| Konu: | Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 09.07.2019 |
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz 94 sıra sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle şunu söylemem gerekiyor: Türkiye'de turizm tanıtım ajansına ihtiyaç var mı? Evet, var. Bu ajans gerekli mi? Gerekli. Niye gerekli? Türkiye dünyada en çok turist çeken 6'ncı ülke. Bulunduğu coğrafi konum, gerek Orta Doğu gerek Avrupa'yla yakın mesafede olması ve coğrafi açıdan da dünyada hareket eden 1,5 milyar nüfusun dört saat içinde ulaşabileceği bir lokasyonda bulunması Türkiye'yi çok cazip bir turizm ülkesi hâline getiriyor. Başka önemli bir avantajımız var, o da şu: Dünyanın en çok turist yollayan 10 ülkesinden 6 tanesi Avrupa ülkesi ve bizimle uçuş mesafesi iki ile dört saat arasında değişiyor yani ulaşımla ilgili temel avantajlara sahip olan bir ülkeyiz. Türkiye'nin turizmle ilgili ana müşterisi de Avrupa. Türkiye'deki turizm gelirlerine baktığımız zaman, çok sayıda ülkeden turist getiriyoruz ama bunlar içinde Türkiye'ye en fazla sayıda döviz bırakan ülkelerin tamamının Avrupa ülkeleri olduğunu görebiliyoruz.
Tanıtım ve medya açısından bakıldığı zaman da -ajansın da işini kolaylaştırmak açısından- şöyle bir avantajımız var: Dünyada turizm pastasından pay sahibi olan ülkelerde turizm faaliyetlerini, konaklama ihtiyaçlarını ve hizmet alım bedellerini, bütün bu turistik işlemleri ajans üzerinden değil, tanıtımlar üzerinden değil, sosyal medya üzerinden gerçekleştirme oranı giderek yüzde 60'ların üzerine çıkmış durumda.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikli olarak deniz, tarih, plajlar ve kumsalların dışında turizmi çeşitlendirmemiz mutlaka önemli. Ne gibi? Gençlik turizmine çok önem vermemiz gerekiyor. Kongre turizminin, gastronomi turizminin; golf, futbol, şehir turları, sağlık, inanç, eğitim turizminin ve ileri yaştaki insanlara yönelik -artık giderek özellikle Avrupa'da çok yüksek oranlara ulaştı, 65 yaş üzerindeki nüfusun toplam nüfus içindeki payı yüzde 20'lerin üzerine çıkmaya başladı- turizmin Türkiye'de mutlak suretle artırılması gerekiyor. Türkiye'nin turizm gelişimi uygulanan yanlış ekonomik politikalarla birlikte son yıllarda inişli çıkışlı grafikler göstermektedir.
Turizm sektörünün istediği şudur arkadaşlar: Ülkenizde turizmi belli bir periyotta, yıllık kalkınma hızınız yüzde 3-5 olabilir, bu seviyelerde geliştirebilirsiniz ancak özellikle ekonomik, çoğu zaman da siyasal nedenlerle ülkeye gelen turist sayısındaki anormal değişkenlikler turizm firmaları açısından hayati önemde sıkıntılar yaratmaktadır ve öylesine ki bu kriz dönemlerinde küçük, orta boy aile turistik işletmeleri ile Anadolu'nun muhtelif illerinde bulunan ve öz sermayesi kısıtlı olan şirketlerin çok düşük bedellerle yabancıların eline geçtiğini görebiliyoruz.
Örnek vermek gerekirse Rus savaş uçağının düşürülmesiyle birlikte Adalet ve Kalkınma Partisinin mahalle başkanından Genel Başkanına kadar "Bu uçağı ben düşürdüm." yaygarası koparıldı. Öylesine etkili oldu ki Türkiye'de bunun etkisini bütün sektörler çok hızla hissetti, çok fazla hissetti ama turistik işletmeler en ağır biçimiyle bedeller ödedi ve 2015-2016 yıllarında Türkiye, son yirmi yılın en düşük turizm gelirine ve turist sayısına sahip oldu.
O nedenle, siz eğer burada ajans üzerinden turizmin gelişimini düşünüyorsanız, o zaman ülkenizin uluslararası siyasette izlediği politikayı ve ülke içinde barış, özgürlük, demokrasi, insan hakları, gazetecilerin tutuklu olmaması, siyasetçilerin tutuklu olmaması gibi Batı Avrupa'nın yani Türkiye'ye en çok turist veren ve dünyada turizme en fazla para ödeyen ulusların, halkların, oradaki sivil toplum örgütlerinin çok değer verdiği konularda hata yapmamanız gerekir. Evet, Türkiye, hata yapıyor mu? Çok fazla hata yapıyor.
