| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 47 |
| Tarih: | 17.01.2019 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. "..."(x)
Değerli arkadaşlar, Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul Şişli'de gazetesinin önünde katledildi ve üzerinden tam on iki yıl geçti. Cinayette hükûmet sözcüleri, yargı -Türklüğü aşağılamak gerekçesiyle 301'inci maddeden- medya attığı nefret manşetleriyle önemli roller aldı arkadaşlar ve on iki yıldır bu rollere bakılmadı. Oysa Hrant Dink öldürülmeden hemen önce yazdığı son yazısında aynen bir ihbar niteliğinde bu rolleri belirtmişti, sürem az olduğu için ben yazıdan bazı alıntılar yapacağım arkadaşlar. Yazının başlığı: "Ruh hâlimin güvercin tedirginliği."
Hrant Dink aynen şöyle söylüyor: "Başlangıcında Türklüğü aşağılamak suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığınca hakkımda başlatılan soruşturmanın tedirginliğini duymadım. Soruşturma sonucunda bir dava açılmayacağına kesin gözüyle bakıyordum, kendimden emindim. Ama hayret, işte, dava açılmıştı. Savcı, bilirkişi raporuna rağmen cezalandırılmamı istedi. Ardından da hâkim mahkûmiyetime karar verdi. Hâkim Türk milleti adına karar vermişti, benim Türklüğü aşağıladığımı hukuken tescillemişti. Her şeye dayanabilirdim ama buna dayanmam mümkün değildi. Benim anlayışımla, bir insanın birlikte yaşadığı insanları etnik ya da dinsel herhangi bir farklılığı nedeniyle aşağılaması ırkçılıktı ve bunun bağışlanır bir yanı olamazdı.
Bu ülkenin yargısı birçok devlet insanının ve siyasetçinin de dile getirmekten çekinmediği gibi bağımsız değil. Yargı, yurttaşın haklarını değil, devleti koruyor, yargı, yurttaşın yanında değil, devletin güdümünde.
Ne diyeyim ki? Bana haddimi bildirmeye soyunmuş olan ve muhtemelen de davanın her kademesinde bilemeyeceğim yöntemlerle varlığını hissettiren o büyük güç, işte, yine perde arkasındaydı. Nitekim Yargıtay Genel Kurulu da oy çokluğuyla benim Türklüğü aşağıladığıma hükmetti.
Şu çok açık ki beni yalnızlaştırmak, zayıf ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler kendilerince muratlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink'i artık Türklüğü aşağılayan biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan önemli bir kesim olarak tanıttılar.
'Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor?' sorusudur benim asıl beynimi kemiren. Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların 'Aa, bak, bu, o Ermeni değil mi?' diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum. Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye. Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik; bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir güvercin gibiyim, onun gibi sağıma, soluma, önüme, arkama göz takmış durumdayım; başım onunki kadar hareketli ve anında dönecek denli de süratli. İşte size bedel. Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek? 'Canım, 301'in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Hapse girmiş biri var mı?' Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi. İşte size bedel, işte size bedel! İnsanı güvercin tedirginliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz ey siz bakanlar, bilir misiniz? Siz, hiç bilmez misiniz güvercinleri? 'Ölüm kalım' dedikleri, kolay bir süreç değil yaşadıklarım ve ailece yaşadıklarımız.
Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık. Türkiye'de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz hem de Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık, tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi. Kalacaktık ve direnecektik. Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama, tıpkı 1915'teki gibi çıkacaktık yola; atalarımız gibi, nereye gideceğimizi bilmeden, yürüyerek yürüdükleri yollardan, duyarak çileyi, yaşayarak ızdırabı."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin Sayın Paylan.
Buyurun.
GARO PAYLAN (Devamla) - "Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu ve gidecektik yüreğimizin değil ama ayaklarımızın götürdüğü yere, her neresiyse. Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız.
Muhtemelen, 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım: Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler, kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce."
Değerli arkadaşlar, sevgili Hrant Dink bu yazısını 19 Ocak 2007'den hemen önce yazdı. Aynen bir ihbar niteliğinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun devam edin Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Devamla) - Aslında katillerini söylüyor, katillerini ihbar ediyor. Bu devletin içinde odaklanmış o katil uru gösteriyor; medyasıyla, yargısıyla, hükûmet sözcüleriyle, nefret suçu içeren söylemleriyle gösteriyor ve Hrant Dink, on iki yıldır Şişli'deki o kaldırımda yatıyor arkadaşlar.
Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinden sesleniyorum. Bizim sorumluluğumuzdur arkadaşlar, Hrant'a bir borcumuz var. Hrant bu ülkede barışı, adaleti istedi, "Hem geçmişle yüzleşelim hem de birlikte eşit, adil bir gelecek kuralım." dedi ama bu söylemlerini hazmedemeyenler, bu söylemin hayata geçmesini istemeyen karanlık odak Hrant Dink'i katletti ve on iki yıldır da Hrant Dink o kaldırımda adalet bekliyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda sorumluluk alacağını umuyorum ve önergemize destek vereceğini umuyorum.
Değerli arkadaşlar, Hrant'a Ermenice bir çağrıyla bitirmek isterim. "..."(X) (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Paylan.