| Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 06.02.2019 |
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birinci bölüm üzerine konuşma yapacağım fakat öncelikle sizlere tekrar Leyla Güven'i hatırlatmak istiyorum. Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güven 91'inci gününde açlık grevinin. Bu Parlamentonun çok değerli bir üyesi olarak (Amed) Diyarbakır Cezaevinde başlattığı açlık grevini evinde sürdürüyor.
Değerli arkadaşlar, ben, Leyla Güven'in açlık grevini daha başladığı ilk hafta burada gündemleştirmiştim ve herkesi bu konuya duyarlı olmaya davet etmiştim. Burada, özellikle AKP Grup Başkan Vekili, bizlerin, milletvekillerimizin yaptığı konuşmaların hemen ardından şöyle bir cümle kuruyor ve yaptığımız konuşmalara dair sözlerini söylüyor, diyor ki: "Ben hatibi dikkatle dinledim." Grup başkan vekili, herhâlde şimdiye kadar Leyla Güven hakkında yaptığımız çağrıları pek dikkatle dinlememiş olacak ki bugüne kadar bu konuda, neden gereğinin yapılmadığı konusunda bize herhangi bir söz söylemiş değil.
Biz şunu söylüyoruz: Bir açlık grevi var. Bu açlık grevinin talebi, İmralı'daki tecridin, mutlak tecridin kaldırılmasıyla ilgili, barışın ve demokrasinin yolunun açılmasıyla ilgili bir taleptir ve anayasal bir taleptir. Yasalar, uluslararası sözleşmeler, zaten izolasyonu, mutlak tecridi yasaklamıştır. Onlara sorduk, dedik ki: Siz tecritten yana mısınız, tecridi savunuyor musunuz, neden bu tecrit kalkmıyor?
Parlamentonun işlevi konusunda sık sık tartışıyoruz: Bu Parlamento işlevli midir, işlevsiz midir; tek adam rejimi bu Parlamentoyu boşa mı düşürmüştür, baypas mı etmiştir? Buradan, işte, Parlamentonun kendisini ortaya koyması, kendisini kanıtlaması için bir fırsat; kendisi hem yasama hem de denetleme yetkisini işte burada ortaya koyabilir, kendi yasasının uygulanmaması üzerine çıkan bu sorunu çözebilir.
Bakın, doksan bir gün sonra tablo nasıl değişti? Bu açlık grevleri bütün cezaevlerine yayıldı. Bugün 60'ı aşkın cezaevinde süresiz, dönüşümsüz açlık grevi var ve bu açlık grevleri sadece cezaevlerinde değil, yurt dışında da yaygınlaşmış durumda. 295 tutsak bedenini açlığa yatırmış durumda ve açlık grevleri Hewlêr'de 78'inci gününde, Strazburg'da 23'üncü gününde ve cezaevlerinde aynı şekilde tehlikeli boyutları, 50'li günleri aşmış durumda. Dolayısıyla aslında aynı zamanda bir siyasi sorunla da, siyasi bir krizle de karşı karşıyayız. Şimdi biz Türkiye'de cezaevlerinden tabutların çıktığına hep beraber tanık olduk, yıllardır böyle sorunlarla karşı karşıyayız. Ne bekliyoruz? Türkiye tekrar cezaevlerinden tabutların çıkmasını mı bekliyor, insanların yaşamını yitirmesini mi bekliyor?
Açlık grevi dünyada medeniyetin olduğu tarihten bugüne pek çok kez denenmiş, ezilenler tarafından ortaya konmuş eylemlerdir ve kendi tarihimizde de Nazım Hikmet'ten Celal Bayar'a kadar sesini duyurmak isteyen, bir baskıya, ezilmeye uğradığını düşünen herkes açlık grevine başvurmuştur. Gandhi'nin bu açlık grevine ne kadar çok başvurduğunu hepimiz biliyoruz. Açlık grevi aslında toplumu sorunların çözümüne çağırmaktır, toplumu bu politik meseleyi çözmeye davet etmektir, duyarlı olmaya da çağırmaktır aynı zamanda. Dolayısıyla ben, burada halkımızı da açlık grevlerine karşı duyarlı olmaya çağırıyorum; Türk, Kürt, Alevi, Sünni kim olursak olalım açlık grevine karşı hukukun hayata geçirilmesini, tecridin kaldırılmasını ve zindanlarda süren açlık grevlerinin son bulmasını diliyorum, Leyla Güven'in yaşatılması için bu mücadeleye destek verelim diyorum.
Bakın Emile Zola'nın şöyle bir sözü var, diyor ki: "Bir kişiye yapılmış haksızlık insanlığa yapılmış haksızlıktır." Eğer siz İmralı'da tecrit uygularsanız, kendi hukukunuzu, Anayasa'nızı ihlal ederseniz o zaman Türkiye'de hiç kimse hukuk güvenliğinden söz edemez. Bu ülkede kanun hükmünde kararnamelerle 100 bini aşkın, 130 bine yakın insanın bir gecede işsiz kalması bunun bir sonucudur ya da akademisyenlerin ihraç edilmeleri bunun sonucudur; e, açlık, yoksulluk, bunun sonucudur. İşsizlik ve bütün sorunların kaynağında işte bu hukuk güvenliğinin olmaması yatmaktadır. Dolayısıyla ben, buradan bir kez daha Parlamentoyu göreve çağırıyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlarını, başkan vekillerini konuyu gündemlerine almaya çağırıyorum.
