| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 28.05.2019 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben dört yıldır milletvekiliyim ve dört yıldır da Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Hayalim, memleketimi hem demokratik bir ülke yapmak hem de toplumumuzu refaha kavuşturmaktı. Bu yönde de demokratik reformlar ve ekonomik reformlar yapılacağı düşüncesiyle bu Meclise geldim. Ancak utanarak söylüyorum arkadaşlar, dört yıldır torba dışında Plan ve Bütçe Komisyonunda hiçbir şey yapmadık. Dört yıldır Plan ve Bütçe Komisyonundan tek bir reform geçmedi arkadaşlar. Oysa yapmamız gereken reformlardı, hem demokratik hem de ekonomik reformları hayata geçirmekti ama torba da torba, torba da torba dedikçe baş aşağı gittik arkadaşlar. O torbalar vatandaşlarımızın, maalesef, o pazar torbalarındaki ekmeğini, etini, buğdayını azalttı arkadaşlar. Yapmamız gereken, tekrar söyleyeyim, bir an önce bu torba mantığından çıkıp demokratik ve ekonomik reformları yapmaktır. AKP de aslında, bu rüyayı vatandaşlarımıza anlatarak iktidara geldi 2002 yılında. Yine bir ekonomik kriz vardı, derin bir ekonomik kriz yaşamıştık, dedi ki vatandaşlarımıza: "Siyasi kriz, ekonomik krizi getirdi. Ben gelirsem hem demokratik reformlar yapacağım hem de ekonomik reformlar yapacağım." Kısmen, kendi meşrebince bir şeyler de yaptı ama özellikle, arkadaşlar, son dört yılda çözüm yolundan, demokrasi yolundan çıktığından beri maalesef, hem huzurumuzu kaybettik hem de refahımızı kaybediyoruz arkadaşlar. Yalnızca bir rakamla söyleyeyim. Hani AKP'nin 2023 yılı hedefleri vardı, hatırlayanınız var mı? AKP'li tek bir kişi çıkıp da "2023 hedeflerimizin arkasındayız." diyebiliyor mu? Diyemiyorsunuz. Bir rakam vereyim: Neydi 2023 yılı hedefiniz? Kişi başı millî gelir 25 bin dolar olacaktı arkadaşlar, 25 bin dolar olacaktı. Bugün kaç? 8 bin dolar, bugün 8 bin dolardayız. Yani 2008 yılında 10-12 bin doları yakalamışken bugün 8 bin dolara düştük ve 2023 yılında 25 bin dolar olacakken bugün 8 bin dolardayız arkadaşlar. Gelin, şapkayı önümüze koyup düşünelim.
Başka bir rakamdan bahsedelim: Asgari ücret kaç para? Hani müjde diye vatandaşımıza dediniz ya: "2.020 lira yaptık." Arkadaşlar, TÜİK açlık sınırını açıkladı, TÜİK birkaç gün önce açlık sınırını açıkladı. Bakın, açlık sınırı nedir? 4 kişilik bir ailenin yalnızca tenceresini kaynatma maliyeti yani çocuklarını ve 4 kişilik bir aileyi yeterli yani aç kalmayacak kadar besleyebileceği rakamdır. Ne kadar bu? 2.124 TL, açlık sınırı 2.124 TL. Asgari ücret ne kadar? 2.020 TL. Yani vatandaşımız, milyonlarca asgari ücretli açlık sınırının altında maaş alıyor. Yani vatandaşımız aç, tenceresini kaynatamıyor.
Bakın, demokratik yoldan çıktığınızdan beri ciddi bir demokrasi krizi yaşıyoruz ve siyasi kriz yaşıyoruz, bunun sonucunda da bir ekonomik krize doğru yuvarlanıyoruz, hem demokrasi liginde hem de ekonomi liginde nal topluyoruz arkadaşlar.
Bakın, Meclis aylardır çalışmıyor, aslında -demin dediğim gibi- yıllardır çalışmıyor. Denge ve denetim görevimizi görmüyoruz arkadaşlar. Biz denge ve denetlemek için maaş alıyoruz, vatandaşlarımız bize onun için maaş veriyor ama bu Meclis denge, denetleme görevini yapıyor mu? Hayır; ferman ne geliyorsa, maalesef, sarayın bir noteri olarak fermana mühür basma görevi bize verilmiş durumda ve maalesef AK PARTİ Grubu da yalnızca bunu yapıyor arkadaşlar, üzülerek söylüyorum. Bakın "Reform yapmalıyız." dedik ama torba yasalarla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, bir rakam daha söyleyeyim, TÜİK gene bir rakam açıkladı; yoksulluk sınırı 6.918 lira arkadaşlar, evine 6.918 lira girmeyen vatandaşımız yoksul. Gezin bakalım esnafları, çiftçileri, emeklileri, kaç kişinin evine 6.918 TL giriyor? Çok az vatandaşımızın evine bu rakam girebiliyor yani vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu yoksul arkadaşlar. Biz bunu beka meselesi yapmalıyız, vatandaşlarımızın refahını ve huzurunu konuşmalıyız ama maalesef bunlardan uzaktayız arkadaşlar.
