| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 93 |
| Tarih: | 25.06.2019 |
CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bir saat gecikmeyle kürsüye çıktım, tahminlerimin çok üzerine çıktı. Buna hak veriyorum çünkü 23 Haziran, Türkiye'de olduğu gibi dünyada da birçok şeyi altüst etti. Parlamentonun da İstanbul sevdası varmış, bir kez daha Parlamentoda İstanbul'u konuşmak İstanbul düşlemek gibi bir şeymiş.
Gözünüz aydın çocuklar, gözünüz aydın öğrenciler, gözünüz aydın öğretmenler, gözünüz aydın veliler, gözünüz aydın İstanbul, yeni bir hayat başlıyor. Yeni bir hayatı, sizin çocuklarınıza eğitimi... 0-4 yaş arasındaki çocukların anneleri ve babaları çocuklarıyla birlikte İstanbul'un dört bir yanını dolaşabilecek artık, özgürce dolaşabilecek, hangi parka gitmek istiyorsa, hangi ilçeye gitmek istiyorsa oraya gidecek çünkü İstanbul'da yeni bir başlangıç var. (CHP sıralarından alkışlar) Tıpkı Gezi'nin çocukları gibi, Karadeniz'in hırçın delikanlısının bugün aramızdan ayrılışının yıl dönümü ama Karadeniz'in hırçın delikanlılarından birisi de şu anda Türkiye'nin umudu olarak İstanbul'da bir başlangıç yaptı. Bu başlangıcın gerçekleşmesinde, 31 Martta Adalet ve Kalkınma Partisinin adayına oy verip şimdi vermeyen seçmenlere, 31 Martta sandığa gitmeyip şimdi sandığa giden seçmenlere bir kez daha huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Ama en büyük teşekkürü kendisi, kendini düşünmeden, kendi haklarını düşünmeden toplumun özgürlüğünü düşünerek cezaevinden "Türkiye'nin barışa ihtiyacı var, demokrasiye ihtiyacı var." diye mesaj yollayan Selahattin Demirtaş'a, burada Parlamentoda milletvekilliği yapmış Selahattin Demirtaş'a da teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
Çünkü eğer biz toplumu birleştiren, toplumu barıştıran, demokrasi ve özgürlükler noktasında bir arada duruşu gerçekleştiren bir adım atamazsak, Türkiye'de eğitimin üzerinde hangi politikaları egemen kılarsak kılalım toplum birbiriyle konuşamaz hâldeyse eğitim yapılamaz. Bunun için eğitim tüm ulusların en önemli noktasıdır. Eğitime önem vermeyen, öğretmeni görmezden gelen, çocuğun eğitimini görmezden gelen hiçbir ulus başarıya ulaşamamıştır. Ne ekonomik kalkınmasını başarıya ulaştırabilmiştir ne de 21'inci yüzyılın dünyasına bakabilmiştir. Şimdi, eğitimde eğer öğretmene değer vermezseniz, okula önem vermezseniz, öğrenciye gerekli hassasiyeti göstermezseniz ne mi olur? Çok şey olur. Bakın, geçen hafta birçoğunuzun da belki çocukları ya da yeğenleri LGS'ye girdi. Şimdi, LGS'ye girip bazı derslerden sıfır çektiğimiz dersleri sizinle paylaşmak istiyorum. Türkçede 1.338 öğrenci hiçbir soruya yanıt verememiş. Fen bilgisinde 4.837 öğrenci hiçbir soruya yanıt verememiş. Matematikte 72 bin öğrencimizden hiçbiri hiçbir soruya yanıt verememiştir.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Yanıt vermiş de doğru mu değil?