Değerli arkadaşlar, gündemimiz Maden Yasası. Dilerdim ki burada emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili bir yasayı konuşalım biz ve bu sorunu çözelim ya da "İş cinayetlerini nasıl önleyebiliriz?"i, böyle bir yasayı konuşalım. Bakın, iş cinayetleri ocak ayında, yine, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin açıklamalarına göre son derece yüksek boyutlarda seyrediyor. 155 işçi ocak ayında -en az 155 işçi- yaşamını yitirdi ve madenlerde işçiler yaşamını yitiriyor.
Bu yasa teklifi, Komisyon Başkanının ifade ettiği gibi, aslında, işçi sağlığı, iş güvenliği daha iyi olsun diye getirilmiş bir yasa teklifi değil; tam tersine, bu yasa teklifi "Madenleri nasıl daha çok sömürebiliriz; doğayı, ormanları, meralık alanları nasıl daha hızlı bir şekilde maden işletmeleri hâline dönüştürebiliriz; patronları cezasızlık politikasıyla nasıl kurtarabilir ve madenlerde yaşanan iş cinayetlerini, iş güvenliğiyle ilgili sorunları sadece o madenlerde çalışan insanlara yükleyip cezasızlık politikasıyla bu sömürü politikasını, sömürü rejimini nasıl sürdürebiliriz."i anlatıyor. Bugün baktığımız zaman, Türkiye'nin bir enerji sorunu yok; Türkiye enerji kapasitesinin neredeyse sadece yüzde 50'nin altındaki, yüzde 60'ın altındaki kısmını kullanabiliyor. Enerji kapasitesini yüzde 60'ların altında hayata geçiren bir ülkenin yeni maden alanları, sahaları açmasının altında yatan temel şey, aslında yeni yandaş sermayeler oluşturmak ve bu sermayeye dayalı bir şekilde kendi iktidarını sürdürmek.
Yani, burada gördüğümüz gibi, redevans meselesi yine karşımıza çıkıyor; oysa, redevansın ne kadar büyük bir cinayet olduğunu hepimiz biliyoruz. Soma'da 301 maden işçisi toprağın altında yatıyor fakat işte, biz burada o redevans şirketlerinin, taşeronların yarattığı bu işçi kıyımının sürdürülmesi için yasada redevans sistemine yeni yetkilerin verilmesini konuşuyoruz. Oysa, redevansın ortadan kaldırılması gerekiyor.
Yine, madenler halkın yaşamını, topraklarını, ormanını, merasını, doğasını elinden alan, halkı sadece bu katil şirketlere mecbur bırakan sistemler; o nedenle bu talanın, yağmanın durması gerekiyor. Eğer enerji ihtiyacı varsa bu, ancak yenilenebilir ve o yöre halkının, yerel halkın ihtiyacı olan bir şekilde tasarrufta bulunulabilir, hayata geçirilebilir. Fakat biz görüyoruz ki burada, sadece ve sadece sermayenin ihtiyaçları, yandaş şirketlerin ihtiyaçları ön planda.
Bir Maden Yasası 14 kez değiştirilir mi, bunu sormak istiyorum. Yani, Maden Yasası on altı yılda 14 kez değiştirilmiş. Yani, her ay, her yıl ve on altı yıl boyunca İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Türkiye'de iş cinayetlerinin sürdüğünü açıklıyor; bununla ilgili bir tane denetim, iş cinayetlerini ortadan kaldıracak yeni bir yasa üzerinde çalışmak gibi bir çaba göremiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekili.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Teşekkürler.
Fakat bunun karşısında, Maden Kanunu 14 kez değiştiriliyor.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları burada tamamen dışarıda bırakılıyor. Belki fikirlerine başvurulmuş olabilir fakat bu yasa içerisinde kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ortadan kaldırılıyor.
Yine, burada millî menfaatlere uygun olarak maden çıkarılacakmış. Sormak istiyoruz: Yani bu "millî menfaatlere uygunluk" ne demek? Siz bu rant şirketlerini, bu talan, yağma şirketlerini "millî menfaatler" adı altında örtüyorsunuz. Bu "millî menfaatler" adı altında yaratacağınız şirketler acaba kaç işçiyi katledecekler, doğayı nasıl tahrip edecekler, talan edecekler? Bu millî menfaatler neden hep sizin bu talanınızı ve yağmanızı örtmek için kullanılıyor diye sormak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Dolayısıyla bu Maden Yasası, sadece ve sadece sermaye kesimleri için getirilmiş bir yasadır diyorum ve yasaya karşı olduğumuzu söylemek istiyorum.
Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)