Bakın, ne dedi Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini vatandaşlarımıza anlatırken? "Verin bana yetkiyi, Türkiye'yi uçuracağım." dedi, öyle değil mi? "Verin bana yetkiyi Türkiye'yi uçuracağım." dedi. Az sonra size Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimizden beri rakamlar ne oldu, söyleyeceğim. Ne dedi Sayın Tayyip Erdoğan? "Verin bana yetkiyi, faizle, dövizle nasıl mücadele ediliyor sizlere göstereyim." dedi. Vallahi şahane mücadele ediliyormuş arkadaşlar!
Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı "Ben bir şirket gibi yöneteceğim." dedi ama nasıl bir şirket olduğunu da anlatmadı. Meğer aile şirketi gibi yönetecekmiş; Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı olduktan sonra ekonominin başına da damadını koydu. Damat bey dedi ki: "Her şey çok güzel olacak." Ama arkadaşlar, bakın, ben size söyleyeyim, ben de hasbelkader bir ekonomistim; hani bana deseniz ki: "Garo, kriz çıkarmak için ne yaparsın?" Ben derdim ki mesela: "Hani bir cumhurbaşkanı olur ülkede, hani paraları götürürseniz 'Benim B planım var, C planım var.' derim." derdim. "B planım var, C planım var." derse bir Cumhurbaşkanı, vatandaş korkar, yerli ve yabancı yatırımcı korkar, bankada parası olanlar korkar ve o paralarını çekerler, götürürler arkadaşlar, evlerinde tutarlar, yabancılar da alıp yurt dışına götürürler. Cumhurbaşkanı bunu dedi, damadı Ekonomi Bakanıyken bunu dedirtti. Ne oldu? Dolar 4 liradan 7 liraya fırladı.
Veya ben Maliye Bakanı olsaydım, sorsalardı ki: "Kriz çıkarmak için ne dersin?" Derdim ki mesela: "Döviz alana vergi getiririm." Tam da dövizin ateşi yükseldiği sırada "Döviz alana vergi koyarım." derdim. Maliye Bakanı bunu yaptı.
Veya "Kriz çıkarmak için ne yaparsın?" diye sorsalardı "Döviz alanın dövizini bir gün sonra vereceğim." derdim. Hani, bugün döviz alıyor vatandaşımız, ne yapacakmış? Bugün vermeyecekmiş dövizini. "Yarın vereceğim." derdim. Ne algılar vatandaş? "Demek ki döviz bitiyor, demek ki kriz derinleşiyor, bir an önce gidip döviz alayım." der.
Veya kriz çıkarmak için ne yapardım? Bankalara baskı yapardım "Faizleri düşürün." diye. Kamu bankalarına derdim ki: "24 değil de 16'yla bağlayacaksın mevduatı." Baskı yapardım, hazine ihalelerini iptal ettirirdim, yüksek faiz çıkarsa "Düşük faiz çıkaracaksın." diye bankalara baskı yapardım. Maliye Bakanı bunu yaptı arkadaşlar. Kayınbaba-damat şirketi maalesef bu hataları yaptı.
Arkadaşlar, bakın, size rakamlar vereceğim: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçerken enflasyonumuz yüzde 14'tü, bugün yüzde 20 arkadaşlar; dört yıl önce, hani, demokrasiyi nispeten daha çok konuştuğumuz günlerde, çözüm iradesinin olduğu günlerde yüzde 7'ydi. Faizimiz dört yıl önce yüzde 9'du; damat bey ekonominin başına geçince, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilince 17 oldu, bugün yüzde 24 arkadaşlar. Barış iradesinin, çözüm iradesinin olduğu zaman işsizliğimiz yüzde 8'di, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçerken yüzde 10'du, arkadaşlar, bir yıl içinde yüzde 15'e çıktı ve yükseliyor; geniş tanımlı işsizlik 8 milyona çıktı, son bir yılda 1 milyon 400 bin yeni işsizimiz var.
