinde, vakıflarda "İşçilerden daha fazla ne çalabiliriz, ne kazanabiliriz?" üzerine tartışma yürüttüler. Bugün patronlara daha çok refah ve kâr sağlayan AKP iktidarı işçiye ne mi verdi? Hep birlikte bakalım: On altı yılda 20 binden fazla işçi iş cinayetlerinde katledildi. TEKEL, PETKİM, TÜRK TELEKOM, Şeker Fabrikaları özelleştirildi. Kâğıt fabrikaları (SEKA) kapatıldı. İşsizlik Sigortası Fonu kuruluş amacı dışında kullanıldı, üç kamu bankasına fondan 11 milyar TL aktarıldı. İş Kanunu'nda yapılan değişiklikle işçi kiralama büroları kuruldu; işçiler modern köleliğe, güvencesiz çalışmalara zorlanıldı. Sömürü düzenlerini, hırsızlıklarını ve yalanlarını saklamak için her defasında başvurdukları "millî güvenlik" ve "devlet bekası" argümanlarıyla 15 ayrı işçi grevi yasaklandı, 15 grev ertelemesinin 7'si OHAL döneminde yani 2016-2018 yıllarında gerçekleştirildi. Üçüncü havalimanı işçilerinin sağlıklı barınma, beslenme ve ödenmeyen ücretlerinin ödenmesi için yaptıkları eyleme jandarma ve polis tarafından saldırıldı, AKP iktidarının emrindeki yargıyla onlarca işçi tutuklandı.
Her gün ülkemizin farklı işçi bölgelerinde ücretleri, ekonomik ve sosyal hakları gasbedilen, sendikalı oldukları için işlerinden atılan yüzlerce işçi direnmektedir. Bugün, Gebze'de Flormar işçileri, Bursa'da Cargill işçileri, Aydın'da belediye işçileri, Urfa ve Muğla'da TÜVTÜRK işçileri, Mamak'ta TOKİ işçileri; İzmir, Antep, Karaman'da Süperpark işçileri; Real, Metro ve Makro Market işçileri hakları için direnmeye devam ediyorlar. Buradan, direnen işçilerin direnişlerini selamlıyorum.
On altı yılda AKP iktidarının işçiler için âdeta bir cehennem yarattığı; Soma, Ermenek, Şirvan, Şırnak, Afşin, Torunlar, Davutpaşa, Tuzla, Ostim, Kozlu, Karadon, Esenyurt'taki toplu işçi katliamları hafızalarımızdaki yerini hâlâ koruyor. Katliamların ardındaysa mutlaka AKP'nin palazladığı patronlar çıkıyor. AKP iktidarı bu bütçeyi hazırlarken işçilerin, emekçilerin, köylülerin değil, emperyalizmin çok uluslu şirketlerinin patronlarının, tefecilerinin, bankaların çıkarlarını gözetmektedir. Yani bu bütçe, halkın bütçesi değil, kadınların bütçesi değil, işçilerin bütçesi değil, öğrencinin bütçesi değil; akademinin, sağlığın, hukukun bütçesi değil; bu bütçe sarayın, saltanatın bütçesi. Bu bütçeye partim adına "hayır" diyoruz ve teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Canbaz Kaya.