GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:49
Tarih:06.02.2019

MHP GRUBU ADINA METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

İnsan et, kemik ve kandan ibaret olmadığı gibi, insan olmasını sağlayan değerleri vardır. Toprak da taş, kum ve çakıldan ibaret olmayıp vatan yapan değerleri malumdur.

İnsan için toprak kavramı iki anlamda önemlidir. Birincisi, yaratılışın ham maddesi olan toprak ile insan arasında görünenin ötesinde manevi bir bağ ve aidiyet vardır. İnsanın, toplumun, milletin toprağıyla olan bağı, aidiyeti yok olursa varlığının, maneviyatının anlamı kalmaz. Bundan bir asır önce bir karış toprak uğruna açlık, sefalet, parasızlık içinde sadece iman, aidiyet duygusu ve canı pahasına savunulan toprak Türkçede vatan kelimesiyle anılır.

Mensubu olmaktan gurur ve onur duyduğum, Allah'ın bize şeref olarak bahşettiği Türk milleti tarihin başından beri geçimini sağladığı, yurt edindiği bütün toprakları vatan hâline getirmiştir. Göçtüğü, savaştığı, fethettiği her karış toprak ve eşliğindeki mahlukatı, insanı bağrına basmış, aidiyetinden ayırmamıştır ve kendinden saymıştır.

Toprağın ikinci önemi ise yaşamının fiziksel olarak devamı için şart olan maddi ihtiyaçların karşılanmasıdır. Hayatta kalabilmek için beslenme ihtiyacının toprağın üst kısmındaki verimli bölgede tarım yaparak kullanan insan varoluş standardını artırmak için aklını ve gücünü kullanarak toprağın altındaki enerji kaynaklarını keşfetmiştir. İnsanoğlunun hayatını kolaylaştırmak için yaptığı her keşif hem refahı hem de bozgunculuğu bir arada getirmiştir. Bugün gelinen noktada dünyanın en verimli tarım toprakları ve rezervi en güçlü yer altı kaynakları üzerinde oturan insanlar en büyük sefaleti ve açlığı çeken topluluklar hâline gelmiştir. Bu yaman çelişkinin ana unsuru ise aynı aileden türeyen krallıklar diyarı, sözde yüksek demokrasi şûrası, insan hakları merkezi Avrupa -"Batı" da diyebiliriz- başlangıcı Avrupa'nın kanun kaçakçılarının oluşturduğu "yeni dünya" denilen, insanını, kaynaklarını talan ederek yerleştiği topraklarda olmayan gelenekleri, töresizliği, devleti, aidiyetiyle dünyayı sinema filmine çevirmeye çalışan Amerika ve bunları elinde tutan isimsiz, topraksız fakat kanlı ve pis parasıyla kendince yeni dünya düzeni kurma çabasındaki sakat akıllı güçlerdir.

Konuyu güncel olarak örneklediğimizde dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olan Venezüella yıllardır ekonomik müdahalelerle yıpratıldıktan sonra hâlâ istenilen sonuca ulaşamayınca demokrasi denilen başlığıyla demokrasi savunucuları tarafından en antidemokratik hamleyle darbeye sürüklenmektedir. Bizim coğrafyamızda ise petrol rezervlerine göre yüz yıl önce dantel işlenir gibi çizilen sınırlarımızda 1950'den başlayarak İran'da demokrasi getirilmek adına kan ve gözyaşıyla bölünen Irak'ta ve Orta Doğu'da bitmeyen kaos ve savaşlar malumunuzdur.

Bugün dünyada ham madde olarak en zengin ve en verimli topraklara sahip ama en garibanların yaşadığı Afrika'ya gelelim. Yıllardır insanlarına yapılan zulmü, topraklarına yapılan sömürüyü kimler yaptı da insan haklarından bahsediyorlar, o da ayrı bir meseledir.

