GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kuzey Atlantik Antlaşmasına Kuzey Makedonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:101
Tarih:11.07.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Srebrenitsa'daki soykırımın yıl dönümü. Tüm şehitleri saygıyla, rahmetle anıyorum. Srebrenitsa felaketinin soykırım olarak tanımlanması için soykırımdan hemen sonra Türkiye harekete geçmiş, dünyayı ayağa kaldırmış, öncü rol oynamış ve bu sonucu almıştır. Bunu burada hatırlatmakta yarar gördüm.

Evet, Makedonya. Makedonya'nın, uluslararası hukuktaki resmî adıyla Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nin NATO üyeliğini büyük memnuniyetle karşılıyoruz. Makedonya sadece tarihimizin parçası değil, bizatihi tarihimizdir ve ülkemiz için, milletimiz için çok önemlidir, çok değerlidir. Bağlarımızın tabiatı tarihten bugüne, bugünden geleceğe uzanan niteliktedir ve 80 bin civarında soydaşımızı barındıran bu ülkenin ve halkının güvenliği, istikrarı, demokrasisi, huzuru ve refahı bizim açımızdan elbette ehemmiyet taşımaktadır, tıpkı Balkanların bütününün, Güneydoğu Avrupa'nın güvenliği ve istikrarı gibi. Dolayısıyla, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nin bugüne kadar kendini kanıtlamış, siyasi, askerî bir güvenlik ve savunma örgütü olan NATO'ya 30'uncu üye olarak kabul edilecek olmasını, bu güvenlik şemsiyesinden yararlanacak olmasını kuvvetle destekliyoruz. Üyeliğin bölgenin ve ülkemizin güvenliğine, istikrarına ciddi katkıları olacağını düşünüyoruz. Bu vesileyle hem Makedonya halkını ve soydaşlarımızı hem de o coğrafyadan gelen tüm vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.

Makedonya yıllar öncesinde NATO'ya üye olabilirdi, ne var ki Yunanistan'ın uluslararası camia tarafından da tasvip görmeyen inadı, 1991'den beri bu ülkenin devletler arası alandaki hareket kabiliyetini hayli kısıtlamıştır. Bu noktada, NATO bağlamında bir saptama yapma gereği duyuyorum. Yunanistan'ın, bu isim sorunu çözümleninceye kadar Makedonya'nın NATO üyeliğine tek başına itirazının karşılık bulmuş olması, NATO içindeki işleyişi, üye ülkelerin karar mekanizmasındaki etkilerini, üye ülke temelinde veto yetkisinin ne denli tesirli bir araç teşkil ettiğini -haklı, haksız- tekil ulusal çıkar mülahazalarının ne ölçüde müessir olduğunu da ortaya koymaktadır. Her bir ülkenin itirazı saygıyla karşılanmakta, kararlar uzlaşıyla alınmakta, bu süreçlerde eşitlik fiilî bir hak olarak kullanılabilmektedir. Bunu, bazen NATO'yu bilgi eksikliği nedeniyle veya kasten insafsızca eleştirenlere bir hatırlatma olarak belirtme gereği duydum.

Kuzey Makedonya'nın artık isim konusunda Yunanistan'la varılan anlaşma sayesinde ufku açılmış, ülke geleceğini daha güvenli bir perspektif içinde yakalama imkânına kavuşmuştur. Makedonya Cumhuriyeti'ne Avrupa Birliğine doğru da sağlam ve verimli bir yolculuk diliyoruz.

Tarihin cilvesi olarak Makedonya'nın NATO üyeliğine yol açmak da Yunanistan'ın komünist gelenekten gelen bir Başbakanına nasip olmuştur. Hatta, Çipras ve partisi SYRIZA'nın birkaç gün önce yapılan seçimleri kaybetmesinin nedenleri arasında isim ihtilafının giderilmesini sağlayan anlaşmanın imzalanması da zikredilmektedir. Bazen o günün koşulları içinde kendinize ve partinize siyasi zarar verebilirsiniz ama tarih karşısında ve gelecek açısından bir haklılık tescillersiniz. Siyasetçiler günlük çıkar mülahazalarından uzaklaşabilmeli, geleceği hedefleyecek cesareti gösterebilmelidirler. Bu vesileyle, Yunanistan'ın yeni Başbakanı Miçotakis'in de partisinin aşırı sağ kanadının güdülerine kapılmadan Türkiye'yle ve bölgeyle ilişkilerinde yanılsamalara düşmemesini, siyaseti seçimlerin ötesinde düşünerek hem iki ülke arasında hem de bölgede tarihî ve geleceği birlikte değerlendiren uz görüşlü bir Başbakan olarak görev yapmasını temenni ediyorum, Yunan hükûmetinden gelen ilk açıklamaların cesaret verici olmamasına rağmen. Miçotakis, seçimlerden sonraki ilk basın toplantısında Yunan halkının daha çok istihdam ve güvenlik istediğini söylemiş. Güvenliğin iyi komşuluk anlayışına, diplomasiye, adil çözümlere istinat etmesi gerektiğini de bu güvenliği talep eden Miçotakis'in en iyi şekilde idrak etmesini diliyorum.

