GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:46
Tarih:16.01.2019

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; öncelikle karanfil kokulu bileziğim için sevgili Hakkâri Milletvekilimiz Selma Irmak'a ve boncuklu bilezik için de Bolu F Tipindeki mahpus arkadaşlara teşekkür ediyorum ve çalışmalarının devamını diliyorum çünkü görüp de kıskanan çoktur, haberleri olsun.

Evet, ocak ayı hüzünlü bir aydır arkadaşlar. Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Onat Kutlar, Gaffar Okkan, Metin Göktepe ve Hrant Dink, hepsi maalesef bu ay içerisinde kaybettiğimiz Türkiye'nin en değerli insanlarıydı ve hepsini karanlık cinayetlerde kaybettik. Hepsini saygı ve özlemle anıyorum.

Onlar gibi değerli insanları cinayetlerde kaybetmediğimiz, gazetecilerin, düşünürlerin, hak savunucularının yazılarıyla, haberleriyle bizlere yol gösterdiği bir geleceği kurmak, bunun için de öncelikle bu cinayetlerin aydınlatılmasını sağlamak bizlerin görevi. Bunun yolu da başka Cumartesi Annelerinin ve tüm kayıp yakınlarının sözlerine kulak vermektir.

Evet, tek adam sistemine geçmeden önce en azından Hükûmet tasarısı hazırlanabiliyordu. Şimdi Cumhurbaşkanı bürokratlarının hazırladığı teklifler milletvekilleri eliyle Meclise sunuluyor. Milletvekillerinin teklifle ilgili ne bilgisi ne de haberi var. Meclisi temelinden sarsan bu sulta mantığına karşı farklı sesleriyle, fikir farklılıklarıyla, hâlen burayı halkın Meclisi kılma inadıyla bu teklifin üçüncü bölümü üzerine söz aldım.

İçinde oldukça farklı düzenlemeler olmasına rağmen bu teklifin tek bir amacı var; ekonomik krize karşı piyasada maliyetleri düşürmek, yerel seçime kadar da gidişatı kurtarmak. Her zaman olduğu gibi sermayenin tarafında bir teklif. Ülkemizde, biliyorsunuz gelenektir, hükûmetler sermayeyle arasını hiçbir zaman bozmaz. Deniz kurumuş, Hükûmet halkı kuraklığa terk etmiş, yine sermayeye kovayla su taşıyor.

İthalata dayalı bir ekonomi, tüketime dayalı bir model kurarsanız bir gün tüm kaynakları işte böyle tüketirsiniz, üstüne bir de inşaat projeleriyle beton dökersiniz.

58'inci madde, değerli arkadaşlar, belki de bu teklifin en tehlikeli maddesi. Tıpkı İstanbul Fikirtepe'de yapıldığı gibi, bir bir konkordato ilan eden inşaat firmalarının projelerine belediyelerin firmaları ortak olup kaynak aktaracak. Bu projelere kaynağı da kim sağlayacak? İller Bankası sağlayacak.

Dönemin bakanı, bugünün Ankara Belediye Başkan Adayı Özhaseki'ye soruyoruz: 2016'da talimatıyla 20 milyon 722 bin lira KİPTAŞ'ın hesabına havale edildi mi? Kanuna uydurmak için bu paraya "avans" dendi mi? Böylece kamu kaynaklarıyla özel şirketler kurtarıldı mı?

İller Bankası Kanunu'nda büyükşehir belediyelerinin kentsel dönüşüm projelerine, hele hele özel şirketlerin işlerine kaynak aktarmak yoktur. İller Bankası ne yapar? Geliri olmayan köyler ile küçük belediyelerin altyapı, üstyapı projelerine kaynak ayırır. İşte, bu 58'inci maddeyle bu kısıt tamamen ortadan kaldırılıyor. İller Bankası da sermayeye kovayla su taşıyan müteahhit bankasına dönüştürülüyor. Neden? Çünkü belediyelerde para yok, çünkü inşaat projeleri batıyor. Ne yapalım? Yurttaşlardan aldığımız vergileri patronların cebine koyalım. Üstelik de yatırımı yine bir kişiye, iş ve aş kapısı olmayacak bir yatırıma, betona yapalım.

