| Konu: | Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 02.07.2019 |
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta gerçekleşen katliamda yaşamını yitiren aydın, yazar ve ozanlarımızı saygı, özlem ve rahmetle anarak başlamak istiyorum.
Yine, Sivas katliamından birkaç gün sonra Başbağlar'da meydana gelen katliamda da yaşamını yitiren bütün canlarımıza saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz yasa teklifiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bizim Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş olduğumuz benzer yasa tekliflerinin İç Tüzük hükümlerine göre birleştirilerek Komisyona, Komisyonun önüne gelmesi gerekirdi ancak maalesef, bunların birleştirilmediğini bir bilgi olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yine, bugün görüştüğümüz bu yasa teklifi... Evet, gerçekten de hem 31 Mart tarihinde hem de 23 Haziran tarihinde yapılan seçimlerde Türkiye'de insanlar özellikle kentlerin kimin tarafından yönetileceğinden daha çok kimler tarafından yönetilmemesi konusunda bir görüş birliğine varmıştır. Öylesine bir görüş birliği oluşturmuştur ki özellikle mesela İstanbul'da Esenyurt'ta yaşayanlar, Kadıköy Fikirtepe'de yaşayanlar, Küçükçekmece'de yaşayanlar, Gaziosmanpaşa'da, Sarıyer'de, Beykoz'da, Üsküdar'da, Pendik'te ve Kartal'da, Maltepe'de yaşayanlar, 23 Haziran tarihinde, kendileriyle ilgili hazırlanan "kentsel dönüşüm" adı altındaki bu yasaların oluşturduğu mağduriyetlerin hesabını âdeta sandıkta sormuşlardır.
Yine neyi sormuştur bizim yurttaşlarımız? Bu Parlamentodan sürekli olarak güncellenerek gelen ve gecekondu mahallelerinde yaşayan yurttaşların 2981 sayılı -imar affı- Yasa'yla hak sahibi oldukları tapu tahsis belgelerinin tapuya dönüşmesiyle ilgili önce yirmi beş yıllık dönem içinde sözlerin yerine getirilmemesini; sonra, önce üç yıl, daha sonra beş yıl süreyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde süreler uzatılmasına rağmen hâlâ hazine parselleri üzerindeki tapu tahsis belgelerinin tapuya dönüşmesini, bu konuda verilen sözlerin tutulmamasını cezalandırmışlardır. İstanbul'da 64 tane mahallede kurulu bulunan, Türkiye'nin değişik ilçelerinde örgütlü bulunan Mahalleler Birliğini hem buradan selamlıyorum hem de onların bu haklı davasının sürekli ve düzenli olarak takipçisi olacağımızı belirtmek istiyorum. İmar barışıyla ilgili süre 30 Haziran tarihinde dolmuştu, şimdi 31 Aralık tarihine kadar yeniden uzatıldı.
Değerli arkadaşlar, 1983 yılında çıkmış olan 2981 sayılı Yasa'dan yararlanmış olan yurttaşlarla ilgili hukuki süreçleri tamamlamayıp sürekli olarak bu insanları yasa adı altında farklı birtakım yeni düzenlemelerle bedel ödemeye ya da yasadan yararlanmak için müracaat etmeye zorlamak aslında gecekondu mahallesinde yaşayan yurttaşların otuz yıl, kırk yıl, elli yıldır yaşadıkları alanlardaki en temel hakkı olan ve çocuklarına bırakacakları en temel varlıkları olan mülkiyet meselesinin göz ardı edilmesinden başka bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar, teklifle bir düzenleme getiriliyor. 3194 sayılı Yasa'nın 13'üncü maddesinde yapılan değişiklikle DOP alanları yüzde 40'tan 45'e çıkarılıyor. 40'tan 45'e çıkarılabilir ama daha önce yasa 40+15 KOP yapılmasına izin veriyordu ve bu, bir biçimiyle, imar planları ve uygulamada kendini gösteriyordu. Ancak iktidarlarınız döneminde, gerek Adalet ve Kalkınma Partisinin on yedi yılık iktidarı döneminde gerekse İstanbul ve Ankara gibi büyükşehir belediyelerindeki yirmi beş yıllık iktidarlarınız döneminde KOP için ayrılmış olan alanlardaki kamulaştırmaları yapmadınız. Kamulaştırma için bütçeye konmuş olan ödenekleri vatandaşın bu mağduriyetini gidermek için üstlenmediniz, onun yerine başka alanlarda parayı harcadınız ve sonuçta KOP için ayrılmış olan, DOP için ayrılmış olan alanlar; sağlık, eğitim, spor tesisi, kültür alanı, kreş, bütün bunların yapılacağı alanlar kamunun eline geçememiştir. Niye kamunun eline geçememiştir? Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetim anlayışında gerçekten de kamucu, toplumcu, halkçı bir yerel yönetim anlayışı ve hizmet anlayışı yoktur. Burada, teklifin 9'uncu maddesinde bir düzenleme getiriliyor, deniyor ki: "Kamulaştırması yapılmamış olan alanlardaki DOP'a ya da KOP'a ayrılmış olan özel tesisler..." Yani hastane, özel hastane olabilir yani okul, özel okul olabilir yani spor tesisi, özel spor tesisi olabilir.