Bugün dünyadaki kaosun ana sebeplerinden birisi Afrika'nın yer altı ve yer üstü zenginliğinin paylaşılamayışı, tıpkı yüz yıl önce Osmanlı'yı paylaşamayarak Dünya Savaşı'na sürükleyişini hatırlatmaktadır. Bu güçler, toprağın üstü, altı ve maneviyatı yüksek olan her yerde insanı hem fiziken hem ruhsal olarak yıpratma ve sonuçta yok etme oyununu oynamaktadır. Kudüs, İstanbul, kutsal topraklar, verimli Mezopotamya havzası ve petrol şehirleri bu yüzden rahat nefes alamamaktadır. Öyle ki, kapımızda canla başla mücadele veren Kerkük ve Musul Türkmenlerini gündeme almamız engellenirken kanayan yaramız Doğu Türkistan'daki kardeşlerimize yapılan zulme verdiğimiz ve asla vermekten geri durmayacağımız tepki bile menfaatlerimize ket vuracak Çin ticaret yolunun engellenmesi adına onursuzca kullanılıyor. Fakat biz necip Türk milleti bu oyuna yıllardır direndik ve direniyoruz.

Maddi imkânsızlıklar ve savaş sonrası yorgunluklar içerisinde imanla kurulan son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, içindeki hainleri temizleme çabalarına, doğrulma çabalarına devam etmektedir. Her türlü iç ve dış işbirlikçilerine karşın millî ekonomi ve kalkınma yolunda adımlar atılacak, bu toprakların yer altı kaynaklarına bu millet sahip çıkacak, bu toprakların manevi değerlerine de çocuklarımızın, gençlerimizin aklından çıkarma çabalarına mahal verilmeyecektir. Millî kalkınma, millî ekonomi ve tam bağımsızlık için atılan bütün adımlar her vatansever tarafından desteklenmeli, yola çıkılıp atılan adımlar atıldıktan sonra, tabii ki mükemmelleşmesi için sorgulanmalı, eleştirilmeli ve gerekli düzenlemeler her daim yapılmalıdır. Mecliste görmek istediğimiz tablo bu olmalıdır. Yoksa bölücü ve bölücü destekleyicisi görmek, siyasi çıkar umarak bunlara göz yummak zavallılıktır, görmek istemediğimiz bir tablodur.

Nükleer enerji, elektrik, petrol ve madencilik sektörleri, ülkelerin ekonomilerinde lokomotif rol oynamaktadır. Maalesef ki ülkemiz senelerdir enerjide dışa bağımlılığı sürdürmektedir. Ülkemizin enerji ihtiyacının büyük çoğunluğunu ithalat yoluyla karşılaması, cari açığın artmasında temel sebeplerdendir. Millî enerji hamlesiyle elde edilen gelişmeler sevindirici olsa da 2018'de enerji ithalatı yani mineral yakıtlar, mineral yağlar ve bunların damıtılmasından elde edilen ürünlerin ithalatı, TÜİK verilerine göre bir önceki yıla kıyasla yaklaşık yüzde 15 artarak neredeyse 43 milyar doları bulmuştur. Ekonominin yanında, enerji bağımlılığının yüksek olması, dış politikada ülkelere karşı bağımsız bir politika yürütülmesini zorlaştırmaktadır. Ülkemizde enerji üretiminde çeşitliliğe yönelerek dışa bağımlılık azaltılmalı, bu kapsamda yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının efektif değerlendirilmesine ve madenciliği etkili olarak kullanmasına yönelik çalışmalar için atılacak her türlü adım desteklenmelidir. Altmış yıldır çıkarılmayan atom kanunu konusunda geç kaldığımız bir gerçektir. Nükleer silahlanma yarışının hız kazandığı bu dönemde artan nükleer atıkların maalesef, gemilere doldurularak ülkemizin kıyılarına boşaltıldığı bilinmektedir. Bu konu üzerinde duracak ilave yasa ve mevzuat değişikliğine acilen ihtiyaç duyulmaktadır.

