GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:56
Tarih:21.02.2019

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli üyeler; sıra sayısı 43 ve sıra sayısı 45, aslında aynı başlığı taşıyan 2 teklif; birinde 51 milletvekilinin adı yazıyor, diğerinde ise tek bir milletvekilinin ama teklif aynı.

Şimdi, özellikle, önceki gün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen, 51 vekilin imzasını taşıyan bu teklifteki imza sahibi vekillerin herhâlde ya hiçbirisi yoktur ya da çok azı buradadır. Önceki gün görüşüldü ve önceki günkü görüşmede başlık aynen tutuldu "Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu" fakat esasen başlığa denk düşen Türkeş Üniversitesinin kurulmasına dair kısım çıkarıldı ve bu kısım ikinci kısma, 45 sıra sayılıya taşındı -orada da tek bir vekilin imzası bulunuyor- ve dünkü Millî Eğitim Komisyonu görüşmelerinde bu kabul edildi.

Şimdi, burada tabii ki söylenegelen kriz ekonomik kriz değil, hukuk krizi; tabii eğer hukuk varsa. Kanun yapma tekniği neden acaba bu kadar olumsuz hâle geldi, bu kriz derinleşti, buna biraz bakmakta yarar var çünkü gerçekten bu sürdürülebilir değildir. Zira mesela, Plan ve Bütçe Komisyonu aslında "İslam Üniversitesi" adı altında bir üniversite kurdu. Demek ki Plan ve Bütçe Komisyonu, üniversite kurulmasına dair kanun teklifini kabul edebiliyor. Peki, acaba neden "Türkeş" adını taşıyan üniversite Plan ve Bütçe Komisyonundan çıkarıldı da Millî Eğitime havale edildi, 51 imza yerine tek imza kabul edildi? Bunlar gerçekten yanıtlarının bulunması mümkün olmayan yani bir yasal düzen çerçevesinde yanıtlarının bulunması mümkün olmayan sorular.

Şimdi, burada, peki, yanıtlarını bulmak zor olduğuna göre, acaba bu konuda Anayasa'mız ne diyor? Bunu hepimiz biliyoruz. Anayasa madde 87, madde 88: Kanun teklifi, tekel yetki olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine ait bulunuyor. Fakat buna rağmen, önceki günkü bir gazete yazısında "Yasa teklifleri Beştepe'den imzalı." deniyor. Bir makale, yazı, haber; bu henüz yalanlanmadı. Şimdi, kanun teklifi Meclise ait, Beştepe yani saray kanun teklifleri hazırlıyor; gerçi burada görüşülen tekliflerde bu defalarca dile getirildi, kanıtlandı, söylendi, üyeler bunu dile getirdi. Ancak bilindiği gibi, Beştepe'nin norm koyma yetkisi var, bunun adı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ve her ne kadar birçok maddesini Anayasa Mahkemesine götürmek zorunda kaldıksa da çünkü münhasır kanun yetkisini ve yasayla açıkça düzenlenen kısımları düzenlediği için, bir norm koyma yetkisi olduğu hâlde teklifler de oradan geliyor anlaşılan.

Şimdi bu itibarla, tabii, burada çok ciddi bir anayasallık sorunuyla karşı karşıya bulunuyoruz. Biraz önce Sayın Kalaycı bir İç Tüzük sorunu olduğunu ifade etti. İç Tüzük her ne kadar Meclisin yetkisi içerisinde ise de esasen İç Tüzük'te bir hüküm olmasa da bunu yasaklamıyor, biz Anayasa'ya uymakla yükümlüyüz çünkü anayasa normlar hiyerarşisi anayasanın üstünlüğüne dayanıyor. Madde 6 bellidir, yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki devredilemez; 11 bellidir, Anayasa hükümlerinin üstünlüğü. Bu bakımdan, bunları tekrar tekrar buradan dile getirmekte yarar var.

Peki, neden bu duruma geldik? Zannediyorum, burada 6771 sayılı Kanun'un sürdürülebilirliği sorununa değinmek gerekir çünkü esasen, bu değişikliğin temelinde 16 Ekim 2016 günü bir suç tespiti yer almakta idi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Anayasa'ya riayet edilmiyor; ya Anayasa'yı değiştirelim fiili duruma uyduralım ya da fiili durumu Anayasa'ya uyduralım denildi ve altı ay sonra, 16 Nisanda oylanan metin fiili duruma Anayasa'nın uydurulması şeklinde oldu ama tabii ki bu durumda anayasal düzen de büyük ölçüde ortadan kalktı.

Şimdi, hatipler sürekli olarak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kavramını kullanıyor ama Sayın Cumhurbaşkanı hükûmet yok dedi burada 1 Ekim günü, tek kişi yönetimi var dedi, monokrasi var dedi. Bu bakımdan, bu gerçeği görmemiz gerekir. Bu gerçeği eğer görmez isek burada bunu sürekli, âdeta bir komedya gibi tekrar etme durumuna geliriz ve o tarihte, 16 Ekim 2016'da 1 kişi Anayasa suçu işliyor dendiği hâlde şu anda, burada kolektif suç işleniyor. Biz, Meclis olarak Anayasa'nın açık hükmüne rağmen, amir hükümlerine rağmen Anayasa'yı uygulamama, Anayasa'yı ihlal etme şeklinde bir toplu suça sürükleniyoruz, tekil suçtan kolektif suça.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, izninizle sözlerimi tamamlayayım.

BAŞKAN - Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Bundan çıkmanın yolu, kanun tekliflerini biz hazırlayalım, bu şekilde bir komedya oynamayalım, Anayasa'ya aykırı işlemlerde bulunmayalım ve kanun tekliflerini burada İç Tüzük'e göre, Anayasa'ya göre tartışalım, burada görüşelim. Aksi hâlde, bunları kabul edebiliriz, oylayabiliriz fakat esasen, Anayasa'ya aykırılık sürekli hâle gelir. Bu da şunu gösteriyor: Biz, 6771 sayılı Kanun'un meşruluğunu sorguluyoruz, sorgulamamız gerekir Türkiye'nin geleceği için. Ama 6771'i savunanlar esasen 6771'i ihlal ettikleri için meriyet sorunu yaratmaktadırlar. Meşruluk ve meriyet bir arada bulunuyor ve bu sürdürülemezdir. Bunun üzerinde sadece yasalar açısından değil, anayasal düzlemde de ciddi olarak düşünmemiz gerekir.

Saygılar. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)