Bakın arkadaşlar, Ankara'da kişi başına çeyrek ton buğday düşüyor ve kişi başına 1 ton çimento, 1,5 ton da asfalt düşüyor yani beton belediyeciliği yapıyorsunuz. Yapmayı taahhüt ettiğiniz, hayal ettiğiniz şey de yine bunun devamı olan bir belediyecilik.

Bir de 48'inci madde var. Cumhurbaşkanı belediyelere ödenek verebilecekmiş yani İller Bankasının -bu 58'inci maddede- kurtaramadığını Cumhurbaşkanı kurtaracak. Bir belediyeye vergi gelirlerinden kaynağı neye göre aktardığınız bellidir. Nüfus, o il veya ilçenin gelişmişlik durumu ve altyapı özellikleri gibi özellikler dikkate alınarak yapılır bu paylaştırma. Tek bir kişinin hiçbir kural tanımadan, istediğine para verdiği bir düzen olabilir mi arkadaşlar? Cumhurbaşkanı partili, belediyeler de partili; varın, gerisini siz düşünün. O kaynağın hangi belediyelere gidebileceğini tahmin edersiniz.

Evet, bu yasayla uluslararası acil yardım özel hesabından yapılan harcamaların nereye yapıldığı da saklanacak. Çünkü bu hesap da Kamu İhale Kanunu ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'ndan muaf hâle getiriliyor. Şimdi ne oldu da denetimi kaldırıyorsunuz; nerede, nasıl planlarınız var da neleri saklıyorsunuz; buyurun, çıkın söyleyin.

ÜFE, TÜFE meselesi kiracıları bir nebze rahatlatmış olsa da günü kurtarma hamlesinden başka bir şey değildir. Üreticilerin fiyatları mutlaka bir gün tüketiciye yani TÜFE'ye de yansıyacak ve o zaman ne yapacaksınız? Yine TÜİK Başkanını mı görevden alacaksınız? TÜİK'e BİM'deki fiyatları hesaba katarak baskı yapıp enflasyonu düşük mü göstereceksiniz? Enflasyonla mücadele için mermiye yüzde 7,5 indirim yapmakla mı krizi önleyeceksiniz? Evet, şaka değil arkadaşlar, gerçekten mermiye indirim yaptınız. "Ucuza cinayet! Ey insanlar, hayatlarınız çok ucuz." diyorsunuz. Peki, bireysel silahlanmanın neden olduğu ölümlere ve kadın cinayetlerine karşı ne diyeceksiniz? Tüm bu yaşadığımız şiddetin en büyük ortaklarından birinin siyasi atmosfer olduğunu düşünüyorum.

Henüz iki hafta önce Ceren Damar isimli gencecik bir hukukçu akademisyen kadın öldürüldü. Bir üniversite öğrencisinin eski özel harekâtçı babasının tabancasını alarak cinayet işlediği bir ülke hâline geldiğimiz için içimiz acıyor. Birbirimize bu denli düşman olmak niye?

Bakın, geçen gün bir önergede verdiğimiz bir örnek daha: Millî Eğitim Bakanlığının Beşiktaş'taki Anadolu liseleri arasında düzenlediği deneme sınavında bir soru sorulmuş, soru metninde "Beşiktaş, Moda, Kadıköy'de yaşayan çocuklar ezan sesi duymaz, Türklüklerini yaşayamazlar." diyorlar. Aslında Yahya Kemal Beyatlı'nın bir makalesinden, bir yazısından alıntılanmış bu. Ancak bu, gerçekten sorgulanması gereken bir şey. Bu düşmanlık kime? Onca düşmanlık yetmedi, şimdi de semtler mi birbirine düşman olacak? Örneğin Ankara belediye başkan adayı Özhaseki "Hainler üniversite mezunlarından çıkıyor, imam-hatiplilerden değil." derken bu düşmanlık ve şiddet ortamında hiç mi payı yok? Erdoğan, yaşadığımız bazı semtler için "O semtler kaymağını yiyorlar." derken hiç mi payı yok bu şiddet ortamında? Evet, "Hiç payımız yok." diyebilir misiniz? Bize çocukluğumuzda kötü sözlere karşı "Dilini eşek arısı soksun." derlerdi. Gerçekten o eşek arıları biz olmalıyız, özellikle de kadınlar olmalı, bu tür ötekileştirici nefret söylemlerine karşı biz mücadeleyi daha fazla yükseltmeliyiz.

