| Konu: | İYİ PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 23.05.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim virdizebanımız oldu maalesef bu ithamların altında kalıp ikide bir cevap yetiştirmek için önerge vermek, önergelerimizi reddetmenizden doğan kuvveti de milletimize anlatırken kendi masumiyet karinemiz hâline dönüştürmek. Biz önerge vereceğiz, siz reddedeceksiniz, biz de diyeceğiz ki: Kendimizle ilgili önergeler veriyoruz, veriyoruz; attıkları, dedikleri, söyledikleri onca söze, lafa, iftiraya rağmen verdiğimiz önergeleri kabul etmeyip sadece algıyı yönetiyorlar. İktidarın hissesine algıyı yönetmek, bizim hissemize de vicdanlarınıza dokunmak için gayret etmek düştü. Genel Başkan hassasiyet gösterdi, dedi ki: "Seçim bitmiş olmasına rağmen, iftarlarda buluşuyoruz milletimizle, Süleyman Soylu'nun söylediği cümleleri sağdan soldan sitem olsun, sağdan soldan tenkit olsun diye duyuyorum." Bu mevzuda bir hassasiyet taşıdım ve dün katıldığım iftarda söyledim ki bu mevzuyla ilgili ben bir önerge verdireyim Mecliste, gerekli değerlendirmeyi Meclis yapsın. O yüzden bu önergeyi vermiş olduk.
Seçim sathında Süleyman Soylu Bey'in İçişleri Bakanımız olarak terörle mücadelede güvenlik bürokrasisinin arkasına yığmış olduğu devlet iradesini de, mihmandarlığını yaptığı o iradenin sözcülüğünün de itibarını muhalefet partilerini karalama avantajına dönüştürmesine cümle kuruyorum. Terörle mücadelede yakaladığımız ritme, güvenlik bürokrasisinin arkasında duruş şekline, güvenlik bürokrasisiyle beraber teröre nefes aldırmayacak şekilde davranıyor olmasına teşekkürümüz var ama bunca teşekküre rağmen, oradan edindiğiniz itibarı, sırf seçim kazanmak için, sizin siyasi vizyonunuzun hilafına davranan insanları karalama avantajına dönüştürmemelisiniz.
İftira, iftiraya teşebbüs edenin üzerine zillet olarak kalır. Ben arkadaşlarımızın siyasi olarak sicillerini de, hassasiyetlerini de bilirim; onlar da bizi bilirler. Seçim sathına girildiği zaman -tabii ki kavgada yumruk sayılmaz, tabii ki savaşta mermi sayılmaz ama- bu kabîl cümleleri kimyasal silah kullanmak saydığımı söyledim. Bu kabîl cümleler kimyasal silah kullanmaktır. Bir cümlesinde dedi ki; Süleyman Soylu Bey'in ağzından defalarca dinledim: "Efendim, Temel Karamollaoğlu ve Meral Akşener Kandil'le sözleşme imzaladı. Bu sözleşmenin altında imzaları var, imzaları." vurgusunu yaptı. Bu cümlelerin, benzer tonlamada olanların, bize dönük haber yapılırken göz önüne alındığını bile bile yaptı. Benim resmim ile Sayın Genel Başkanın resmi, Eruh baskınından sonra, bunca senedir Türk milletinin, Türk devletinin bağrına saplanmış alçakların resmiyle manşetlere taşınıp "İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili Yavuz Ağıralioğlu vatanı, milleti, devleti PKK'ya, Kandil'e peşkeş çekeceğini pişkince inkâr etti." haberi yapıldı. Peşinden, beyefendi hızını alamadı, İYİ PARTİ'nin PKK'lıları... Hızını alamadı beyefendi "Temel Karamollaoğlu ile Meral Akşener Kandil'le sözleşme imzaladı." cümlelerini kuruverdi.
Devlet, devleti yönetenler nezdinde ciddiyetini muhafaza edemezse millet vicdanında ciddiyetinin karşılığını bulamaz. Türk devletinin yöneticiliği, özellikle seçim sathına girildiği andan itibaren görünürlüğü, İçişleri Bakanlığı... İçişleri Bakanı daha çok devletin görünürlüğünü temsil ettiği için eski Türkiye'de geri çekilir, siyasi angajmanın dışında bağımsızlara tevdi edilirdi. Yeni sistem içerisinde böyle bir imkânınız olmamış olabilir ama Türk devletinin yöneticilerinin devletin vakarına uygun davranma mesuliyeti, mecburiyeti vardır; devlet, devlet gibi konuşur. Devletin yöneticisi olanlar, seçimi kazanmak için siyasi rakip gördüklerine her şeyi söylemeyi mubah göremezler. Devletin devlet gibi olma mecburiyeti diliyle görünür. Bazen devlet kendi meramını ifade ederken iftirayla kazanma teşebbüsünden azade, hak duygusunu hâkim kılar. Süleyman Bey'in başında, beş bin yıllık Türk devletinin, iki bin yıllık ihtişamın, yazılı tarihi ortada olan bir medeniyet ikliminin içerisinden süzülmüş gelmiş muazzam bir kuvvetin, kudretin tacı vardır, Türk devletinin tacı. Bizim büyüklerimiz derler ki: "Taç giyen baş akıllanır." Başınızda beş bin yıllık Türk devletinin tacı olmasına rağmen sizde nasıl bir baş var ki akıllanmıyor ya! (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Nasıl bir baş var ki sizde, başınızda Türk devletinin tacı olmasına rağmen önünüze gelen her siyasal ifade imkânını kendiniz gibi düşünmeyen insanlara kara çalmak gibi bir imtiyaza dönüştürmeye çalışıyorsunuz! Bu dili makul bulmadık. Bu dilin doğurduğu siyasi komplikasyonların altında ithama maruz kalıyor olmaktan mahkemeye başvuruyor olmayı bile zillet sayarız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi bağlayın Sayın Ağıralioğlu.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Yani "İçişleri Bakanımız bize devletimize ihanet etme iftirasında bulundu, biz mahkemeye gidelim." cümlesini bile zül sayarız.