YILDIRIM KAYA (Devamla) - Sıfır yanıt, 72 bin öğrenci. Tabii, Kırşehir matematikte 1'inci olmuş, onu da parantez içinde söyleyeyim. Yabancı dilde 100.175 öğrenci sıfır çekmiş. Şimdi, eğitimde, eğer gerçekten el birliğiyle, parti ayrımı gözetmeksizin, birlikte üzerinde tartışıp, birlikte üzerinde konuşup ciddi bir hat çizemezsek çok şeyi kaybederiz. Ben bir eğitim emekçisiyim, "4+4+4" tartışılırken yani "60 ayda çocuklar okula gidebilir." tartışması yapılırken, Parlamentoda, komisyonda muhalefet partilerinin milletvekilleri dövüldü, Kızılay Meydanı'nda benim meslektaşlarım coplandı, benim meslektaşlarıma biber gazı sıkıldı, benim meslektaşlarıma tazyikli su sıkıldı. Ne istiyordu bu öğretmenler? Biz eğitimciyiz, eğitimciler pedagojik formasyon almıştır. "Çocuk psikolojisinde ve pedagojisinde 60 ayı dolduran çocuğun eğitim öğretime başlaması mümkün değildir." dedik. Bunu siyaseten söylemedik, bunu bilimsel bir bakış açısıyla söyledik ama dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan hem bize hem de 60 ayını dolduran çocuğunu okula göndermeyen velilere bakın ne diyor: "Bu işe karşı bir kampanya var, 66 ay ve '4+4+4'e karşı bir kampanya. Bu 66 ay meselesinde gidip rapor alanları ben evlatlarına ihanetle vasıflandırıyorum. Niye? 'Benim evladım geri zekâlıdır.' diyor. Yani iki ay mı senin evladını iyi noktaya getirecek?" Şimdi, bu sözü yedi yıl önce söyleyeceksiniz, yedi yıl önce sizinle bu konuyu bilimsel olarak tartışanları yok sayacaksınız, susturacaksınız ama yedi yıl sonra yaklaşık 8 milyon çocuk kayıp kuşak hâline gelecek. Bunun hesabını kim verecek? Şimdi bu çocuklardan, bu çocukların ailelerinden kim özür dileyecek? Elbette insanlar, siyasetçiler hatalarından döndüklerinde büyük bir erdem göstermiş olurlar, biz bunu takdirle karşılıyoruz. "Biz yedi yıl önce söyledik, siz yapmadınız, şimdi niye bunu getiriyorsunuz?" demiyoruz, demeyeceğiz. Ama bugün de şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Eğitimin temel sorunları var. Eğitimin temel sorunları palyatif çözüm önerileriyle çözülemez. Eğitimin sorununu çözmek istiyorsak eğer ilk önce yapacağımız iş şu, bir: Kreş çağına gelmiş çocuklarımıza kreş olanaklarını yaratacağız. İki: Ana sınıflarının hızla yaygınlaştırılmasını sağlayacağız. Çünkü o dönem 60 ay deyip daha sonra 66 aya çıkarma gerekçesi, çocukların kreş ihtiyacına yanıt veremedi, ana sınıflarına yanıt veremedi, derslikler yetmiyordu, öğretmen kadrosu yetmiyordu, bekleyen 460 bin öğretmeni de atamıyorlar dolayısıyla "Biz ne yapalım?" "Çocuğu annenin kucağından alalım, okula gönderelim, anne ve babanın sesini burada kesebilir miyiz?" Olmaz, tutmaz, "Biz çocuğumuzu, evimizden, başımızdan savmak istemiyoruz, öğretmene çocuğumuzu gönderdiğimizde öğretmenle çocuğumuzun sınıfta birlikte ortak bir hayat kurmasını istiyoruz." Bunun için meseleye buradan baktılar.
Sayın Millî Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk göreve başladığı ilk gün 1 milyon öğretmene bir mektup gönderdi, dedi ki: "Ben bir öğretmenim, sizden biriyim, sizin sorunlarınızı biliyorum ve çözüm üreteceğim." Çok iyi. Ben de bir öğretmendim, mektubu aldım, bir mektup yazdım. 7 temel noktada öğretmenlerin sorunlarını, yaşadığım sorunları anlattım. Bir: Ücretli öğretmen diye bir uygulama olamaz, sözleşmeli öğretmen diye bir uygulama olamaz. Anayasa'ya ve yasaya dayalı olarak her kurum yüzde 5'ini engelli çalıştırmak zorunda. Şu anda çalışamayan, engelli olan ve mezun olmuş 1.200 öğretmen var, bunların atamasını yapmıyorsun, eğer öğretmensen, öğretmenleri de seviyorsan bunu yapacaksın. İki: Açlık sınırının altında hizmet gören ücretli öğretmenlerin ızdırabını bitireceksin yani onları kadroya alacaksın. Üç: Devlet memurunun 657'den doğan haklarını yok etmeyeceksin, kadrolu çalışma haklarını ellerinden almayacaksın. "Sözleşmeli öğretmen" diye bir uygulama olmaz, eğer olsaydı sizden önceki iktidarlar da bunu yapardı. Siz, 460 bin öğretmen birikmiş, öğretmeni göreve başlatmıyorsunuz. Sayıştay bir rapor yayınladı. Hoş, Sayıştay raporlarını bazen yok sayıyorsunuz, görmezden geliyorsunuz ama Sayıştay Başkanını da Cumhurbaşkanı atıyor. Sayıştayın raporunda "153 bin öğretmen açığı var." deniliyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, bu rapordan sonra 20 bin öğretmen ataması yaptı, önümüzdeki günlerde 20 bin öğretmen ataması daha yapacak. Varsayalım ki Sayıştayın söylediği rakam doğru -bize göre öğretmen açığı 280 bin- Sayıştayın raporuna göre bile 111 bin öğretmen daha atamak zorundasınız. Sayıştayın raporunu yok sayarak bu işleri yapma şansınız yok. Eğer bunları yapmazsak yani ücretli öğretmeni ortadan kaldırmazsak, sözleşmeli öğretmeni kadroya geçirmezsek bunların eşleriyle, çocuklarıyla buluşmasını da sağlayamayız.
