GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:94
Tarih:26.06.2019

HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifine geçmeden önce, bir sosyalist olarak, 23 Haziran İstanbul seçimlerine dair söz söylemek istiyorum.

Bu seçim, İstanbul seçimi partiler arası bir seçim değildi. İstanbul seçimi, sadece 2 adayın yarıştığı bir seçim de değildi; çok net, İstanbul seçimi, bu ülkede "Kaybettiğim seçimi de hukuku da tanımam." diyenler ile adalet isteyenler arasında bir seçimdi ve adalet isteyenler kazandı. Ve İstanbul bizimle; İstanbul kadınlarla, gençlerle, işçilerle; İstanbul, kentine ve memleketine sahip çıkanlarla kazandı. İstanbul Türklerle, Kürtlerle, Lazlarla, bütün Türkiye halklarıyla kazandı çünkü biz birlikte güzeliz.

İstanbul seçimi, herhangi bir seçim değildir. İki gündür burada da tartışılıyor, özellikle "İstanbul, herhangi bir seçim değildir."i anlatmak istiyorum. 806 bin oy farkı atıldı. Sadece bu değil, iktidar partisi, sadece iki ay içerisinde İstanbul'un 12 ilçesini kaybetti. İstanbul seçimi, çok net ki İstanbul halkının, YSK hâkimleri eliyle iradesinin gasbedilmesine karşı çok güçlü bir şekilde cevap verdiği bir seçim olmuştur. Bu cevap, sadece İstanbul seçimine dair bir cevap değildir. Bu cevap, aynı zamanda talimatlı yargıya bir cevaptır. Barış akademisyenlerinden gazetecilere, bu ülkede eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet isteyenlere karşı açılan Gezi davasına altı yıl sonra bir cevaptır. Bu cevap, "KHK'li" denilerek Halkların Demokratik Partisinin 6 belediye başkanının mazbatalarının gasbedilerek YSK eliyle atanan kayyumlara bir cevaptır. Sizin de dediğiniz gibi, herkesin de bildiği gibi İstanbul'u kaybeden, Türkiye'yi de kaybeder.

Madem konumuz eğitim, İstanbul seçimlerini değerlendirirken, yıllar önce şifre skandalına karşı sokakları dolduran liselileri unutmayın; 4+4+4 eğitim sistemine karşı meydanları dolduran öğrencileri, velileri, akademisyenleri, öğretmenleri unutmayın.

Değerli milletvekilleri, eğitim bir ülkenin geleceğidir. İktidar partisine sesleniyorum, gerçi sıraları boş ama: On yedi yılda eğitimi yapboz tahtasına çevirdiniz. 7 bakan değişti. Her gelen bakan bir değişiklik yaptı. Birinin yaptığını diğeri bozdu ve çok net ki eğitim sistemini çökerttiniz. Bir ülkenin mutlaka bir eğitim politikasının olması lazım ve bu politikanın ilerici yani ülkeyi ileriye taşıyan hedeflerinin olması lazım. Oysa AKP iktidarının tek hedefi, 2002 yılından bu yana eğitimi neoliberal politikalar doğrultusunda dönüştürmek ve piyasalaştırmak oldu. Bilim ve laiklik, yerini "seçmeli" adı altında zorunlu din derslerine ve ezberci müfredata bıraktı. 4+4+4 sistemiyle düz liseler kapandı. Sadece, liselere giriş sınavları, sadece, liselere giriş sınavları 5 defa değişti. Bu sınavlar sonucunda Anadolu ya da fen liselerine giremediği takdirde öğrencilerin önlerinde tek bir seçenek kaldı: "Ya imam-hatiplere veya meslek liselerine mahkûm kalacaksınız ya da özel okullara gideceksiniz."

Teşviklerle ayakta tutmaya, geliştirmeye, yaymaya çalıştığınız özel okullarımızın durumları da belli. Yine, burada gündeme getirdim. Daha geçtiğimiz sene, Keçiören'de bulunan Mektebim Koleji, eğitim sezonunun ortasında "Daha fazla kâr edemiyorum." diye eğitim faaliyetine son verdi ve öğretmenler ortada kaldı, çocuklar ortada kaldı. Şimdi diğer yerlerde devam ediyor eğitim faaliyetine. Peki, Keçiören'deki öğrencilerin, ailelerin durumu ne olacak? Bunların mağduriyetinin hesabı soruldu mu?

Yapılması gereken bellidir: Palyatif çözümler değil, tek tek, madde madde değil, bu ülkede çökerttiğiniz eğitim sisteminin hep birlikte yeniden yapılmasına, yeniden inşa edilmesine ihtiyaç vardır ve 4+4+4 sisteminden derhâl vazgeçilmelidir, tamamen vazgeçilmelidir. İsteyen her öğrencinin gidebileceği parasız, sınavsız düz liseler derhâl açılmalıdır.

Teklifteki maddelere gelirsek, 1'inci maddeyle, öğrenci yurtlarının da hepsi, Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarının hepsi, sonuçta, bakanlık değiştiriliyor ve Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlanıyor. Hiç kuşku yok ki üniversite öğrencilerinin en önemli sorunu, barınma sorunudur. Yıllardır bu sorun var ve yükseköğretimde okuyan 12 öğrencinin yalnızca 1'i, KYK yurtlarından faydalanabilmektedir. Yıllardır öğrencilerden fazlasıyla katkı alındığı hâlde yurtlarda sayısal olarak herhangi bir artış olmadığı gibi, nitelik olarak da bir artış yoktur ve öğrenciler, maalesef özel yurtlara ve özelde de cemaat yurtlarına mahkûm bırakılmıştır ki cemaat yurtlarına mahkûm bırakılan öğrencilerin başına gelenleri yıllardır hep birlikte yaşadık, sonuçlarını gördük. Barınma bir haktır ve devlet, üniversite öğrencilerine parasız ve nitelikli barınma hakkı sağlamakla yükümlüdür.

2'nci maddede 4+4+4 eğitim sistemiyle 60 aya indirdiğiniz okula başlama yaşını artırıyorsunuz. Hatırlatalım: O zaman, bütün bilim insanları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, veliler bu yasaya karşı çıktı ve öğretmenler yerlerde sürüklendi, veliler yerlerde sürüklendi ve burada, bu Meclis çatısı altında kavga dövüş bu yasa çıkarıldı. Bilim insanlarını da sokağın sesini de dinlemediniz. Bu yasayı, o zaman neredeyse "devrim" diye çıkardınız. Dönemin Başbakanı Erdoğan "72 ay öncesi çocuğunu okula göndermeyenler 'Benim çocuğum geri zekâlıdır.' diyorlar." diyerek velileri suçladı. Peki, şimdi ne oldu? Bugünkü öneriniz, aslında kendi hatanızın kabulüdür. Peki, yedi yıldır zorla okula alınan milyonlarca öğrenci ne olacak? Bunların sayısı en az 9 milyon. Bu çocukların şu ana kadarki mağduriyeti, okuldan soğumaları, okuma yazma öğrenememeleri, bunların hesabını kim verecek?

Bu önerideyse iş, daha karmaşık hâle geliyor ve içinden çıkılmaz bir vaziyet alıyor. Gelin, okula başlama yaşını açık açık 72 aya çekerek bu tartışmaların hepsini bitirelim artık.

Sayın milletvekilleri, bir diğer düzenleme ise organize sanayi bölgesi yönetimlerine ve özel sektöre mesleki eğitim merkezleri açma yetkisinin verilmesi. İddianız, eğitim ve istihdam bağlantısını güçlendirmek. Peki "Meslek lisesi, memleket meselesidir." diyerek çıktığınız yolda bugüne kadar ne kazanıldı? Yetiştirdiğiniz ara elemanlar gerçekten nitelikli iş gücü oldu mu yoksa binlerce çocuğu, vasıfsız bir iş gücüne mi dönüştürdünüz? Yapılması gereken açıktır, eğitim-öğretim yalnızca Millî Eğitim tarafından ve okullarda verilmelidir. Bir ülkenin eğitim sistemi, ülkenin her alanında yaptığı planlamalara göre şekillendirilir, sermayenin anlık ihtiyaçlarına göre eğitimde düzenleme yapılmaz.

Organize sanayi bölgelerine kurulan okullara vergi muafiyeti uygulanıyor, aldıkları tüm öğrenciler için de teşvik veriliyor. Onlara da "Kendiniz için bedava iş gücü, yetişmiş iş gücü buyurun, yaratın." deniyor.

Her panoda, Ankara'da, bakın, iş garantili meslek liselerinin reklamlarını görüyoruz. Uzağa gitmeye de gerek yok. Sincan Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan Millî Eğitime bağlı meslek lisesine ve özel meslek lisesine gidin, bakın. Millî Eğitime bağlı meslek lisesi çökerken, dökülürken, 400 öğrencisi de devlet teşviki almış özel meslek lisesi, oradaki fabrikalara kendi istedikleri niteliklere sahip işçi yetiştiriyor.

Sayın milletvekilleri, son olarak, ucuz iş gücünün yasallaştırıldığı bir madde. Çıraklık, kalfalık, ustalık eğitimlerinin "mesleki eğitim programı" adı altında zorunlu eğitim kapsamına alınmasına ilişkin uyum düzenlemeleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ersoy, tamamlayın lütfen.

OYA ERSOY (Devamla) - Bu öneriyle on iki yıllık zorunlu eğitim süresini fiilen sekiz yıla indiren bir öneridir.

Ben şunu söylemek istiyorum: Buradaki tartışmalarda "ucuz iş gücü" olarak nitelendirilmesine de karşı çıkıldı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü sebebiyle bir rapor açıkladı. Burada 2019'un ilk beş ayında en az 26 çocuk işçi, yaşamını yitirmiş; bu, tespit edildi ve yine İSİG Raporu'na göre 2013 yılından bu yana her yıl ortalama 50-60 çocuk işçi, iş kazalarında yaşamını yitirmektedir. Bu Meclisin görevi, çocuk işçiliğini teşvik etmek değil, bunu önlemeye dönük önlemler almak, bunun yasalarını çıkarmaktır.

Sayın vekiller, sürem bitti, son olarak şunu söylemek istiyorum: Özellikle öğretmenlerin kadro alımına dair: "Mülakat" adı altında AKP'li olmayan ya da onun gibi düşünmeyenlerin elendiği bir sisteme son vermediğimiz sürece öğretmenlerin kadro sorununu çözemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ERSOY (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, bağlayın sözlerinizi.

OYA ERSOY (Devamla) - Öğretmenleri ücretli, kadrolu, sözleşmeli olarak ayırmaktan vazgeçelim ve mülakat sistemini kaldıralım diyorum.

Eğitim, sonuç olarak, herkesin en temel hakkıdır. Eşit, parasız, ana dilinde, bilimsel ve kamusal şekilde sağlanması devletin görevidir.

İyi çalışmalar diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)