Peki, arkadaşlar, büyüme rakamları? Arkadaşlar, resesyona girmiş durumdayız, hatta stagflasyona, hatta slumpflasyona girme riskimiz var; büyük bir buhranın içindeyiz. Yani "En kötüyü geride bıraktık." doğru değil arkadaşlar. En kötüyü geride bırakmadık, her gün daha kötüye gidiyoruz; ekonomi kırılgan, rakamlar kötü.
Peki, bu durumlarda ne yaparsınız? Önce gemiyi bir tamir edersiniz. Hani, gemi metaforu var ya; biz bu muhalefet şerhinde "Titanic sendromu" olarak anlattık. Kaptan köşkünde kayınbaba-damat var, gemiyi sürerken buz dağına çarptılar, bakın buz dağına çarptılar. Titanic'te şöyleydi: Alt kamaralarda yoksullar vardı, binlerce yoksul vardı; üst kamaradaysa, lüks kamarada yandaşlar vardı, zenginler vardı; kayınbaba-damat yukarıda kaptan köşkünde.
Arkadaşlar, gemi buz dağına çarptı ve yaralı. Bu şartlarda ne yaparsınız? Önce gemiyi tamir edersiniz ve alt kamaralarda olan yoksulların sesine kulak verirsiniz. Ama ne yapıyorlar tam bu şartlarda? Diyorlar ki: "Biz S400 alacağız." 2,5 milyar dolar maliyeti olan bir silah sistemi. Ki ülkemizde Patriot'lar var arkadaşlar, 2011 yılında talep ettik, tam sekiz yıldır ülkemizde Patriot'lar var NATO'nun tahsis ettiği. Bunu hiç söylemiyorlar, ne diyorlar? "S400 alacağız." 2,5 milyar dolar.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Patriot kalmadı, doğruları söyle.
GARO PAYLAN (Devamla) - Arkadaşlar, bu hem ekonomik krizi derinleştirir, yaralı olan gemiye daha büyük yara açar hem de siyasi anlamda büyük bir buhran yaşayabiliriz. Ve şunu söyleyeyim: Yalnızca S400 almaktan vazgeçsek -gemimizi tamire, yoksulların refahını artırmaya- neler yapabiliriz diye rakamlar vereyim size: Yalnızca S400'ü almaktan vazgeçsek emeklilikte yaşa takılanların bütün sorunlarını çözebiliriz.
Bütün emeklilikte yaşa takılanlara sesleniyorum: Hepinizin sorununu çözmemiz yalnızca barışçıl politikalara, hem içeride hem bölgesel olarak barışçıl politikalara yani silaha daha fazla para yatırmamaya bağlı arkadaşlar. Yalnızca S400'den vazgeçmek sizin sorununuzu çözüyor arkadaşlar.
Bakın, bazı memurların ve emeklilerin 3600 ek gösterge sorunu var, milyonlarca memur sesleniyor, "Bunu çözün." diyor. Maliye Bakanı ne diyor? "Kaynak yok." Ne olacak, kaynak nereye gidecek? Rusya'ya gidecek, Rusya'ya S400 füzesi için gidecek.
Arkadaşlar, işte, bu adımları atıyorlar maalesef, o yüzden sorunlar çözülmüyor. Tarımın sorunlarını çözemiyoruz; tarım, çiftçi destek bekliyor, destek verilemiyor. Niye? Kaynak yok, kaynaklar S400'e gidecek.
Bütün bu adımlardan önce, arkadaşlar, madem aynı gemideyiz, ben derim ki: Gelin, önce gemiyi tamir edelim, gemiyi güçlendirelim, demokrasimizi kurumsallaştıralım, sonra güvenlikle ilgili gereken ne varsa yapalım.
Bakın, dört yıl önce, barış sürecinde -Plan ve Bütçe Komisyonunda rakamlar var- bütün güvenlik harcamalarımıza toplam 50 milyar lira gidiyordu; yalnızca dört yıl önce, bütün güvenlik harcamalarımızın toplamı. Çünkü barış süreci vardı, hem içerde hem de dışarda barış konuşuluyordu. 2019 yılında 150 veya 160 milyar lira güvenlik harcamalarına harcayacağız arkadaşlar, 110 milyar lira artmış yani 110 katrilyon lira. Bu da nereden çıkıyor? İşte, vatandaşımızın yoksulluğundan çıkıyor, tenceresini kaynatamamaktan çıkıyor arkadaşlar.
