GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:97
Tarih:03.07.2019

CHP GRUBU ADINA HASAN BALTACI (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, dün, 2 Temmuz Sivas katliamının yıl dönümüydü. Size Metin Altıok'un dizeleriyle seslenmek istiyorum: "Öt İshak kuşu, öt; bizim payımıza avaz kaldı." Böyle diyordu Metin Altıok; "barış" diyenlerin, "eşitlik" diyenlerin, "kardeşlik" diyenlerin, "adalet" diyenlerin, "bilim" diyenlerin soyundan gelen Metin Altıok. Bundan tam yirmi altı yıl önce, 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta 33 aydınımızla birlikte 2 otel görevlisi toplam 35 insanımız hayatını kaybetti. Faillerinden hesap sorulmadı. Utancı hepimize kaldı. Yalnız, onların sözüyle, sazıyla, kalemiyle vermiş oldukları eserler insanlığın yolunu aydınlatmaya devam ediyor.

Yine, yirmi altı yıl önce 5 Temmuz 1993'te Başbağlar katliamında hayatını kaybeden yurttaşlarımızı saygıyla anıyorum. Herkes şunu bilmeli ki acılarımız ortaktır, kalbimizin kuyusunda yaralarımız kardeştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifle birlikte toplam 8 kanunun 17 maddesinde değişiklik yapılacak, 9 madde eklenecek, 2 madde yürürlükten kaldırılacak. Yine, anlayacağınız gibi bir torba kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Her şeyden önce şunu belirtmek lazım, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle bize ve kamuoyuna söylenen şuydu: Bundan sonra torba kanun teklifi olmayacaktı, bundan sonra Parlamento daha güçlü olacaktı, yasamanın ve yürütmenin sınırları daha belirgin, daha kalın çizilecekti. Ama görünen o ki sistem böyle işlemiyor, sistem bürokrasinin emri altına girmiş durumda, siyaset bürokrasinin emri altına girmiş durumda. Peşinen şunu söylemem lazım: Bu kanun teklifi bu hâliyle yasalaşırsa bundan önce yapılan yasalar gibi en fazla bir yıl sonra tekrar bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olacağı açıktır çünkü bu kanun kentleşme sorunuyla ilgili hiçbir sorunumuzu çözmeyeceği gibi daha karmaşık hâle getireceği açıktır. Bir kere, şunu belirtmek istiyorum: Bu kanun aceleyle hazırlanmış bir kanundur. Bu kanunun içerisinde kentlere dönük bütüncül bir yaklaşım yoktur. Kentlerimiz söz konusu olunca örneğin kentleşmenin paydaşları olan meslek odaları niye dışlanıyor? Üniversiteler, sendikalar, yerel yönetimler, o Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na uygun olarak kurmuş olduğumuz kent konseyleri neden dışlanıyor, neden onların fikirleri alınmıyor anlamış değilim.

Evet, bizim yeni bir imar kanununa ihtiyacımız var, bizim yeni bir tapu kanununa ihtiyacımız var, bizim yeni bir Toprak Koruma Kanunu'na ihtiyacımız var. Bizim kentsel dönüşüm başta olmak üzere kentle ilgili bütün kanunları tekrar, yeniden uzun boylu konuşmaya ihtiyacımız var ama bunları konuşurken ben şunu isterdim: Örneğin Komisyonda İmar Kanunu görüşülürken Harita Mühendisleri Odasının olmasını isterdim. Planlamayla ilgili bir mevzuat görüşülürken Mimarlar Odasının, Şehir Plancıları Odasının Komisyonda olmasını isterdim. Çevre Mühendisleri Odasının Komisyonda olmasını isterdim. Bu alanda çalışan akademiye mensup bilim insanlarının, üniversitelerin, sendikaların, kent üzerinde söz söyleyebilecek bütün organların Komisyonda olmasını isterdim. Ama maalesef, Komisyona bu teklif bürokratlar eliyle hazırlanıp geldi, bir günde tartıştık, şimdi de Genel Kurula geldi.