Bakın, Türkiye'nin güven endeksi haziranın başında yüzde 57 idi, İstanbul seçimlerinden sonra yüzde 83'e çıktı. Yani İstanbul'daki seçimleri Cumhuriyet Halk Partisinin adayı, Millet İttifakı'nın, demokrasi ittifakının adayı Sayın Ekrem İmamoğlu'nun kazanmasıyla birlikte Türkiye'de güven endeksi yüzde 50 oranında arttı. Bunun sonuçlarına diğer konuşmacılar değindi, o alana çok girmiyorum ama özellikle Türkiye'ye çok fazla turist gönderen başta İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika gibi ülkelerin genel olarak şirketlerinin, STK'lerinin ve turizmde yol göstericilerinin önem verdiği konu o ülkede demokrasi var mı yok mu? O nedenle Türkiye'nin demokrasi ve özgürlük meselesi doğrudan doğruya turizmle ilintili bir meseledir.
Değerli arkadaşlar, tabii, Türkiye'ye gelen turist sayısında şöyle bir handikabımız var: Biz, sınır kapılarından giren turistleri değerlendirdiğimizde bunların içinde yaklaşık 39 milyonunu yabancı menşeli turistler oluşturuyor; 6,6 milyon kadarını da yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları ya da yabancı ülke vatandaşlığına geçmiş olan Türkler oluşturuyor ama biz, turizm gelirlerini hesapladığımız zaman yurt dışında yaşayan Türkler ve başka ülkelerin vatandaşlığına geçmiş olan kendi vatandaşlarımızı da turist olarak kabul ediyoruz.
Bir başka handikabımız daha var. Sınır kapılarından giren, özellikle çalışmak için kaçak işçi olarak gelen, ev hizmetlerinde, yaşlı bakım hizmetlerinde, geriatri hizmetlerinde ya da başka alanlarda Türkiye'ye doğrudan doğruya kaçak çalışmak için gelen kişileri de maalesef bugüne kadar biz turizmin pastası içinde kabul ettik ve bunları da turizmin bir müşterisi, turist olarak kabul ettik. O nedenle de toplam gelirlerimiz ile turist başına düşen gelirlerimizi hesapladığımız zaman Gürcistan, Azerbaycan ve Orta Asya ağırlıklı turistlerin gerçekten Türkiye'de otel, motel ve turistik işletmelere döviz bırakmadığını, hesaplamaların da yeni baştan değerlendirilmesi gerektiğini buradan belirtmek istiyorum.
2015-2019 dönemiyle ilgili olarak OECD ülkelerinden Türkiye'ye giren turist sayısında ciddi azalma vardır arkadaşlar. Bakın, dünyada en çok döviz bırakan turistler Avrupalı turistler. 2015 ile 2019 yılları arasında Türkiye turistte en fazla kaybı -İngiltere ve Yunanistan hariç-OECD ülkelerinde yaşadı, tüm OECD ülkelerinde biz turist kaybettik. Bunu iktidarın ya da Hükûmetin oturup başlı başına düşünmesi gerekir. Buna Türkiye'yi iten koşulların mutlaka ortadan kaldırılması gerekir.
Evet, özgürlüğün, demokrasinin, insan haklarının, basın özgürlüğünün dışında özellikle Batı'dan gelecek turistler açısından sizin ülkenizde cinsiyetçi politikaların, yaklaşımların olup olmadığının çok önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Siz eğer insanların özel yaşamlarıyla ilgili ülkenizde yapılacak olan gösterilere izin vermezseniz, anma günlerinin kutlanmasına izin vermezseniz ve bunu birer insanlık suçu olarak, bunu birer günah olarak görüp toplumu ayrıştırırsanız, farklı cinsiyet kimliğine sahip olanları ötekileştirirseniz, o zaman siz bu manada dünyada çok örgütlü olan turizm firmalarının kara listesine girersiniz; bundan hızlı bir biçimiyle uzaklaşmak gerekir.
