| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 17.12.2018 |
HDP GRUBU ADINA NUSRETTİN MAÇİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilim ve teknolojinin zirvede olduğu bir çağdayız. Kapitalizm hiçbir toplumun ulaşamadığı düzeyde teknoloji geliştirdi; sanayiden ticarete, tarımdan hizmete, eğitimden ulaşıma, iletişime varana kadar her alanda geliştirdi, geliştiriyor. Ancak aynı kapitalizm teknolojiyi genel olarak insanlığın değil bir avuç egemen sınıfın hizmetinde kullandı, kullanıyor. Teknoloji halka, işçiye, emekçiye, ancak burjuvaziye sömürü ve kâr alanı açmasıyla orantılı olarak yansıtılıyor.
AKP yetkilileri on altı yılda ülkeye nasıl çağ atlattıklarını, nasıl büyük gelişme gösterdiklerini sıkça anlatırlar ama veriler Türkiye'nin 2016 yılından bu yana beyin göçünün, sayısal anlamda, tarihte benzeri görülmemiş bir noktaya ulaştığını göstermektedir. Bir ülkenin sanayi, bilim ve teknoloji bütçesi o ülkenin tek kişilik Cumhurbaşkanlığı bütçesinden daha düşükse o ülkede bilim ve teknoloji ilerleyebilir mi?
Türkiye en fazla beyin göçü veren 34 ülke içinde 24'üncü sırada. Türkiye, iyi eğitim alan her 100 kişiden 59'unu kaybetmektedir. Ülkede üniversitede okuyan gençlerin yüzde 73'ü yurt dışında çalışmak ve yaşamak istiyor. Türkiye İstatistik Kurumunun yayımladığı Uluslararası Göç İstatistikleri Raporu'na göre 2017'de Türkiye'den göç eden kişi sayısı bir önceki yıla kıyasla yüzde 42,5 artış göstererek 253.640 oldu. Bu durumu, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası iki yıl yürürlükte kalan OHAL sürecinde on binlerce kişinin kanun hükmünde kararnamelerle işini kaybetmesinin doğurduğu sonuçlardan biri olarak değerlendiriyoruz. 1 Eylül 2016'dan itibaren olağanüstü hâl kapsamında ilan edilen 12 kanun hükmünde kararnameyle yükseköğretim kurumlarındaki görevlerinden ihraç edilen akademisyenlerin 455'i profesör, 472'si doçent, 658'i yardımcı doçent, 420'si araştırma görevlisi, 243'ü öğretim görevlisi, 28'i uzman ve 70'i okutmandır. Yine, 10 Nisan 2018 tarihli Cumhuriyet gazetesinin haberinde "Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü 79 bin öğrenci" yazmaktadır. Yine, Türkiye'deki 250 üniversiteden ilk 500 arasına giren tek bir üniversite yoktur.
Bütün bu yaşananlara bir anlamda hem yol açan hem de bunları kapsayan en önemli nedenlerden biri ülkenin Kürt sorununu çözememesi, demokrasinin rayından çıkmasıdır. Ülkede hukukun evrensel normlarından uzaklaşılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlanması, medya özgürlüğünün ortadan kaldırılması, yaşam tarzına müdahale tehlikesinin varlığı son yıllarda artan beyin göçünün temel nedenleridir.
Dün, İçişleri Bakanı bu kürsüde tarihî bir itirafta bulundu "Kürdistan bölgesel yönetiminin yapmış olduğu 25 Eylül 2017 referandumunu, Türkiye'nin öncülüğünde İran ve Irak'la birlikte boşa çıkardık." dedi. Doğru söylüyor ama eksik söylüyor. Küresel güçlerin de bu duruma göz yumduğunu hepimiz biliyoruz. Daha önce, bölgesel yönetimle diplomatik, ticari ve istihbarat anlamında ilişkilerinin ne kadar yakın olduğunu biliyoruz. Yıllık ticaret hacminin 50 bin doların üzerinde olduğu kamuoyunca bilinmektedir. Ancak ne zamanki Kürtler kendi gelecekleriyle ilgili tarihî bir karar ve siyasi irade beyanında bulunduğu zaman, AKP iktidarı hem Kürt bölgesel yönetimine yönelik hem de Rojava'ya yönelik irade kırıcı her türlü saldırıyı mübah görmektedir.
Son yılarda Orta Doğu'da küresel güçlerin de içinde bulunduğu bir savaş durumu var ve daha uzun bir süre bu durumun süreceği aşikârdır. Dün, nasıl ki bölgesel yönetimden Türkiye'ye yönelik tek saldırının olmadığını hepimiz biliyorsak Rojava'dan da Türkiye'ye bir saldırı olmayacağını biliyoruz. Bırakın Kürtler, Suriye rejimiyle otonom mu, federasyon mu kuracaklarına Suriye halklarıyla karar versinler.
Bizim, AKP'ye çağrımız: Türkiye, dış politikasını Kürt karşıtlığı üzerinden sürdürmekten vazgeçsin. Kürtlerin kolektif haklarından bahsedildiği zaman bölünme algısını ve kaygısını yaratmayın. Türkiye'de 20 ila 30 milyon arasında Kürt nüfusun olduğu bilinmektedir yani nüfusun dörtte 1'i...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Maçin, tamamlayın.
NUSRETTİN MAÇİN (Devamla) - ...ancak Kürtçe hâlâ resmî dil olarak kabul edilmemektedir. Korkmayın, size bir örnek vereyim. İspanya'da 4, İsviçre'de 4, yanı başımızdaki Kürt bölgesel yönetiminde Kürtçe, Arapça, Türkmence, Süryanice, Asurice olmak üzere 5 resmî dil kabul edilmiştir, hiçbiri bölünmemiştir, uyum ve barış içinde yaşamaktadır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank konunun önemine işaret ederek "Yıllardır yetişmiş insan kaynaklarımızı âdeta bir beyin göçüyle maalesef kaybediyoruz." diyor. Bilim, teknolojiyi geliştirmenin yolu özgürlüklerden, demokrasiden ve insan haklarının evrensel değerlerini korumak ve geliştirmekten geçer.
Değerli milletvekilleri, 21'inci yüzyıl biz istesek de istemesek de Orta Doğu'da Kürtlerin yüzyılı olacaktır, Kürtler de bütün halklar gibi kendi kolektif haklarını kullanacaktır.
İkinci bir çağrım şudur: Teknolojinin ve sanayinin bu kadar geliştiği bir dönemde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi bağlayın Sayın Maçin, lütfen.
NUSRETTİN MAÇİN (Devamla) - Evet, bağlıyorum.
Dünyada çalışan kesim, işçi ve emekçiler normalde günlük beş ve altı saat çalışması gerekirken tam tersi, yüz elli yılın gerisine giderek on on iki saat çalıştırılmaktadır.
Benim çağrım, demokratik bir ülkede yol almanın yolu Kürt sorununun çözümüdür, demokrasidir, barıştır ve insan haklarıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Maçin.