Bugün esas konuşmamız gereken ise Endüstri 4.0 dönemiyle gelişen uzay madenciliğidir. Meteorlar üzerinde tespit edilen kıymetli madenlerin, kazınarak dünya piyasasına sunulmasına yönelik düzenlemeler ABD tarafından 2015 yılında yasalaştırılarak pazarlanmaya hazır hâle getirildiği bilinmektedir. Türkiye'nin yer altı kaynaklarında geç kalınmış düzenlemeleri yaparken uzay madenciliğinde de zamanı yakalamamız gerektiği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Maden Kanunu Teklifi'nde yapılan bu değişikliklerle MTA Genel Müdürlüğü yurt dışında petrol, gaz ve maden arama ve işleme faaliyetlerinde bulunabilecek olması olumlu bir gelişmedir. MTA'nın kuracağı şirketler evrensel ve millî değerlere sahip olmalı; bu, tıpkı Rusların Gazprom'u, Arap dünyasının Aromco'su gibi yüksek hacimlere ve cirolara ulaşmalıdır. Yüksek hacimli bu şirketlerin, ülke genelindeki yatırımlar için finansmanlar sağlayacağı gibi yurt dışından borçlanarak alınan kredilerin önüne geçeceği umulmaktadır. Bu kapsamda, MTA'nın yurt dışında araştırma ve işletme faaliyetleri Türk-İslam dünyasının kalkınması için önem arz edecek millî bir adımdır.

Kanun teklifinin 9'uncu maddesinde altın, gümüş ve platin madenleri için uygulanan devlet hakkı teşvikinin yüzde 25 olarak düzenlenmesiyle artırılması planlanmaktadır. Doğal kaynakların devlet gelirine katkı sağlaması doğru bir gelişmedir. Çıkarılan ürünlerin nihai ürün hâline getirilerek kendi sınırlarımız içerisinde işlenebilmesi millî ekonomi açısından çok kıymetli bir adımdır. Yurt içerisinde çıkarılan altın, gümüş ve platin hariç maddelerin yurt içinde entegre tesislerde metal hâline getirilmesi durumunda devlet hakkının yüzde 75 alınmayarak madencilik sektörünün nihai ürün üretimine teşviki hedeflenmektedir.

10'uncu maddeyle teknik elemanların ve yetkilendirilmiş tüzel kişilerin beyanlarında sorumluluk getirilerek gerçek dışı beyanların önüne geçilmesi amacıyla tüzel kişilerin hazırladıkları rapor, proje ve sundukları bilgi ve belgelerin hepsinde sorumlu tutularak idari para cezası getirilmesi, masa başı gayriciddi, bilimsellikten uzak atılan imzaların önünü keserek süreçlerin doğru ve olması gerektiği yönde işlemesine sebep olacaktır.

Türkiye'de özelleştirmeden ziyade devlet destekli millî şirketler dönemi başlamalıdır. Ülkemizin kalkınması ve yarınlarını kurtarmanın yolunun devlet destekli millî maden şirketlerinin kurulmasından geçtiği kanaatiyle ülkemizde verimsiz maden işletmelerinin ruhsatlarını veyahut işletilmeyen, yıllardır bekleyen ruhsatların devletleştirilmesi ve MTA'nın kuracağı millî şirketlere devredilmesi gerekmektedir.

