GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:98
Tarih:04.07.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde, İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün Samsun İlkadım Belediyesi Meclisince alınan bir kararı sizlerle paylaşmak istiyorum: Trabzon'da hain bir saldırı sonucu şehit düşen Eren Bülbül kardeşimizin ismi Samsun İlkadım Belediyesince Baruthane Mahallesi'nde yapımı tamamlanan bir parka verilmiştir. Türk milletinin geçmişine ve şehidine sahipliğinin bir göstergesi olan bu anlamlı kararlarından dolayı İlkadım Belediye Başkanı Sayın Necattin Demirtaş ve Meclis üyesi arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu vesileyle şehidimizi tekrar rahmet ve minnetle anıyor, ailesine sabır dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle ilgili kanun teklifiyle getirilmek istenilen değişiklikleri özetleyerek konuşmama başlamak istiyorum. Bu teklif şu hususları içermektedir: Müsabaka öncesinde, esnasında veya sonrasında taraftarların sürekli veya geçici olarak gruplar hâlinde toplandıkları yerler, müsabakanın yapılacağı yere gidiş ve geliş güzergâhları, takım veya taraftarların toplu olarak seyahat ettikleri araçlar ya da takımların kamp yaptığı yerler spor alanına dâhil edilmek suretiyle kanunun uygulama alanı genişletiliyor. Müsabaka için seyircilerin kabulüne başlanmasından müsabaka sonrası tamamen tahliyesine kadar sürede yetkisiz olarak müsabaka alanına, soyunma odalarına, odaların koridorlarına, sporcu çıkış tünellerine girenlere yirmi günden az olmamak üzere uygulanan adli para cezası üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına çıkartılıyor. Müsabakanın seyrini veya güvenliğini bozanlar hakkında üç aydan bir yıla kadar uygulanan hapis cezası ise bir yıldan üç yıla kadar artırılıyor. Spor alanlarında kasten yaralama veya mala zarar verme suçlarının işlenmesi hâlinde şikâyet şartı aranmaksızın Türk Ceza Kanunu'na göre verilen ceza teklifte yarı oranında artırılıyor. "Spor alanları" ibaresi genişletilerek "müsabaka, antrenman ve seyir alanları" olarak değiştiriliyor. Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'a "Suçun ağırlaştırıcı unsuru ve hak yoksunluğu" başlıklı madde ekleniyor. Kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini bez veya sair unsurlarla tamamen, kısmen kapatarak kanunda belirtilen suçları işleyenler hakkında verilecek cezalar artırılıyor. "Kanunda tanımlanan veya atıf yapılan ilgili kanunlardaki suçlardan dolayı bir yıl veya daha fazla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, kişi ayrıca, Türk Ceza Kanunu'nun ilgili hükümlerine göre spor kulüpleri, federasyonlar ve bünyesinde spor faaliyetleri yürütülen tüzel kişiliklerin yönetim ve denetim organlarında görev alamaz." deniliyor. Mahkûmiyet cezasına ilave olarak cezanın kendisi kadar bir süre daha hak yoksunluğu devam edecek ancak toplamda uygulanacak hak yoksunluğu beş yıldan fazla olamayacak. Kişinin müsabakaları ve antrenmanları izlemek amacıyla müsabaka, antrenman seyir alanına girişinin yasaklanması, seyirden yasaklanması geliyor. Elektronik bilet uygulamasına geçilmemiş spor alanlarına biletsiz giriş veya kapasiteden fazla seyirci alınmasında verilen idari para cezasına dair hükümde de ibare değişikliği yapılıyor. "Spor alanları" ibaresi "seyir alanları" olarak değiştiriliyor. Sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilerin idari tedbir olarak üç ay yerine yeni düzenlemeyle bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyredememesiyle ilgili düzenlemeler kanun teklifinde var.