Bütün bu şartlarda yapısal reformlar yapmıyoruz, demokratik reformlar yapmıyoruz; torba da torba... Peki, bu torbada ne var, biraz da onlardan bahsedeyim.
Değerli arkadaşlar, bakın, torbayla üniversite kuruyoruz, bu torbada o var. Torbayla üniversite kurulur mu ya; arkadaşlar, torbayla üniversite kurulur mu ya? Torbayla üniversite kurulursa o üniversite nasıl bir üniversite olur? Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir madde. Nasıl görüşüyoruz? Millî Eğitim Bakanlığından üst düzey bir yetkili yok ve bu vakfın, kuracak vakfın mütevelli heyetinden kimse yok. Öyle değil mi? Bulut Vakfı üniversite kuracakmış. Bu, müstakil bir yasa olarak Millî Eğitim Komisyonunda görüşülse, bu vakfın mütevelli heyeti başkanı gelse, milletvekillerine "Benim şöyle bir hayalim var, ben şöyle bir üniversite kuracağım, şöyle çocuklar yetiştireceğim." diye hayalini anlatsa olmaz mıydı arkadaşlar? Ne yaptık? Eğer siz de onay verirseniz, maalesef, işte torbayla ne idiği belirsiz bir üniversite kurulacak. Olmaz!
Bakın, Emine Erdoğan'ın Nilüfer Bulut'la dostluğu var; fotoğrafları var, düğününe gitmiş, arkadaştır; olabilir ama bu dostluğa binaen Meclise böyle bir talimat verilmez. "Hadi, yalapşap, siz Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu -torba içinde- kurun." denilmez arkadaşlar. Bakın, bu, yol olur. Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde de bu yol yapılmak istendi, geri adım atıldı; Millî Eğitim Komisyonunda görüşüldü ve oradan geldi buraya. Şimdi de onu yapmalıyız.
Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesini Plan ve Bütçe Komisyonunda kurduk dört ay önce. Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin başına kimi getirdiler torba yasada geçtiği için? Nihat Hatipoğlu'nu getirdiler. Ya, bir din adamı bilim ve teknoloji üniversitesinin başına getirilir mi? İşte torba yasada kurulursa getirilir arkadaşlar. Gelin, bu yoldan vazgeçelim.
TRT'nin disiplin yönetmeliği var bu torbada arkadaşlar. Bakın, önce TRT'nin alt düzey bir yetkilisi gelmişti, dedim ki: Buraya Genel Müdür gelecek. Genel müdür yardımcısı geldi. Dedik ki: Bakın, siz çalışanlarınıza mobbing uyguluyorsunuz, mobbing. Mobbing, kanunlarımıza göre suçtur. 169 kişiyi, efendim, kadro fazlası diye emekliye ayırmaya çalışıyorsunuz, başka kurumlara göndermeye çalışıyorsunuz ama bunun yerine yeni kadrolar alıyorsunuz, yeni kişileri işe alıyorsunuz, yandaş gördüklerinizi işe alıyorsunuz; gelin, bunu yapmayın dedik. Çünkü TRT, kamu yayıncılığı yapıyor, kamu yayıncılığı yapıyorsa her görüşten insana hizmet vermesi lazım, her görüşten insanın orada çalışabilmesi lazım ama maalesef TRT, birkaç yıldır, artan oranda, sarayın borazanlığını yapıyor arkadaşlar. Bakın, bunu yapmayın dedik. Neden? Ya, TRT'nin gelirlerini hepimiz veriyoruz. Bugün, Diyarbakır'da, Muş'ta, İstanbul'da, İzmir'de, Trabzon'da her görüşten insanımız elektrik faturasından ve aldığı elektronik cihazların bandrolünden TRT'ye para ödüyor arkadaşlar ama TRT, HDP'yi göstermiyor -HDP sıfır saniye zaten- İYİ PARTİ'yi son derece sınırlı gösteriyor, CHP'yi son derece sınırlı gösteriyor. Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli; başka da kimse yok arkadaşlar. Peki, mademki hepimiz bu vergileri veriyoruz ve TRT'yi ayakta tutuyoruz ve kamu yayıncılığı yapmasını bekliyoruz; arkadaşlar, TRT neden böyle bir yandaş yayıncılık yapıyor? Buna dur demeyecek miyiz? Maalesef, TRT Genel Müdür Yardımcısı dedi ki: "Millî yayıncılık yapıyoruz biz." Arkadaşlar "millî yayıncılık" ne demek? Bakın "millî" dediğimiz şey burada; 600 kişi, bu milletin temsilcileriyiz. Farklı görüşleri yayınlayacak ki TRT, vatandaşımız o muhakemeyi yapabilsin; "HDP doğru söylüyor, İYİ PARTİ yanlış söylüyor." veya tersi "AK PARTİ doğru söylüyor da CHP yanlış söylüyor." diyebilsin ama siz sekiz yüz saat Tayyip Erdoğan'ı gösterip de bir saniye bile HDP'yi göstermezseniz vatandaşımız o muhakemeyi yapamaz. Ama aleyhte ne kadar yayın varsa da HDP aleyhine yapılıyor. Bu, kamu yayıncılığı değildir. Madem öyle, şöyle bir madde ekleyelim bu teklife: "HDP'liler elektrik faturalarında TRT payı ödemekten muaftır." diye bir madde koyalım o zaman. Hadi, gelin, buyurun, yapalım; var mısınız? Bunu yapmadığınız sürece arkadaşlar, hakkımızı helal etmiyoruz; size de etmiyoruz, o TRT'nin Genel Müdürüne de etmiyoruz. Çünkü hep beraber o elektrik bedellerini ödüyoruz, hep beraber bu hizmeti almamız gerekir.
