GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:37
Tarih:19.12.2018

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına söz almadan önce, kanlı Maraş katliamının üzerinden kırk yıl geçti. Gerçek sorumluları bulunmadığı gibi, bu sorumlular ülkeye hâlâ vahşet üzerine vahşet yaşatıyor. Maraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta, Roboski'de ve coğrafyamızın her bir köşesinde bu halka reva görülen katliamları kınıyorum. Bu insanlık suçları sonucu hayatını kaybetmiş insanlarımızın acısını paylaşıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

Aynı zamanda, bugün yıl dönümü olan, 19 Aralık 2000 tarihinde cezaevlerinde katledilen 28 devrimciyi saygıyla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün burada üzerinde görüşülmekte olan bütçenin rakamlardan ibaret olmadığını hatırlatmakta fayda buluyorum. Bütçe sürecinin başlangıcından Genel Kurula getirilmesi sürecine kadar yöntemin kendisi aynı zamanda iktidarın 80 milyon üzerindeki antidemokratik yönetiminin biçimiyle de doğru orantılı bir durumdur yani iktidarın temel anlayışını anlamak istiyorsak bütçe sürecinin yorumlanması bunun için yeterli olacaktır. Bu nedenle bugün burada sadece rakamları değil, aynı zamanda iktidarın ekonomi politikasını, tecrit politikasını, Rojova politikasını da konuşmak, bu politikayı teşhir etmek de doğru olacaktır. Evet, partimizin de sürekli vurguladığı üzere, milyonları ilgilendiren toplumsal realiteyi dikkate alarak, bu realiteyi önceleyerek yapılmayan kanunun kanun değil, aksine, bir grubun, tek bir siyasi partinin talimatı olduğunu burada belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, bir kanunun yapım sürecinde halktan kopuk, halka rağmen çıkarılmış olması durumunda antidemokratik olduğunu ve meşruiyetinin olmadığını da burada huzurunuzda belirtmek istiyorum. Mevcut hâliyle iktidarın halka dayattığı bu yöntemden adalet değil, tam aksine kaos ve adaletsizlik çıkar. Özetle, bütçenin kendisi demokratik olmaması nedeniyle adil, eşitlikçi bir bütçe olmamıştır ve kesinlikle değildir. Şeffaflık, liyakat, adalet, önce ülkeyi yönettiğini düşündüğünüz yerden başlar. Bakın, buradan her gün, her hafta ve her ay milyonlarca yasa çıkıyor ve yasama Meclisi bu yasaları çıkarırken halkı hiçbir şekilde dikkate almıyor, sivil toplum örgütlerinden herhangi bir şekilde bir görüş almıyor.

Hukukçu arkadaşlarımız biliyor "Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz." ilkesi gereği halka bu kadar dayatılan kanunlara rağmen halkın hiçbir şekilde bu kanunlardan haberi olmuyor ve olması da mümkün değildir. Dolayısıyla bize göre halkı bu getirmiş olduğunuz yasalardan sorumlu tutmak da ahlaki değil, hukuki de değil. Bu bütçe sürecine bakar mısınız değerli arkadaşlar. Biz milletvekillerinin odalarına bir kamyon dolusu bütçe kitapçığı gönderdiniz. Bu kitapları, bu sayfalarca bastırdığınız kitapları kimler okudu, burada sormak istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, bunların sayfasını bile çevirmediğinizi ben çok net bir şekilde biliyorum. Bu sadece bir tanesi, 10'uncu cilt ve herkesin odasına ayrı ayrı bu kitapçıklardan bir kamyon dolusu gönderildi. Peki, bu ne anlama geliyor? Değerli arkadaşlar, başlı başına bir orman katliamı demektir bu; başlı başına, gece gündüz çalışan emekçinin emeği demektir bu. Değerli arkadaşlar, bu ne demektir? Bu, Mecliste 599 tane milletvekilinin sürekli, bir aydan daha fazla burada mesai harcaması demektir. Bu ne demektir? Bu, yoksulluğu reva görmüş olduğunuz halkın ekmeğini, suyunu ve iaşesini harcamak demektir; bu o demektir.

Peki, bu kadar kitap, bu kadar mesai, bu kadar emek harcadınız da bu bütçe süreci üzerinde herhangi bir etkiniz oldu mu? Arkadaşlar, etki sıfır, bir tane virgül dahi değiştiremedik. Halkıma sesleniyorum, halka, 80 milyon halka sesleniyorum: Bakın, tabiri caizse, bu Meclise hakaret olmamak kaydıyla, biz burada tiyatro oynuyoruz, tiyatro yapıyoruz. Bakın, bir ayın üzerindedir burada mesai harcıyoruz ve bu bütçede bir gram yol almadık, bir virgül dahi değiştirmedik. Halk adına, halka rağmen, halka dair hiçbir gelişme burada göstermedik. Peki, bu ne demek? Bu, başlı başına bir sömürü demek değerli arkadaşlar.