Madem NATO'nun genişlemesinden söz ediyoruz, bu kürsüden daha önce çeşitli vesilelerle de dile getirmiş olduğum gibi, NATO'yla ilişkilerimizdeki ikircikli, mübeddel tutuma da yeniden değinmem gerekiyor. Sayın Millî Savunma Bakanı, Sayın Dışişleri Bakanı sorularıma cevaben, NATO'nun Türkiye'nin uluslararası kimliğinin bir parçası olduğunu ifade ettiler, tekrarladılar. Evet, NATO'ya önemli katkılarda da bulunuyoruz. Ancak NATO'ya bir yandan "uluslararası kimliğimizin bir parçası" derken diğer yandan nasıl bu denli didişme içine girilebiliyor bu kurumla? İktidardan bunun cevabını bekliyorum.

Bu, belki de iktidarın kendi içinde yaşadığı kimlik sorunlarından kaynaklanan garip bir durum. 2010'dan beri NATO'nun tüm tehdit değerlendirmelerinin altına imza koyup, vetoyu hiç düşünmeden kendi rızamızla bunlara katılıp şimdi de tehdit değerlendirmelerine ve o tehdit değerlendirmelerinde vazedilen denklemlere tamamen aykırı noktalara, iş birliklerine savrulmayı iktidar nasıl izah edebiliyor? S400 öncesi de vardı bu sorunlar, S400 olayıyla da sürüyor.

Kimlik buhranı öncelikli olarak bir İhvan, Müslüman Kardeşler bunalımıdır, yanlış zihniyet buhranıdır. Bu, bizi Suriye dâhil birçok alanda başarısızlığa, hezimete sürüklemiştir. Libya'da da benzer bir durumla karşılaşmamız söz konusudur. Bu ağır basan kimlik Balkanlarda da bizi mahcup etmektedir ve bu mahcubiyetler sürecektir. Aynı zamanda, Doğu Akdeniz'de önümüzdeki sorun iktidarın gereken hamleleri geciktirmesi nedeniyle giderek derinleşmiştir. Kıbrıs çevresindeki enerji kaynaklarına ilişkin olarak ne Avrupa Birliğinin ne ABD'nin ne de Kıbrıs yönetiminin iddia ve eleştirileri yahut da yaptırım tehditleri ciddiye alınabilir. Ama maalesef iktidar, Doğu Akdeniz'de çok vahim stratejik hatalar işleyerek birbirine oldukça uzak pek çok aktörün bize karşı bir ittifak ilişkisine girmesine imkân tanımıştır.

Bütün bu sorun alanlarında aldığımız pozisyon, rasyonellikten ve millîlikten uzak, ümmetçi boyut taşıyan bir dış politika pozisyonudur. Türk dış politika geleneği açısından çok vahim ve üzücü bir durumdur bu. Oysa ulusal çıkarı temel alan bir dış politika izlemiş olsaydık ne Suriye'de ne de Doğu Akdeniz'de bu duruma düşer, sorunun çözümsüzlüğüne katkı sağlayan değil çözümüne katkı sağlayan bir oyuncu, sahici bir bölgesel güç durumuna gelebilirdik. Dış politikamızda ciddi bir zihniyet ve yön değişimi gerektiği apaçık ortada.

İktidara buradan bir defa daha sesleniyorum: Doğu Akdeniz'de akıl ve çıkarlarımız yönünde ne yapılması gerekiyorsa yapın, yanınızdayız.

Sözlerime son verirken Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine uygulanan zulme, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi üyesi 22 ülke tarafından toplu tepki gösterilirken Türkiye'de iktidarın Çin diktatörüne yaranma çabasının garabetini bir kere daha vurgulamayı gerekli görüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)