| Konu: | Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 09.07.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken selamlarımı sunuyorum.
Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun Teklifi'ni görüşüyoruz. Geçtiğimiz aylarda yasalaşan Turizmi Teşvik Kanunu'nda olduğu gibi bu kanunda da Komisyon görüşmeleri sırasında değişiklik önergelerimiz kabul edilmedi.
Turizmin ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliriz. Arkeolojik varlıklarımız, tarihî eserlerimiz, doğal güzelliklerimiz, iklim şartlarımız, yaşayan kültürel değerlerimiz ve mutfağımız ile Türk konukseverliği sayesinde bir turizm cenneti olduğumuzla övünürüz ama turizm geliri olarak hak ettiğimiz payı almayı bir türlü başaramayız. O bakımdan, turizm adına atılacak her olumlu adımı desteklemek, katkı vermek istiyoruz fakat bu iyi niyetli yaklaşımlarımıza olumlu bir karşılık göremiyoruz. Komisyona getirilerek iktidar partilerince onaylanan, Genel Kuruldan da geldiği gibi aynen geçmesi istenilen bu teklifin bizce eksik ve sakıncalı yönleri yakın gelecekte sıkıntı yaratacaktır. Bu tavır bizlere haklı olarak "Acaba başka niyetleri mi var?" sorusunu sordurmaktadır.
(Uğultular)
BAŞKAN - Arkadaşlar, biraz sessizlik; çok uğultu var. Lütfen...
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Getirilen her teklifte şaibeli ne var diye bakmak durumunda kalıyoruz. Geçmişte yağma ve soygun anlayışına dayalı uygulamalar ve bugünkü uzlaşmaz tavır bizi haklı çıkarmaktadır.
Turizmi Türkiye'nin tamamına ve on iki aya yaymanın gerekli olduğunu turizmle ilgili herkes kabul etmektedir. O hâlde bu konuda uzman kişiler, üniversitelerimiz, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, sektör temsilcileri ve siyasi partiler ortak akıl geliştirebilmek için bir araya gelmelidir. Oluşacak ortak akılla turizm gelirimizi çok artıracak başarılı işler yapılabilir. Bu sayede son yılların en başarılı işi olarak gördüğüm Göbeklitepe gibi daha yüzlerce kültür varlığımızı da ortaya çıkartabiliriz.
Bu ajansın kurulmasına niçin karşı olduğumuzu Komisyonda açıkladık, geri çekilmesini istedik, kabul görmedi. Şimdi, burada, Genel Kurulda eksiklerin giderilmesi için bir gayret gösterelim istiyoruz. Onun için maddelerle ilgili düşüncelerimizden bazılarını tekrar dile getirmek istiyorum.
Ajansın organlarını düzenleyen 3'üncü maddede sektör temsilcilerinin yönetimde adil ve yeterli olacak şekilde yer almasını, yönetimde temsil edilmedikleri hâlde katkı payı istenen turizm belgesi olmayan işletmelerin haksızlığa uğratılmamasını, kaybedilen belediyelerden intikam alma duygusundan vazgeçerek yerel yönetimlerin de ajansın yönetiminde temsil edilmesini öneriyoruz.
4'üncü maddedeki ajans gelirlerini turizm yatırımı yapmak amacıyla kurulan şirketlere iştirak etmek, destek olmak ve kaynak aktarmanın şaibelere kesinlikle yol açmayacak açıklıkta olmasını istiyoruz.
5'inci maddedeki ajansın gelirleri arasında "her türlü bağış ve yardımlardan" ifadelerinin yer alması bu hâliyle "Sektörden haraç mı alınacak?" sorusunu akla getireceği için bunların çıkartılması gerektiğini, ajans kaynaklarının yüzde 30'unun yatırım yapacak yerli ve yabancı yatırımcılara iştirak edilmesinin kurallara bağlanması gerektiğini ifade ediyoruz.
6'ncı maddedeki turizm payları adaletsiz ve yüksek belirlendiği için düzeltilmesinin mutlaka gerekli olduğunu düşünüyoruz.