Bir başka önemli nokta da şu: İstanbul seçimlerini farklı kazanmamızda her yaptığı konuşmayla bize derin katkılar sunmuş olan Sayın İçişleri Bakanına buradan teşekkür ediyorum, bu seçimin 806 bin farkla bitmesinde gerçekten olağanüstü katkısı vardır. [CHP sıralarından alkışlar(!)] Ama Türk turizminin OECD ülkelerinden turist kaybetmesinde de Sayın Soylu'nun acaba şu açıklamasının etkisi var mıdır: "Siz Avrupa'da Türkiye'nin aleyhinde konuşacaksınız, konuşacaksınız ama havaalanından içeri girip Türkiye'de gezeceğiniz zaman size 'Yok öyle yağma, dur.' diyeceğiz. Sizi gerekli işleme tabi tutacağız yani sizi mahkemeye sevk edeceğiz." açıklaması da ciddi biçimiyle sakat bir düşüncedir ve yanlış olmuştur, turizm açısından son derece yanlış olmuştur.
Önemli bir sıkıntımız da şu: Bakın, güney illerimizde mevsim etkileri dolayısıyla sıcak deniz ve kumun olduğu bölgelerde çok sayıda emekli, yılın çok önemli bir kısmını Türkiye'de geçiriyor. Bunların büyük çoğunluğu emekli maaşlarını Türkiye'deki bankalar üzerinden alıyor ve harcamalarının tamamını da Türkiye'de yapıyor. Son zamanlarda özellikle Muğla bölgesindeki, Antalya bölgesindeki ve Aydın bölgesindeki çok sayıdaki yabancının konutlarını satarak Bulgaristan ve Romanya'dan ev aldığını ve buralara göç ettiğini öğreniyoruz. Araştırdığımızda tek bir neden çıkıyor karşımıza: Bu yabancıların yaşam anlayışlarında ve yemek kültürlerinde alkol var, alkollü içkiler var. Bu içkiler üzerinde ödedikleri yüksek vergiler bunların emekli maaşlarıyla bile karşılanamaz hâle geldiği için, özellikle çok düşük vergi matrahına sahip olan Bulgaristan ve Romanya'nın -giderek- Türkiye'nin terk edilmesinde yeni alternatif ülke olarak bu yaşlı yabancılar tarafından kullanıldığını görmemiz gerekiyor.
Burada, turizmle ilgili getirilen ajans çalışmasında daha çok işletmeler dikkate alınıyor. Turizmi; otel, motel, işletme ve havayolu şirketleri biçiminin dışına çıkararak, turizmden asıl katkıyı sağlaması gereken el sanatları, küçük-orta boy işletmeler, kuyumculuk, halı sektörü, konfeksiyon, tekstil gibi sektörlerin de yani çarşılar, bedestenler, arastalar gibi çarşıların da sektör açısından pazarlanması gereken birer meta olduğunu mutlaka görmemiz gerekir. Yani Antalya'da "her şey dâhil" kampanyaları yerine, turistin daha çok tüketim yapabilmesi ve turizmden gelen gelirlerin de geniş tabakalarla, geniş sektörlerle yaygın bir biçimde paylaşılabilmesi için, turizmde şehir turizmine, kent turizmine mutlaka dönmemiz gerekir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, maddeyle ilgili, yasa teklifiyle ilgili pek çok hata var. Bir kere bu madde, önümüze getirilen teklif, bir vergi düzenlemesi getiriyor, diyor ki: Bütün işletmeler yüzde 1'den başlamak üzere, bazı sektörler açısından binde 1 ile binde 2,5 arasındaki bir oranda ciroları üzerinden vergi ödeyeceklerdir. Yani vergi olduğuna göre, devlet vergi aldığına göre, bu da bir teklif olduğuna göre nereye gitmesi gerekir? Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmesi gerekir. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma esaslarına göre içinde vergi olan bir teklifin Plan ve Bütçe Komisyonuna hiç gitmemiş olmasını anlamak doğru değil. Bu biçimiyle Anayasa'ya aykırıdır. Bu biçimiyle yasa teklifinin gündeme gelmesi Anayasa'ya aykırıdır.
İkincisi: Burada vergiyi getiriyorsunuz ama vergiyle ilgili düzenlemelerde tam bir keyfîlik var. Eğer bir vergi topluyorsanız, bunu bir ajans üzerinden koyuyorsanız... Burada hem kurduğunuz ajansı özel hukuk tanımına koyuyorsunuz hem de uygulamaları ve diğer işlemleriyle ilgili bir kamu tüzel kişiliği içine dâhil ediyorsunuz. Yani, deyim yerindeyse, bir tarafıyla deveye benziyor, bir tarafıyla kuşa benziyor, buradan bir yapı çıkarmaya çalışıyorsunuz.
