| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 8'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 18.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ENEZ KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun bütçeleriyle ilgili olarak İYİ PARTİ adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özelleştirme, kamunun mülkiyet yönetiminin özel kişi ya da kurumlara devredilmesi olmakla beraber, devletin ekonomi içerisindeki varlığının azaltılması veya ortadan kaldırılması için, kamu kurum ve kuruluşlarının ürettiği mal ve hizmetlerin özel kesime devredilmesi anlamına gelir.
Özelleştirmenin etkileri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde işsizliğin artmasına, iş güvenliğinin zayıflamasına, farklı ücret uygulamalarına ve taşeronlaşmanın yaygınlaşmasına neden olmuştur; çalışma hayatını etkilemiş ve özellikle, çalışanlar açısından olumsuz etkileri ön plana çıkarılmıştır. Ülkemizde kamu kurumlarının özelleştirilmesini yoğunlukla yabancılaştırma olarak görmekteyiz. Zira, ülkemizde özelleştirilen kurumların yabancılara satıldığı belirlenmektedir. Yeni işverenler, toplu sözleşmeler yerine bireysel sözleşme yoluna gitmişlerdir. Çalışanların ücret düzeyleri düşmüş, çalışma saatleri artmıştır. İşten çıkarmalar olmuş, personel tasfiyesine gidilmiştir. Bütün bunlar sonucu, özelleştirmenin çalışanlar ve çalışma hayatının üzerindeki etkileri; istihdam düzeyindeki değişme, işten çıkarma ve işsizlik, sendikasızlaştırma, toplu sözleşmelerdeki değişiklik, ücret yapısındaki değişme, ücretlerdeki düşüş, çalışma şartlarında değişme, sosyal güvenlikte zayıflama olarak görülmektedir. Hâlbuki özelleştirme yapılacak kurum ve kuruluşlarda çalışan insanlarımızı mağdur etmeden, gelir dağılımı, istihdam, toplu sözleşmelerdeki gibi hakların korunması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde önemli gelir kuruluşlarından biri olan şeker fabrikalarının satılması, ülkemizdeki pancar üreticilerini de belirsiz bir geleceğe doğru sürüklemiştir. Bu fabrikaların satışlarından, pancar üreticisi, çalışan işçi, yöre halkı, esnaf, hayvancılık yapanlar, taşıma işiyle uğraşanlar doğrudan etkilenmişlerdir. Şeker pancarları tarlalarda kalmıştır. Özelleştirilen fabrikalar şeker pancarı almamaktadır, kota sorunları vardır. Sadece şeker fabrikaları mı arkadaşlar? Tabii ki hayır. Özelleştirilen diğer tüm kuruluşlarda benzeri sorunlar yaşanmaktadır.
Kamuya ait, özelleştirilen veya satılan kuruluşların değerli birçok arazilerinin yerlerine AVM veya rezidans yapılmıştır. Bunların bazıları: Tekirdağ'da binlerce ailenin geçim kaynağı olan TEKEL içki fabrikasının yerinde yeller esmektedir, fabrika şu anda yok olmuş gitmiştir, binlerce metrekarelik arazisinin de ne olacağı bilinmemektedir, özelleştiren firma başkalarına satılmıştır. Ankara Et Balık Kombinası yerine AVM, İstanbul Zincirlikuyu'daki Karayollarının binasının arsasının yerine AVM ve rezidans, Samsun Sigara Fabrikasının yerine AVM yapılmıştır. Bu örnekleri bütün illerde çoğaltabiliriz. Bu yapılanlardan kimler faydalanmış, kimler nemalanmıştır arkadaşlar?
Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından, seçim bölgem olan Tekirdağ'ın Hayrabolu ilçesinde, TÜRKŞEKER'e ait 13 bin metrekarelik alanda imar değişikliğine gidilmiştir. Fabrikalar üretim yerine imara açılmış, arsasının konut alanına dönüştürülmesine karar verilmiştir. Fabrikayı satın alan şirket buraya AVM veya lüks rezidans da dâhil her türlü ticari yapı ve konutu yapabilecektir. Ayrıca, üstelik Özelleştirme Yüksek Kurulu imar değişikliğine itirazın da önünü kapamıştır. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının sayfasında "Özelleştirmenin temel amacı nihai olarak, devletin ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilmesini sağlamaktır." denilmektedir arkadaşlar. Bu cümlenin içinde, özelleştirilen kurumlarda çalışan insanlarımızın hakkının korunması nerededir?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Bakan bütçe sunuş konuşmasında kasım ayı itibarıyla tüketici enflasyonunun bir önceki aya göre yıllık bazda 3,62 puan gerilediğini söylediler. Aynı zamanda, ihracatımızın yıllık bazda kasım ayında 168 milyar dolarla bugüne kadarki en yüksek değerine ulaştığını belirtti. Aynı zamanda, 2018 yılında Avrupa Birliğine ihracatımızın yüzde 15,5 arttığını, yine 2018 yılında turizm gelirlerimizin ekim ayı yıllık bazda 38,9 milyon kişiyle 24,9 milyar dolara ulaştığını belirtmektedir. Anlaşılacağı üzere ülkemizde her şey güllük gülistanlık, biz bu ülkede yaşamıyoruz(!)
Geçen hafta bu çatı altında Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun'u çıkardınız. Arkadaşlar, bu kanunla neyi tescilliyorsunuz, biliyor musunuz: Bu ülkede ekonomik krizin olduğunu.
2008 yılında icra dosyaları 5 milyon iken 2018 yılında 20 milyon gibi bir rakama ulaşmıştır. Neymiş? Vatandaşımız abonelikten kaynaklanan faturalarını ödeyemiyorlarmış da icra daireleri çok ama çok yoğunmuş. Bu sebeple, devriiktidarınızda her şeyi özelleştirerek yarattığınız patroncuklar, öyle, şak diye paralarını icra yoluyla tahsil edemiyorlarmış. Bunun için de icra işlerinin kolaylaşması lazımmış!
Adalet Komisyonu raporuna göre "Nüfus artışı ve ekonomik büyüme, icra dairelerinin iş sayısına artış şeklinde yansımıştır. Bu durum gerek fiziki gerekse elektronik altyapıda yapılan birçok iyileştirmelere rağmen şikâyetlere ve icra dairelerinde olumsuz görüntülere neden olmuştur." denilmektedir. Bana göre bu cümle şöyle yazılsaydı daha manidar olurdu: "On beş yıllık nüfus artışı neticesinde eğitimi planlamayı beceremedik. Ekonomik büyümede gerekli yatırımlar için hibe ve kredileri, katma değer ve istihdam oluşturacak kaynakları doğru insanlar yerine yandaşlarımıza dağıttık. Bunların neticesinde, ekonomik bir istikrarsızlıkla bugünlere getirdiğimiz bu güzel ülkemizde vatandaşlarımız artık, faturalarını ödeyememekte. Bu sebeple ülke genelinde icra daireleri kilitlenmiş durumdadır." Böyle yazılsa daha doğru olmaz mı?
Eğer sizler vatandaşımızın geçim sıkıntısını unutturacak ve faturalarını aksattırmayan bir ekonomi modeli kurgulasaydınız, hayata geçirebilseydiniz bugün 20 milyonu aşkın icra dosyası mahkeme koridorlarını işgal etmeyecekti.
Sayın milletvekillerim, Sayın Bakan, yine, 2019 yılı bütçe sunuş konuşmasında "2017 yılında yüzde 7,7'lik güçlü bir büyüme performansı elde ettik. Bu büyüme performansıyla Türkiye G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olmuş." diyor ancak 20 milyon icra dosyası sanki bu ülkede değil ve geçen hafta bu icra dosyalarının tahsilatıyla ilgili kanunu kendileri çıkarmamış gibi konuşuyor. Haklı da olabilir çünkü ülkede ekonomik bir sıkıntı yok ama millet faturalarını ödeyemiyor; ülkede her şey yolunda, paniğe hiç gerek yok ama millet yine faturalarını ödeyemiyor; ülke güllük gülistanlık ama millet faturalarını ödeyemiyor. Hani siz her seçimden sonra her defasında "Teşekkürler Türkiye." diyorsunuz ya, ben buradan aziz milletime sesleniyorum: Artık fatura kesme sırası sende Türkiye diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)