Şimdi, bu kanun teklifi yasalaştığında hiçbir sorunumuzu çözmeyeceği gibi esasında yerel yönetimlerin gücünü de azaltan bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi özellikle metropoller ve metropollerdeki kentsel dönüşüm alanları başta olmak üzere, bu alanlarda yapılacak tasarruflarla ilgili yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlıyor, Cumhurbaşkanı ve bakanlara devrediyor. Hâlbuki olması gereken, yerel yönetimlerin söz hakkını daha da fazlalaştırıp, ranta geçit vermeyen düzenlemeleri önümüze koymamız gerekiyordu. Bakın, bir yerel seçim atlattık, 31 Mart ve 23 Haziran tekrar seçimlerini atlattık, şunu gördük: Türkiye'de yerel yönetimlerin gücü siyasette giderek artacak. Çünkü, seçmenimiz ve yurttaşımız şunu görüyor: Merkezî iktidarın çözemediği problemlerin bundan sonra yerel yönetimler eliyle çözülmesini istiyor. Yurttaşlarımız işsizlik sorununun çözümünü de artık yerel yönetimlerde görüyor, eğitim ve sağlık sorununun çözümünü de artık yerel yönetimlerde görüyor, ulaşım, doğal gaz, su sorununun çözümünü de artık belediyeler çözsün istiyor. Sokakta yurttaş, merkezî iktidarla ilgili umutlarını kaybetmiş durumdadır, bunu da 23 Haziran seçimleriyle tescillemiştir ve ortaya koymuştur.

Her şeyden önemlisi, yurttaş, huzur içerisinde yaşayabileceği, güven içerisinde yaşayabileceği bir kent istiyor. Hâlbuki, yasa metnine bakıyorum, kanun teklifine bakıyorum, Cumhurbaşkanına ve bakanlara bazı yetkiler daha veriyoruz. Örneğin, kentsel dönüşümle ilgili, örneğin afet riski altındaki alanların dönüştürülmesiyle ilgili, hazineye ait imar parsellerinin ve tarım arazilerinin üzerindeki hak sahibi kullanıcıların devredilmesi konusunda yerel yönetim özellikle dışlanıyor.

Bu kanun teklifi, düzenleme, ortaklık payına konu alanlarda eğitim, sağlık, spor, kültür, kreş alanları gibi alanların kamu eline geçmeden önce özel sektör eliyle yapılaşmasına imkân sağlıyor.

Değerli arkadaşlar, eğer böyle yaparsak biz bu kanunla birlikte aslında eğitimi, sağlığı bir nevi özelleştiriyoruz demektir. Buradaki bir maddede şöyle söylüyor: "18 uygulaması yapılmadan önce malik adına kayıtlı bir parselde eğitim ve sağlık alanı varsa özel sektör eliyle yapılabilir." Peki, düzenleme yapıldıktan sonra, arazi kamu arazisi olduktan sonra üzerine yapılan bina nasıl kamuya geçecek? Bununla ilgili ciddi bir soru işareti var.

Ayrıca, örneğin, çok sık bahsedildi, otoparklarla ilgili bir düzenleme var. İnsan şunu sormadan edemiyor -ben kendi seçim bölgem olan Kastamonu'dan örnek vereyim- 2000 yılından beri otoparklar için inşaat ruhsatlarından pay alınıyor ama hâlâ otoparklar için yeterli alan yok. Şimdi, bu alınan paralarla ilgili, paraların nereye gittiğiyle ilgili hesap sorduk mu da "Bundan sonra bulduğun boş arazilere otopark yapabilirsin." diyoruz? Bunu öncelikle bir kez daha düşünmemiz gerektiğini söylüyorum değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bu teklifin özüne baktığımızda esasında her şeyden önce şunu görüyorum: Maddelerle ilgili söylenebilecek çok söz var ama bu maddelerde uygulamayla ilgili bazı düzenlemeler yapılmış yani bir plan yapılmış, bu planın uygulamasıyla ilgili bazı düzenlemeler yapılmış ama bizim esas sorunumuz şu: Yanlış plan doğru uygulanmaz değerli arkadaşlar.