Değerli arkadaşlar, plan yapıcı kimin için plan yapar? Plan yapıcı, parlamentolar, meclisler... Halkın oylarıyla seçilmiş olan meclislerin temel görevi kimin için plan yapmaktır? Yani biz, burada bulunan 590 milletvekili yasayı hangi toplum kesimleri için yapacağız? Önceliğimiz kimdir? Yani gözünü bu Parlamentoya kimler çevirir? Toplumda en az gelir seviyesine sahip olan, kamunun hizmetlerinden en fazla yararlanması gerekenler yani işini, aşını ve ekmeğini bir türlü kontrol edemediğiniz göç ve mülteci meselesi yüzünden kaybetmiş olan, büyük kentlerin çeperlerine yerleşmiş olan kentin yoksulları sizden bu hizmetleri bekler. Ama görüyoruz ki, plan yapıcı diyor ki: "Düzenleme ortaklık payı adı altında bulunan alanlarda bunların kamulaştırılması gerçekleşinceye kadar mülkiyet sahibi tarafından amacına uygun olarak özel tesis -hastaneyse hastane, okulsa okul- yapılabilir."
Değerli arkadaşlar, şimdi, kamulaştırmayla ilgili temel bir kural vardır. Siz kamulaştırma yapacağınız yani kamu adına düzenleme ortaklık payı adı altında, KOP adı altında belki bedelsiz kamulaştırma yapacağınız yerlerde bu binaları yaptırırsanız zaten ödeyemediğiniz kamulaştırma bedelleri ve enkaz bedellerinin üzerine yeni yükler getireceğinize göre, plan yapıcının buradaki temel amacı sağlığın, eğitimin, sporun, kültürün ve kreşlerin özelleşmesidir. Bu iktidar burada apaçık suçüstü yakalanmıştır.
Yine plan yapıcının "düzenleme ortaklık payı" adı altında, kentin merkezlerinde bulunan yüz yıllık, iki yüz yıllık asri mezarlıkların, dönüşüm alanları planlamasında mezarlıkların DOP alanına dâhil edilmesi hakkında dâhiyane bir görüşü var. Yani diyelim ki bir kentin merkezinde -özellikle kent merkezlerinde bulunan tek yeşil alanlar da mezarlıklar- siz bin dönümlük bir arazi üzerinde bir plan yapıyorsunuz, bunun 300 dönümünün de mezarlık olduğunu düşünün yani siz zaten yüzde 45, maksimum 450 dönümlük bir DOP alanı ayırabileceksiniz, o zaman sosyal donatı ya da diğer bütün hizmetler için lazım olan alanların içine getirirsiniz mezarlığı da koyarsınız, mezarlık da DOP alanının içine girer, böylelikle o kentte yine kamu hizmetlerinin yapılabilmesi için, toplumcu, halkçı hizmetlerin yapılabilmesi için lazım olan hiçbir sosyal donatıyı da planın içine yerleştiremezsiniz.
Şimdi tarım alanlarıyla ilgili düzenlemeler geliyor. Burada, tarım alanlarının üzerinde hak sahibi olan insanlara rayiç bedellerin yarısı üzerinden değil, belki daha da düşük bedeller üzerinden, ama uzun süre hiçbir imar planıyla tarım alanı vasfını değiştirmeyecek biçimiyle verilmesinden yanayız. Ancak plan yapıcı burada bir süre getiriyor. Değerli arkadaşlar, bakın, sizin iktidarınız döneminde Türkiye'de 18,5 milyon hektar olan tarım arazisi 15,5 milyon hektara düşmüştür. Yani on yedi yıllık iktidarınızda 3 milyon tarım arazisini biz kaybettik arkadaşlar. O nedenle, değil bugün, değil bu yasa teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkacak hiçbir yasada tarım alanlarının ve tarım topraklarının başka bir amaç için kullanılmasıyla ilgili bir düzenlemenin teklif dahi edilmemesi gerekir. Ama imar barışıyla birlikte, imar barışı için başvurulan milyonlarca yapının belki de önemli bir kısmının tarım arazileri üzerinde yapıldığını da hepimiz biliyoruz.