Komisyonda çok tartıştık "Sözleşmeli öğretmenler meselesini 4+2'den 3+1'e getirelim." denildi, bu tartışma yapıldı. Bu tartışma yapılırken sadece Millî Eğitim çalışanları değil, Diyanet İşlerindeki çalışanlar da getirildi, Komisyonda hemfikir olduğumuz sağlık çalışanları da benzer durumda olduğu için birlikte tartıştık ve sağlık çalışanlarını da bu işe dâhil ettik. Orada 3+1'de Komisyon çoğunluğu ısrar etti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi 3+1... Orada söyledik, burada kayıtlara geçsin ve bizi izleyen öğretmenler de duysun diye bir kez daha söylüyorum: 3+1'i dolduramamış olup -üç ayla, beş ayla, altı ayla- eş durumundan dolayı ayrı devam edenler konusunda Komisyonda konuştuğumuz çerçevede eşlerin birleştirilmesi konusunda bir adım atmalıyız. Bu adımı öğretmenlerimiz için, çocuklarımız için, ülkemizin geleceği için yapmalıyız. Eşleri birbirinden ayırmak gerçekten hem onlara hem de çocuklarına çok büyük haksızlık olur diye düşünüyorum.
Şimdi, yurtlar meselesi var. Yurtlar meselesi de Millî Eğitim Bakanlığının denetiminden çıkıyor. Deneyimli bir Bakanlık ama arkadaşlarımızla karşılıklı tartıştık, ikna edemedik. Şimdi altyapı yetersiz olduğu için bir yıl sonra uygulamaya geçeceği söyleniyor. Yani belli ki karşılıklı tartıştığımızda birbirimizi anlıyor ve sorunun çözümüne katkı sunuyoruz. Ama mülakatı kaldırma konusunda Millî Eğitim Bakanı ne yapacak? Mülakat ne demek? KPSS'de 95 puan almış, siz daha önceki atamada 50 puan vererek eliyorsunuz. Allah'tan reva mı bu? KPSS'de 95 puan almışa açılan bir mahkeme kararı var. Hukuku bu kadar yok saymayalım, bir gün hepimize lazım olacak. Danıştay diyor ki: "Mülakatta 3 puan aşağı 3 puan yukarı verebilirsin, daha farklı veremezsin." Ama bu uygulama bugüne kadar yapılmadı. Komisyonda Millî Eğitim Bakanlığı temsilcileri bize "KPSS'de aldıkları puanın aynısını mülakatta da vereceğiz." diyorlar. Bu güzel, o zaman mülakat işlevsiz oluyor. Mülakatı ne yapacağız, kaşına gözüne mi bakacağız? O zaman gelin, mülakatı tümden kaldıralım. Bu sorunun köklü çözümü bu olur. Buradan size bir zarar gelmez, artı gelir. Dört yıl sonra bir seçim var, bugünden eğer bu adımları atarsanız öğretmenler ve öğrencileri ve de velileri yeniden sizi seçebilirler. Ama bugünden bu adımı atmazsanız öğretmenler belalıdır, hangi partiden olduğuna bakmaz, kendi partisinden de olsa kesinlikle dersini verir. Öğretmenin görevi ders vermek. İstanbul'da 130 bin öğretmen -ataması yapılmayan öğretmen hariç, sözleşmeli, ücretli öğretmenler hariç- çok ciddi olarak bizim karşımıza çıktılar. Ben sandık başkanı olan öğretmenlerle görüştüm sandıkları gezerken. Söyledikleri şu: "Vekil vekil, burada geziyorsun, hani 3600 ek gösterge, buna söz vermediniz mi?" Evet verdik. Kim verdi? Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı meydanlarda söz verdi, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı meydanlarda söz verdi, İYİ PARTİ Genel Başkanı meydanlarda söz verdi, Halkların Demokratik Partisi Genel Başkanı meydanlarda söz verdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı meydanlarda söz verdi. Peki, biz bu partilerin temsilcileri değil miyiz? Gelin, 3600 ek göstergeyi çıkartalım tüm kamu çalışanlarına. Niye çıkartmıyoruz? Biz teklif ettik. Eğer bizim teklifimizle çıktığında bize yazacağını düşünüyorsanız, Komisyonda da söyledim, biz teklifimizi geri çekiyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin teklifine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tam destek vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Emeklilikte yaşa takılanlarda yaşadığımızı yaşamayalım. Onların da sorununu çözmek bizim boynumuzun borcu, söz verdik. Siyasetçi verdiği sözün arkasında durandır. Eğer siyasetçi verdiği sözün arkasında duramıyorsa, biz o zaman -Sayın Komisyon Başkanımız "2023 vizyonunda açıkladıklarımız var." dedi. Biz iki 100 günlük program açıklamasını da izledik. Birinci 100 günde yapılmadı, ikinci 100 günde yapılmadı- şimdi 2023'te zaten biz iktidar olacağız, dolayısıyla sizin söylediklerinizin gerisi kalmayacak, bunu yapacağız zaten. (CHP sıralarından alkışlar)
Sözleşmeli öğretmenler meselesi ortadan kalkacak.