Evet, bitirirken Ceren Damar'ın cenazesinde eşinin söylediklerine kulak verelim: "Çok büyük bir acımız var, bu tarz olaylar kötülüğü kötülükle yenemeyeceğimizi hissettiriyor, biz her zaman iyi olmalıyız, her zaman iyilikle hareket etmeliyiz. Benim genç arkadaşlarımdan küçük bir istirhamım var: Arkadaşlar, bunu söylemek benim haddime düşmez ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil, iyi bir insan olmaya çalışın; en önemlisi bu. İnsanları sevin ve hiçbir zaman kötülüğe kötülükle cevap vermeyin. Bu olayla da inşallah bu ülkede eğitim sistemindeki bazı yanlışlıklar konusunda ve pek çok konuda bir duyarlılık, farkındalık oluşacaktır." Evet, eşini kaybeden birisi bunu söylüyor ve siyasetçiler bunu yapamıyorlar arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bağlayın sözlerinizi Sayın Kerestecioğlu.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - "Bebekten katil yaratanlar" demişti Rakel Dink, sevgili eşi Hrant Dink'in ardından böyle söylemişti. Bebekten katil yaratılmasın diye bu ayrımcı, ayrıştırıcı, şiddeti körükleyen dillere birlikte "hayır" demeliyiz. Bu Mecliste de her mecliste de insanlar bizden bunu bekliyor ve bunun için çok somut bir adım atabiliriz.

Örneğin, yine, kızını kaybeden, Helin Palandöken'in babası Nihat Palandöken'in, bireysel silahlanmanın önlenmesi ve insanların ateşli silahlara ulaşmasının zorlaştırılması için yaptığı, başlattığı kampanyayı destekleyebiliriz. Bunun için kanun tekliflerimiz var, bunun için kalıcı çözümler getirebiliriz.

Ben talihsiz bir açıklaması dolayısıyla aslında sayın ombudsmana, Şeref Malkoç'a da bir çağrı yapmak istiyorum çünkü yaptığı bir açıklama gerçekten çok talihsiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkan, çok özür dilerim.

BAŞKAN - Tabii, tabii, buyurun, bir dakika daha verelim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - "Eşler tartıştığında, kadın karakola telefon açıp şikâyette bulunduğunda koca evden uzaklaştırma alıyor. Bu da öfkeyi ve kadına şiddeti körüklüyor. Biz eşleri barıştırmak yerine ayrılsın diye kanun çıkarmışız." diyor, bunu ombudsman söylüyor.

Sayın Malkoç, eşler tartışmıyorlar, kadınlar şiddete uğruyorlar, öldürülüyorlar. Eşler tartıştığında, karakola telefon açıp "Eşim çağırılsın, uzaklaştırma verilsin." diyen kadın yok bu ülkede. Kadınların buralarına kadar geliyor ve -kendiniz de bir hukukçusunuz, ben de bir hukukçuyum, otuz yıl boşanma davalarına baktım- nasıl o miadın, dolma noktasının geldiğini ve nasıl şiddete uğradıktan sonra ancak bu başvuruyu yaptıklarını çok iyi biliyorum. Bunu ülkenin en tepesindeki insanlar söylerse o zaman gerçekten kadınlar şikâyet etmekten çekinirler.

Kadınların bu kadar fazla katledildiği bir ülkede bunu söylemeye hakkınız yoktur diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)