Torbada başka ne var? Köprü ceza affı var. Kim söyledi köprü ceza affını arkadaşlar? Sayın Binali Yıldırım'ın şu andaki sıfatı nedir arkadaşlar, nedir sıfatı? Eski Meclis Başkanı, eski Başbakan.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) - İzmir Milletvekili.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) - Milletvekili.
GARO PAYLAN (Devamla) - Başka bir sıfatı var mı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Eski Bakan.
GARO PAYLAN (Devamla) - Eski Bakan. Başka bir sıfatı var mı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İzmir'i kaybetmiş son belediye başkanı adayı.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) - Aynı sen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İstanbul'u kaybetmiş son belediye başkanı adayı.
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu anlamda, Sayın Binali Yıldırım ne yapıyor? Diyor ki: "Ben köprü cezalarını affediyorum arkadaşlar; ey vatandaşlarım, affediyorum!" Size ne düşüyor? İşte, o gelen fermana mühür basmak arkadaşlar. Bu olabilir mi? Bakın, vatandaşlarımızın geçebileceği köprüler yapmadığınız için vatandaşımız o köprülerden geçmek zorunda kalıyor. Üçüncü köprüde bir kamyonun geçme bedeli o insanın yevmiyesinden fazla ya. Bir kamyon çalışanının günlük yevmiyesi o köprüden geçme ücretinden daha az arkadaşlar. O yüzden kamyonlar ikinci köprüden geçiyor, o ticari araçlar birinci köprüden geçiyor. Vatandaş yalnızca bilmediğinden değil, o paraları ödeyemediği için köprü ihlalleri yapıyor. Yapmamız gereken, bütün vatandaşlarımızın geçebileceği köprüler yapmak, o fiyatlarla vatandaşlarımıza hizmet verebilmek. Ama maalesef özel sektöre dolarla köprüleri verirseniz Osman Gazi'den kimse geçemez, Yavuz Sultan Selim'den kimse geçemez. Yapmamız gereken bu konuda da yapısal bir tedbir almak.
Diğer bir konu: Bakın "Savunma Sanayii Destekleme Fonu'ndan Emniyetin yalnızca acil ihtiyaçlarını değil bütün ihtiyaçlarını karşılamamız gerekir." diyor bu teklif.
Değerli arkadaşlar, söyledik, savunma harcamalarını artırıyorsunuz, 50 katrilyonlardan 150 katrilyonlara çıkarmışsınız ama şunu unutmayın: Saddam, bütçesinin ciddi bölümünü savunma harcamalarına ayırıyordu; tanklara, uçaklara, füzelere harcıyordu; abat olamadı. Kaddafi, bütçesinin çok ciddi bölümünü füzelere, tanklara harcıyordu; silah lobilerini, büyük devletleri zengin etti ama ülkesi abat olmadı, kendisi de abat olamadı. Bu ülke de silaha yatırım yaparak ne güvenliğini sağlayabilir ne de huzurunu sağlayabilir. Elbette güvenlik harcamaları belli boyutta yapılabilir ama bütçemizin bütününü de silaha harcarsak bu ülke güvenli bir yer olamaz.
Yapmamız gereken, demokratik adımları atmaktır, demokrasi konusundaki reformları yapmaktır. Bu anlamda da vatandaşımızın temel sorunlarını çözmek için hep beraber mücadele etmeliyiz arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)