| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 16.07.2019 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 102 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne dair görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Teklifin 1'inci maddesiyle, bazı mükelleflere yönelik olarak gelir ve kurumlar vergisinde hasılat esaslı vergilendirmeye gidilmesi düzenlenmektedir. Buna göre şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyetinde bulunan ve bu faaliyetlerden kaynaklanan hasılatlarının tamamını elektronik ücret toplama sistemleri aracılığıyla elde eden mükelleflerin talep etmeleri hâlinde gayrisafi hasılatlarının yüzde 10'u vergiye tabi kazanç olarak esas alınacaktır. Hasılat esaslı vergilendirme modern vergi sistemiyle bağdaşmamakta olup uygulamada geriye gidiş anlamını taşımaktadır. Kapsamı çok dar tutulan bu uygulama asla genişletilmemelidir.
Teklifin 2'nci maddesiyle 31/12/2019 tarihine kadar uygulanmak üzere yeni bir varlık barışı düzenlemesi yapılmaktadır. Buna göre yurt dışında bulunan varlıkların Türkiye'deki banka veya aracı kuruma bildirilmesi, yurt içinde kanuni defter kayıtlarında yer almayan varlıkların vergi dairelerine beyan edilmesi hâlinde yüzde 1 vergi alınması, bildirilen veya beyan edilen varlıklar nedeniyle hiçbir suretle vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmaması düzenlenmektedir. Ülke ekonomisinde canlanma ve dinamizm yaratmak, ekonominin kaynak ihtiyacını karşılamak için yurt dışında bulunan varlıklar ile yastık altı diye tanımlanan yurt içi varlıkların millî ekonomiye kazandırılması olumludur. Ancak uygulamanın konusu suç teşkil eden faaliyetlerden elde edilmiş varlıkları kapsamaması için gerekli denetimler yapılmalıdır.
Teklifin 3 ve 4'üncü maddeleri ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu'nda değişiklik yapılarak bankaların ve diğer mali kuruluşların bilanço içi veya bilanço dışı kalemlerinde meydana gelen değişikliklerin sıkça farklılaşan piyasa koşullarına göre zorunlu karşılığa tabi tutulması mümkün hâle getirilmektedir. Ayrıca bankanın bilgi taleplerini gerçek zamanlı ve anlık karşılanmasını teminen düzenleme yapılmaktadır.
Teklifin 5 ve 6'ncı maddelerinde ise Merkez Bankası yıllık kârından ihtiyat akçesi ayrılmasıyla ilgili hükümlerde değişiklik yapılarak Türk Ticaret Kanunu'nda yer alan hükümlerle uyum sağlanmaktadır. Merkez Bankası Kanunu'nun mevcut 60'ncı maddesine göre kârın yüzde 20'si ihtiyat akçesine ve hisse senetlerinin nominal değeri üzerinden yüzde 6'sı ilk kâr hissesi olarak hissedarlara ayrıldıktan sonra kalan miktarın yüzde 5'i iki aylık maaş tutarını geçmemek üzere banka mensuplarına, yüzde 10'u fevkalade ihtiyat akçesine ve yine hisse senetlerinin nominal değeri üzerinden yüzde 6'sı ikinci kâr hissesi olarak hissedarlara ayrılmaktadır. Bu dağıtımdan sonra kalan kâr da Hazineye devrolunmaktadır. 2011 yılında çıkarılan Türk Ticaret Kanunu'nun 519'uncu maddesinde ise yıllık kârın yüzde 5'inin ödenmiş sermayenin yüzde 20'sine ulaşıncaya kadar yedek akçeye ayrılması, bu sınıra ulaşıldıktan ve bazı prim, gider ve karşılıklar düşüldükten sonra kalan kısmın yüzde 5'inin kâr payı ve yüzde 10'unun da yedek akçe olarak ayrılması öngörülmektedir. Dolayısıyla Merkez Bankası yıllık kârından Türk Ticaret Kanunu'nda öngörülenden daha yüksek oranda ve sermayeyle sınırlı olmaksızın ihtiyat akçesi ayrılmakta ve bu meblağ devamlı büyümektedir. Yapılan düzenlemeyle, Merkez Bankasının 25 bin liralık sermayesi dikkate alındığında 5 bin lira gibi çok düşük bir tutara tekabül edecek olan birinci tertip yedek akçenin hiç ayrılmaması, ikinci tertip yedek akçenin Türk Ticaret Kanunu'yla uyumlu biçimde yüzde 10 oranında ayrılması öngörülmektedir. Ayrıca, ihtiyat akçelerinin ulaştığı seviye de dikkate alınarak, yeni düzenlemeye göre, son yıl kârından ayrılan hariç olmak üzere esasen Hazineye ait bakiyeden ayrılmış olan bu ihtiyat akçelerinin yine doğrudan Hazineye verilmesi amaçlanmaktadır.
