| Konu: | DÜNYA TELEVİZYON GÜNÜ?NE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 22.11.2012 |
ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medyanın yaygın bir teşbihle dördüncü kuvvet olarak adlandırıldığı günümüz dünyasında insanlığın en sık ve yaygın kullandığı ve belki de en etkili mecra televizyon ve en hassas konu da halkların bilincine hangi içeriklerin, diğer bir ifadeyle hangi mesajların ulaştırıldığı ve bunun yarattığı sonuçlar. Ve bu durum Birleşmiş Milletler tarafından da dikkate alınarak 1999 yılından beri Dünya Televizyon Günü çerçevesinde, televizyonun evrensel etkisi üzerine gerçekleşen tartışmalar canlı tutulmakta ve dünya barışının, iş birliğinin ve kalkınmanın televizyon programları aracılığıyla güçlendirilmesi ve küresel değişimlerin teşvik edilmesi amaçlanıyor.
İşte, şu anda da dünyanın gözleri önünde İsrail'in Gazze'de yürüttüğü katliam çerçevesinde masum çocuklara, kadınlara, yaşlılara karşı yürütülen bu acımasız savaşın doğru aktarılması, yine Suriye yönetiminin kendi halkına karşı yürüttüğü zulmün doğru aktarılması gibi konularda televizyonun ve medya kuruluşlarının sorumluluğu da açık ve bu çerçevede insanlığın ve yönetimlerin barış için harekete geçirilmesinde televizyon en etkili mecralardan biri. Yani bir başka ifadeyle, en etkili farkındalık yaratıcı ya da en etkili farkındalık perdeleyici olarak insanlığın karşısında ve bu çerçevede, geçtiğimiz günlerde "Neden Yahudilere ait medya kuruluşları her krizde bu kadar İsrail karşıtı bir tavır sergiliyor? İsrail'in durumu tehlikeli." şeklindeki sosyal medya mesajlarını Twitter üzerinden yayınlamakta sakınca görmeyen Rupert Murdoch gibi küresel medya patronlarının bizatihi kendi kimlikleri üzerinden dünya kamuoylarına yönelik bilgi akışının küresel ölçekte nasıl kullanılıyor olduğuna dair de karşımızda hayati soru işaretleri vardır ve yine toplumun bütünü, bilhassa da çocukların ve gençlerin dünyayı kavrama, ilişki ve iletişim kurma, parçası olmadıkları ve çoğu kez olmayacakları farklı yaşam deneyimlerinin medya üzerinden, özellikle de televizyonun kaleydoskoplarından elde edilmesi sorunu da önemli bir alandır.
RTÜK tarafından 2009'da yaptırılan araştırmaya baktığımızda, ülkemizde televizyon izleme sürelerinin giderek arttığını, üç-beş saat aralığına çıktığını ve aynı zamanda da televizyon yayınlarına duyulan güvenin azaldığını görüyoruz ve bu çerçevede, ekrandan zihinlere akan mesajlar çoklukla ya ideolojik süzgeçlerin eseri olarak karşımızdadır ya da insanoğlunun merak, cinsellik, heyecan gibi içgüdülerine vurgu yaparak hoş ve boş zaman geçirtmekle televizyon yayınları sınırlı kalmaktadır ya da reklamlar aracılığıyla "Nasıl daha çok mal tüketiriz." diye, kapitalist sistemin önemli mecralarından biri olarak karşımızda.
Ortak geleceğimiz çocuklarımız üzerinden örneklersek, çocuklarımız yılda yaklaşık 900 saat okula gitmekte ama 1.200 saat televizyon seyretmektedir ve bunun yüzde 82'si anne, baba denetimi olmadan televizyon karşısında geçirilen saatlerdir.
Bu bağlamda AK PARTİ İktidarının ilköğretimlerde yürürlüğe koyduğu medya okuryazarlığı derslerinin gençlerin bilinç düzeyine yapacağı katkının önemi de vurgulanmalıdır ve buradan tüm ailelerimize geleceğimizin teminatı, en kıymetli varlıklarımız dediğimiz evlatlarımızın geleceği adına, onların medya izleme alışkanlıklarına da hayatın diğer alanlarında gösterdiğimiz hassasiyeti sergileme sorumluluğumuz olduğunu bir kez daha hatırlatmayı da bir borç biliyorum.
Yine keza, Parlamento tarihinde bir ilk olarak, KEFEK komisyonunda, Başkanlığını da üstlendiğim, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Medyanın Rolü Alt Komisyonu Raporu'nda da belirtildiği gibi, tarihin en köklü ayrımcılık alanlarından biri olan kadın erkek ayrımcılığının devam ettirilmesinde ya da dönüştürülmesinde, giderek törpülenmesinde de televizyondan tüm toplum kesimlerine ulaşan mesajların etkinliği de açıktır.
Bu bağlamda, eşitlikçi ve etik değerlere yaslanan bir medya ve televizyonculuk anlayışının kadınlara yönelik ayrımcılıkla mücadeledeki etkisi de vurgulanmalıdır ve tüm medya ve televizyon kuruluşlarının altına imza koydukları etik ilkelerde belirlenen din, ırk, mezhep, etnik kimlik ve cinsiyet ayrımının yapılmadığı, daha eşitlikçi ve insani temsillerin hâkim olduğu bir medya düzenine ulaşmak adına gayret ve katkı sağlamanın tüm insanlığın ortak sorumluluğu olduğunu ifade ediyor ve yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.