| Konu: | Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 26.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifi her ne kadar Trafik Kanunu'yla ilgili ise de gene bir torba kanunla karşı karşıyayız. Torbanın içerisine pek çok şey doldurulmuş gibi gözüküyor. Adı "Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"; güzel de ziraat odalarının ne işi var içinde? Var. Burada, tabii, isabetli olan taraflar var çünkü Emniyet mensuplarının sandıklara üye olma mecburiyeti düzenlenmiş. En önemlisi, bu köprüden geçme meselesinden dolayı ağır trafik cezalarına muhatap olan insanlarımızın bu cezalardan kurtarılması meselesi var. Bunlar elbette doğru şeyler.
Değerli milletvekilleri, aslında biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde son iki hafta çok yoğun bir bütçe görüşmesi gerçekleştirdik. 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerinde aslında bu Mecliste çok güzel konuşmalar yapıldı. Bazı sataşmalar ve tartışmalar hariç, muhalif konuşmaların çok önemli gerçekleri ifade ettiğini; buna karşılık, Hükûmet yetkilileri ile Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerinin ısrarla pembe tablolar çizmeye devam ettiğini herkes gördü. Bu Mecliste yapılan çalışmaların ve söylenen doğru sözlerin ciddiye alınmasını ve faydalanılmasını elbette arzu ederiz. Konuşmaların tutanaklarda kayda geçmiş olması da önemlidir. Bu tutanaklar sakin olarak incelenirse görülecektir ki gerçekten önemli tespitler yapılmış, çözüm yolları gösterilmiştir. İyi ve doğru olan fikirlerin dikkate alınması ve uygulamalarda bu fikirlerin de yer bulması hem milletimiz için iyi sonuçlar verecek hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını artıracaktır.
Meclisin en temel hak ve görevlerinden biri bütçe yapmaktır. Bütçe millet içindir. Milletin parasının nerelerde ve nasıl kullanılacağını, milletin vekilleri karar altına almalıdır fakat gerçek böyle olmadı. Milletin vekillerinin fikirleri, önerileri, söyledikleri Komisyonda da Genel Kurulda da etkili olamadı.
Ülkemizi yöneten iktidarın bütçe görüşmelerini küçümsemesi, basit bir olay gibi, bir gelir gider tablosu gibi göstermesi esasen Türkiye Büyük Millet Meclisinin de küçümsenmesi anlamına gelir. Külfetin hangi kesimlere yüklendiğini, nimetin kimlere bölüştürüldüğünü gösteren bütçe siyasi bir belgedir. Böyle siyasi bir belgenin görüşüldüğü Genel Kurul toplantılarında vekillerin sorularına sorumluluk sahibi bakanların yerine, genellikle Komisyon Başkanı ya da başkan vekilinin cevap vermesi iktidar sahipleri açısından ciddiyetle bağdaşmaz. İktidarın görevlerinden biri de milletin tamamına iş ve aş temin etmek ise bu durumun da bütçede tam olarak gösterilmesi gerekmez mi? Ama maalesef bunları göremedik.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi bir gelenek hâline gelen bütçe görüşmelerinin en üst düzeyde katılımla gerçekleşmesi gerekirken bu defa bu gelenek bozulmuş oldu. Bu durum, Türk milletine karşı bir saygısızlık olarak görülecektir. "Yeni Türkiye" diyerek, partili Cumhurbaşkanlığı sistemini -başından beri söylediğimiz gibi- tek adam rejimine dönüştürmek ve Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakmaya çalışmak hiç kimseye bir fayda sağlamayacaktır.
Zaten Anayasa'nın adım adım değiştirilerek nereye varılmak istenildiği konusunda ciddi şüphelerimiz ve endişelerimiz vardır. Adalet ve Kalkınma Partisinin bazı yetkililerinin zaman zaman söyledikleri sözler hiçbir zaman unutulmayacaktır. "Bu Anayasa değişikliği ilk adımdır, sonra daha da değişecektir." denilmiştir, bu görüşe âdeta sahip çıkıldı. "Anayasa'nın değiştirilemez maddelerini kabul etmek mümkün değildir." denildi, bu görüşe de sahip çıkıldı. Kim mi söyledi bunları? Hepsi kayıtlarda var, ben hatırlatayım yine de, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan Bursa Milletvekili İsmail Aydın 14/1/2017'de bu cümleleri kurmuştur. Esasen, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesine açıkça meydan okumak anlamına gelmesine rağmen bu görüşler parti yetkilileri tarafından bugüne kadar reddedilmemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisine şimdilik Anayasa'yı değiştirmek için bir araç gibi kullanılmak istenildiği görüntüsü verilmektedir.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; milletin acil ihtiyaç duyduğu konularda verdiğimiz her önerge ve kanun teklifi, hiç incelenmeden, faydasına bakılmadan reddedilirken seçime dönük her şey -biraz önce sözümün başında da söylediğim gibi- torba yasalar içine doldurularak getirilmektedir. Bazen zam yapıp sonra o zamları indirmek âdeta alışkanlık hâline geldi. Aslında bu durum, zamları gizlemeye de yetmeyecektir.