Başka önemli bir sıkıntı da şu: Topladığınız yani öngördüğünüz gelirlerle ilgili turizm sektörünün bir handikabı vardır, o da dönemsel, mevsimsel, siyasal, ekonomik problemlerle ilintili olarak bazı dönemlerde kârlılıkları düşer, zarar ederler yani buna biz "doluluk oranı" deriz. Bir turistik işletmenin doluluk oranı eğer yüzde 50'lilerin altındaysa bu işletmenin zaten cari giderlerini, finansman giderlerini, yurt dışı bağlantılarını, reklam giderlerini falan çıktıktan sonra kâr edebilmesi mümkün değildir. Şimdi yasa koyucu diyor ki sen kâr etsen de etmesen de -bu, bugüne kadar Türkiye'deki vergi toplama usullerine de aykırı yeni bir düzenleme getiriyor- ister 1 odanı sat, ister 100 odanı sat, ister altı ay boş yat, ister altı ay dolu yat ben senin her ay beyannameni alırım ve senin ciron üzerinden senden vergi toplarım. Bu biçimiyle Anayasa'nın eşitlik ilkesine tamamen aykırıdır.
Başka bir handikabı daha var: Vergi topluyorsunuz ama diyorsunuz ki biz bunu -denetim yetkisini- Sayıştay denetimine tabi tutmuyoruz, 3 tane bağımsız denetim şirketinden teklif alacağız, bunların vereceği denetime göre bu ajansı denetleteceğiz. Arkadaşlar, şu anda pek çok belediye Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarından partimize ya da diğer partilere bu yeni yerel yönetim seçimlerinde el değiştirdi. Sizin iştiraklerinizin de belediyenin yan kuruluşlarının da bu tür denetim şirketleri tarafından denetlendiğini görüyoruz. Görüyoruz ama oralarda çıkmayan handikapların, oralarda çıkmayan usulsüzlüklerin tümü iktidar değiştiğinde ortaya çıkıyor. Vergi varsa Sayıştay denetiminin kaçınılmaz olarak sürdürülmesi gerekir.
Başka bir handikap da şu: Bütün dünyada artık bu tür reklam, tanıtım ya da başka işlemlerle ilgili bir vergi toplamayı düşünüyorsanız bunu "şehir vergisi" adı altında toplayacaksınız yani sizin tesisinize gelen yabancı turistten tesisinizin özelliğine göre -bu, dünyanın her yerinde farklı biçimde, farklı rakamlarla ama aynı yöntemle uygulanıyor yani 0,5 eurodan 9 euroya kadar- bulunduğu bölge olabilir, tesisin standardı olabilir, yıldız sayısı olabilir belirleyicisi ama sizin bu konuda alacağınız katkı payını o işletmeye gelen turistlerden almanız gerekir. Bu konuyla ilgili bütün turizm acentelerinin, Otelciler Birliğinin, TÜRSAB'ın, bütün meslek odalarının verdiği önerileri Bakanlık dikkate almadı.
Şimdi, teklif metnini incelediniz sevgili arkadaşlar, teklif metninin Komisyona geldiği biçimi ile Komisyondan çıktığı biçimi arasında nokta, virgül fark yok. O zaman biz bu dokuz saat Komisyon çalışmalarını niye yapıyoruz? Muhalefet partilerinin görüşleri hiçbir biçimiyle Komisyonda dikkate alınmayacaksa, Bakanlığın yaptığı yasa teklifi Komisyondan ve Meclisten değişmeden geçecekse o zaman bu kuvvetler ayrılığında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olan geniş yetkilerden nasıl bahsedebiliriz?
Değerli arkadaşlar, yine, yasa teklifinin 3'üncü maddesinde biz şu öneriyi getirdik, dedik ki: "Siz Ege'den neden 1 üye alıyorsunuz; Marmara'dan ve Akdeniz'den 2 üye alıyorsunuz, Türk turizminin en önemli merkezlerinden olan Ege Bölgesi'nden niçin tek üye alıyorsunuz?" Burada eşitliği sağlamak için oradan da 2 üye alınmasını önerdik. Hatta "Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesi'ni temsilen 1 üye, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'yu temsilen 1 üye..." Ya, ne demek Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'yu temsilen 1 üye? Yani bizim eğer coğrafi manada bir sınırımız varsa bu bölgelerin her birinden 1 temsilci alınmasının çok daha uygun olacağını söyledik Komisyonda. Karadeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesi'nin turizm potansiyeli, turizm beklentileri, müşteri çeşitliliği açısından hiçbir birlikteliğinin olmadığını, benzerliğinin olmadığını söylememize rağmen önerimiz dikkate alınmadı.
