| Konu: | 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 19.12.2018 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, sayın milletvekilleri; 10'uncu madde yerel yönetimlere ilişkin. Hemen belirteyim: Bu konuda, Cumhurbaşkanlığı 1 no.lu Kararnamesi, Anayasa madde 127'ye aykırılık teşkil etmektedir çünkü İçişleri Bakanlığına bağlı olduğu hâlde, bu 1 no.lu CBK'yle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçirilmiştir. Bu bakımdan, bu aykırılığı saptayarak başlamak durumundayım.
Tabii ki bütçe hakkı vergi yükümlülerinin haklarının güvence altına alınmasının çok ötesine geçen bir hak. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri'nin kuruluşuna baktığımız zaman temelde vergi sorunu olduğunu görmekteyiz. Londra Parlamentosu 1763'te Amerika'nın doğu kıyılarında Britanya kolonilerinin vergi ödemeleri için bir yasa kabul etti. Koloniler, Parlamentoda temsil edilmedikleri gerekçesiyle vergilere itiraz etti. Koloniler Meclisi 1768'de mülkiyetin doğal bir anayasal hak olduğunu, hukuka uygun olmayan vergi yükümlülüğünün bu hakkı zedelediğini öne sürdü. İşte, o zaman, anayasal olmayan "unconstitutional" Londra'da alınan önlemleri kınamak için sıkça kullanılan bir sözcük hâline geldi. Ne var ki Londra Parlamentosu tavrında ısrarcı oldu. Bunun üzerine 13 koloni temsilcilerini bir araya getiren bir kongre yapıldı ve 4 Temmuz 1776'da halkın yönetim biçimini teyit eden bir bağımsızlık bildirgesi ilan edildi. İngiltere'ye karşı zaferle sonuçlanan savaştan sonra, bu 13 devlet, 1787'de cumhuriyetçi federal Birleşik Devletleri kuran anayasayı kabul etti. İşte, verginin ve bütçenin ne kadar önemli olduğunu gösteren tarihsel bir bilgi.
Tabii ki bu bize yabancı bir durum değil çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda da böyle bir ilişki var. Nitekim, Türkiye devleti Meclisle doğdu ve Anayasa yoluyla kuruldu.
1921'de kutsanan Türkiye Büyük Millet Meclis ile 2018'de göstermelik hâle gelmiş olan Meclis arasındaki ayrışma açık. 1921'de hükûmet Büyük Millet Meclisinden çıkıyordu ve "Büyük Millet Meclisi Hükûmeti" adını taşıyordu, 2018'de ise bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmadığı gibi Meclise karşı da sorumlu değiller. Tek sorumlulukları cezai sorumluluk, o da ancak 400 milletvekiliyle sağlanabiliyor. İşte, buna karşılık, Meclis üyelerinin çoğunluğu yani AK PARTİ ve MHP üyeleri daha çok, parti devlet başkanına bağlılıklarını sürekli teyit etme gereğini duyuyorlar.
Şimdi, bu çerçevede bu bütçeye baktığımız zaman, aslında şöyle bir ayrışmanın karşımıza çıktığını açıkça görebiliyoruz: Sayın vekiller genellikle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle sözlerine başlıyorlar, bunu her iki parti de yapıyor ama Anayasa'mızda böyle bir kavram yok. Anayasa'mız insan haklarına dayanan demokratik hukuk devletiyle başlıyor; çerçeve o. Nitekim, biz yemin ederken hiçbir biçimde hükûmete yemin etmedik; Anayasa'ya, Anayasa'nın üstünlüğüne yemin ettik.
Şimdi, burada yaptığımız görüşmelere -biraz önce belirttiğim gibi- konuma dönecek olursam yeniden, bütçe görüşmelerinde, mesela 127'nci maddesine aykırılık hiçbir şekilde gündeme gelmemiş bulunuyor. Bir bakıma bütçe, geldiği gibi gidecek ama aslında, kanun önerilerinin nereden geldiği biliniyor, Meclisten gelmediği biliniyor. Oysa Anayasa'ya yasa önerilerinin Meclis tarafından hazırlanılacağı hükmü konuldu.