Ben size bir şey soracağım. İki gündür haberlerde çoğu arkadaş görmüştür bu meseleyi. Bu bütçeden ne kadarı halkı ilgilendiriyor? Arkadaşlar, bu bütçe halkı ilgilendirmiyor, ne yazık ki ilgilendirmiyor. Bir tane örnek vereceğim. Arkadaşlar, Afyon'da bir anne naylon bir barakada ısınmak istedi ve yangın çıktı. Bu anne o yangında vefat etti, yaşamını kaybetti, şehit düştü. Peki, bu bütçeden o anneye ne kadar pay ayırdınız? Değerli arkadaşlar, sıfır. Peki, siz bu bütçeden dolayı, bu tasarrufunuzdan dolayı bu halkın vebalinin altından ne zaman kalkacaksınız? Hangi süreçte bunun hesabını vereceksiniz? Bu anne yaşamını kaybetti, gitti. Yoksul, yoksullaştırılmış oğluyla birlikte yaşıyordu. Kaymakamlık bir baraka getirip koyana kadar yanarak can verdi. Peki, bunda sizin kusurunuz yok mu, sizin tasarrufunuzun bir sonucu değil mi bu? Sizlere bunu sormak istiyorum değerli arkadaşlar.

Bakın, birkaç gün önce gene Ankara'da bir tren kazası meydana geldi. Tren kazası meydana geldikten sonra bu kahraman yargı hemen devreye girdi -tırnak içerisinde- bağımsız, tarafsız yargı devreye girdi, 3 emekçiyi derdest etti ve 3 emekçiyi götürdü, cezaevine attı. Bu şekilde adaleti sağladı değil mi? Arkadaşlar, makasçı -ismi Osman, şu anda cezaevinde- diyor ki: "Ben Samsun'dan geçici görevle geldim. Makası değiştirmeyi bilmiyordum. Müdürüme sordum, müdür bana dedi ki: 'Önemli değil, halledeceğiz.' Sonra ben tekrar gittim, bu makası değiştirirken kaza meydana geldi; sorumludur müdür."

Değerli arkadaşlar, sizlere soruyorum: Bu sorumlulukta genel müdür, müdür, Bakan, herhangi birinin soruşturması ya da sorgusu yapıldı mı? Yapılmadı. Bu kahraman, bağımsız -tırnak içerisindeki- yargının gücü sadece ve sadece güçsüzedir, yoksul halkadır, emekçiyedir. Güçlüye değil arkadaşlar, güçlü yargılanmıyor. Bugün itibarıyla bu Ulaştırma Bakanının istifa etmiş olması gerekiyordu.

Değerli arkadaşlar, bakın, size şaka gibi bir şey göstereceğim. Ben, seçim bölgem olan Ağrı'daki raylı sistemle ilgili bir soru önergesi verdim. Kaza 13/12/2018'de meydana geliyor, bana bir gün önce cevap geldi. Gelen cevaba bakın, skandal bir cevap, aynen şöyle diyor: "Biz dünyada 8'inci sıradayız, Avrupa'da 6'ncı sıradayız. Böylece tren hızları, hat kapasitesi ve kabiliyeti artırılarak yolcu ve yük taşımacılığı daha da konforlu, güvenli ve hızlı bir hâle gelmiş, demir yolunun taşımacılıktaki payı artmış ve 2023 yılında nüfusun yüzde 77'sine hizmet verecektir." Şaka gibi. Peki, siz bu yüzde 77 nüfusu taşıyacaksınız da bunların can güvenliğini ne şekilde sağlayacaksınız değerli arkadaşlar? Bu adamın istifa etmesi gerekmiyor mu? Sadece makasçı, hareket memuru ve kontrolör mü cezaevinde bu cezayı çekecek? Bunu kabul etmiyoruz. Bu, başlı başına bir adaletsizliktir değerli arkadaşlar. Herkesin burada sorumluluğu var.

Gelin, kapalı bir oturum yapalım ve bu kapalı oturumda tren kazalarını ayrıca bir araştıralım. Ama bir şeyi daha araştıralım değerli arkadaşlar -ben bir hukukçuyum, utanıyorum bu meseleden- bu yargının bu kadar yerler altına, ayaklar altına serilmiş olduğu hususunu tespit edelim, bu yargının bağımsız olması, bu yargının tarafsız olması için elimizden geleni yapalım. Başka türlü, arkadaşlar, hepimiz bu işin altında kalacağız. Türkiye'de hukuk işlemiyor, Türkiye'de adalet yok, yüzde 10'ların altına düştü. Bu sorumluluğun altından bu şekilde kalkamayız. İktidar partisine, partilerin hepsine bu konuda sesleniyorum değerli arkadaşlar, çok önemli bir şey. Bu 3 kişiyi tutukladınız ve bu iş bitmedi, bitmeyecek de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ABDULLAH KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Numan Kurtuluş'la ilgili olan bir şeyi daha dile getirecektim, oradan da kendi seçim bölgem olan Ağrı'ya geçiş yapacaktım ama zamanım kalmadı, çok hızlı bir şekilde dile getireyim.

Diyor ki: "Ben Ağrı'yı o kadar güzel gördüm ki, artık bundan sonra ölsem gam yemem. Bir tane kocaman üretim alanı açılmış." Değerli arkadaşlar, Süleyman Soylu Ağrı'ya gitmişken, sadece bir sağlık ocağı olarak çalışan Ağrı Devlet Hastanesini görmüş mü? Değerli arkadaşlar, Ağrı'da her gün gözaltıları, Taşlıçay'da her gün tutuklamaları görmüş mü? Patnos Cezaevindeki insan hakları ihlallerini görmüş mü? Değerli arkadaşlar, esnafın altında alışveriş yaptığı çatı çökmüş ve üstüne kar geliyor, Ağrı'yla ilgili bunu görmüş mü? Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesindeki o yıkımı görmüş mü? Kayyum yıktı, çekti gitti, kayyuma da kayyum atandı.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)