GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:56
Tarih:21.02.2019

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 43 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Kanun teklifinde konu itibarıyla aralarında hiçbir bağlantı bulunmayan 13 ayrı kanunda değişiklikler yapılmaktadır. Teklifin düzenleyici etki analizi bulunmamaktadır. Kanun tekliflerinde torba düzenlemeye gidilmesi, etki analizi olmaması yıllardır hep eleştirdiğimiz konulardır. Zira, bu uygulama, hukuki güvenlik ilkesinin zedelenmesine, yasama işlerinin düzensiz bir şekilde yürütülmesine, düzenlemelerin eksik yapılmasına, uygulamada sorunlarla karşılaşılmasına ve kısa süre sonra tekrar kanun değişikliği yapma ihtiyacı doğmasına neden olmaktadır. Nitekim bu kanun teklifinin birçok maddesi, daha yakın zamanda yapılan düzenlemelerde değişiklikler içermektedir.

Bu itibarla, kanun tekliflerinin hazırlanması, verilmesi ve görüşülmesiyle ilgili usul ve esasların yeniden belirlenmesi ihtiyacı bulunmaktadır. Milletvekillerinin kanun teklifleriyle ilgili sağlıklı bir etki analizi sunabilmeleri için Meclisin idari kapasitesinin buna uygun olarak geliştirilmesi gerekmektedir. Geçen yıl Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uyum düzenlemeleri kapsamında 5018 sayılı Kanun'da yapılan değişiklikle, kanun tekliflerinin getireceği mali yükün en az üç yıllık dönem için hesaplanması ve tekliflere eklenmesi hüküm altına alınmıştır ancak bu hükme riayet edilmemektedir. Meclis İçtüzüğü'nde buna ilişkin bir düzenleme yapılmalıdır.

Ayrıca, Meclis İçtüzüğü'nde, yürütmenin ihtiyacı olan düzenlemelerin Türkiye Büyük Millet Meclisine intikali ve kanun teklifine dönüştürülmesi konusunda bir mekanizma oluşturulması önem taşımaktadır. Hülasa, Meclis İçtüzüğü'nün yepyeni bir anlayışla ele alınması gerektiği ve Meclis çalışmalarında hem kurumsal hem de işlevsel yeniliklere ihtiyaç olduğu açıktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, daha demokratik, hızlı, etkin, şeffaf, katılımcı ve kaliteli bir yasama sürecinin ortaya çıkarılmasını sağlayacak yeni bir İç Tüzük'ün hazırlanması gerektiğini değerlendiriyor, bu yönde katkı ve destek vermeye de hazır olduğumuzu ifade ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 1'inci ve 2'nci maddelerinde, bayram ikramiyeleri nedeniyle hane içindeki kişi başına gelirin artması neticesinde, bakıma ihtiyacı olan engellilerin evde bakım yardımının kesilmemesi ve kesilmiş olan yardımların iade edilmesi düzenlenmektedir. 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu uyarınca hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı asgari ücretin aylık net tutarının 2/3'ünden daha az olan bakıma muhtaç engellilere yönelik evde bakım yardımı yapılmaktadır. Yapılan düzenlemeyle, aylık gelirin hesaplanmasında Ramazan ve Kurban Bayramlarında verilen ikramiyelerin dâhil edilmemesi öngörülmektedir.

Düzenleme özü itibarıyla olumludur. Evde bakım yardımı kesilen 3.400 civarında engellinin mağduriyeti giderilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz. Ancak uygulamada, evde bakım yardımı için yapılan gelir testinde, bayram ikramiyesi geliri olan aileler ile diğer ailelerin aylık gelir tutarı arasında farklılık ve eşitsizlik ortaya çıkacaktır.

Ayrıca, 3294 sayılı ve 5510 sayılı Kanunlar uyarınca sosyal yardımların yapılması, sağlık katılım paylarının ve genel sağlık sigortası primlerinin devlet tarafından karşılanması için kişilerin muhtaçlık durumunun belirlenmesinde de gelir testi yapılmakta ve hane içindeki kişi başına düşen geliri aylık net asgari ücretin 1/3'ünden az olanlar kapsama girmektedir. Gelir testiyle aylık gelirin hesabında varsa bayram ikramiyesi de dikkate alınmaktadır. Yine, 2022 sayılı Kanun uyarınca 65 yaş aylığı, engelli aylığı ve engelli yakını aylığı bağlanmasında da gelir testi yapılmakta ve hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı asgari ücretin aylık net tutarının 1/3'ünden az olanlar kapsama girmektedir. Yine, gelir testiyle aylık gelirin hesabında varsa bayram ikramiyesi de dikkate alınmaktadır. Dolayısıyla gelir testiyle ailenin aylık geliri hesaplanırken evde bakım yardımı uygulamasında bayram ikramiyelerinin dikkate alınmaması, sosyal yardımların yapılmasında sağlık katılım paylarının ve genel sağlık sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanmasında, 65 yaş aylığı ve engelli aylıklarının bağlanmasında ise bayram ikramiyelerinin dikkate alınması tutarsızlık ve eşitsizlik doğuracaktır. O sebeple, gelir testiyle hane içi kişi başına düşen gelir belirlenirken tüm uygulamaların aynı baza oturtulması, böylelikle uygulamada birlik sağlanması gerekli görülmektedir.

Diğer taraftan, engellilerin muhtaçlık durumlarının belirlenmesinde ailelerinin gelirinin dikkate alınması da doğru değildir. Zira "Muhtaç değilsin." denilerek aylığı kesilen veya başvurusu reddedilen engelliler bu defa ailelerinin yanına muhtaç bırakılmışlar, diğer aile bireylerine bağımlı hâle getirilmişlerdir. Bu durum mutlaka düzeltilmeli, gelir testi yapılırken aile geliri yerine engellilerin kendi gelirleri esas alınmalıdır.

Engelli bireylerin haklarını geliştirmek, eşit fırsatlara sahip olmalarını güvence altına almak, engellilerin yetenekleri ve potansiyelleri doğrultusunda gelişmelerini, onların ekonomik ve sosyal refahını sağlamak devletin görevlerinden biridir. Bugün engelli aylıkları yetersiz durumdadır. Engelli aylıkları mutlaka artırılmalıdır. Ayrıca, doğuştan ya da işe girmeden önce engelli olanların malul sayılabilmesi sağlanmalıdır. Engellilerin en önemli sorunlarından birisi işsizliktir. Engellilerin işe yerleştirilmeleri, üretime katılmaları ve topluma kazandırılmaları temin edilmelidir. Bu amaçla, kamuda engelli kotaları yüzde 5'e çıkartılmalı ve münhal engelli kontenjanlarına süratle atama yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 3'üncü ve 4'üncü maddelerinde, 2018 Kasım ayında yapılan düzenlemeyle uygulamaya konulan geri kazanım katılım payıyla ilgili beyan ve ödeme süreleri yeniden belirlenmektedir. Buna göre, geri kazanım katılım payları ürünün piyasaya sürüldüğü ya da ithal edildiği tarihi takip eden ayın 24'üncü günü sonuna kadar beyan edilerek aynı ayın sonuna kadar ödenecektir. Böylelikle beyan süresinde KDV beyannamelerinin verilme tarihi esas alınmış, faturalama, defter kaydı ve takip açısından vergi mevzuatıyla uyumlu hâle getirilmiştir.

Ayrıca, 2019 yılının Ocak ve Şubat ayına ilişkin verilmesi gereken beyannamelerin 24 Nisan 2019 tarihine kadar verilmesi ve ödemelerin 30 Nisan 2019 tarihine kadar yapılması düzenlenmiştir. Uygulamanın bu yıl başlamış olması ve gerekli altyapının yeni oluşturulması hususu dikkate alınarak beyan süresinin 24 Haziran 2019 tarihine kadar uzatılması daha uygun olacaktır.

Kanun teklifinin 7'nci maddesiyle basılı kitap ve süreli yayınların teslimi katma değer vergisinden istisna tutularak çok önemli bir düzenleme yapılmaktadır. Böylelikle Türkiye dünyada süreli yayınlardan vergi almayan 2'nci ülke konumuna gelmektedir. Elektronik kitabın da özellikle akademik yayıncılık ve eğitim yayıncılığına sağlayacağı olumlu katkı gözetilerek istisna kapsamına alınması doğru olacaktır.

Türkiye yayıncılık sektörünün vergi konusunda çözüm bekleyen başka sorunları da bulunmaktadır. Yayıncılar kitap kâğıdı için yüzde 8, matbaa için yüzde 18 KDV ödemektedir. Kitap fiyatlarını kalıcı olarak ucuzlatacağı, okura ve okuma kültürümüze de destek sağlayacağı dikkate alınarak bu vergiler kaldırılmalı ve yayıncıların 500 milyon liraya ulaşan birikmiş KDV alacakları hızla iade edilmelidir. Yayıncıların telif hakkı ödemelerinde mükellef olduğu yüzde 17 gelir vergisi stopajı ve sorumlu sıfatıyla beyan edilen yüzde 18 KDV önemli boyutta vergi yükü oluşturmaktadır. Gelir vergisi ve KDV kanunlarında eser sahiplerini vergiden muaf tutacak düzenlemeler yapılmalıdır.

Kanun teklifinin 8'inci maddesinde 2018 yılında çalıştırılan en düşük sigortalı sayısına ilave olarak 1 Şubat-30 Nisan 2019 tarihleri arasında işe alınan sigortalılar için dokuz ay çalıştırılmak kaydıyla prim desteğinin yanı sıra üç aylık süre için prim ödeme gün sayısının 67,36 Türk lirasıyla çarpımı tutarında işverene destek sağlanması öngörülmektedir. İstihdamın teşviki ve iş gücü maliyetinin azaltılması kapsamında olumlu bir düzenleme olmakla birlikte uygulama çok iyi bir şekilde denetlenmelidir. Ayrıca çalışma hayatı ve iş gücü piyasasında yaşanan yapısal sorunlara yönelik köklü düzenlemeler yapılması gerekmektedir.

Kanun teklifinin 11 ve 12'nci maddelerinde hizmet alımları kapsamında çalıştırılan taşeron personelinin kamu iş yerlerinde geçen sürelerine dair kamu idareleri tarafından ödenen kıdem tazminatlarının taşeron firmalara rücu edilmemesi ve bu konuda açılan davaların esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi hususları düzenlenmektedir. Taşeron firmaların yaşadığı soruna çözüm getirilmekle birlikte, düzenleme, yargıya müdahale niteliği taşımaktadır. Ayrıca, kadro alamayan taşeron işçilerinin de sorununa çözüm getirilmeli, ortaya çıkan eşitsizlik giderilmelidir.

Bilindiği üzere, 24 Aralık 2017 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle, taşeron işçilere kadro verilmesi için düzenleme yapılmıştır. Ancak bu düzenleme kamudaki taşeron işçilerin tamamını kapsamamıştır. Kapsama alınmayanların başında KİT'lerde çalışan taşeron işçiler gelmektedir. Yine, 4 aralıktan önce çalışmış olanlar, joker olarak çalışanlar, kiralık araçların şoförleri kapsam dışında kalmış; tüm şartları taşıdıkları hâlde ihalelerin yaklaşık maliyeti içinde personel giderleri yüzde 70'in altında olması hükmüne takılan taşeron işçilere kadro verilmemiştir. Kamunun asıl işlerinde çalıştıkları hâlde başta hastanelerde olmak üzere bilgi işlemci, laborant, tekniker, kimyager, radyolog olarak çalışan taşeron işçiler kadro alamamıştır. Bu çalışanların taşeron işçisi olduğu açık olup kadro verilmemesinin haklı bir gerekçesi yoktur. İhalede personel çalıştırmanın yanı sıra malzeme, yazılım ve benzeri işlerin de olması bu çalışanların taşeron işçisi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak hak ve hakkaniyet açısından, kadro alamayan taşeron işçilere de kadro verilmesini, yapılan düzenlemenin tamamına erdirilmesini umuyor ve bekliyoruz. Esasen, köklü bir düzenleme yapılmalı, KİT'ler de dâhil tüm kamuda taşeron, sözleşmeli, geçici, vekil, fahri ve ücretli statüde çalışanların tamamı kapsama alınmalıdır.

Ayrıca, kamuya geçen taşeron işçilerin ücret artışlarında enflasyon farkının dikkate alınması gerekmektedir. Ocak ayında yapılan zamma adalet ve eşitlik ilkeleri gereği enflasyon farkı da eklenmelidir.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle getirilen çok önemli bir düzenleme de Tarım Kredi Kooperatifleri veya Ziraat Bankasına borcu olup da borçları takibe düşen veya afet nedeniyle borçları ertelenen çiftçilerin kredi borçlarının üç ay içinde başvurulması hâlinde yeniden yapılandırılmasıdır. Daha önce borçları yapılandırılanlar da başvuruları hâlinde bu hükümden faydalanabilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak aynı gerekçeyle küçük sanayi sitelerinin ve esnafın Halk Bankasına olan borçlarının da yapılandırma kapsamına alınmasını gerekli görüyoruz.

Teklife göre, yapılandırmaya esas tutar, kredi borcunun vadesini takip eden tarihten yapılandırma tarihine kadar yıllık yüzde 15 faiz uygulanmak suretiyle hesaplanacak ve kredi borcunun vadesini takip eden tarihten yapılandırma tarihine kadar olan uygulanacak yıllık yüzde 10 faiz borçlu tarafından yani çiftçi tarafından ödenecektir.

Yapılandırmaya esas tutarın taksitlendirilmesi hâlinde ilk taksit 2019 Ekim ayı sonuna kadar, izleyen taksitler 2020 Ekim ayından başlamak üzere her yıl tekabül ettiği ayda toplam 5 eşit taksitte ödenecektir. Yapılandırma taksitlerine yıllık yüzde 15 oranında taksitlendirme faizi uygulanacaktır. Yapılandırmaya esas tutarın defaten ödenmesi hâlinde taksitlendirme faizi uygulanmayacaktır.

Çiftçimizin bankalara olan toplam kredi borçları BDDK verilerine göre 2018 sonu itibarıyla 104,5 milyar liraya, takipteki tarımsal kredi tutarı ise 3,9 milyar liraya ulaşmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi çiftçilerimizin zor durumda olduğunu, çiftçilerimiz için acilen bir tedbir paketi açıklanması ve bu kapsamda tarımsal kredi borçlarının uygun şartlarda yapılandırılması gerektiğini sürekli dile getirmiştir.

Yapılan düzenlemeyle Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası borçlarına çok önemli bir kolaylık getirilmekle birlikte, çiftçimizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar dikkate alınarak uygulanacak faiz oranlarının biraz daha düşük tutulması görüşündeyiz. Özellikle yüzde 15 taksitlendirme faizi yüksek olup makul bir orana indirilmelidir.

Çiftçimiz zor günler yaşamaktadır. Ürettiği ürünü değerinde satamayan ve başta mazot, gübre ve yem olmak üzere yüksek girdi maliyetlerinin altında ezilen, bankalara olan kredi borçları sürekli artan çiftçimizin üretimi sürdürebilecek gücü kalmamıştır. Tarım sektörünün yapısal sorunlarını çözecek, tarımsal girdi yükünü azaltacak ve tarım sektörünü yeniden ayağa kaldıracak tedbirler mutlaka alınmalıdır. Tarıma dört elle sarılmış, tarımda sanayileşmiş ve tarım ürünleri ihraç eden ülkelerin gelecekte söz sahibi olacağı asla unutulmamalıdır. Öncelikle, çiftçinin ve üreticinin temel girdilerini ucuz alabilmesi sağlanmalıdır. Çiftçimizin maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla tarımsal sulamada kullanılan elektrik için daha düşük tarife belirlenmelidir. Ayrıca, on yıl öncesinden gelen ve TEDAŞ'a olan tarımsal sulamaya dair elektrik borçları, tahsil kabiliyetinin kalmadığı da dikkate alınarak tümüyle silinmelidir.

Diğer taraftan, tarımsal desteklemeler mutlaka artırılmalı ve zamanında ödenmelidir. Tarımsal destekler üretici refahını artıran, girdi maliyetlerini azaltan, üretim maliyeti ve ürün fiyatı dengesini gözeten, üretimde verimliliği artıran bir anlayışla belirlenmeli ve uygulanmalıdır.

Son olarak, Konya Ovası'nda su ihtiyacı ve su tüketimi az olan kenevir yetiştiriciliği konusuna dikkat çekerek konuşmamı tamamlayacağım. Bilindiği üzere, 29 Eylül 2016 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanan Kenevir Yetiştiriciliği ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik'le kenevir yetiştiriciliğine dair usul ve esaslar belirlenmiştir. Bu yönetmelikle izinli kenevir yetiştiriciliğinin 19 il ve ilçelerinde yapılabileceği düzenlenmiştir. 19 il arasında Konya'nın neden yer almadığı anlaşılamamıştır. Esasında, tarihine baktığınızda Konya kenevir yetiştiren bir ildir. Mutfak kültüründe bile Selçuklu mutfağından gelen meşhur kenevir helvası bulunmaktadır. Ayrıca, su ihtiyacı fazla olan Konya'da su tüketimi az olan bitkilerin ekilmesi büyük önem arz etmektedir. Konya ve ilçeleri tarım ve sanayi altyapısı yönünden de kenevir üretim ve işleme merkezi olabilme kapasitesine sahiptir. Konyalı çiftçilerimiz de kenevir üretimi yapabilmek için yoğun talepte bulunmaktadır. Bu itibarla, Konya ve ilçeleri bir an önce kenevir yetiştiricilik bölgesi kapsamına alınmalıdır.

Suyun petrolden daha fazla önem kazandığı dünyamızda su sıkıntısı çeken ülkemiz için bir damla su bile çok önemlidir. Ülkemizde hâlen su varlık ve kaynaklarının korunması yönetimi konusunda yeterli mevzuat bulunmamaktadır. Bu önemli bir eksikliktir, su kanunu acilen çıkarılmalıdır. Sürdürülebilir bir tarım ve verimlilik için belli ilkeler çerçevesinde havzalar arasında su transferi yapılması gerekmektedir. Son günlerde sıklıkla oluşan obruklar Konya Ovası için alarm vermekte ve hayatı da tehdit eder hâle gelmiş durumdadır. Bu çerçevede Konya Ovası'nın su ihtiyacını karşılamak için dış havzalardan su getirecek yeni projeler hızla uygulamaya konulmalıdır.

Konuşmama son verirken kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum. Bu kanun teklifine Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul oyu vereceğimizi belirtiyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)