Mülakatla atamayı hep birlikte ortadan kaldıralım.
Atanmayan öğretmenler Türkiye'nin kanayan bir yarasıdır, bu yarayı derhâl iyileştirelim.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz hain darbesi kim tarafından organize edildi? FETÖ tarafından değil mi? FETÖ'nün örgütü içerisinde olanları ihraç ettiniz, peki, EĞİTİM SEN, EĞİTİM-İŞ, BİRLEŞİK KAMU-İŞ, KESK ve bunlara bağlı olan kamu çalışanlarını niye ihraç ettiniz? Bunlardan FETÖ'cü çıkmaz, bunlardan FETÖ'cü bulamazsınız. Dolayısıyla o ihraçların tamamı sendikal mücadeleye darbe vurmaktır. Bakın, ben size söyleyeyim: 12 Mart, öğretmen hareketinin en önemli örgütü olan Türkiye Öğretmenler Sendikasını kapattı, Fakir Baykurt'u yurt dışına sürgüne gönderdi; öğretmen hareketi durmadı. Daha sonra, 12 Eylül askerî darbesi gerçekleşti, TÖB-DER'in kapısına kilit vurdunuz ama öğretmen hareketi yine durmadı. Daha sonra, EĞİTİM SEN'in kapısına kilit vurmaya çalışıyorsunuz, 28 Şubat süreci de bunu denedi, 12 Eylül denedi, 12 Mart denedi; hiçbir darbenin aydınlanmanın önünde durma şansı yok. Biz karanlığa karşı özgür ve demokratik bir Türkiye mücadelesi veren gelenekten geliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, eğer bu süreçleri birlikte yöneteceksek, birlikte bu yasaları tartışacaksak yapılması gereken şu...
Daha Kurtuluş Savaşı bitmemiş, cumhuriyet ilan edilmemiş, Sakarya Meydan Savaşı devam ederken Ankara'da öğretmenler toplanıyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk öğretmenler şûrasına katılıyor. Cumhuriyeti ilan edeceğini kafasına koymuş ama bir koşulla: "Savaşı kazanacağım, cumhuriyeti ilan edeceğim." diyor. Savaşı kazandı, cumhuriyeti ilan etti ama eğitim sistemini öğretmenlerle tartışarak gerçekleştirdi. Şimdi, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisine düşen görev, öğretmenlerin sözünü dinlemektir, onlarla birlikte bu süreci ortaklaştırmaktır. Bunlar yapılabilir mi? Elbette yapılabilir. Mutlaka, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında öğretmenler arasında ayrıma son vereceğiz, birinci öncelik bu; atanmayan öğretmen kalmayacak.
Grubumuz olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine öğretmenler kanunu teklifini verdik, bu kanun teklifinin bir an önce gündeme gelmesini istiyoruz; komisyona getirme çoğunluğumuz yok. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine sesleniyorum: Lütfen, gelin -Millî Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk da döne döne bu konularda söz verdi- Millî Eğitim Bakanının verdiği şu sözleri hayata geçirelim.