Gördüğünüz gibi, oldukça çok, farklı maddelerde yasakların artırılması şeklinde gelen bir kanun teklifiyle de karşı karşıyayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, 6222 sayılı Yasa 2011 yılı nisan ayında yürürlüğe girmişti. 6222 sayılı Kanun'a benzer kanunların dünyanın birçok ülkesinde, birbirine yakın dönemlerde yürürlüğe girdiğine de dikkatlerinizi çekmek isterim. Burada temel inisiyatif FIFA ve INTERPOL'den gelmiştir. FIFA ve INTERPOL, sporun, bilhassa futbolun korunması gerektiğini belirtmişlerdi. İnternet üzerinden oynanan bahis, şike faaliyetleri ve şiddet eylemleriyle artık daha geniş bir şekilde mücadele edilmesi ihtiyacı tüm dünya ülkelerinde vardı. Bu mücadelede spor federasyonlarının talimatları yetersiz kaldığından, kanunların yürürlüğe konması ve polisiye tedbirlerin alınması FIFA ve INTERPOL tarafından şart konulmuştu.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle, sekiz sene önce yürürlüğe giren kanunda, şiddeti önleme gerekçesiyle, ciddi ve önemli değişiklikler yapılmasının istendiğini görmekteyiz. Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Bizler sporu sağlıklı bir neslin yetişeceği alan olarak görmek zorundayız. Görüyoruz ki bugünkü anlayış tamamen farklıdır. Siyasi iktidar, tribünleri, yani toplumsal algıyı kontrol altına almak niyetindedir. Ne yazık ki, bugün Türkiye'yi idare edenler sporu siyasi iktidarın mevzi kuvvetlendirme mecrası olarak görmektedirler. Bu çok büyük bir yanlıştır; bu, sporla gelişmeyi bekleyen gençlerimize yapılmış bir haksızlıktır. Şunu söylemek zorundayım saygıdeğer milletvekilleri: Kamuoyu algısını kontrol etmek isteyen siyasi iktidar, spor kulüplerini ve tribünleri de kontrol etmek istiyor ve bu kontrolü de iki şekilde sağlıyor. İlki doğrudan hâkimiyet yoludur. Nedir bu doğrudan hâkimiyet yolu? Bugün olduğu gibi, Futbol Federasyonunu, Başkanını, yöneticilerini, kurullarını atarsanız, hatta o kurulların yedek listelerindekilerin sıralarına bile müdahil olursanız kulüpler üzerinde doğrudan hâkimiyet kurarsınız. Hatta bu da bazen size yetmeyebilir; Anadolu'daki yüz binlerce taraftarı olan şehir takımları alt liglerde mücadele ederken, yakınlarınızı kamu kaynaklarıyla Süper Lig'de kulüp sahibi yaparak kulüp üzerinde de doğrudan hâkimiyet kurarsınız; her şeyiyle sizin olan kulüp ve atadığınız Federasyonunuz da sizin sözünüzden çıkmaz. Bir avuç insan keyif yapar, sefa sürer, cefasını ise ülke ve futbol çeker.

Değerli arkadaşlar, siyasi iktidar kulüpler üzerinde bir de dolaylı yollarla hâkimiyet kurar. Bu nasıl olur? Bu da şöyle olur: Borçlandırılarak gerçekleşir, kulüpler borçlandırılır çünkü borç alan, emir alır; borç alan, biat eder; borç alan, dik duramaz, doğru konuşamaz; paranın geldiği yere, yöne yakın durur. Maalesef ülkemizde Türk futbolunda bugün de bunu çok sıkça görüyoruz ve yaşıyoruz. Birçok konuda olduğu gibi sporda da ve özellikle de futbolda gerçeklerle yüzleşmeliyiz artık.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün kulüplerimizin birçoğu iflasın eşiğindedir. Süper Lig'te şampiyon olmuş 5 kulübümüz vardır; bunlardan Bursaspor bu sene maddi sıkıntılar içinde küme düşmüştür, diğer 4 büyük kulübümüz ise ticari açıdan müflis durumdadır. Bu kulüpler sınırsız şekilde borçlandırılmış, kamu bankaları üzerinden gelecekleri ipotek altına alınmıştır. 5 kulüp dışındaki diğer kulüplerimizdeki durum farklı mıdır? Hayır. Aynı sıkıntılarla onlar da boğuşmaktadırlar. Oysaki kulüpleri borçlandıran yönetici ve menajerler ne yazık ki Ankara'nın gölgesinde huzurlu bir hayat sürmektedirler. Yönetici ve menajerler zenginleşmiş, kulüpler ise fakirleşmiş ve iflas etmiştir.

Başka bir trajik duruma da dikkatlerinizi çekmek isterim. Ne yazık ki kulüplerimiz amatör ya da profesyonel branşlarda sporcu yetiştirememektedirler. İki komşu Anadolu şehri maç yaparken Venezuela'dan Kongo'ya kadar onlarca ülkeden gelen futbolcular sahada mücadele etmektedir.

