| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 18.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019 yılı Türkiye İstatistik Kurumu bütçesi hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kurum 5429 sayılı TÜİK Kanunu'na göre resmî istatistik programı hazırlar, programın işleyişini takip eder ve diğer kurumların ürettiği istatistik bilgilerinin uygunluğunu inceler. Bunları yaparken "Mesleki bağımsızlık, veri değerleme yetkisi, kaynakların yeterliliği, kalite taahhüdü, istatistiki gizlilik, tarafsızlık ve şeffaflık, güvenilir metodoloji, doğruluk ve güvenilirlik, zamanında iş yapma, tutarlılık ve karşılaştırılabilirlik, açıklık ve erişilebilirlik ana başlıkları altında görev yapar." denilmektedir. Elbette TÜİK bu ilkeler doğrultusunda görev yapmalıdır. Ülke kaynaklarının doğru kullanımı, ekonomimizin sağlam zemine oturması, tüm kamu kurumları ve özel sektör verilerinin mesleki bağımsızlık içinde, doğru, tutarlı ve şeffaflıkla kamuoyuna takdim edilmesi ticari hayatın her kademesi için önem arz ettiği gibi kamu kurumlarının verimliliği için de önemlidir.
Değerli milletvekilleri, TÜİK, nedenini hâlâ açıklamayarak emrivaki ve oldubittiye getirilmiş bir şekilde büyüme oranlarının hesaplanma yöntemini tüm üretim verilerinden kopartarak Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığından elde edilen, güvenilirliği meçhul idari verilere göre hesaplamaya başlamıştır. Ayrıca bir başka usulsüzlük, gayrisafi yurt içi hasılanın hesaplanmasıyla ilgili baz alınan yılın 2009 yılı olmasıdır. Bu yıl, ekonominin 2008 krizinin etkisiyle büyük oranda küçüldüğü bir yıldır. Bu yıl baz alınarak sonraki oranların olduğundan da büyük gösterilmesi sağlanmıştır. Bundan sonra TÜİK büyüme verileri, gerçek verilerin olumlu hâle getirilmesi çabasıyla çarpıtılmış veriler diye değerlendirilecektir. TÜİK'in enflasyon açıklamalarıyla, çalışanlarımıza ve emeklilerimize vermek istemediğiniz gerçek enflasyon fark oranı için "Her bir puan farkının devlete yüklüce maliyeti oluyor." diyebilirsiniz. Milletimizin de size vereceği cevap elbette olacaktır.
Unutmayın ki en büyük geliriniz yine çalışan ve emekliden. Bakın, gerçek enflasyonun yani son on beş yılın rekorunu kıran Eylül 2018 enflasyonunun açıklanmasının hemen ardından enflasyon rakamlarını açıklayan birimin başında olan kurum Başkan Yardımcısı Enver Taştı alelacele görevinden alındı. Niye? Gerçek enflasyon rakamını kamuoyuyla paylaştı diye; böyle bir algı oluştu. Ne yaparsanız yapın, kimi görevden alırsanız alın, kimi göreve getirirseniz getirin, mutfaktaki yangını siz hissetmiyor olabilirsiniz, inanın vatandaşlarımız ciğerlerine kadar bu yangını hissediyor.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerin yaptığı hesaplamalara göre 1960 yılından bu tarafa Türkiye'nin ekonomik büyüme ortalaması yüzde 4,5. 2008-2018 yılları arasındaki on yıllık büyüme oranı 3,9'dur. Enflasyona baktığımızda, 2002 sonunda TÜFE yüzde 29,7, ÜFE yüzde 30,8 olarak gerçekleşmiştir. TÜİK'e göre Ekim 2018'de TÜFE yüzde 25,2, ÜFE yüzde 45 çıkmıştır. Tabloda görüldüğü gibi, on altı yıllık AK PARTİ iktidarında Türkiye ekonomisi tekrar 2002 seviyesine dönmüştür.
Ekim ayında on iki aylık enflasyonun yüzde 25,24 çıkması sonucu, on beş yılın en yüksek enflasyon oranına sahip olarak Türkiye dünyanın en yüksek enflasyona sahip 10'uncu ülkesi oldu. Üzülerek ifade ediyorum, Türkiye enflasyonda üçüncü dünya ülkeleriyle anılan ülke konumuna düşürülmüş oldu.
Bugün ne hazindir ki 2018 yılı bütçesini 72 milyar faiz ödemesiyle kapatmayı bekleyen Hükûmet, 2019 yılı bütçesinin gelir hanesine koyduğu petrol ürünlerinden, doğal gazdan, motorlu taşıt vergilerinden, alkollü içeceklerden, kolalı gazozlardan, dayanıklı tüketim mallarından, tütün mamullerinden alınacak 164 milyar 31 milyon 56 bin TL'lik ÖTV gelirinin 117 milyarını faiz olarak gider hanesine yazmıştır. Yani, dar gelirliden, emekliden, memurdan, işçiden, esnaftan alacağı verginin yüzde 72'si faizle buharlaşıp gitmiştir.
