| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 20.02.2019 |
AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle size Bursa'dan bir mektup okuyacağım, ikinci bölümde de bildiğimi okuyacağım.
(AK PARTİ ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Erozan.
Değerli milletvekilleri, bir sayın milletvekilini kürsüye davet ettim, karşılıklı konuşmaya izin vermem yani konuşmacının insicamını lütfen kimse bozmasın, herkes saygı hudutları içerisinde dinlesin. Ben konuşmak isteyen herkese söz veriyorum. Burada karşılıklı atışmalara da asla imkân tanımam.
Buyurun Sayın Erozan.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben izninizle iki konuya değineceğim. Bir tanesi, Bursa'dan bir mektup okuyacağım sizlere. İkinci bölümde ise bildiğimi okuyacağım. Bildiğimin ne olduğunu biraz sonra arz ederim.
Bursa'dan gelen mektup mahallî seçimlere hangi koşullarda gidildiğiyle ilgili. Mektupta anlatılanlar, Türkiye'nin ve özellikle tarım sektörünün içler acısı hâlinin bir tasviridir. İzninizle satırları aynen aktarıyorum:
"Bursa'nın tarımla kalkınan bölgelerinin tamamında tarım bitti ya da bitirildi ve bu bölgeler oy tarlası hâline geldi. Zamanında patates, şeker pancarı, buğday, çilek yetişen tarlalarda şimdi oy bitiyor. Peki, nasıl oldu bu? Tarımın bitmesi kime fayda sağladı? Yüksek mazot fiyatı, ithal tohum, tarım ilacı ve gübre fiyatı, yüksek nakliye fiyatı ve bitirilen kooperatif sistemiyle çökertildi tarım. Çiftçi, emeğinin karşılığını bir türlü alamadı ve farklı geçim kaynaklarına yönelmek zorunda kaldı. Kimi sattı ata yadigârı toprakları, tuttu şehrin yolunu; kimi vazgeçemedi toprağından, kendi yağında kavrulmakta karar kıldı, küçülttü ekim alanını. Şehre giden de tutunamadı o hayata ve kırsalda oy tarlası projesi hayata geçirildi. Nasıl başlandı bu işe? İki adımda. Belediye kurumlarına ve resmî kurumlara taşeron işçi alımı ve İŞKUR aracılığıyla geçici işçi alımı yoluna gidildi. Her iki durumda da iş bulabilmek için iktidara muhalif olmamak ön koşul oldu. Taşeron işçi olabilmek için ailenizin de muhalif olmaması gerek. Her seçim döneminde kadro vaadiyle umutlandırıldı insanlar ama gelmedi o kadrolar çünkü kadro gelirse işin garanti olur ve özgür düşünüp hareket edebilirsin, senden kimse oy isteyemez, oy da alamaz. Taşeron kaldığında ise sürekli olarak kimlere oy vermek zorunda olduğunu hissettirirler ve ailenle birlikte oy vermek zorunda kalırsın. Altı ay geçici işçi olarak çalışabilmek için onlardan da olman şarttır, ailen de öyle olmak zorundadır. Hem taşeron işçiler hem de İŞKUR işçileri AKP'nin mitinglerini dolduran ve mecburen dolduran insanlardır. Her seçim öncesinde olduğu gibi 'Şu kadar işçi taşeron, şu kadar işçi geçici işçi olarak alınacak.' diye duyurular başladı bile. Bursa'daki bir ilçeden örnek verecek olursak, seçmen sayısı 24 Haziran tarihindeki seçimler itibarıyla 8 bin, İŞKUR eleman sayısı 200, taşeron işçi sayısı 120, ayrıca mahallî seçimler öncesinde 100 İŞKUR elemanı daha alınacağı açıklandı. Bunların hepsini aileleriyle birlikte toplarsanız en asgari rakamla 320 çarpı 3; 960 kişi eder. En az 400 kişi daha kuyrukta. Onları da aileleriyle 3'ten hesaplarsanız 1.200 kişi eder, toplarsanız, 8 bin kişilik bir ilçede 2.160 oydan bahsediyorum. Bu, toplam seçmenin yüzde 27'si anlamına gelir. Bir zamanlar üretim rekortmeni çilek tarlaları işte böyle oy tarlalarına döndü. İYİ PARTİ'nin önce belediyeleri, sonra da genel seçimleri kazanarak yeniden üreten Türkiye'nin kurulması dileğiyle bitiriyorum sözlerimi." diyor vatandaş. Bu tür satırları yazanların ve düşünenlerin sayısı milyonlarla ifade edilebilir. Köleleştirilmeye çalıştırılan bu vatandaşlarımıza buradan sesleniyorum: Korkmayın, elinizden tarlalarınızı alıp sizleri asgari ücretli ve yoksulluk sınırının çok altında iş güvencesi olmadan çalışmaya mecbur edenlere oy vermeyin. Korkmayın, sandığa gittiğinizde, o perdenin arkasına geçtiğinizde kime oy verdiğinizi bilen bir tek siz olacaksınız. Korkmayın ve elinizi vicdanınıza koyun, daha iyi bir Türkiye'nin mümkün olduğunu da unutmayın.