Yerel yönetimler bu yasa teklifinin hiçbir noktasında dikkate alınmıyor. Yani bu belediyeleri 31 Martta kaybettiniz, 23 Haziranda kaybettiniz, şimdi onlardan intikam alır gibi yasa teklifleri getiriyorsunuz. Ya, içinde yerel yönetimin olmadığı bir turizm çalışmasından nasıl bahsedebilirsiniz? Bu yolları kim yapacak? Bu bağlantıları kim yapacak? Havaalanına gelen turisti şehrin merkezine metroyla ya da HAVAİST'lerle veya toplu taşıma araçlarıyla kim götürecek? Bu yeni alacağınız plan kararlarını kimler uygulayacak? Turizm bölgeleriyle ilgili çalışmaları kim götürecek? "Ha, biz mademki belediyeleri kaybettik, o zaman bizim açımızdan bu yoktur." Ne vardır? Vesayetçi bir merkeziyetçi yönetim anlayışı vardır. Hem de öyle merkeziyetçi bir anlayıştır ki hesap vermekten bile kendini muaf tutmaktadır. Yine, burada, yasa teklifi bu ajansın İhale Kanunu'na tabi olmamasını öngörüyor. Genel bütçeden pay alıyorsunuz ama Kamu İhale Kanunu'nun uygulamasının dışında olacaksınız.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi tamamlarken bugün burada çok fazla söz edildiği için bir konuda açıklama yapma ihtiyacını duyuyorum. Dokuz yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesinde Meclis üyesi ve grup sözcüsü olarak görev yaptım. İstanbul Belediye Meclis üyelerinin çalışma esasları ve prensipleri konusunda da görüş ve fikir sahibiyim. Belediye meclisleri, özellikle büyükşehir belediye meclisleri ilçelerden kendisine gelen, görüşülmesi gereken talepleri ve başkanlıktan gelen talepleri görüşür ve sayın grup başkan vekilimizin söylediği gibi, son on yıl içinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin görüştüğü maddelerin yüzde 87'si imar dosyalarıydı. İmar dosyaları nereden geliyordu? Ya ilçe belediyelerinden geliyordu ya Büyükşehir Belediyesi Planlama Müdürlüğünden geliyordu ya da hak sahibi olan, mülkiyet sahibi olan kişinin talebi üzerine geliyordu. Niye geliyordu? E, çünkü sizin ortamınız ve ikliminiz bu plan tadilatlarını yapmaya o kadar uygundu ki herkes teklifini getiriyordu.
Şimdi, büyükşehir belediye meclislerinde pazartesi günü gündem dağıtılır. Eğer sizin gündem maddeniz 50-60 taneyse siz bunu bir günde bitirirsiniz. Eğer gündem maddeniz 150, 200, 300 taneyse o zaman meclisi yöneten meclis başkanı yani belediye başkanı, meclisin de aynı zamanda başkanı sizin gündem yoğunluğunuza göre o ay içinde meclisin bir gün, iki gün, üç gün ya da beş gün çalışmasına imkân sağlayabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Zeybek.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada gündeme madde ilave edilmesi ve meclisin beş gün çalışmasıyla ilgili düzenleme, İstanbul'daki yeni yönetim anlayışının Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri tarafından anlaşılmadığını gösteriyor. Ne diyor yeni yönetim? "Ben bu kentte tarım alanlarını, yeşil alanları, sulama alanlarını, dere yataklarını imara açmayacağım; insanların özel arsalarına özel, şahsa dönük imar artışları vermeyeceğim, gökdelen ruhsatları vermeyeceğim, onları benzin, akaryakıt istasyonuna dönüştürmeyeceğim." diyor. Bunu söyleyen bir belediyenin karşısında vatandaş da ilgili kurumlar da belediyeler de teklif getirmezler, çıkmayacak olan teklifi, boşuna hazırlık yapıp meclise getirmezler. O nedenle, göreceksiniz, Muğla'da ayda bir gün Büyükşehir Belediye Meclisi toplanıyor, İstanbul'da da iki gün toplanır, üç gün toplanır ama meclis asıl olan halka hizmet çalışmalarını ekseriyetle verir.
İstanbul'un seçilmiş Belediye Başkanının adı da "Ekrem" değil "Sayın Ekrem İmamoğlu"dur.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)