Başka bir önemli sıkıntıyı buradan ifade etmek istiyorum. Daha Osmanlı İmparatorluğu Dönemi'nde Balkanlar'dan gelip Silivri ve Çatalca'ya yerleştirilmiş olanlara, yani mübadil olarak Sultan Abdülhamit döneminde yerleştirilmiş olan köylülere, kullandıkları 7 bin metrekareye kadar arazilerini rayiç bedelin yarısı üzerinden veriyorsunuz. Ama aynı yasanın içinde deniliyor ki: "Bir kullanıcı üç yıldan fazla kullandığı araziyle ilgili de rayiç bedelin yarısını ödeyerek hak sahibi olabilir." Hani adalet? Hani Anayasa'nın eşitlik ilkesi? Hani Anayasa'nın hakka ve hukuka uymayla ilgili ilkesi? Ya, arkadaşlar, yüz kırk bir yıl, altı kuşak demektir. Altı kuşaktır bir bölgede yaşamış olan insanları -buralarda yüzyıllardır kullandıkları arazileri- sizin üç yıl önce bir bölgeye yerleşmiş ve orada tarım yapan insanlarla aynı değerlendirmeye alıyor olmanızın gerçekten Çatalca ve Silivri'de ve bu köylerimizde halkımız tarafından anlaşılması ve bizim tarafımızdan da kabul edilmesi mümkün değildir.
Şimdi, otoparklarla ilgili bir düzenleme geliyor: İmar parsellerinin içinde boş bulunan imar parselleri su geçirimli bir malzemeyle kaplanarak otopark yapılabilir. Arkadaşlar, büyükşehirlerde siz yirmi beş yıldır bütün yapı ruhsatlarından otopark harcı aldınız, bütün binalardan otopark harcı aldınız, bu harçların tamamı ilçe belediyesi tarafından alınıp büyükşehir belediyesinin otopark hesabında toplandı. Neden yapmadınız? "Otopark harcı" adı altında topladığınız bütün bu paraları nereye harcadınız da şehrin merkezlerinde artık boş arsaları otopark yapmak zorunda kaldınız?
Bir başka olay da şu, bunu belirtmemiz gerekiyor: Plan yapma yetkisi kimin arkadaşlar? Plan yapma yetkisi bakanlığın mı, bürokrasinin mi yoksa seçilmiş belediye meclislerinin mi, yerel yönetimlerin mi? 1994 yılında Sayın Cumhurbaşkanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde, o zaman henüz İstanbul'un köyleri ve bazı ilçeleri Büyükşehir Belediyesinin sınırlarında değildi yani o günkü İstanbul, bugünkü Büyükşehrin sınırları kadar değildi; 1994 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi de bugünkü Ankara'nın sınırlarına hâkim değildi. Neyi savunuyordu? "Plan yapma yetkisi yerel yönetimlerin ve belediye meclislerinindir. 1/5.000'lik planlar büyükşehir tarafından yapılacak, 1/1.000'lik planlar da ilçe belediye meclisleri tarafından yapılacak." Şimdi, görüyoruz ki bu teklifle, giderek yerel yönetimleri kaybettiğiniz için, yerel yönetimlerdeki yetkileri olabildiğince kısmak ve ağırlıklı olarak da "dönüşüm" adı altında yapılacak olan çalışmalarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığını etkin hâle getirmek istiyorsunuz. Arkadaşlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı dediğimiz Bakanlık, eski Bayındırlık ve İskân Bakanlığı. Ya, Türkiye'deki bütün kamu binalarını, yani durduğu yerde yıkılan, depremde yerle bir olan ve içindeki donatı miktarı, içindeki betonun kalitesi en düşük olan yapıları yapan, denetleyen, uygulayan Bakanlık değil mi bu? Şimdi, bu Bakanlığa "kentsel dönüşüm" adı altında afet riskli alanların devredilmesini, bütün Türkiye'deki riskli alanlarla ilgili sürecin Bakanlık eliyle yürütülmesini öngörüyorsunuz ama Türkiye'nin her yerine yayılmış olan, farklı siyasi partiler tarafından yönetilen yerel yönetimleri yasanın hiçbir yerinde sistemin içine dâhil etmiyorsunuz. Sürekli olarak merkezî yönetimin güçlendirilmesi... Yani elinizde merkezî yönetim kaldı ve siz bu yetkileri devretmekten korkuyorsunuz ama korkunun ecele faydası yok arkadaşlar. Yerel yönetimleri nasıl kaybettiyseniz, gün gelecek merkezî yönetimi ve şu anda yönetmekte olduğunuz bakanlıkları da bir bir elinizden kaçıracaksınız.