8'inci maddede yer alan denetim ve muafiyetlerin eksik ve suistimale yol açmaya müsait olduğunu görmekteyiz. Sayıştay denetiminden kaçırılmaması, Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında tutularak yandaşları koruma izlenimi verilmemesi, damga vergisinden ve bazı teminatlardan muaf tutulmamasını öneriyoruz.
Personel alımına hiçbir kural getirmeyen tutumun doğru olmadığını, yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyoruz.
Gelin, burada, Genel Kurulda bunların hepsini düzeltelim. Kaybedilen belediyelerden kaybedilen bazı imkânları başka kaynaklardan sağlama gibi, sakat düşünceyi değiştirecek her şeyi yapalım. Bu konularda hazırladığımız önergeleri görüşerek kabul edelim.
Değerli milletvekilleri, biraz da mahallî seçimler kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimi üzerine analiz yapmaya devam edeceğim. 31 Mart mahallî idareler seçiminin üzerinden üç ay geçmeden tekrarlanan İstanbul seçimiyle Türk milleti önemli mesajlar vermiştir.
1) Seçime katılma oranının yüksek olmasının yanında, ülkenin her yöresinden siyasi partilere mensup olsun olmasın, duyarlı insanların İstanbul'a akın ederek destekledikleri adaya sahip çıkmaları, sandık başlarında bile gönüllü görev alarak beklemeleri ve çıkan sonucu bütün tarafların olgunlukla karşılaması Türk milletinin demokratik tavrı olarak ortaya çıkmıştır.
2) Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin uygulamaya geçilmesinin üzerinden bir yıl geçmeden gözden düştüğü, tıkandığı, yürümesinin zor olduğu anlaşıldı ve partili Cumhurbaşkanlığı sistemine desteğin kaybolduğu görülmüş oldu. Biz İYİ PARTİ olarak bu konudaki hazırlığımızı tamamlamak üzereyiz. Üstelik Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu gibi kanunları da düzeltmek suretiyle parlamenter sisteme yeniden dönüşün Anayasa maddeleri bizim tarafımızdan hazırlanmak üzeredir.
Bugün bu konuda bu Mecliste bir hayli tartışma yapıldı. O tartışmanın devamı niteliğinde bazı sözleri ben de ifade etmek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkanı Sayın Naci Bostancı'nın önemsediğim birkaç cümlesi: "Şüphesiz yeni sistemler süreç içerisinde rehabilite edilerek ilerlemek durumunda. Başlangıçta her şeyi öngöremezsiniz. Pratikte -giderken- kimi problemler ve aksamalar yaşanır ve bunları iyileştirerek yolunuza devam etmek durumunda olursunuz."
Aynı şekilde, Adalet ve Kalkınma Partisi mensuplarından, şimdi köşkte İstişare Kurulunda görevli Sayın Bülent Arınç: "Arkadaşlar, bu partili Cumhurbaşkanlığı doğru model olmadı. Acaba hem ülkemiz hem de Başkanımız Erdoğan'ın geleceği için parlamenter sisteme dönmemiz daha mı hayırlı olur diye düşünüyorum, bunu tartışmalıyız."
Adalet ve Kalkınma Partisinin eski Genel Başkanı, eski Başbakan Sayın Davutoğlu'nun da 30 Haziranda Elâzığ'da yaptığı bir konuşmadan bazı bölümleri aktarmak istiyorum, diyor ki Sayın Davutoğlu: "13 bin oyla kaybettiğimiz bir seçim yenilenmesinde 800 bin oyla tekrar kaybetmişsek bugün susma vakti değildir. AK PARTİ bir kişinin, bir faninin, bir ailenin, bir grubun partisi değildir. Bir seçimde beka kaygısından bahsedip bu şekilde düşünmeyen herkesi terörist olarak itham ettikten sonra diğer seçimde beka kaygısının en büyük tehdit edici odağı olan İmralı'yla temasa geçmeye çalışmak veya onu meşru göstermek milletin vicdanından kopuştur." Davutoğlu devam ediyor: "FETÖ suçlamalarıyla sıradan bir memurun dayısının oğlunun, amcasının oğlunun tutuklandığı bir Türkiye'de, FETÖ darbesinin baş sorumlusu olanların kardeşlerinin, akrabalarının en yüksek makamları işgal ettiği görülürse orada adalete güven kalmaz. Cumhurbaşkanlığı makamı ile Genel Başkanlık makamının birleştirilmesi hem Cumhurbaşkanlığı makamının kuşatıcı kimliğine hem de Genel Başkanlığın ve AK PARTİ'nin kurumsallaşmasına zarar vermiştir. Devlet yapısı ile aile ilişkileri kesinlikle ayrı olmalıdır."
Değerli arkadaşlar, bunları herhangi bir İYİ PARTİ'li söylemiş olsa sol taraftan kıyamet kopardı ama Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticiliğini, Genel Başkanlığını yapmış, Başbakanlığını yapmış olan bir kişi söylüyor, dikkatlerinize ayrıca sunmuş oldum.
Devam ediyorum analizime.
3) Gerginleştirme stratejilerine sert tavırlara rağmen, Türk milletinin uzlaşma kültürünü benimsediği farklı görüş ve düşünce yapılarına rağmen, kurulan ittifaklarla uyumlu ve başarılı çalışmalar yapılabilmesi önemli bir gelişmedir.
4) Yolsuzluk şüphelerinin ciddiye alındığı ve tepki gördüğü, halka dönük projelerin ise kolayca destek bulduğu görülmüştür.
5) Âdeta öğretilmiş çaresizlik içinde "Tek adam ne yapar eder bir yolunu bulur, seçimi kazandıklarını ilan eder; şayet kaybederse gene iptal ettirir." düşüncesi yerle bir oldu. Korku imparatorluğu yıkıldı. Muktedire biat edenler ise yanlıştan dönme ve kurtulma fırsatı yakalamış oldular. En önemlisi, geniş umutsuz kesimler ülkeyi terk etmekten vazgeçmeye başladılar.
6) Kentli orta sınıf, ekonomideki başarısızlığın kendini hissettirdiğini ve bütün ülkeyi etkilediğini, iktidarı ciddi olarak uyarmak gerektiğini anlamış ve tepkisini göstermiştir.
Değerli arkadaşlar, Devlet Planlama Teşkilatı gibi çok önemli bir kuruluş hakkında, bugünlerde Meclisimize On Birinci Kalkınma Planı'nın sevk edildiğini öğrendiğimiz için söyleyeceğim birkaç söz vardır.
Devletin temel kurumlarından olup kalkınma planlarını hazırlarken diğer kurumların yönetilmesi için aday yetiştiren bir kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı son yıllarda itibardan düşürülüp hatta neredeyse devre dışı bırakılmıştı. Bu kurumun önemsiz hâle getirilmesinden sonra, "Her şeyi Reis tek başına nasıl olsa bilir, yönetir." anlayışı bakın nerelere geldi. Bugünlerde işte sevk edilecek olan, dört yıllık diyorum çünkü bir yıl gecikmeyle Meclisimize geliyor On Birinci Kalkınma Planı. 2023 hedeflerini söylüyorum: Gayrisafi yurt içi hasıla 1 trilyon 80 milyar dolar, ihracat 226,6 milyar dolar, kişi başı millî hasıla 12.484 dolar, işsizlik yüzde 9,9. Daha dün, yakın geçmişte 2023 hedeflerini söyleyen Reis, gayrisafi yurt içi hasılayı 2 trilyon dolar, ihracatı 500 milyar dolar, kişi başı millî hasılayı 25 bin dolar, işsizliği yüzde 5,5 olarak açıklamış ve G20'de ilk 10'a girme hedefimizi ortaya koymuştu. Bugün geldiğiniz noktayı da bilgilerinize sunmuş oldum.
7) "Metal yorgunluğu" ve "Şehirlere ihanet ettik." ifadelerinin halk tarafından doğru algılandığı ve değişim ihtiyacının etkili olduğu görülmüştür.