Gelişmiş bütün ülkelerde, ister parlamenter sistem olsun, isterse başkanlık veya yarı başkanlık sistemi olsun, isterse de krallıkla yönetilsin, bu ülkelerin -bu gelişmiş ülkelerden söz ediyorum- tamamında çok güçlü meclisler vardır. Bu ülkelerde yasama, yürütme ve yargı gibi ayrı ve güçlü bir kuvvettir. Aynı zamanda yürütmenin bütün önemli kararları, atamalar dâhil, meclis onayı olmadan yürürlüğe giremez. Amerika Birleşik Devletlerinde silah satışları bile Kongre kararı olmadan yürürlüğe giremez, bunun mağdurlarından bir tanesi de ülkemizdir. İngiltere, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve İsveç'te krallar veya kraliçeler vardır, Japonya'da ise imparator vardır ama buradaki krallar, kraliçeler ve imparator sembolik olmaktan öteye geçmiyor. Bu ülkelerin hepsinde meclisler çok güçlüdür. Fransa yarı başkanlıktır, orada da meclis çok güçlüdür. Amerika Birleşik Devletleri ise başkanlıktır, işte orada da -biraz evvel söylediğim gibi- çift meclis vardır ve her şeye Kongre hâkimdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, diğer bütün ülke meclislerine göre çok daha önemlidir çünkü bu Meclis, çok şerefli bir geçmişe sahiptir; Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmiş ve cumhuriyeti kurmuş bir Meclistir. Bu Meclisi aslında hepimiz, bütün siyasiler, bütün Türk milleti çok önemsemeliyiz, önem vermeliyiz ve özellikle şerefini ve itibarını korumak için, bu çatı altında yer alan bütün milletvekillerinin birinci görevi de bu olmalıdır. Bunun için aklımızla, vicdanımızla ve hür irademizle çalışmak zorundayız. Birilerinin hoşuna gitsin diye susmamalıyız. Birilerine ters düşmesin diye gerçekleri söylemekten geri durmamalıyız. Ettiğimiz yemine sadık kalmak, kurucu iradeyi bilmek ve o iradeye saygı göstermek ve bütün sorunları konuşarak çözmeye çalışmak mecburiyetindeyiz. Birbirimizi anlamaya çalışmalıyız. Bizler birbirimizi anlamaya çalıştığımızı Türkiye Büyük Millet Meclisinde gösterebilirsek milletimiz de birbirini anlamaya çalışacaktır.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bu kürsüde birçok arkadaşımız şiirler okuyor. Ben de bu defa bir şiir buldum, onu sizlerle paylaşmak istiyorum, bu şiir Can Yücel'e aittir, diyor ki Can Yücel:
"En uzak mesafe
Ne Afrika'dır,
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne seyyareler,
Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan,
En uzak mesafe
İki kafa arasındaki mesafedir
Birbirini anlamayan."
Değerli arkadaşlar, gelin bu mesafeyi kısaltalım, bu mesafeyi aradan kaldıralım, birbirimizi gerçekten ama samimi olarak anlamaya çalışalım. Ben bazen oradan izlerken burada konuşmacı konuşuyor, benim arkadaşlarımın arasında da var ama genellikle ve özellikle bu tarafta, Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında sohbetler ve telefon konuşmalarıyla vakit geçiyor. Birbirimizi dinlemiyoruz bile, e, tutanaklara da bakmıyoruz. Peki, birbirimizi nasıl anlayacağız, doğru söyleyip söylemediğimizi, Türk milletinin menfaatine olup olmadığını nasıl anlayacağız? Bu Meclis, yüce Meclisteki konuşmacıların çoğu, yüce Meclisi selamlayarak başlıyor, selamlayarak bitiriyor. Bu yüce Meclise o zaman her birimiz saygı göstermek mecburiyetindeyiz ve bu çatı altında görev yapan her milletvekili, seçimleri kazanarak gelmiştir, Türk milletini burada temsil ediyor, o hâlde her biri saygıdeğerdir, fikrine de söylediklerine de saygı gösterme mecburiyetimiz olmalıdır.
Yaşadığımız bu coğrafyada ilelebet hür ve mutlu yaşamak istiyorsak sorunlarımızı hızlı çözmeliyiz, burada, bu Mecliste çözmeliyiz yani Türkiye Büyük Millet Meclisi, çözüm yeri olmalıdır. Saray başka türlü davranabilir, parti genel merkezlerimiz başka türlü davranabilir ama oralardan alacağımız doğru fikirleri, güzel fikirleri, ülkemizin ve Türk milletinin menfaatine olan fikirleri biz burada tartışabilirsek, tartışabilme imkânını bulursak, birbirimizin eksiklerini, fazlalarını törpüleyebilirsek, doğruları bulmaya çalışırsak Türk milletinin menfaatine olacak her şeyi de bulmuş olacağız ama biz çareyi burada ararken bu iradeyi göstermek zorundayız.