Değerli arkadaşlar, sporda şiddeti önlemek için yapılacak en iyi şey, insanların spor yapmasını sağlamaktır. Ülkedeki spor politikaları maalesef sporun önünü tıkamaktadır. Gençlerin sağlıklı şekilde boş vakitlerini geçireceği spor alanları giderek azalmaktadır. Gençlerin spor yapacağı alanlar binalarla, alışveriş merkezleriyle doldurulmuştur. Spor alanı olacak yerlere, yeşil alanlara, ormanların içerisine binaları dikmek marifet değildir. Sonrasında özür beyanları, pişmanlık ifadeleri hiçbir anlam ifade etmemektedir. Özellikle büyükşehirlerde, yüksek gelirliler kendilerini büyük ve pahalı spor salonlarına kapatmakta, orta ve alt gelir düzeyindeki vatandaşlarımız için spor, hayalini kuramayacakları bir lüks olmaktan öteye geçememektedir. Halkımızın temiz, ücretsiz ve sürdürülebilir spor yapma imkânı maalesef kalmamıştır. Ayrıca, şike ve teşvik, ırkçılık konusunda da ülke futbolunun karnesinin ne derece zayıf olduğunu hepimiz biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülke sporunun manzarası bu şekildedir. Bugün değerlendirdiğimiz teklif işte bu fotoğrafın gölgesindedir. Ülkemizin ve kulüplerimizin kaynakları heba edilmiştir, edilmektedir. Aynı hatalar devam etmektedir. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç beklemek mümkün değildir. Mevcut spor anlayışı, spora artık zarar vermektedir. Bu anlayış kendi kendisini yok eden bir bünyeye dönüşmüştür. Şuna da dikkatinizi çekmek istiyorum: Bir yasa metnini düzenlemek için yasanın ilgili olduğu farklı gruplarla temas etmek gerekmektedir. Zira, her bir grup bir sacayağıdır. Oysa bu teklif baştan sakattır çünkü sadece siyasi iktidarın kendi hassasiyetlerini alt alta yazarak oluşturduğu bir metin olarak önümüzde durmaktadır. Taraftarların, sivil toplum örgütlerinin ve uluslararası düzenlemelerin de göz ardı edildiği ortadadır.

Değerli milletvekilleri, biraz da Passolig'le ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum. Taraftarlar Passolig'le birlikte yandaş banka müşterisi hâline getirilmiştir. Artık para ödeyip biletini alıp maça gitme devri kapanmıştır, neredeyse DNA testi istenir hâle gelmiştir. Kişisel özgürlük alanı bu teklifle yok edilmiştir. Sosyal medya üzerindeki baskı da arttırılmaktadır. Cezada orantılılık ilkesi hiçe sayılmış, görmezlikten gelinmiştir. Cezaların orantısız olarak artırılması, maddelerin sınırlarının net olmaması... Taraftarın söyleyeceği marşların, yapacağı tezahüratların, bir yorumla suç sayılabileceği ihtimalini, taraftar gruplarını ağır cezalar ve yaptırımlarla tek tip taraftar hâline getirme niyetini görüyor ve doğru bulmuyorum. Siyasi iktidar, tribüne seyirci gelmesini istemiyorsa bunu doğrudan yasaklaması daha uygun olur. Ya da sadece "Bizim istediğimiz şekilde tezahürat yapabilirsiniz ha!" kuralı getirilebilir. İlgili bakanlıkça görevlendirilecek memurlara tezahüratlar önceden onaylatılır ve stat hoparlöründe de yayın yaptırılır, olur biter. Bu hâliyle teklif "Mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim." zihniyetinin bir yansımasıdır. Tasarı mağdur olan sporu ve futbolu mağduriyetten kurtaramamakta fakat yeni mağdurlar yaratacağının işaretlerini vermektedir. Teklif hazırlanırken spor, insan, hak ve hukuk unutulmuştur.