8) Dinin siyasete açıkça alet edilmesi, cami çıkışlarında ve teravih namazında söylenen sözler, bazı sözde hocaların saldırgan tavırları seçmen tarafından nefretle karşılanmış ve kardeşlik hukuku ağır basmıştır.
Bu konuda seçim öncesini hatırlatmak için birkaç notu bilgilerinize sunmak istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Genel Başkanı 24 Mayısta bir cami açılışında "Bu sandığın hakkını vereceğiz. İnşallah, hırsızlara bu işi bırakmayacağız değil mi? Yani kendi kültürlerinde şu gördüğünüz anlayışın olmadığı kişilere bunu bırakmayacağız." diyebilmişti ve Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Genel Başkanı 2 Haziranda Yenikapı'daki teravih namazı sonrası da "Benim sizden bir istirhamım var. Burası İstanbul, bir diğer adıyla İslambol. Burası Konstantinapol değil ama burayı böyle görmek isteyenler var. Böyle görmek isteyenlere karşı yirmi iki günümüz var." diyebilmiştir, İstanbul da cevabını vermiştir. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Aynı günlerde, pek çok sözde hocalardan birisi de Gaziantep'te, üstelik bayram namazında "Bize yalan bir tarih öğrettiler, bizi aldattılar, bizi kandırdılar. Nerede? Yunanlıların hepsi yaşıyor işte, denize menize dökülen yok. Keşke o gün savaşı kaybetseydik, belki daha sonra tekrar Osmanlı'yı kurardık." demiştir.
Türk milleti bunları nasıl karşıladı sizce? Argo bir kelime geldi aklıma, utandım, söylemeyeceğim. Nasıl karşıladığını sandık sonuçlarından herkes görmüştür.
9) 31 Marta kadar en etkili söylem olan "beka sorunu" yerine doğrudan teröristlerle muhatap olunması ve bu konuda devlet kurumlarının kullanılması tepkiyle karşılanarak gereği yapılmıştır, tıpkı Sayın Davutoğlu'nun dediği gibi.
10) Seçim iptal edilirken takip edilen yol, konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi yetkililerine duyulan güvensizlik ve bir haksızlığın yapıldığı inancı ve göstere göstere yaratılan mağduriyet tepkiyle karşılanmıştır.
11) Esenler Belediye Başkanının densizliğinden sonra, İçişleri Bakanı ve onun bir yardımcısı ile Giresunlu bir eski bakanın Pontus üzerinden isabetsiz, haksız ve yakışıksız suçlamaları karşılığını bulmuştur.
12) Ordu Havaalanı üzerinden yaratılmak istenen kötü imaj, inandırıcı olmadığı gibi mağduriyete dönüşmüş ve bir çiftçiye "Ananı da al git." denmesi, maden ocağı mağdurunun tekmelenmesi, Çırağan Sarayı'ndaki sosyete düğünü vesilesiyle Cumhurbaşkanlığı korumalarınca dövülerek hastanelik edilen avukatın durumu sosyal medyada ciddi etki yaratmıştır.
13) Yalan, kibir ve nefret dilinin kaybettiği, sevgi ve umut dilinin kazandığı bir seçim olduğu görülmüştür.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Başka da sermaye yok, dört sene konuş böyle.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Duyamadım Sayın Feti Bey.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - "Dört sene konuş bunu." diyorum.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Anlayan anlasın değil mi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Kırk sene konuşacak, kırk.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - 14) Ve nihayet, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesinden uzaklaştığı, kurucu iradeye ters düşüldüğü, medyanın yandaş hâle getirilerek susturulduğu ve tek taraflı yayın yaptırıldığı, Sevr'in hortlatılmak istendiği, Türk milletinin geleceğinin tehlikeye atıldığı inancıyla, Atatürk'ün Samsun'a çıkışının 100'üncü yılında sabrın da bir sınırının olacağı gösterilerek gereken sandıkta yapılmıştır.
Türk milletine hayırlı olsun. Her şey daha iyi olacak. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)