Dolaylı vergi olarak tabir edilen KDV ve ÖTV'den en fazla etkilenen kesim emekliler, işçiler, memurlar, esnaflar yani dar gelirlilerdir. Bütçe gelir hanesindeki 164 milyar 31 milyon 56 bin TL'lik yükün büyük bölümü bu bütçede dar gelirli vatandaşlarımızın omuzlarına yüklenmektedir.
Yine, Maliye ve Hazine Bakanlığı, bütçe gelir hanesinde bir önceki yıl gelirlerini yüzde 23,2 oranında artırarak revize etmiştir. Bu şartlar altında, asgari ücretlimizin, emeklimizin, memurumuzun omuzlarına yüklediğiniz yükü hafifletmek için maaşlardaki artışı, asgari ücret artışını da en az yüzde 26,5 oranında artıralım, artıralım ki bu bize verdikleri vekâleti vatandaşlarımızın refahı için kullanmış olmanın hazzını yaşayalım.
Değerli arkadaşlar, gerçek büyüme spekülatif olmayan; üretime dayalı ekonomik büyüme, ihracata dayalı dış ticaret fazlası veren, sektörel bazda en fazla sanayinin katma değer ürettiği bir ekonomiyle gerçekleşebilir. Türkiye ise üretimden uzak, ithalata, dış borca ve inşaata dayalı büyümeye çalışmakta ve bunda bile başarısız olmaktadır. Bu ne demektir? Üretimden yaratılan artı değer üzerinden değil, tüketimden alınan vergi üzerinden gelir elde eden bir hükûmet sistemi. İthalatın ihracattan daha fazla olması sonucu ülkemizin dış ticaret açığı yüzde 51,6 milyar dolar iken kur artışı sonrası yüzde 43,3 olsa bile bu, sürdürülebilir bir değer değildir. İşte, hazır yiyen ülkenin dış ticareti böyle olur. On beş yılda artıya çıkamadık, bu gidişle de çıkamayacağımız ortada.
Üretimden kopuk sanal büyümeler ne alım gücünde bir iyileştirme sağlıyor ne de işsizlik oranlarında azalma. Ekonomide sanayinin payı gittikçe küçülürken artı değer yaratmadan, nereden geldiği belirsiz sıcak paralara bakmak durumunda kalıyor koskoca Türkiye. Rakamları güzel göstermek için sık sık yöntem değişiklikleri sağlıklı ölçmeleri de zorlaştırıyor, rakamlar da pembe tablolarla sunulmuş oluyor. Bu pembe tablolar milletimizin karnını doyurmuyor, işsizliğe ve yoksulluğa çare olmuyor. Bu millete 50 kuruşluk soğanı, 1 liralık patatesi 8 liraya AK PARTİ Hükûmeti yedirdi mi, yedirmedi mi? Milletimiz kâğıt üzerinde açıklattığınız sanal büyümeleri değil; evindeki, mutfağındaki, çarşıdaki, pazardaki gerçek rakamları, gerçek yangını biliyor. Akşam evine, çoluğuna çocuğuna yiyecek götürememenin kaygısını yaşayan halkımızın sizlere gereken cevabı 31 Mart Yerel Seçimlerinde vereceğini göreceksiniz.
Değerli milletvekilleri; seçim bölgemde narenciye üreticisi ve ihracatçısı Adanalı hemşehrilerim ve diğer illerimizdeki üretici ve ihracatçılarımız mağdur olmakta. Narenciye ihraç pazarının yüzde 70'ini Rusya Federasyonu, Irak ve Ukrayna oluşturuyor. Bu ülkelerle yaşanabilecek ekonomik veya siyasi sorunlar nedeniyle bazı yıllarda -bu yıl da olduğu gibi- ihracatta sıkıntılar yaşanmakta. İhracatta sıkıntı yaşanmaması için ülkemizin ithalat yaptığı ülkeler arasında 1'inci sırada, ihracat yaptığı ülkeler arasında 15'inci sırada olan Çin Halk Cumhuriyeti'yle 2017 yılında 23,4 milyar dolarlık ithalat, 2,9 milyar dolarlık ihracat gerçekleşmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti'yle narenciye ihracat anlaşması yapılmasını, bu hususla ilgilenmenizi milletim adına özellikle talep ediyorum. DFİF yani Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kaynaklı ihracat iadesi desteğinin geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da ton başına 150 TL olarak ödenmesi gerekmektedir. Ayrıca, Uzak Doğu ülkelerine yapılan ihracatta navlun desteği 50 dolar/ton başına verilmesini bekliyor, bütçenin milletimize hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)