Ülkemiz keşfedilen, keşfedilmek üzere olan, keşfedilmeyi bekleyen, keşfedilip de üretime geçilmeyen yer altı kaynakları açısından oldukça zengindir. 2016 yılı verilerine göre, dünyada yaklaşık olarak 6,35 milyon ton toryum rezervi olduğu ve bu rezervlerin yüzde 6'sının ülkemizde olduğu tahmin edilmektedir. İngiliz fizikçilerin bir avuç toryum ile Londra'yı bir hafta aydınlatabileceği iddia ettikleri bir dönemde ülkemiz toryuma gereken ilgiyi göstermelidir. Seçim bölgem Eskişehir ve çevresi dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahiptir. Bugün dünya bor pazarında neredeyse yüzde 50'lik bir pazar payımız bulunmaktadır. Dünyadaki en büyük tinkal rezervlerinin üzerinde kurulu Eskişehir Kırka tesisleri aynı zamanda dünyanın en büyük bor üretim kompleksi olma özelliğini haizdir. Millî servetimiz olan bor üretimine verilen destekler artırılmalı ve bor içeren nihai ürünlerin araştırılması ve üretilmesi teşvik edilmeli, bu kapsamda Eskişehir'e yapılan yatırımlar artırılmalıdır. Bu tesislerde üretilen ve yeni yılla birlikte pazara sunulan Boron deterjanı inşallah dünya pazarında millî kaynaklarımızla ürettiğimiz ürün olarak gelecekte önemli bir yer tutacaktır. Temennim odur ki ülkemizde bulunan madenlerin daha iyi değerlendirilmesi ve yeni nitelikli ürünlerin üretilmesi için verilen destekler artırılır ve yurt genelinde kurulacak olan teknoloji merkezlerinde yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetlerine önem verilir.

Son olarak, belki de bugünlerde en önemli noktalardan biri olarak petrol ve doğal gaz kaynaklarıyla alakalı Doğu Akdeniz bölgesinin öneminden bahsetmek istiyorum. Hâlihazırda stratejik önemi büyük olan bölgede keşfedilen enerji kaynakları ülkemizdeki, bölgedeki jeopolitik ve siyasi durum önemini katlamıştır. Yavaş yavaş ısınan Ege sularındaki gerilimlerin sebebini görmemek mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım, Sayın Sazak.

METİN NURULLAH SAZAK (Devamla) - Doğu Akdeniz'de ülkemizin yüzlerce yıllık ihtiyacını karşılayacak hidrokarbon rezervinin olduğu tahmin edilmektedir. Geçtiğimiz ay Doğu Akdeniz'de Gaz Form'uyla beraber Türkiye Cumhuriyeti'ni dışlayan kirli bir enerji ittifakı oluşturulmuştur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lozan Anlaşması'ndan doğan haklarımızı, kazanımlarımızı görmezden gelerek Doğu Akdeniz'i paylaştırmış, küstahça tek taraflı münhasır ekonomik bölge ilan etmiştir. Ancak ilan ettiği 13 ruhsat sahasının 7'si Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kıta sahanlığıyla kesişmektedir. Barbaros Hayrettin Paşa'nın komutasında Preveze Deniz Zaferi'yle Türk gölü hâline gelen Akdeniz'de şuursuz akılların yaptığı, çalıştığı yok sayma hareketi kabul edilemez, edilmeyecektir. Bölgede huzurun oluşması ve barışın tesis edilmesi için Türkiye, Doğu Akdeniz gelişmelerinde her daim var olacaktır. Bu bağlamda, merhum Büyükelçi Orhan Eralp'in 1979 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Rum temsilcisine sarf ettiği "Kıbrıs sorunu bir aritmetik toplama işlemi değildir, bir cebir denklemidir. Bu denklemin X'i de Türkiye'dir. Tüm dünya sizi tanısa bile Türkiye sizi tanımadıkça bu denklem çözülemez." ifadesini hatırlatmak isterim.

Var olan birliğimizi bozmaya çalışan, kalkınmamızı engelleyen, kardeşi kardeşe düşman eden emperyal tuzağa düşülmemesi dileğiyle sözlerime son vermeden önce; Milliyetçi Hareket Partisinin "Önce Ülkem ve Milletim, Sonra Partim ve Ben" ilkesiyle, necip Türk milletinin faydasına olacak bütün kanunları desteklediğimizin altını çizer, muhterem heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)