Değerli milletvekilleri, getirilen teklifle ilgili eleştirilerimi bazen tatlı, bazen tatlı sert, bazen de keskin bir dille ifadeye etmeye çalıştım. Sorumlu muhalefet anlayışıyla bazı tespit ve önerilerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Sporun içinden gelen, daha önce de profesyonel kulüp başkanlığı yapan ve futbolun beşiği bir ilin milletvekili kardeşiniz, arkadaşınız olarak cezaları artırmanın sporda şiddetin önlenmesinde tek başına çok da caydırıcı olmadığına olan inancımı burada tekrarlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde spor eğitimi ve spor kültürüyle ilgili çalışmalar maalesef istenilen düzeyde değildir. Sportif ve fiziksel aktivitelere katılımın artırılması, performans sporunun altyapısının oluşturulmasında ve sporda şiddeti azaltan spor kültürünün geliştirilmesinde temel etkendir; bunu unutmayalım. Unutmayalım ki sporda şiddetin kültürel anlamdaki kaynağı, spora aktif katılanların düşük oranlarda olmasındandır. Sistemli ve yapılandırılmış spor eğitimi almayan kitleler, sokağın değerleriyle şekillenen seyirci kültürüyle saldırganlığa ve şiddete uygun hâle gelmektedir. Spora seyirci olarak büyük kitlelerin pasif katılımına karşı sadece nüfusun binde 75'nin aktif katılımı gelişmiş ülkelerle tezat teşkil etmektedir. Ülke nüfusunun spora aktif katılımı için ilgili bakanlıklar ve kurumlar tarafından akademik destekler de alınarak yeni programlar oluşturulmalı, kolaylıklar sağlanmalıdır. Türkiye'de düzenli ve sistemli spor yapan insanların sayısının artırılması hedef olarak yeterince önemsenmemiştir. Sportif ve fiziksel aktivitelere katılım oranlarını yüzde 30'lara ve yukarısına çıkarmak için tüm devlet kurumları ve sivil toplum örgütlerinin seferber olması gerekmektedir. Türkiye, uzun vadeli sporcu geliştirme programı uygulayarak, nüfusunun en az yüzde 30'unun düzenli fiziksel aktivitelere katılımını sağlayarak daha bilinçli sporcu ve seyirci kitlesi oluşturabilir.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki toplumdaki şiddet spordaki şiddeti körüklüyor. Cezalar, bu şiddetin daha da artarak devam etmesine vesile oluyor. Önce barışçıl ortamları her alanda meydana getirmenin yollarını araştırmalıyız. Sporda şiddete karışan, bulaşan, şiddet uygulayan insanlara sadece ceza vermek, onları bu eylem ve söylemlerinden vazgeçirememektedir. Bu insanlara baktığımızda, yaş grubunun genelde 16-30 yaş grubu arasında olduğunu, parçalanmış aile çocukları olduğunu ve netice itibarıyla ailede sindirilmiş, şiddet görmüş insanlardan meydana geldiğini ve bu sindirilmiş duyguların bir şekliyle statlarda ortaya çıktığını görmekteyiz. Uyuşturucu kullanan gençleri topluma kazandırmak adına nasıl tedavi edebiliyorsak, bu da bir hastalıksa, o zaman sporda şiddete bulaşan bu gençlerimizi, insanlarımızı bir şekilde tedavi etmenin önce yollarını aramalı, daha sonra tekrarında cezalandırma cihetine gitmeliyiz. Önce, sporda şiddete yönelmesini doğrudan ortaya koyan unsurları ortadan kaldırmalıyız. Statlarımızda istenmeyen tavır ve davranışlarda bulunan, seyircileri yönlendiren kişilerle veya taraftar gruplarının başkanlarıyla veya "amigo" diye tabir ettiğimiz insanlarla devlet veya spor kulübünün yöneticileri bir şekilde temasa geçmeli, bunlar eğitilmeli ve güzel söylemler söyleyerek sporu teşvik etmeleri yönünde ıslah edilmelidir. Statlarda olumlu davranışlarda bulunan seyirci ve seyirci toplulukları ödüllendirilmeli, teşvik edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, sporda şiddetin önlenmesinde basın ve medya kuruluşlarının, televizyon yorumcularının ve spor yazarlarının tavır, söylem ve duruşları çok önemlidir. Gazetelerin haber ve yorum başlıklarında seçilen anahtar kelimeler özenle seçilmelidir. Ne yazık ki bu konuda çok olumlu şeyler söyleyemeyeceğim. Özellikle, bazı spor gazetelerine baktığımızda maç öncesi haber ve maç sonrası yorum ve değerlendirmelerde "savaş, kavga, saldırı, kapışma, silah, intikam, parçalamak, imha, kurşun, ölüm" ifadelerinin birçok haber ve yorum başlıklarında mecazi anlamda da olsa kullanıldığını görmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

HÜSEYİN ÖRS (Devamla) - Başlıkların kısa olması gereği ve etkili ifade arayışı nedeniyle olumsuz anlamlar içeren kelimeler anlam kaymasına neden olmaktadır. Spor haberlerinde, özellikle de manşetler ve haber başlıklarında provokatif dil rakip taraftarlar arasında gerginliği körüklemekte ve kalıp yargıları güçlendiren bir araca dönüşmektedir.

Özellikle bir hususu daha ifade edip sözlerimi tamamlayacağım. 2. ve 3. Lig'de mücadele eden kulüplerimiz çok zor şartlar altında kulüplerini yaşatıyorlar. Yöneticilerimizin bir sıkıntısı var. Onların, bu yasa sonrasında Passolig uygulamasının 2. ve 3. Liglerde uygulanabilme ihtimalini de göz önüne alarak söyledikleri şöyle bir ifadeleri var: "Eğer bu Passolig uygulaması 2. ve 3. Liglerde de uygulanırsa maçlarımıza gelecek taraftar bulamayız, seyirci bulamayız." Ben de onların bu ifadesini, sıkıntılarını sizlere arz ettim.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)