Dün burada mevzu oldu -sadece iğneyi, çuvaldızı falan konuşurken kendimi ayırarak falan konuşuyor değilim ben, biliyorsunuz- Muhammet Bey'e dün söyledim; bazen özür dilemek, bazen kendi müttefiklerine bile hakikati hatırlatmak bizim mesuliyetimizdir. Dün söyledim, tekrarını söylemeyeceğim ama alamet olsun söylediğim şeyin diye yapıyorum Muhammet Bey. Mahkemenin kararı bir mahkeme kararı olmaktan öte devletin dilini bozma meşruiyetine dönüşmüş. Yani Süleyman Bey'e görev tanımı içerisinde böyle cümleleri kurma hakkını mahkeme vermiş. Şimdi, buna sitem etmeniz lazımdı. Beyefendi mevkidaşım, mevzunun vahametini anlatmak için murat ettiğinden fazla bir şey söyledi, ona da sitem edeceğim, hem de size -kardeşinizim ben- tavsiye etmeye çalıştığım işi ben kendi müttefikimize de yapmış olayım ki dediğim şeyi kendim yapmış olayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.
Mevzunun garabetini size anlatmak için "Mahkeme kararıyla devlet dilinin bozulma beratını böyle kullanmayı doğru bulmuyorum." demek için Süleyman Soylu'ya beyefendinin "Süleyman soysuz" demesini doğru bulmadım, yakışmaz. Engin Bey'e yakışmaz böyle bir şey. Bu Meclisin çatısının altında böyle bir şey demek hiç kimseye yakışmaz. Yani kastettiği şeyi anladım; mevzu, madem mahkeme kararıyla ana muhalefet partisinin genel başkanına "soysuz" demiş olmak görev tanımı içindedir, onu demeye çalıştı ama onu demeye çalışırken bile bir bakanı, bir siyasetçiyi, bir parlamenteri ismiyle, soy ismiyle ilzam etmek Meclisin çatısına uygun değildir. TBMM altında bizim tenezzül edeceğimiz, teşebbüs edeceğimiz şeyler değildir. O yüzden ben hem mevkidaşımdan da bu anlamda nezaket göstermesini istemiş olayım hem bunu isterken de size "Kendimiz de mevzu olunca kendimizi eleştiriyormuşuz." cümlesini kurmuş olayım, ona alamet olsun diye söylüyorum. Devlet, devlet gibi konuşacak; devlet, devlet gibi cümle kuracak, bin defa seçim kaybetmeyi göze alacak, kendi vatandaşlarına iftira etmekten imtina edecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bitirdim Başkanım, bir cümle daha ilave edebilir miyim, anlayışınıza sığınayım, beni bağışlayın lütfen.
BAŞKAN - Buyurun ama lütfen bir cümle olsun.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Böyle bir ciddiyetin devlette hâkim olması seçim sonuçlarını değerlendirirken bile siyasal olarak muhalefet dilimizi bozuyor. 250 sayfalık gerekçe açıklandı. İstanbul seçimlerini iptal etmek için 250 sayfalık gerekçeye, gerekçe olarak sunulmuş hiçbir şeye itibar atfedemeyiz. Ben bunun yerine... Söyledim, tekrarlıyorum: "Sayın Cumhurbaşkanımız on yedi yıldır seçim kaybetmedi, İstanbul da kendisinin hususiyetle sevdiği bir yerdir. Burayı aldığı günden beri kendisinin sanacak, zannedecek kadar da büyük bir muhabbetle yönetmektedir. Bu seçim mağlubiyeti Cumhurbaşkanımızı biraz üzdü, hassaten rica ediyor ki benim hatırıma bir daha seçim yapar mısınız?" YSK kararını böyle açıklayabilirdi. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
EROL KAVUNCU (Çorum) - Bu olmadı, bu olmadı! O yakışmadı!
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Cumhurbaşkanlığı makamından gelen böyle bir gerekçeyi bu 250 sayfalık münasebetsizliğe tercih ederdik. Cumhurbaşkanlığı makamından "Benim hatırıma seçimi yeniler misiniz?" ricasını 250 sayfalık gerekçeden daha makul bulurdum ben çünkü bundansa Cumhurbaşkanının hatırını saymayı çok daha makul bulurdum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Hiç yakışmadı Sayın Vekilim, hiç!
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bu gerekçelerin hiçbirisinde...
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Yok ettin yok, biraz önce söylediklerinin hepsini yok ettin.
EROL KAVUNCU (Çorum) - Mahkeme kararı, hâkim kararı.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Mahkeme kararı değil efendim, değil. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)