Şimdi, 2000'li yıllar dünyada faizlerin yüzde 1'lere düştüğü, döviz cinsinden borçlanmanın yüzde 3'ler, 4'ler seviyesinde olduğu ve dünyada bol paranın olduğu bir dönemdi. Siz bu dönemde, deprem riski taşıyan alanlarla ilgili dönüşümde ne yaptınız, afet riski taşıyan alanlarla ilgili ne yaptınız, dere yataklarının ıslahı konusunda ne yaptınız, heyelan bölgelerindeki mahallelerin ve ilçelerin taşınması konusunda ne yaptınız? Hiçbir şey. Şimdi geldik 2019 yılına faizler yüzde 25, enflasyon yüzde 20, dünyada para sıkışıklığı var ve siz buradan bir teklif geçirerek bununla kamunun ve özel sektörün riskli alanlarda ve dönüşüm alanlarında sorunları çözeceğini bekliyorsunuz. Aldanıyorsunuz arkadaşlar. Sayenizde Türkiye'de ne bu işleri yapacak müteahhit kaldı... Teklifin getirdiği biçimiyle teminat karşılığında kentsel dönüşüm sürecine girecek sektördeki firma sayısının ciddi biçimiyle azaldığını belirtmemiz gerekiyor.
Burada, tabii, teklif metninin içinde bir madde var. Aslında Tapu Yasası'nın, kentsel dönüşümle ilgili teklif içine "kamping ve günübirlik alanlardaki süre uzatımı"nın niye girdiği konusunda biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak hiçbir biçimiyle ikna olamadık arkadaşlar. Bunun bu teklifin içinde olmasıyla ilgili bize yeterli bilgi de aktarılamamıştır. Niçin bu teklifin içinde olduğunu da açıkçası anlayabilmiş değiliz.
Değerli arkadaşlar, Büyükşehir Belediye Başkanı adayınız Sayın Binali Yıldırım -eski Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir önceki Başkanı- İstanbul'da gittiği bütün gecekondu mahallerinde, seçilmesi durumunda, 2981 sayılı Yasa'ya göre hak sahibi olanlara emlak rayiç bedelleri üzerinden -yani piyasa rayiçleri üzerinden değil, devletin, belediyelerin belirlemiş olduğu emlak rayiç bedelleri üzerinden- tapularının verileceğine dair söz verdi. Şimdi, yasanın içine bakıyoruz buna ilişkin bir düzenlemenin gene olmadığını görüyoruz. Bunlarla ilgili çalışmalar, bunlar ne zaman gelecek? Belli ki sözler veriliyor ama seçimler kaybedildiğinde kesinlikle tutulmuyor.
Yıkılmak zorunda olan ya da yıkılacak olan binaların kamu eliyle yıkılarak, değerinin yüzde 20'si oranında ilgilisine rücu edilmesiyle ilgili bir madde var. Şimdi, değerli arkadaşlar, büyükşehirlerde "Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payı" adı altında bir emlak vergisi toplanıyor. Yani belediyeler topladıkları verginin yüzde 10'u kadar "Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payı" adı altında bir fon oluştururlar ve bu, il özel idaresinin yani valiliğin emrindeki bir fonda birikir.
Şimdi, bugüne kadar devletimiz hep şunu yaptı, valilikler hep şunu yaptı: Korunması gereken kültür varlığı olarak devlet, camileri, medreseleri yani asırlık yapılarımızı öngördü ve hep bunların iyileştirilmesi, ihya edilmesi ya da restorasyonu konusunda bir çaba içine girdi. Oysa artık günümüzde korunması gereken kültür varlıklarının başında korunması gereken mahalleler var. Mahallelerin insanla birlikte korunması gerekiyor, yaşam biçimiyle korunması gerekiyor, oradaki sivil mimari eserlerle, ürünlerle yani apartmanlarla, konaklarla varsa eski yapılarıyla korunması gerekir. Bu nedenle kafamızı mutlaka değiştirmemiz ve yönetim anlayışının mutlaka şekillenmesi lazım. Yani Osmanlı'dan ya da Bizans'tan kalmış olan bütün kültür varlıkları bizim açımızdan çok değerlidir, kutsaldır ama altmış yıl, cumhuriyetin ilk dönemine ait olan temel yapılar, cumhuriyet öncesi, özellikle Bolşevik Devrimi'nden sonra İstanbul'a, büyük kentlere göç etmiş olan Beyaz Rusların yaratmış olduğu kültürler, ekalliyetlerin yapmış olduğu sivil mimarlık ürünlerinin de mülkiyetin sahibine bağlı olmaksızın korunması için kesinlikle bu fonların kullanılmasının doğru olduğunu düşünüyorum.
