GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:29
Tarih:27.11.2012

MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Akçakale'de yaşanan olaylar ve Suriye-Türkiye sınır güvenliği konusunda vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlar, değerli milletvekilleri; uluslararası basında Türkiye'yi itibarsızlaştıran, Türkiye'yi aşağılayan yüzlerce makale, haber maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti yetkilileri tarafından yanıtsız bırakılıyor, ben ve benim gibi bir sürü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını da derinden rahatsız ediyor.

Akçakale'deki olayların araştırılması istenmiş. Evet, Akçakale'de 5 vatandaşımızın şehit olmasına neden olan bu bombalama olayı basına yansıdığı zaman, Dışişleri yetkililerimizce, bunun yedinci bomba olduğu, birkaç günden beri benzer bombaların Akçakale'ye düştüğü ancak diğerlerinin can kaybına yol açmadığı açıklandı ve bu bombalamalara angajman kuralları gereğince karşılık verildiği de yazıldı, çizildi, söylendi.

Şimdi, şu soru akla geliyor: "Birilerinin ölmesi mi beklendi güvenlik tedbiri alınması için Akçakale'de?" Bu sorunun yanıtı havada kaldı. Biz bunu Dışişleri yetkililerinden bekliyoruz. Yedi tane bomba düşüyor, hiçbirinin ardından güvenlik tedbiri alınmıyor, ancak 5 vatandaşımızın ölümünden sonra da bu tür tedbirlerin alınması ve tartışılması gündeme geliyor.

Ancak yabancı basında başka şeyler var. Birkaç gündür, yabancı basını izliyor iseniz, Patriot füzelerinin konuşlanması için Akçakale olayının bir tezgâh olduğunu, gerekçe oluşturmak üzere hazırlandığını ve uygulamaya konulduğunu yazıyorlar; buna da Hükûmet kanadından herhangi bir yanıt verilmedi.

Suriye-Türkiye sınırının güvenliğinin araştırılması talep ediliyor. Ben, Hatay Milletvekili olarak, 190 kilometrelik Hatay sınırında bir güvenlik olmadığını rahatlıkla buradan söyleyebilirim, her partiden -benden başka- 9 milletvekili arkadaşım da bunun tanığı.

İki tane mevcut sınır kapısının dışında çok sayıda gayriresmî kapı oluşturulmuş durumda. Bu kapılardan giriş, bu kapılardan, bu alanlardan, bu köylerden Suriye'ye geçiş için kolaylık sağlamak üzere yollar asfalt bile yapılmış bizim Hükûmetimiz veya bizim yetkililerimiz tarafından. Bizden Suriye'ye, Suriye'den Türkiye'ye geçişin hiçbir güvenliği söz konusu değil, denetim asla söz konusu değil. Son bir yıl içerisinde -yine basına düşen haberlere göre- yüzlerce çalıntı arabanın bu gayriresmî kapılardan Suriye'ye götürülüp orada savaşta kullanıldığı yine yanıtsız kalan bir diğer soru.

Daha da önemlisi, bölge ekonomisi yerlerde sürünürken, artık, ayakta durabilmek için kaçakçılık tek çare olmuş durumda Hatay'da ve sınırdaki bütün illerimizde; buna da maalesef göz yumuluyor. Mesela, 10 binlerce fidanın ekilmesine, ektirilmesine katkı sağlayan tarım il müdürlükleri, binlerce nar fidanının dikilmesinin karşılığında, o narı, ürettiği narları yurt dışına veya yurt içindeki pazarlarda satması gereken vatandaşımız bunları satamıyor ama Suriye'den, yok pahasına, çok ucuza her gün binlerce kilo nar Türkiye'ye kaçak yollardan giriyor, buna seyirci kalınıyor.

Zeytin üretimi ve zeytinyağı üretimi konusunda Türkiye'nin önemli kentlerinden birisi olan Hatay, zeytinyağını ve zeytinini tüketemez durumda çünkü Suriye'den her gün 3 bin, 4 bin teneke zeytinyağı kaçak olarak bu gayriresmî kapılardan girmekte ve buna yine göz yumulmaktadır.

Aynı şekilde, canlı hayvan girişlerine de göz yumulmaktadır. Her gün binlerce canlı hayvan kaçak yollarla Türkiye'ye getirilmekte ve besicilik adına kredi almış, hayvancılık için canla başla çalışan çiftçimizi perişan etmiş duruma getirmiştir.

Önemli bir iddia var yine bölgemizde son günlerde; yine yanıtsız kalan bir iddia, yine ülkemizin itibarını zedeleyecek bir iddia. Barzani aracılığıyla, kuzey Suriye'de, bazı Kürt gruplarıyla Suriye'nin kuzeyinde Irak'ın kuzeyindeki gibi bir Kürt bölgesi oluşturmak üzere dört maddelik bir anlaşma yapıldığı iddiası basında yer aldı, uluslararası basında yer aldı ancak bu da yanıtsız kaldı. Bu dört maddenin üç tanesi askerî üs kurulmasıyla ilgili. Türkiye'ye Ayn el-Arap, Kamışlı ve Afrin'de birer askerî üs kurulması ve kuzey Suriye'de oluşacak bu Kürt bölgesiyle ticaret ilişkilerinin aynı şekilde Kuzey Irak'ta olduğu gibi yapılmasını öngören bir anlaşmanın var olup olmadığını ben buradan AKP yetkililerine sorup yanıtını da bekliyorum.