Şimdi, biz planlama süreçlerini bir kenara bırakıp uygulama sürecini konuştuğumuzda yanlış bir planın doğru uygulamasını yapamayız arkadaşlar, mümkün değil. Biz "Nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz?" sorusuna öncelikle cevap vermek zorundayız. Mümkünse çocuklarımızın yürüyerek gidebileceği okul alanları olmalı, bunun için planlamada yer ayırmalıyız. Hastanelerimiz şehir dışında olmamalı, bunun için planlama yaparken uygun yerlerde hastane alanları ayırmalıyız. Her mahallede bir annenin sokağa çıktığında çocuğunu güvenle, huzurla bırakabileceği kreş alanları ayırmadan uygulamaya ilişkin düzenlemelerle bu sorunların üstesinden gelemeyiz.

Şurası açıktır değerli arkadaşlar: On yedi yıldır iktidardasınız ve on yedi yıldır kentlere rant gözüyle bakıyorsunuz. Kentlere rant gözüyle bakmaktan uzaklaşılmadığı sürece kentlerle ilgili yapılacak her çaba bence nafiledir. İnşaat sektörüyle büyümenin sonuçlarını yaşıyoruz değerli arkadaşlar. Türkiye'ye giren bütün parayı gittik inşaat sektörüne yatırdık. Şu anda inşaat sektörü ve Türkiye ekonomisi kriz hâlinde. Kentsel dönüşümle kentsel dönüşüm mağdurları yarattık değerli arkadaşlar. Hâlbuki kentsel dönüşümle vatandaşın istediği, beklediği şey şuydu: Hiçbir vatandaşımızın saray yapacak parası yok, herkes sağlıkla ve güvenle yaşayabileceği bir konut sahibi olmak istiyordu ve bu da onların hakkıydı ama rant için kentsel dönüşüm fırsatını da heba etmiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, asıl yaşadığımız sıkıntı yerel yönetimlerin zayıflatılması ve merkezî iktidarın güçlendirilmesi sıkıntısıdır. Bakın, 23 Hazirandan sonra iktidar partisi de başta olmak üzere, Millet İttifakı'nı oluşturan partilerde de sık sık şu söyleniyor: "Artık bu sistemi revize edebiliriz" diyoruz. Yüksek İstişare Kuruluna atanan Bülent Arınç "Parlamenter sistemi konuşabiliriz." diyor. Şimdi, biz bunları tekrar geriye doğru konuşacaksak neden bu yasayla birlikte, özellikle İmar Kanunu, toprak kanunu gibi önemli kanunlarda bazı yetkileri tutup Cumhurbaşkanına, bakana devrediyoruz, bunu tekrar sorgulamalıyız arkadaşlar.

Ben şunu görüyorum değerli arkadaşlar: Bu şekilde kanun yapmakta ısrar ettiğimiz sürece kentlerimizi yok edeceğiz. Zaten nefes alacak alan kalmadı, kentlerimizi içinden çıkılmaz durumlara sokacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekili.

HASAN BALTACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, planlama süreçlerini yeni baştan organize etmeliyiz. Planlama süreçlerinin içerisinde kentin paydaşları olan herkesi bir araya getirmediğimiz sürece uygulamaya ilişkin yapacağımız düzenlemelerin hiçbirisi kentlerimizle ilgili bir iyileştirme sağlamayacaktır diyorum. Yeniden yerel yönetimleri güçlendirme politikasına dönmemiz gerektiğini söylüyorum.

Ayrıca bu yasa vasıtasıyla şunu da söylemem lazım: Biz on yedi yılda binlerce mimar, mühendis yetiştirdik; binlerce mimarı, mühendisi işsizler ordusuna kattık. Hâlbuki o gençlerin bilgisini, enerjisini, yeteneğini planlama süreçlerine aktarabilirdik ama bugün başta Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü olmak üzere harita mühendislerini istihdam eden diğer kurumlarda yeterince mimar, mühendis ve şehir plancısı istihdam edilmiyor değerli arkadaşlar. Bu gençlerimizin emeğine, enerjisine güvenmeden geleceği inşa etme şansına sahip değiliz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)