Hazineye ait olan arazilerin devri konusunda... Geçmişte hazineye ait olan araziler ilgili belediyelere devredilirdi. Belediyeler de bu yerleri belli bir bedel karşılığında eğer tapu tahsis belgesi varsa ilgilisine, yoksa rayiç bedeller üzerinden de hak sahiplerine verirdi. Şimdi, uzun zamandır, belediyeleri kaybettikten sonra artık Millî Emlak belediyelere tapuların devrini sağlamıyor; sağlıyor, o belediyenin kimin tarafından yönetildiğine bakarak sağlıyor. Mesela, Beykoz, Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetiminde bir belediyeyse orada hazine arazilerinin belediye tarafından ya da Kâğıthane Belediyesindeki hazine arazilerinin Kâğıthane Belediyesi tarafından dağıtılması konusunda hiçbir sorun çıkarmıyor ama Boğaz'da Sarıyer gibi, milyonlarca metrekare arazisi kamu elinde olan mülklerin vatandaşa devri konusunda bütün başvurulara rağmen, zerre kadar bir çabanın yapılmadığını görüyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sizin döneminizde tabii, önemli problemler yaşandı. Nedir bunlar? "Üçüncü şahıslar" dediğimiz, vatandaş ile müteahhit arasında yapılan sözleşmelere göre, yoğun ekonomik kriz, uyguladığınız yanlış istihdam politikaları, yanlış inşaat ve imar politikaları, yanlış ekonomik politikalar sonucunda artık İstanbul'un her ilçesinde 300-400 tane yapı adasında iksalar yani hafriyata alınmış, etrafı perdelerle çevrilmiş olan alanlardaki iksalar batma noktasına gelmiştir, patlama noktasına gelmiştir. İşte, bunlardan bir tanesi Kâğıthane'de. Kâğıthane'de iflas etmiş bir müteahhidin yarım bıraktığı inşaatın iksaları patlamış, etrafındaki 34 tane binayı boşaltmak zorunda kaldınız ve bunun bedelini kamu eliyle siz ödeyeceksiniz. Keza Esenyurt'ta yine patlamış olan bir hafriyat çukurunun etrafındaki iksalardan dolayı oluşan çatlaklar mahallenin yolunu ortadan kaldırmıştır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerimi tamamlarken bir konuya değinmek istiyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı afete uğrayan alanlarda, riskli yapılarda, sel bölgelerinde çalışma yapabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Milletvekili.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) - Şimdi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul Göktürk'ün kemer bölgesinde, 1.200 dönüm arazinin içinde 312 dönüm imar planlarına göre yeşil alan ve spor alanına ayrılmış olan bir bölgeyi yani planı yapılmış, plana göre "düzenleme ortaklık payı" adı altında ayrılması gereken alanlara dâhil edilen yeşil alanları imar planıyla siz imara açıyorsunuz. 312 bin metrekare yeşil alanı imara açıyorsunuz. Nasıl açıyorsunuz? Arkadaşlar, kimin burası? Hangi ilişkilerle siz, Çevre Bakanlığı olarak, bir konut yerleşiminin içinde, bin tane evin içindeki yılan biçiminde bir golf sahasını imara açma gereğini hissediyorsunuz?
Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerine buradan sesleniyorum: Haberiniz var mı arkadaşlar Göktürk'teki yapılan bu imar tadilatından? Kimlere ne rant sağlandığından haberiniz var mı? Takip ediyor musunuz? Bakanlığınızın yetkisi bunlar mıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Buradan bütün plan yapıcılara, kamu eliyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığında mekânsal planlamada çalışanlara şunu söylüyorum: Tarih sizi affetmeyecek. İstanbul kentinde, Ankara'da, İzmir'de, büyükşehirlerde kamuya terk edilmesi gereken, imar planlarına göre yeşil alan, donatı alanı ve okul, hastane alanları gibi alanları sürekli ve düzenli olarak birtakım rant çevrelerine imar yaratmak için Ankara'nın Bakanlık koridorlarında plan yapmaya çalışırsanız vallahi de billahi de bugün aldığınız yüzde 44 oy, sizin açınızdan, tarihte bundan sonra göreceğiniz en yüksek oy olacaktır. Bu millet sizi rantiyeyle yaptığınız iş birliği dolayısıyla asla affetmeyecektir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)