| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 22.11.2012 |
AYKAN ERDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nefret Suçlarıyla Mücadele Haftası'nda Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz aldım. Yüce Meclisi, televizyon ve bilgisayar ekranları başında bizleri izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.
"Nefret" söyleminin yaygınlaşması ve nefret suçlarının artması, kuşkusuz Mecliste grubu bulunan dört partimizin de ortak kaygısıdır. Ülkemizde pek çok kişi inancı, etnik kimliği, cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği yüzünden şiddete maruz kalmakta, yaralanmakta ya da hayatını kaybetmektedir.
Madımak katliamı, Rahip Santoro cinayeti, Hrant Dink cinayeti, Malatya Zirve Yayınevi katliamı, Selendi'de Roman yurttaşlara, Sürgü'de Alevi yurttaşlara, Dalyan ve Altınova'da Kürt yurttaşlara yönelik saldırılar, ülke çapındaki LGBT cinayetleri ve benzeri nefret temelli şiddet örnekleri hepimizin vicdanını yaralamaktadır.
Bu nefret suçları, bir arada yaşama irademizi tehdit eden derin toplumsal yaralar açmış ve yurttaşlarımızın adalete olan güvenini sarsmıştır. Sevindirici olan şudur ki: Nefret suçlarındaki bu endişe verici artış toplumumuzun duyarlı kesimlerinin harekete geçmesine neden olmuştur. Bu alana yönelik yasal düzenleme talepleri sıklıkla dile getirilmektedir. Yaklaşık yetmiş sivil toplum girişimini bir araya getiren Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu tarafından kaleme alınan nefret suçları yasa taslağı bu talebin en somut ifadesidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da "Müslümanların Masumiyeti" filminin yarattığı tartışmalar ve filme gösterilen tepkilerin ardından "İslamofobi" ve "nefret suçu yasası" talebini dile getirmiştir. Geniş toplum kesimlerince üzerinde mutabakat sağlanan ve ısrarlı biçimde dile getirilen bu talebe Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak duyarsız kalmayacağımıza inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, nefret suçlarının bireyler ve toplum üzerinde olumsuz etkileri vardır. Nefret suçları mağdurlarının yaşadıkları topluma bağlılıkları sarsılır, kişilikleri örselenir; mağdurlarda derin ve kalıcı psikolojik travma yaratır; mağdur, kendisini nefret suçu tarafından dayatılan kimlik dışında göremez hâle gelir. Dayatılan kimlik nedeniyle ötekileştirilen ve saldırıya uğrayan kimse, artık toplumla ilişkisini bu dışlanmışlık üzerinden kurmaya mahkûm edilir. Mağdurların hissettikleri dışlanmışlık karşılıklı bir paranoyayı besler. Taraflar birbirlerine karşı ön yargı ve peşin hüküm geliştirirler. Nefret suçlarının toplumsal ayrıştırıcı ve bölücü etkisi bu yolla perçinlenir. Kısacası, nefret suçları bir arada yaşamı tahrip eder.
Değerli milletvekilleri, nefret suçları uluslararası toplumun da kaygıyla izlediği bir olgudur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, nefret söylemini "Hoşgörüsüzlük temeline dayalı, yabancı düşmanlığını, ırkçı nefreti, antisemitizmi ve diğer nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, öven ya da haklı gösteren her tür ifade biçimi." olarak tanımlamaktadır. Nefret söyleminin kaçınılmaz sonuçlarından biri olarak ortaya çıkan nefret suçları ise Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı tarafından "gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik ve cinsel yönelim" temelinde işlenen suçları kapsayacak şekilde tanımlanmaktadır.
Nefret suçları, taşıdıkları iki özellikle diğer tüm suçlardan farklıdır. Nefret suçlarının ilk özelliği, suçun nefret saikiyle işlenmesidir. Saldırgan, hedefini çoğunlukla hedefinin derisinin rengi, ırkı, dini, milliyeti, engelli olma durumu, cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği gibi nedenler temelinde belirler. Bu hedef, bazen bir insan, bazen bir kurum ya da ibadethane olabilir.
Nefret suçunun ikinci özelliği ise mağdurun mensubu olduğu topluluk üzerinde bıraktığı etkidir. Nefret suçlarında iki farklı hedef ve dolayısıyla da iki farklı mağdur vardır: Saldırıya uğrayan kişi ve onun ait olduğu topluluk. Örneğin, cami veya cemevi gibi bir ibadethane hedef alındığında, o ibadethanenin mensubu olan cemaat de hedef alınmış olur. Cemaatin mensupları, baskı ve endişeyi nefret suçuna doğrudan hedef olan mağdur kadar duyumsar.
