| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesi Andlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 08.05.2019 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Yeni görevinizde başarılar dilerim.
Değerli milletvekilleri, ülke belirsizlik ve seçim sarmalı içinde çözülmeyi bekleyen onlarca sorunla yüz yüze. Evet, bekliyoruz, gerçek bir beklemedeyiz. Örneğin Rabia Naz'ın ailesi kurulacak Meclis araştırma komisyonunu bekliyor. Küçükçekmece Kanarya'da cinsel saldırıya uğrayan çocuk ve binlercesi, çocuk hakları daimi komisyonunun kurulmasını bekliyor. Ücretleri kuşa dönen yurttaşlar emeklerinin karşılığını bekliyorlar. Mahpus yakınları cezaevleri önlerinde açlık grevlerindeki çocuklarının çağrısının duyulmasını bekliyor. Kadınlar ayrımcılığa, şiddete karşı alınacak önlemleri, gençler gelecek umudunu taşıyabilecekleri bir demokratik ülkeyi bekliyor . Yani dağlar taşlar hep birlikte bekliyoruz. O yüzden benden Özbekistan'la ilgili konuşmamı beklemeyin siz de.
Değerli arkadaşlar, sıkıyönetim mahkemelerinin son döneminde başladığım avukatlık mesleği bana her duruşmada ayrı bir heyecanı yaşatmıştı ama ayrı bir hakkaniyet duygusu zedelenmesi, ayrı bir çaresizlik ve kızgınlık da hep o mücadelenin ve heyecanın beraberinde yaşanıyordu. Çünkü Türkiye'de benim gibi birçok nesil olağan mahkemeleri, tabii hâkim ilkesine uyan yargılamaları, hukukun özgürlüklerden yana yorumlanmasını hiçbir zaman yaşayamadı diyebilirim. Hayatımız bir türlü normalleşmeyen özel durumların özel yetkili mahkemelerinin yargılamalarıyla geçti. Türkiye'de her şey özeldi, her zaman iç ve dış tehlikelerle çevriliydik. Çünkü aslında bir ülkeyi böyle yönetmek kolaydı. Çoğulcu, demokratik, evrensel hukuk ilkelerine uyan ve yurttaşları böyle olan bir ülkeyi yönetmekse çok zor. İşte yargı da ne yazık ki bu kıskacın araçlarından birisi olarak görevini her daim başarıyla icra etti. Yine de o dönemlerde eğer bir ayak aksıyorsa doğru giden bir başka taraf da olabilirdi, örneğin Danıştay, idare mahkemeleri gibi; hatta hâkimlerin ayrı örgütlenmeleri ve lal olmamış dilleriyle söyleyecek sözleri olanları da vardı. Bugün ise YSK hâkimleri koca bir ülkenin insanlarını hiçe sayarak düğmelerini ilikledi, ülkede kalan son demokrasi kırıntısı olan seçme ve seçilme hakkını, 31 Mart seçimlerindeki tüm haksız uygulamalarıyla -Muş'la, Varto'yla, Silvan'la, İstanbul'la- elimizden almak istedi. Biz buna razı değiliz arkadaşlar. Çünkü her ülkenin olduğu gibi bu ülkenin de bir demokrasi tarihi var ve bu haksızlıkların üstesinden gelebilecek güce bizler sahibiz.
Değerli arkadaşlar, egemen olan ya da bir savaş hâlinde güçlü olan uluslar aynı zamanda hep bir faillikle yüz yüze yaşarlar. Faillikle yüz yüze yaşamaktan kolayına kurtuluş yoktur. Almanya hâlâ Yahudilerin, Romanların, komünistlerin, eş cinsellerin faili olarak yaşar ve ırkçılık tamamen silinmedikçe de yaşamaya devam edecektir. Peki, Almanya bunu yapmış, böyle yaşarken sonra "nakba"ya yani İsrail'in kuruluşu, Filistinlilerin sürgün edilmesine baktığımızda ne görürüz? Acı ve yıllardır süren bir ağıt. Şöyle diyor İsrailli muhalif akademisyen Ariella: "Mülteci olmak Filistinlilerin felaketiydi ancak fail olmak ya da faillerin mirasçısı olmak İsrailli bir Yahudi olarak benim, bizim felaketimiz oldu." Tarih tamamlanmadan kaldığı sürece her birimiz evrensel bir hak olan fail olmama hakkını talep etmeyi sürdürebiliriz. Evet, "fail olmama hakkı" diye bir hak var.
Fail olan uluslar saymakla bitmez dünyada arkadaşlar. Örneğin Amerika Kızılderililerin, Vietnamlıların ve daha nicelerinin failidir.
Peki, biz, bizler masum muyuz? Bakın, Batman Vekilimiz Ayşe Acar'ın babası, 90'lı yıllarda, Batman'da şehir meydanında, bir Ramazan Bayramı'nda, sokak ortasında herkesin gözü önünde öldürülmüşken, Pero Vekilimizin bir esnaf olan babası aynı şekilde dükkânında öldürülmüşken acaba kimdi failler ve ne beklendi onlardan mesela?
Pervin Başkan çocuğunu doğururken eşi öldürüldüğünde devlet ona ne söyledi acaba, ona ve onun gibi haftalarca nöbet tutan Cumartesi Annelerine, cumartesi insanlarına? Failleri mi buldu, yoksa sokakları, oturdukları meydanları onlara dar mı etti?
Ya da üç gün önce askerî bölgeden gelen ateşle genç bir çoban öldürüldü mesela ve babası sordu: "Bir çoban ölmüş kimin umurunda?" O çobanın adı Sertip Şen imiş. Sertip Hakkâriliymiş, kimin umurunda?
34 yurttaşımızı kaybettiğimiz Roboski katliamından sonra, katledilen onca "Encü" soyadlı genç insandan sonra Ferhat Vekilimiz buraya geldi, seçildi ve geldi buraya. Hiç unutmam, bir konuşmasına bile katlanılamadı burada, bu salonda. Şimdi hapiste, kimin umurunda?
Ben, babaannesi Yunanistan'ın Meis Adası'ndan bir sandala binerek gece vakti göçmek zorunda kalmış bir ailenin çocuğuyum, tıpkı "Dedemin İnsanları" filmindeki gibi. Peki, Yunanistan'ın ırkçılarının umurunda mı bu ya da 6-7 Eylül kırımından sonra göç etmek zorunda kalan Rumlar Türkiyeli ırkçıların umurunda mı?
Küçük bir çocuk cinsel saldırıya uğradığında ya da ekonomi kötüye gittiğinde, hemen, derhâl suçlu olarak isimleri ortaya atılan, muktedirlerin savaşı yüzünden göç etmiş, doğru dürüst hiçbir hakkı hukuku olmayan Suriyeliler kimin umurunda? Onların faili kim diye sorarsak biz masum çıkar mıyız sadece misafir ediyoruz onları diye?
İşte ben bu ülkede yaşayan ve aslında kimliklere hiç de takılmak istemeyen bir Türkiyeli olarak sadece ve sadece fail olmama hakkımı kullanmak istiyorum, barışmak istiyorum. Kürt anneleri yerlerde sürüklenmesin istiyorum, Hakkâri'de de askerler ölmesin istiyorum. Kürt anneleri de bunu istiyor. Onlar çocukları cezaevlerinde ölmesin isterken bir yandan da yıllardır "barış, barış" diyorlar. Bu sözün sadece kendi çocuklarının hayatı için olmadığını da çok iyi biliyorlar.
Evet, değerli arkadaşlar, fail olmama hakkımızı kullanalım, kimsenin faili olmayalım. Her şeyden önemlisi, fail bir ulus olmayalım. Tarih tamamlanacaksa da böyle tamamlansın.
İşte, dün cezaevine uğurladığımız barış akademisyenlerinden siyaset bilimci Değerli Hocamız Füsun Üstel ve diğer barış akademisyenleri de aslında bu ülke yurttaşlarının fail olmama hakkı için söz söylediler; söz söylediler arkadaşlar, sadece söz söylediler. Ateş etmediler, kimseyi öldürmediler. Artık sözleri kurşunlamaktan vazgeçin; söz söyleyen insanları cezaevlerine atmaktan, yeni cezaevleri inşa etmekten vazgeçin. Tarihi rövanşlarla, intikamlarla, savaşlarla yazmaktan, fail olmaktan vazgeçin ve umut edin arkadaşlar, umut edin. Turgut Uyar'ın dediği gibi:
"...çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
bütün gümbürtüsüyle
umut kaçınılmaz gerçektir çünkü
biri Asya'da biterken sözgelişi, Şili'de öbürkü başlar."
Biz de ekleyelim: Belki bir umut Sudan'da başlar, bir gün de Türkiye'de başlar.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)