GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:55
Tarih:20.02.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 42 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk yargısının durumu içler acısı. Hukuk ve adalete güven sıfırlanmış durumda. Dünya adalete güven sıralamasında 113 ülke arasında 101'inci sıradayız. Konuşmalarımızda ilk günden beri vurgu yaptığımız bir değer vardır: Hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı yani Türkiye'de esamesi okunmayan bu değerler üzerine.

İktidar, Türk yargısını son on yedi yıldır arka bahçesi hâline getirmek için çabalamış ve gelinen noktada da bunu becermiştir. Başta Ergenekon kumpasları ve 15 Temmuz sonrası yaşananlar Türk yargısını bitirmiştir. Önce AK PARTİ iktidarınca yargıda FETÖ yapılanmasına bilerek ve isteyerek izin verilmiş, sonra bu hain örgütle yaşadıkları menfaat çatışması ve örgütün ülkeyi ele geçirmeye kalkması sonrasında yaşanılan tasfiyeyle yargı konusunda umutlanmışken boşalan yerlere bu defa da AK PARTİ militanlarının yerleştirilmesi Türk yargısını daha da kötü duruma getirmiştir.

Hain örgüt mensupları elbette ki en ağır şekilde cezalandırılmalı. Ancak, sadece ve sadece bir bankaya para yatırdı diye, bir eğitim sendikasına üye oldu diye, komutanların talimatlarıyla nereye gittiğini bilmeden sokağa sürülen askerleri veya askerî öğrencileri darbeye teşebbüs etti diye hayatlarını karartıp cezaevlerinde çürütürsen buna adalet diyemezsin.

Şu unutulmamalıdır ki adalet bir gün herkese lazım olacaktır. Geçmişte adaletsizliğe uğradıklarını iddia edenlerin bir an önce bu adaletsiz uygulamalardan vazgeçmesi gerekmektedir. Parmak çoğunluğuna güvenerek demokrasiyi sadece sayıdan ibaret gören iktidara şunu söylüyorum: Adalet gün gelecek en büyük sığınağınız olacaktır. Ancak, böyle giderse korkarım ki öyle bir günde sığınacak bir adaletten söz etmek dahi mümkün olmayacaktır.

Dün muktedirlerce tahsil edilen zırhlı arabalara binip kendilerini adaletin mutlak hâkimi gören ve bu güce güvenerek her türlü zalimliği yapanlara, bugün görevde bulunan hâkimler onların durumuna bakarak kendi geleceklerini görmelidirler. Çok geç olmadan yapılması gereken, yargının sorunlarının siyasi saiklerle değil, evrensel hukuk ilkeleri ve objektif kıstaslara göre tespit edilerek çözüme kavuşturulması gerekir.

Değerli milletvekilleri, yargı bağımsız olmak zorundadır. Tüm dünya ülkelerinde bu konuda kesin düzenlemeler vardır. Ülkemizde de yargı bağımsızlığı Anayasa ve yasa hükümleriyle kesin teminat altına alınmıştır. Nitekim Anayasa'mızın 9'uncu ve 138'inci maddelerinde yargı bağımsızlığı kesin kurallara bağlanmıştır. 9'uncu maddeye göre "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır." 138'inci madde ise hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını düzenler. Yani, hâkimlerin bağımsızlığı, kararlarını verirken hür olmaları, hiçbir dış baskı ve tesir altında bulunmamaları demektir. Baskı yapılması kadar, yapılabilmesi ihtimali de hâkimlerin bağımsızlığını etkiler. Ne var ki 2017 Anayasa değişikliği referandumu yasama organının Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığını ortadan kaldırdığı gibi, yargı organlarının da bağımsızlıklarını kaldırmıştır. Diğer bir ifadeyle, sadece yasama organını değil, aynı zamanda yargı organını da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokmuştur. Bundan iki yüz altmış sekiz sene önce Montesquieu'nun söylediği gibi, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde hiçbir şeklide hürriyet olamaz. Şunu özellikle belirtmek isterim ki yasama, yürütme ve yargı erklerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun hiçbir önemi yoktur. Bu kişi, bir bilge kral veya halk tarafından yüksek oyla seçilmiş bir başkan olsa da hiçbir şey değişmez. Halk tarafından seçilmiş olması bir kişinin yetkilerini kötüye kullanmayacağı anlamına gelmez. Her kuvvetin doğasında kötüye kullanma eğilimi vardır. Yüz yirmi dokuz sene önce Lord Acton'un söylediği gibi: "İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır." Tüm bunlardan dolayı Türk yargısı bir an önce iktidarın tasallutundan kurtarılmalıdır, Türk milletinin her ferdine güven verecek bir adalet sistemi kurulmalıdır. Adalet, her şeyin yerli yerine konulmasıyla mümkündür. Herkes yerini bilmeli, yerinde durmalı ve yetkilerini aşan işler yapmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, yargıyı konuşurken yargı mensupları ve yargı personelinin de sorunlarını dile getirmek gerekir diye düşünüyorum. Yargı mensupları ekonomik açıdan geçim sıkıntısı yaşamaktadır. Hâkim ve cumhuriyet savcılarının özlük haklarının yürütme organına bağlı olmaktan çıkarılması ve yaptıkları görevin mehabetine uygun olarak iyileştirilmesi gerekmektedir. Keza, yargı personelinin çalışma koşullarının ve özlük haklarının da acilen iyileştirilmesi zaruridir. Hem hâkim ve cumhuriyet savcıları hem ceza infaz kurumu memurları hem de yargı memurları fiilî hizmet zammından yararlanmalı, bu konuda yasal düzenleme yapılmalıdır. Mübaşirler yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılmalı ve genel idari hizmetler sınıfına dâhil edilerek yaşanan mağduriyetler giderilmelidir. Kamu avukatları ile hukuk müşavirlerinin yakınmaları dikkate alınmalı, özlük haklarının düzeltilmesi için gerekli düzenleme yapılmalıdır.