Şimdi, burada çok önemli bir temel nokta şudur: Esasen 6771 sayılı Kanun erkler ayrılığı adına savunulduğu ve oylandığı hâlde, onun için oy istenildiği hâlde, bu uygulamayla -daha kibar bir deyim kullanmak için- yasama, yürütmeye metbu bir organ hâline getirildi. Bunu aslında, AK PARTİ'den de görebiliyoruz; AK PARTİ'li vekiller, kendileri konuşmacı oldukları dönemde bile... Dün sabah örneğin, kendileriydi ilk konuşmacılar, 20 kişiydi yaklaşık olarak, zaten konuşmacılardı büyük kısmı ama onlar sadece bakanlar konuşacakları zaman geliyorlar. Oysa onlar bu Meclisin vekilleri yani seçimle gelen ve ülkeyi temsil eden, seçmeni temsil eden vekiller, yoksa Hükûmeti veya bakanları temsil eden vekiller değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Zannediyorum, temel sorun buradan kaynaklanıyor çünkü Anayasa'mıza göre -yasama, yürütme, yargı- burası kural koyuyor, yürütme uyguluyor, yargı ise denetliyor ve yargılıyor. Burada tanık olduğumuz tabloda, özellikle, kanun yapımında ve bütçe konulma işleminde sanki bu Meclis yürütme organının meclisiymiş, onu temsil eden meclismiş, hatta bir kişinin beklentileri doğrultusunda hizmet vermekle yükümlü bir meclismiş gibi bir görüntü yaratılıyor. Herhangi bir niyetten bahsetmiyorum, dikkatle izliyorum on iki gündür ve böyle bir tablo var. Yani Meclisin kendi özerkliğinden çok, Meclis ikiye ayrılmış, bir kısmı "Ben halkın adına davranıyorum." demeye çalışırken öbürü "Hayır, biz yürütme adına buradayız." görüntüsünü, konuşmalarıyla, oylarıyla, tavırlarıyla, alkışlarıyla bunu sürekli vermeye çalışıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika daha verirseniz eğer...
BAŞKAN - Hocam, kimseye vermedim, gerçekten.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Biraz önce bir vekilimize verdiniz.
BAŞKAN - Sistemde arıza vardı, başlangıcında sorun oldu onun.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Zaten bir alacağım var çünkü Sayın Akbaşoğlu'na da bir yanıt vermek gerekiyor, çok tartışıldı.
BAŞKAN - Peki, tamam.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Ben 6771 sayılı Kanun'u burada tartışmıyorum; sadece, dediğim gibi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kavramı anayasal bir kavram değil. 6771 sayılı Kanun'a aykırılıktan söz ediyorum, yürürlükte olduğuna göre aykırılıktan söz ediyorum.
Diğer konu ise... Sayın Akbaşoğlu, diktatörlüğün tanımını Anayasa Hukuku Ansiklopedisi'nden okuyorum: "Diktatörlük, iktidarların bir kişide veya azınlık grubunda yoğunlaşması diye nitelenen hükûmet tarzıdır." Bunun ayrıntısına girmiyorum. Bu, Anayasa Hukuku Ansiklopedisi'nde yapılan ortak tanımdır. Bu bakımdan bizde ise sorun, siyasal münavebe yollarının giderek kapatılmasına dairdir.
Bunu belirttikten sonra Avrupa Mahkemesinin Hükûmetimizden görüş istediği husus Külliye'nin inşaatına dair. Hükûmetimize 31 Ocağa kadar süre tanımıştır 1 Ekim günü yaptığı tebligatta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Bu tebligata Hükûmetimizin vereceği yanıta göre Külliye'nin inşaatına dair Avrupa üzerinden bilgi sahibi olacağız. Tabii, bu bizi üzse de bu bir gerçektir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.