Devletin nefret suçlarıyla etkin şekilde mücadele edebilmesi için, sorunun boyutunu ve toplum açısından oluşturduğu tehditleri doğru belirlemesi gerekmektedir. Nefret söylemi ve nefret suçlarının önlenmesi için, suça ilişkin verilerin resmî makamlarca toplanması ve bu bilgilerin kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılması büyük önem taşımaktadır.
Nefret suçlarının kayıt altına alınarak kamuoyuyla paylaşılması gerekmektedir. Bu doğrultuda yürütülecek çalışmalar, nefret suçları konusunda toplumsal duyarlılık geliştirilmesini sağlayacaktır, mağdur kesimlerle toplumun diğer kesimleri arasında dayanışma ilişkileri kurulmasına katkı sağlayacaktır.
Türkiye gibi nefret suçlarına yönelik resmî olarak veri toplanmayan ve kamuoyuyla paylaşılmayan ülkelerde sivil toplumun çabalarıyla elde edilen sınırlı veriler, sorunun görünür kılınması için ancak kısmi bir katkı sağlayabilmektedir. Farklı sivil toplum kuruluşlarının bu yöndeki çalışmaları, Türkiye'de işlenen nefret suçlarında kayda değer bir artış olduğunu göstermektedir.
Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında nefret suçları konusunda yasal mevzuata sahip olmayan ender ülkelerden biridir. Birçok ülkede nefret suçları, doğrudan ya da dolaylı olarak, belli oranda ve bazı suç tiplerinde hukuk içerisinde kendine önemli yer bulmuş durumdadır. Oysa ülkemizde nefret suçları suç türleri kapsamında yer almamaktadır. Nefret suçları kapsamında değerlendirilebilecek çok az sayıda suç için nefret saiki ağırlaştırıcı neden olabilmektedir.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlar ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin denetim organları, bugüne kadar, Türkiye hakkında çok sayıda tavsiye kararı yayımlamıştır.
Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu ve Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi tarafından hazırlanan Türkiye raporlarında, hükûmetin nefret suçlarıyla mücadele için gerekli acil adımları atması tavsiye edilmektedir. Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu, 2002 yılında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 47 Avrupa Konseyi üyesi ülkeyi, ırkçılık ve ırk ayrımcılığına karşı mücadele amacıyla, ulusal mevzuatlarında ırkçı saiklerle işlenen suçlara verilen cezaları ağırlaştırıcı yönde düzenlemeler yapmaları konusunda teşvik etmiştir. Ayrıca, 2007 yılında yayımladığı bir politika tavsiye belgesiyle bu tür olayların daha iyi rapor edilmesini önermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı kararları da şiddet içeren vakalarda olası ırkçı saiklerin incelenmesini ve saldırganların yargılanmasını teşvik etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde tanınan hak ve özgürlükler için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapılması mümkündür ancak Türkiye Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye taraf olmasına rağmen, Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesine başvuru usulünü tanımadığı için Komiteye bireysel başvuru hâlâ yapılamamaktadır. Tavsiye kararlarında nefret suçları konusunda kapsamlı, orantılı, caydırıcı ve sadece ceza hukukunu değil, medeni hukuk ve idare hukukunu da kapsayan yasal düzenlemelerin kabul edilmesi gerekliliği de vurgulanmaktadır.
2012 Avrupa Birliği İlerleme Raporu Türkiye'nin Avrupa Konseyinin tavsiyesine uygun olarak nefret söylemi ve nefret suçlarına ilişkin mevzuatın düzenlenmesi yönünde ilerleme kaydetmediğini açıkça belirtmiştir. Rapor, Türkiye'de azınlıklara karşı bir hoşgörüsüzlük kültürünün mevcut olduğunun altını çizmektedir; televizyon dizileri ve filmler da dâhil olmak üzere, medyada yer alan antisemitizim ve nefret söyleminin cezalandırılmadığını belirtmektedir. Ayrıca, medya tarafından yapılanlar da dâhil olmak üzere, nefretin tahrik edilmesinin etkin bir şekilde kovuşturulmadığı vurgulanmaktadır.
Günümüzde, devletin önemli bir varlık nedeni ve meşruiyet kaynağı bireylerin ve toplulukların temel hak ve özgürlüklerini kullanabilecekleri özgürlükçü ortamı sağlamak ve güvence altına almaktır. Devlet ırk, milliyet, etnik köken, soy, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, din, inanç veya inançsızlık, siyasi ve felsefi düşünce ve görüşler ve bireysel yaşam tercihleri karşısında tarafsız olmalıdır. Devlet, her bir bireyi -sahip olduğu bütün kimliklerden bağımsız olarak- yok edilmez ve devredilemez haklara sahip eşit yurttaşlar olarak görmeli, ayrımcı yaklaşım ve uygulamalardan arınmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, nefret suçlarına ilişkin farkındalık yaratmak ve kapsayıcı bir yasal düzenlemeyi bir an önce hayata geçirmek noktasında tüm vekillerimizin gereken hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdemir.