GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:56
Tarih:21.02.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

43 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 17'nci maddesi salı günü Komisyonda görüşülürken Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü yeniden yapılandırılan kredilerle ilgili olarak sorulan bir soru üzerine "Bu kredilerin yüzde 97'si işler vaziyette, geri dönüyor. Bizim tahsilat oranımız oldukça yüksek." dedi ve arkasından da şunu söyledi, dedi ki: "Biz şu ana kadar bu kredileri 3 kez erteledik, 2 kez de yeniden yapılandırdık." Şimdi, yüzde 97 tahsilatı olan bir kredi 3 kez erteleniyor, 2 kez de yeniden yapılandırılıyor. Dolayısıyla "Bu, neyin ifadesi?" diye sorduğumda "Ziraat Bankası, kooperatifin ortağı olan çiftçiler ve Hazine burada ortaklaşa bir işlem yapıyorlar ve dolayısıyla Ziraat Bankası fon sağlıyor, bu fonun yanında ortakların koydukları sermaye var, bu sermaye çerçevesinde de tarım sektöründe bu kooperatifte yer alan üyeler fonlanıyor ve ihtiyaçları karşılanıyor. Ama buna rağmen bu krediler geri ödenemiyor. Bu bir kriz değil midir, bu bir sorun değil midir?" dediğimde "Hayır, değildir." dedi. Ben de bunun üzerine "Ne krizdir, ne değildir?" diye, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının 2018 yılı faaliyeti sonucunda elde ettiği kârın Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu krizin üç beş göstergesinden, en önemli göstergelerinden birisi olduğunu söyledim. Bunun üzerine Komisyonda bulunan büyük partinin ilgilileri "Bu, sana yakışmadı. Siz, olandan bitenden ziyade kriz istiyorsunuz, kriz istemekle ömrünüzü geçiriyorsunuz." gibi bir cümle kullandılar. O nedenle ben -kriz istemiyorum, böyle bir şey de söz konusu değil ama- kriz nedir, ne değildir, şu andaki durumumuz nedir konusunda bir açıklama yapmak istiyorum.

Şimdi, krizin sözlük anlamı "Ayırmak, tefrik etmek, şeylerin durumunda karar verici an." veya "Bir olayın en üst noktasına ulaştığı zaman noktası." Öyle ki bu noktaya ulaşıldığında söz konusu olan şey veya olay bir süre sonra ya sona erecek veya değişim gösterecektir, geçirecektir. Kriz bir karar anıdır, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir an. Kriz olayın tepe noktasıdır. Sürdürülemeyecek, devam ettirilemeyecek bir durumdur, hâldir. Bu nokta da ekonomik yaşamda iş çevrimlerinin kötü olduğu bir dönemdir. Kısacası kriz, uzunca bir süre içinde yaşanılan ve kuralları herkes tarafından içselleştirilmiş, belirsizliklerin asgariye indirildiği, ileriye yönelik güven unsurunun çoğu kez aniden, bazen de tedricen değiştiği; güvenin kaybolduğu, yürürlükteki kararların geçerliliğini yitirdiği, belirsizliklerin arttığı yeni ortam olarak tanımlanabilir. Krizle birlikte, alışılagelen refah düzeyi geriler, halk fakirleşir, sıkıntılar artar, mutsuzluk yaygınlaşır. Neden? Çünkü ekonomi küçülür, işsizlik artar, gelirler azalır, sosyal dayanışma zayıflar, karamsarlık artar. Dolayısıyla, kriz, yönetilmesi gereken bir olgudur.

Değerli milletvekilleri, herhangi bir ülkede herhangi bir zamanda ortaya çıkan krizin dört aşamadan geçtiği genellikle kabul edilen bir olgudur. Bu aşamalar: İnkâr etme, hayal kırıklığı, panik ve umut dönemleridir. İnkâr etme evresi olan ilk aşamada, karar alıcı sorumlular önce bilinçsiz, sonra bilinçli olarak krizin yol açtığı tahribatın boyutunu anlamakta güçlük çekerler. Ortaya çıkan sorunların arızi, geçici olduğunu söyleyerek kısa bir süre sonra atlatılacağına veya önemli boyutlara ulaşmayacağına inanırlar ve bunu topluma da yaymaya çalışırlar, toplumu inandırmaya çalışırlar. Gerekli tedbirlerin alınması yerine kolaya kaçılır "Kurumların ve kişilerin açgözlülüğü, stokçuluğu" vesaire gibi olumsuz unsurlar, suçlamalar gündeme getirilir. Market ve pazarlara eş zamanlı baskınlar yapılması, meyve ve sebze tüccarlarına "Cudi'de nasıl teröristlerin işi bitirildiyse halde de bitiririz." söylem ve eylemleri krizin ikinci aşaması olan hayal kırıklığı ve öfkenin sonucudur. Evinizi düzene koymak yerine "iç-dış düşman" gibi başkalarını suçlayıcı, inkâr ve öfke dönemlerinin propagandasının sorunları örtmeye, gizlemeye yetmeyeceğinin anlaşılmasının sonucunda çok tedirginlik yaratan gerçekler nedeniyle krizin üçüncü aşamasına geçilir. Krizin bu evresinde karşılaşılan sorunlar karar alıcılar tarafından iskonto edilir, soruna sistemik yaklaşılmaz. Kural dışı, yüzeysel tedbirlerin sonuç vermemesi, karar alıcılardaki sorunların halı altına süpürülmesiyle sonuçlanan inkâr ve reddetme duygusu yerini hayal kırıklığı ve öfkeye bırakır. Krizin bu aşamasında doğru çözüm yolları arayışı bırakılır, dışarıdan bir suçlu arama isteği, eylemi ve söylemi öne çıkarılır. Bu aşamada, artık sanayici, iş adamı ve tüketiciler suçlanır.

Bakan Albayrak'ın "Düşen kredi maliyetlerine rağmen neden kredi portföyü artmıyor, biz de merak ediyoruz." sözü gibi sopayla dikte edilen fiyat istekleri oluşmaya başlar. Sorunu inkâr etmeden kabul edip gerekli tedbirleri almak yerine kolaycılığa kaçılır "Kurumların ve kişilerin açgözlülüğü, stokçuluğu" gibi suçlamalar gündeme getirilir. Market ve pazarlara eş zamanlı baskınlar yapılmasını, meyve ve sebze tüccarlarına "Cudi'de nasıl teröristlerin işi bitirildiyse halde de bitiririz." söylem ve eylemleri krizin ikinci aşaması olan hayal kırıklığı ve öfkenin sonucudur.

Evini düzene koymak yerine "iç-dış düşman" gibi başkalarını suçlayıcı, inkâr ve öfke dönemlerinin propagandasının sorunları örtmeye, gizlemeye yetmemesinin sonucunda çok tedirginlik yaratan gerçekler nedeniyle krizin üçüncü aşamasına geçilir. Bu aşamada kamuoyunda paylaşılan hissiyat, panik ve çöküş korkusudur.

"Panik ve çöküş" olarak isimlendirilen üçüncü aşamanın belirtileri şunlardır: Sorunlar daha da derinleşir, başta üretim olmak üzere, ekonomik faaliyetlerin görülmemiş boyutlarda daralması ortaya çıkar, toplam tüketim ve yatırım harcamalarının hızla gerilemesi görülür, işsizlik oranlarında hızla yükselme ortaya çıkar, uzun süreli bir resesyon dönemine girilmesi yönündeki kaygıların zirve yapması durumuyla karşılaşılır.

Üçüncü aşamada ortaya çıkan gerçeğin soğuk yüzü, karar alıcılara artık daha fazla kaçış alanı, görmezlikten gelme olanağı bırakmaz. Bunun sonucunda, karar alıcılar krizin ilk aşaması olan inkârdan vazgeçerler. Sorunun varlığının kabulü, çözümün ilk başlangıç noktasıdır. İnkârdan vazgeçip sorunun varlığının kabulüyle birlikte, iyi yönetişim unsurlarından olan şeffaflık ve hesap verebilirlik ön plana çıkar. Bu noktada, karar alıcı, çözüm yöntemlerini, maliyetini, maliyetin nasıl paylaşılacağını ortaya koyar ve programın başarısı için toplumsal destek arar. Böylece çözümün maliyetini önemli ölçüde artıran inkârın gecikmeli kabulüyle, iktisadi faaliyette yeşil filizler ortaya çıkmaya başlar. Bu son dönem umut dönemidir.

Türkiye ekonomisi bu aşamaların neresindedir? Türkiye krizin henüz birinci aşamasındadır. Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu ciddi sorunlar yönetim tarafından inkâr edilirken üstüne bir de yönetim kibri bindirilmektedir, bu da ikinci bir unsur. Buna rağmen, Türkiye'de, krizin ikinci ve üçüncü aşaması olan hayal kırıklığı ve öfkenin yanında, panik ve korku, birinci aşamayla birlikte -inkârla birlikte- sürmektedir ve yaşanmaktadır.

Görüşülmekte olan 43 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesi üçüncü aşama olan panik havasının bir sonucudur. Bununla ne demek istiyorum? Son iki haftada ortaya konulan, açıklanan resmî rakamlara baktığımızda; Sanayi Üretim Endeksi'ne ve onun alt bileşenleri olan yatırım malları üretimi, ara malı ve ham madde üretimi, bütçe gelişmeleri, ekonominin temel direği olan güvenle ilgili göstergelere baktığımızda, maalesef geldiğimiz noktada ekonomimizin önemli bir sorunu olduğu konusunda yadsınamaz bir gerçekle karşı karşıyayız ama bugün itibarıyla hâlâ bu gerçek kabul edilmiş değil, bunun geçici olduğu söyleniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, bir dakika ilave edeyim.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - Bunun geçici olmadığını hep birlikte belki de seçimden sonra göreceğiz.

Dolayısıyla da sözlerimi şöyle bitiriyorum: İnkâr etmekle bir yere varamayız. Gerçeği kabul edelim. Gerçeği kabul ettikten sonra da toplumsal desteği arkamıza alalım ve bu fakir fukara milletin aşıyla, ekmeğiyle de oynamayıp maliyeti bir an önce düşürmenin yollarını arayalım.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)