İkinci bir söz verdi, dedi ki: "Özel okullara artık kaynak aktarmayacağız." Bir yılda ne kadar kaynak aktarılıyor, biliyor musunuz? 1 milyar 200 milyon lira kaynak aktarılıyor. Özel okulu kurmuş muyum ben? Param yoksa kurmayayım kardeşim. Devletin okuluna sahip çık. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler devletin okulunun badanasını yapmak zorunda değil. Yapacağız, kreşi açacağız, etüt merkezlerini açacağız, ana sınıflarını açacağız. İşte, İstanbul'un o zaman 60 kişilik, 70 kişilik sınıflarda eğitimde yaşadığı drama son vereceğiz çünkü iktidar olduğumuz alanlarda bu söylediklerimizi yapmazsak bizim kalbimiz kurusun. Biz, iktidar olduğumuz belediyelerin tümünde bunları yapacağız. Mutlaka, öğretmenler de diğer kamu çalışanları gibi 3600 ek gösterge hakkına kavuşacaklar. Ücretli öğretmenlerin dramına son vereceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun tamamlayın Sayın Kaya, buyurun.
YILDIRIM KAYA (Devamla) - Öğretmen yetiştiren kurumları yeniden ayağa kaldıracağız. Öğretmen atamalarında, idareci atamalarında liyakate önem vereceğiz, siyasete değil, liyakate. Bunu, Cumhuriyet Halk Partili ve Millet İttifakı'nın kazandığı belediyelerde göreceksiniz. Kadro atamalarımızın tamamı liyakate göre olacak, siyasete göre olmayacak. Bunu takip edin. (CHP sıralarından alkışlar)
Biz, ihraç edilen öğretmenleri, tıpkı benim gibi... Ben de 12 Eylül darbesinde ihraç edildim, cezaevinde yattım ama daha sonra döndüm, hem mesleğimi yaptım hem de kaybedilen haklarımın tamamını faiziyle birlikte aldım. Devlete faiz ödetmeyin, faiz haramdır, devlete faiz ödetmeyin. Gelin, bu ihraç ettiğiniz öğretmenleri ve kamu çalışanlarını göreve başlatın. (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, sevgili dostlar, değerli arkadaşlarım; İstanbul'da İsmail Tarman Ortaokulu bir yasayla kapatıldı, imam-hatibe dönüştürüldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun sözlerinizi bağlayın Sayın Kaya.
YILDIRIM KAYA (Devamla) - Bağlıyorum.
Yaklaşık olarak bin iki yüz gündür veliler direnişte. 3 mahkeme kararı var. Ben soru önergesi verdim, Sayın Millî Eğitim Bakanı bana verdiği yanıtta "Mahkeme kararı uygulandı." diyor. Sayın Ziya Selçuk, mahkeme kararı uygulanmadı, hâlâ orası öğrencisi olmayan bir imam-hatip olarak devam ediyor. Mahkeme kararını uygulayın; hukuka isyan bayrağı açmayın. Bu, devlete isyan bayrağı sayılır. Devlet hukukla vardır, hukuka isyan bayrağı açılmaz.
Bir de taşımalı eğitime son verin. Kırşehir'in bir kasabası vardı, beş yüz yıllık bir yerdi; Dulkadirli kasabası. Beldeydi, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde beldelikten köye dönüştürüldü. Şimdi, bu köyün okulu kapatılıyor, 17 köyün eğitim gören çocukları bir başka yere taşınıyor. Beş yüz yıllık tarihi geçmişi olan ve Adalet ve Kalkınma Partisinin en yüksek oy aldığı bu beldeye bu zulümden de vazgeçin çünkü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi bağlamanız için son bir kez bir dakika daha süre veriyorum Sayın Kaya.
YILDIRIM KAYA (Devamla) - ...eğer o okulu kapatırsanız beş yüz yıllık tarihin kapısına kilit vurursunuz. Bunu size oy veren seçmenler hak etmiyor, bunu eğitimde her dönem birinci noktada olan Kırşehir'in bir köyü hak etmiyor. Lütfen, hakkını teslim edelim.
Önümüzdeki yasama yılında da eğitime dair çok yasa teklifiyle gelineceğe benziyor. Birlikte tartışarak eğitimin sorunlarını birlikte çözebiliriz. Buradan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine sesleniyorum: Gelin, birlikte bir eğitim çalıştayı düzenleyelim; paydaşlarıyla birlikte tartışalım, onların önümüze koyacağı kararların altına hep birlikte imza atalım. Hepimizin yolu açık olsun.
İnsan beyni vatan toprağı kadar kutsaldır. Vatan toprağı işgal edildiğinde nasıl mücadele etmişsek insan beyni işgal edildiğinde de öyle mücadele edeceğiz.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaya.