| Konu: | Kapadokya Alanı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 21.05.2019 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; Kapadokya Alanı Hakkında Kanun Teklifi'nin 6'ncı maddesinin görüşülmesi vesilesiyle ve önergemiz çerçevesinde söz almış bulunuyorum.
Tabii, bu 12 maddelik yasa önerisi üzerinde geçen hafta, burada, maalesef, tarihsel, kültürel ve doğal miras olarak ifade edilen insanlığın ortak mirası soya, ırka indirgenilerek tartışıldı.
O bakımdan, hemen iki hususu belirtmekte yarar var: Bu konu, insanlığın ortak mirası olan bu konu bir, bu insan hakları genel kuramı çerçevesinde değerlendirilmeli, ele alınmalı; iki, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler açısından; üç, anayasal kazanımlar açısından. Bu bakımdan, bu soyu, ırkı, belirli bir zaman dilimindeki toplumu aşan bir değer alanıdır.
Bu itibarla, mesela, bu yasada yapılan "yurttaş-turist" ayrımında ilginçtir, esasen bu miras hakkına yurttaşlar, bizler sahip olduğumuz kadar, turistler de bu hakka sahiptir, yabancılar da. Bu nedenle, bu alanı düzenlerken, Kapadokya alanını düzenlerken bunu bu şekilde ele almak gerekir tarih, kültür ve doğal değerler, kırsal, kentsel ve kültürel çevre üzerindeki miras hakkı, insanlığın ortak hakkı. Bu şekliyle ancak biz ele alırsak bunun Anayasa'ya uygun olup olmadığını, çevresel kazanımlarımıza uygun olup olmadığını değerlendirme şansına sahip oluruz.
Hemen belirteyim ki bu teklif hazırlanırken yine önceki tekliflerde olduğu gibi Anayasa'mız ve Anayasa'mızın özellikle çevresel ve ülkesel kazanımlarına ilişkin maddelerinin okunmadığı ve bunların bütünsel bir biçimde değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.
Burada şöyle bir tablo söz konusudur 6'ncı maddeden önce: Evet, kurul oluşturulmakta, Kapadokya idaresi kurulmakta ve bu Kapadokya idaresi mevcut olan idari yapının hiyerarşisi çerçevesinde yer almaktadır. Oluşturulan kurul ise, komisyon ise mevcut olan kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulları devre dışı bırakılarak oluşturulmaktadır ve oluşturulan komisyonun esasen katılımcı bir ilkeye dayanmaması da başlıca sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdi, bu açıdan tabii ki en önemli konu, sonraki maddelerde de değinileceği üzere, çevresel etki değerlendirmesi bu konuda uygulanacak mıdır, bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkisi nedir? Bunlar belli değildir ama dahası, istisnalar ve muafiyetler âdeta bu alanın bir tür serbest rekabet alanının ötesinde belki ranta çevrilme alanı olarak düşünülebileceği kaygısını beraberinde getirmektedir.
Bu çerçevede, esasen bu teklifin 6'ncı maddesinde yer alan kaynaklar konusu idareye yani 2'nci maddeyle kurulan idareye aktarılmak üzere (1)'inci fıkraya göre üç kalemde toplanan gelirlerin başında "Nevşehir İl Özel İdaresi, Kapadokya Alanı sınırları içerisindeki belediyeler, Ürgüp Ticaret ve Sanayi Odası ve Nevşehir Ticaret ve Sanayi Odasının bir önceki yıl kesinleşmiş bütçe gelirlerinden en az yüzde bir oranında ayrılacak paylar" deniyor ve pay oranını artırmaya Cumhurbaşkanı yetkili kılınıyor. Şimdi, burada iki önemli konu var: Birincisi, bu pay oranlarının yerel yönetimlerin özerkliğiyle ne ölçüde bağdaşacağı. İkincisi ise hemen bu konuda devreye partili cumhurbaşkanının sokulmuş olması. Oysa orada yerel yönetimler farklı partilerden oluşan yönetimlerdir ama Cumhurbaşkanı artık tarafsız değildir. Buna böyle bir yetkinin tanınması bütçe hakkının ötesinde birtakım sakıncaları da beraberinde getirmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlayın Sayın Kaboğlu.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii ki yerel yönetimlerin özerkliği açısından da bu konu birtakım sorunları beraberinde getirecektir.
Şimdi, bu açıdan diğer maddelere de bakıldığı zaman bir bütün olarak bu ikinci kısmı birinci bölüm ışığında değerlendirdiğimiz zaman esasen çevre hukukunun genel ilkeleri başta olmak üzere Anayasa'mızın ve Çevre Kanunu'nun öngördüğü yerele doğru demokrasi çevre koruması alanında yerele doğru katılımcılık ilkesi ve demokrasi yerine âdeta zirveye doğru bir yapılaşmanın kurulduğunu görmekteyiz. Bu açıdan şöyle bir sakıncalı durum karşımıza çıkıyor: 1990'lı yıllarda egosantrik insan hakları anlayışından ekosantrik insan hakları anlayışına geçiş konusu çok tartışıldı; 2010'lu yıllarda ise bir zamanlar, geçen yüzyıllarda monoteizm üzerindeki tartışmalar hatırlatılarak "monojeizm" kavramı kullanılmaya başlandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, sözlerinizi bağlayın Sayın Kaboğlu.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
"Monojeizm" yani tek coğrafya kavramı. Şimdi, biz tek coğrafya için öncelikle ülkemizin birliği ve bütünlüğünü Anayasa'nın 2'nci maddesinde yer alan "Türkiye ülkesiyle bölünmez bir bütündür." kavramını savunmamız gerekirken bu kadar parçalara ayırdıktan sonra bunu bir de devletin en zirvesine bağlamak o zaman bu "monojeizm" yerine "monokratizm" kavramını çağrıştırıyor ki bu da çevresel ilkelerle, çevre hukuku ilkeleriyle taban tabana zıt bir yaklaşımdır, zıt bir eğilimdir.
Bu nedenle, eğer biz Kapadokya'da bir özerk yönetim oluşturacaksak kültürel, tarihsel ve doğal değerleri korumak amacıyla, o zaman biz "ekokrasi" kavramını kullanmak suretiyle -çevre demokrasisi de demiyorum- flora, fauna ve homo sapiens, sapiens üçlüsünde ancak bir demokrasi yerine birlikte yaşam alanı oluşturabiliriz diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)