Bölgede ekonomi dibe vurmuşken, işsizlik 2 misline çıkmışken bölgemizde Suriyeli sığınmacılara, sayısı 125 bini geçmiş Suriyeli sığınmacılara özel bir ilgi gösterilmekte. Onlara belediyelerimizde taşeron firmalar aracılığıyla iş bulunmakta, özel sektörde çalışmaları konusunda Hükûmet yetkilileri veya parti yöneticileri tarafından baskı yapılmakta ve birçoğuna iş imkânı yaratılmış, kendi vatandaşlarımız işsiz hâle getirilmiştir. Bunu da benim kabul etmem bölge halkı adına mümkün değil. Sığınmacılara itirazımız yok, insani yardım her şekilde onlara yapılmalıdır ancak uluslararası kuralların el verdiği ölçüde yaparsınız. Kendi vatandaşınıza tanımadığınız imkânı sığınmacılara tanıdığınız zaman, buna ben ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkesin ve özellikle bölgede yaşayan herkesin itirazı yükselecektir.

Cenevre Mutabakatı'yla ilgili birtakım sözler yine uluslararası basında yer aldı. Bildiğiniz gibi, Cenevre Anlaşması'na Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı olumlu görüş bildirdi. Bu Cenevre Mutabakatı'na göre, Türkiye, Suriye'deki Esad rejimiyle muhaliflerin bir diyalog içerisine sokulmasına, onların masaya oturtulmasına ve Suriye'de bir millî hükûmet kurulmasına zorlaması şeklindeydi. Buna Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı "evet" yanıtı vermesine rağmen, Suriye'yle diyaloğu reddetmiştir. Bu bir çelişki değil midir?

Yanıt arayan önemli bir soru da 18 Temmuz sonrası yani Suriye'de bu Savunma Bakanının öldürüldüğü saldırıdan sonraki gelişmelerdir. Suriye'de kırılma noktası olarak kabul ediliyor, bütün dünya bunu böyle kabul ediyor ve Türkiye'nin, o günden sonraki, bölgedeki tavrının, Türkiye'nin "güvenilmez ülke damgası" yemesiyle neticelendiğini bütün dünya basını yazıyor.Yine Türkiye'den buna yanıt yok.

Hatırlatmak gerekirse, biliyorsunuz, 4 önemli üst düzey Suriyeli yöneticinin ölümünden sonra Suriye'de şiddet ortamı artmış, çatışmalar büyümüş, karşılıklı adam öldürmeler hat safhaya varmış, Özgür Suriye Ordusu'nun direnemeyeceği anlaşılınca Türkiye'nin çabasıyla radikal İslamcı gruplar Suriye'ye sokulmuş Türkiye ve Hatay üzerinden. Bunun yüzde 60'a varan oranda -bugün çatışan gruplar içerisinde- Libyalı olan ve diğer on bir ülkeden gelen -El Kaide başta olmak üzere- diğer radikal İslamcı gruplar Suriye'de savaşıyor. Bunların orada savaşmaya başlamasıyla birlikte Suriye'de Doğu Kiliseleri Patriği Mar Henna bir açıklama yapıyor ve "Radikal İslamcı grupların Suriye'de bulunuyor olması, burada yaşayan 3 milyon Hristiyan'ın can güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Derhâl Batılı başkentler tedbir alsınlar. Biz Esad'ın karşısında böyle bir grubun bulunmasından rahatsızlık duyuyoruz, müdahale edin." diyor ve o gün itibarıyla, bütün Batılı devletler Türkiye'yi dışlamışlar, desteği çekmişler ve son olarak da Türkiye'den görevi almışlar, Katar'a, Doha'ya devretmişlerdir.

Son olarak Gazze olayından bahsetmek istiyorum. Suriye muhaliflerine lojistik destek, silah desteği vereceksiniz; Gazze'deki masum Müslüman Filistinlilerin katledilmesini sadece gözyaşlarıyla, hamasi nutuklarla geçiştirmeye çalışacaksınız. Bu, kabul edilebilir, yeterli bir tavır değildir.

Bakın, uluslararası basın aynen şöyle söylüyor: "İsrail, Gazze'den atılan Filistin füzelerini karşılamak için Kürecik'i kullandı." Bu, cevap bekleyen önemli bir iddia.

Yine, Türkiye'ye Halit Meşal ile İsrail'i barıştırma görevi verildi. Bunun cevabı henüz verilmiş değil. Biz İsrail'i eleştirirken ertesi gün İsrail'den Hayfa'ya ticaret gemileri yola çıkmaya başlamıştı törenle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Devamla) - Yine son birkaç yıl içerisinde İsrail ile ticaret hacmimiz 1 milyar dolardan 5 milyar dolara çıkmış, Suriye ve Suriye'nin gerisindeki on bir tane ülkeyle olan ticaretimiz de durma noktasına gelmiştir. Bu nedenle, bu araştırmaların derhâl yapılmasından yana tavrımızın olduğunu söylüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ediboğlu.