Yukarıdan itibaren söylediklerimize eş olarak şunu söylüyoruz: Yargıyla aklınıza estiği şekilde uğraşmamalı, oynamamalısınız. Adalet, böylesi falanın adaleti, filanın adaleti hükmünü kaldıramaz. Elbette ki adalet mensuplarının adil olmasını istiyoruz ama buna paralel olarak bütün kurumların da adil ve saygılı olması gerekiyor. İktidarı elinde bulunduranların da herkesten önce adil ve adalete saygılı olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, hep yargının kalitesinin düşüklüğünden bahsediyoruz ama yapılan icraatlar yargının niteliğini yükseltmekten uzak. Mesela, Türkiye'de bir hukuk fakültesi enflasyonu yaşanmaktadır, çok fazla hukuk fakültesi vardır. Bunlar arasında da nitelik açısından uçurumlar vardır. Eskiden hukuk fakültesi bir ayrıcalıktı, başarı getirirdi ama şimdi ayrıcalık olmaktan çıktı. Nerede bir boş bina, orada bir hukuk fakültesi. Özellikle vakıf üniversitelerinde ilk açılan fakülte, masrafsız olduğu için hukuk fakülteleri olmaktadır. Profesörü olmayan, sadece misafir öğretim üyeleriyle dönen, avukatların ders verdiği fakülteler bulunmaktadır; bunlar kabul edilemez. Hukuk fakülteleri dershane değildir. Popülist politikalarla her yere hukuk fakültesi açarsanız yargıda nasıl bir kalite olacağını sizlerin de tahmin etmeniz gerekir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde son yıllarda özellikle AK PARTİ hükûmetleri tarafından başvurulan torba yasa mantığı da maalesef iflas etmiş durumdadır. Yasalar sorun çözmek için vardır, sorun çıkarmak için değil. AK PARTİ'nin daha önce çıkardığı torba yasalarda unutulmuş, eksik bırakılmış, sakıncalı bulunmuş hususlar yeni torba yasalarla düzeltilmeye çalışılmakta, ancak yeni torbalar yeni sıkıntılar doğurmaktadır. Torba yasalar yap-boz, dene-yanıl, koy-kaldır yasalarıdır. Alelacele, yangından mal kaçırır gibi çıkarılan yasalar sağlıksız ve sorunludur. Bütün bunlar daha önce de defalarca söylenmesine rağmen, iktidar yanılmaz olduğunu düşünüp yaptığı her işin doğru olduğunun kabul edilmesini istiyor.

Roma'da milattan önce 98 yılında kabul edilmiş bir kanunla yasa yapma tekniğinin ilkesi çizilmiştir. Bu ilke, yasalarda konu birliği olması ilkesidir yani tek konu ya da sıkı bağlantı içindeki konular için tek yasa. İki bin yüz on yedi yıl önce konulmuş evrensel hukuk ilkesine bizim Parlamentomuzda bugün bile uyulmamakta, aralıksız torbalar, torba yasalar çıkarılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisini bu şekilde çalıştırmak asla ve asla doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Bahşi.

FERİDUN BAHŞİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tamamen hukukçulardan oluşan Adalet Komisyonundan bir torba yasanın çıkmasını; her biri ayrı ayrı, başlı başına kanun teklifleriyle Adalet Komisyonunda uzun uzun görüşülmesi gerekirken yasaların 13 maddeye sıkıştırılıp bir toplantıda çıkarılmasının sakıncalarını takdirlerinize sunuyorum. Bunların hepsi başlı başlına temel yasalar. Bunların tartışılması, uzman görüşü alınması, Adalet Komisyonundan tartışmadan sonra çıkarılması gerekirdi.

Sözlerimi şu cümlelerle bitirmek istiyorum: Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir. Adaletin Adalet ve Kalkınma Partisini kalkındıran adalet olmaktan çıkarılması dileğiyle büyük Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)