81 milyonluk Türk milletinin tamamını da mutlaka kucaklamalıyız. Artık gerginlik, milletimizi gerçekten yordu. Sizler de şahit oluyorsunuz, aranızdan tanıştığımız milletvekili kardeşlerim -zaman zaman konuşmuyor muyuz- o konuşmalarda, o sohbetlerde -diğer arkadaşların da hepsine söylüyorum- bu gerginliğin milletimizi yorduğunu ifade etmiyor muyuz? Milletimiz gerçekten yorulmuştur, artık huzura acil ihtiyaç vardır. Bu huzuru sağlamak da başta ülkeyi yönetenler olmak üzere bütün siyasetçilere düşmektedir.
Siyasetçiler kullandıkları cümleleri, ifadeleri gerginleştirmekten bir adım geri atarak kullanmaya özen gösterirlerse herkes sakinleşmeye başlar. Ama bir şeyi de doğru söylemek zorundayız, bu iradeyi gösterme görevi en tepeden başlamalıdır. Bir evin reisi, evde sakin konuşamıyorsa, sürekli kavgacı bir konuşma tarzıyla hareket ediyorsa o evdeki çocuklar da, eş de ister istemez aynı tarzda konuşmaya başlıyor. Sükûneti sağlamak, huzuru sağlamak başta evin reisine nasıl mecburi bir görevse, bu açıdan baktığımız zaman, ülkemizin huzurunu sağlamakla görevli kişisi de en tepedeki kişidir.
Şahsen ben bir kişi olarak, gerçekten televizyonu açtığım zaman her zaman, her an, saat kaç olursa olsun... Genellikle ben sabah sekizde haber dinlerim, bir de gece mümkünse on ikide, arada da odamızda, partimizde televizyon açık. Ama kardeşim, her an ama her an Sayın Cumhurbaşkanı televizyonda ama yumuşak konuşmuyor hiç, hep sert konuşuyor, hep gerginleştirici konuşuyor, hep birilerini suçlayıcı konuşuyor, bayramda da, seyranda da, her an. Bu gerginliği bu millet uzun süre taşıyamaz, milletin sükûnete ihtiyacı var.
Her birinizin yok mu? Benim var. Yani özür dilerim ama söylemek zorundayım, sabah namazından sonra kendime bir on dakika, on beş dakika ayırmaya çalışıyorum. O on veya on beş dakikada dinlenmeye çalışıyorum. Bir insanın böyle dinlenmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Herkesin var. Sizlerin yok mu değerli arkadaşlar? Yani, bu gerginliği hep beraber ortadan kaldırmak için üzerimize düşen görev varsa -ki sizlerin üzerine çok daha fazla görev düşüyor, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarıma hitap ediyorum- bu sükûneti Türk milletinin huzuru için sağlama mecburiyetimiz vardır, buna hep beraber gayret edelim. Bu, bir üslup meselesidir, üslubumuzu buna göre düzenleyelim.
AHMET TAN (Kütahya) - Konuşmanızda niye "saray" diyorsunuz o zaman? Cumhurbaşkanımız özellikle...
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Ama orası "saray"değil mi? Ne diyeyim oraya peki?
AHMET TAN (Kütahya) - Değil.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Hayır, "saray" yerine ne kullanmamı isterseniz?
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Külliye diyoruz biz ona, siz de Külliye deyin.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Efendim, Külliye var, İstanbul'daki külliyeleri biliyoruz ama orası "saray" diye geçiyor, niye Külliye yani?
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Nerede geçiyor "saray" diye?
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Yani, Külliye de deriz, Külliye diyen arkadaşlarımız var; bizim grup başkan vekilimiz -şu anda yok ama- hep "Külliye" diyor zaten, yani denir bu. "Saray" demekten niye rahatsız oluyoruz ama?
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Saray değil ki.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) - Siz "Külliye" demekten niye rahatsız oluyorsunuz?
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Ya, "Külliye" de deriz, yeter ki bu sükûneti sağlayalım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, bu tevazu içindeki insanlara "saray" denir mi?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bin odalı baraka, baraka.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, hatibin konuşmasını kesmeyin.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Efendim, bakın, aslında "kaçak saray" demedim ben. Hâlen oranın ruhsatı yoktur. Bakın, kaçak bir yapıdır ama demiyorum ben bunu, bunun için demiyorum yani olmasın diye.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; benim için esas olan, Türk milletidir ve bu coğrafyada Türk milletinin huzur içerisinde yaşamak gibi bir hakkı vardır; bizlerin de görevi, millete bu huzuru vermektir. Esas olan, Türk milletini mutlu kılmaktır, Türk devletini güçlü kılmaktır; bizler de onun için buradayız.
Ben sizlere bir teklifte bulunmak istiyorum: Bir hafta sonra yeni yıla giriyoruz. Haydi, hep beraber, bu anlayışla, 2019 yılına girelim ve 2019 yılını Türk milleti için daha iyi yapalım; hepimizin görevi bu olsun.
Saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)