İkinci bölümde de bildiğimi okuyacağım demiştim, o da tabii ki dış politika ve izninizle Suriye'ye değinmek isterim. Suriye'de durumun normalleşmesi için öngörülmüş olan çalışmalara hem alanda hem de Cenevre süreci tahtında hız verilmesi gerekmektedir. Hâl böyle olmakla birlikte İdlib'deki durumun karmaşıklığı, Menbic'deki durumun belirsizliği ve Fırat'ın doğusundaki terörist oluşumlar zihinlerdeki takvimin önündeki en büyük engellerdir. Teröristle mücadele esas olmakla birlikte "Bir gece ansızın gelebiliriz." nidalarıyla Fırat'ın doğusuna yapılacak bir askerî harekâtın yerel seçimler kampanyasına malzeme edilmesine de karşıyız. Kaldı ki bir gece ansızın gelinemeyeceği de Sayın Cumhurbaşkanımızın iki gün önceki ifadeleriyle ortaya çıkmıştır. Sayın Cumhurbaşkanının cümlesi şudur: "Terör oluşumuna bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa ertesi gün ama yakında mutlaka ağır bir darbe vuracağız." Bunun halk dilindeki adı "Ölme eşeğim ölme, yaz gelecek ve yonca bitecektir." Ama şunu da söylemem lazım ki yazdan önce bahar gelecek ve o da bir Arap Baharı olmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
14 Şubat 2019 tarihinde Soçi'de gerçekleştirilen Türkiye-Rusya-İran Zirvesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hayalindeki Suriye'nin gerçekleştirilemeyeceğini bir kez daha ortaya koymuştur. Fırat'ın doğusuna yapılacak bir askerî harekâta veya sınırlarımız boyunca oluşturulacak Türkiye'nin kontrolündeki bir güvenli bölgeye kimsenin yeşil ışık yakmayacağı artık ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Menbic hülyası da çökmüştür. Adı gelecekte "terör koridoru" olmasa bile, Fırat'ın doğusundaki Kürt koridorunda bir siyasi oluşumun hayata geçirileceği apaçık ortadadır. İktidarın bunu kabullendiği de bir senedir bellidir. İnanmayanlar, Sayın Erdoğan'ın Ankara Ticaret Odasının 54'üncü yıl dönümü töreninde 22 Ocak günü yaptığı bir konuşmaya göz atsınlar.
Dünyanın dört bucağından gelmiş teröristlerin ise İdlib'de bir vahada keyif sürdükleri anlaşılmaktadır. Şunu da belirtmek isterim ki sayıları binlerle ifade edilen bu teröristlerin ya tasfiye edilmeleri ya da adli takibata tutulmak üzere geldikleri ülkelere gönderilmeleri gerekmektedir. Adli takibata tutulmaları hâlinde bu insanların Suriye'ye nasıl ve kimlerin aracılığıyla intikal ettikleri, silah, lojistik ve parasal desteği kimlerden aldıkları konularında yapacakları itiraflar bugüne kadar gizlenen pek çok gerçeği de ortaya çıkaracaktır. Elde edilecek bu verilerin ülkemizde de siyasi sorumluluk sahibi pek çok kişinin yüzünü kızartacağı veya karartacağı şüphesizdir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erozan.