Merkez Bankası bilançosunda yer alan ihtiyat akçesinin karşılığının olmadığını, buradan Hazineye aktarım yapabilmek için para basılacağını iddia etmek ya cehalettir ya da art niyetli bir değerlendirmedir. Zira, az buçuk muhasebe bilgisine sahip olanlar bilirler ki bilanço, bir işletmenin belli bir tarihteki varlıklarını ve bu varlıkların sağlandığı kaynakları gösteren mali tablodur. Ticaret liselerinde ve üniversitelerde muhasebeye giriş derslerinde de okutulduğu üzere bilanço, aktif ve pasif yani varlıklar ve kaynaklar olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Varlıklar ve kaynaklar mutlaka birbirine eşit olmalıdır. Buna bilanço temel denkliği denir. Bilançoda her varlığın mutlaka bir kaynağı vardır. Çünkü bir varlık alınabilmesi için bir kaynak olmalıdır. Bu kaynak, öz kaynaklar olabilir veya borç yani yabancı kaynaklar olabilir. O nedenle, Merkez Bankasının öz kaynakları arasında bulunan yedek akçelerin bilançonun aktifinde karşılığının olmadığını söylemenin ve buradan Hazineye aktarma yapabilmek için para basılacağını iddia etmenin hiçbir dayanağı yoktur, külliyen yalandır. Milletimize yanlış bilgi vermek doğru değildir. Para basma söz konusu olmayacağı gibi bir parasal genişleme de olmayacaktır. Zira, Merkez Bankası, faaliyetlerinden dolayı elde ettiği kâr nedeniyle piyasadan çektiği parayı Hazine kanalıyla tekrar piyasaya vermektedir. Ayrıca Türk bankacılık sisteminde ciddi bir likidite açığı bulunmakta olup yapılan aktarmanın buna da olumlu etkisi olacaktır.
Merkez Bankası, sadece bu yıl değil, kanunu gereği öteden beri kâr hissesinin dışında dağıtımdan kalan kârın tamamını Hazineye aktarmaktadır. Merkez Bankası bu paraları yıllardır Hazineye aktarırken para mı basıyordu? Yine Merkez Bankası kârından kurumlar vergisini Hazineye öderken para mı basıyordu? "Merkez Bankasının ihtiyat akçesine el konuluyor." iddiası da sakat bir yaklaşımdır. Zira, kanun gereği Hazineye ait paranın aktarımı yapılmaktadır. Aslında, bu kanun teklifiyle yapılan düzenleme Türk Ticaret Kanunu'nun kabul edildiği 2011 yılında yapılmış olsaydı ihtiyat akçesinin bu kadar yüksek seviyeye çıkması söz konusu olmayacak ve her yıl kârın yüzde 20'si olarak ayrılan ihtiyat akçesi de otomatik olarak zaten Hazineye aktarılmış olacaktı.
Merkez Bankasınca Hazineye, dolayısıyla bütçeye yapılan aktarımdan acaba birileri niye rahatsız oluyor? Bundan dolayı Hazinenin borçlanma ihtiyacının azalması ve daha az faiz ödeyecek olması acaba birilerini niye huzursuz ediyor? Merkez Bankasının bilançosunda bekleyen ve gereğinden fazla birikmiş kaynakların Hazinenin tasarrufuna geçmesinden doğal ne olabilir? Doğru ve hukuka uygun bir işlemdir. Aynı şekilde, Hazinenin daha önce, nisan ayında aldığı payını bu yıl ocak ayına kaydırması da akıllıca bir işlem olmuştur. Esasen bu işlemleri akıl edenleri ve bu kanun teklifini getiren başta Aydın Milletvekilimiz Sayın Mustafa Savaş olmak üzere diğer arkadaşlarımızı kutlamak gerekir.
Değerli milletvekilleri, teklifin 8 ila 13'üncü maddelerinde yurt dışı borçlanma şartlarında değişikliğe gidilmektedir. Buna göre, yurt dışı borçlanmada prim oranı yüzde 32'den yüzde 45'e çıkarılmakta, borçlanılan süreler Türkiye'deki sigortalılık başlangıç tarihinden, Türkiye'de sigortalılığı yok ise borçlanma tutarının tamamen ödendiği tarihten geriye götürülen sürelerle ilgili aylara mal edilmekte ve bu süreler BAĞ-KUR kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilmektedir. Yayımı tarihini takip eden ay başında yürürlüğe girecek bu maddenin yürürlük tarihinden önce yurt dışında geçen sürelerini borçlanma talebinde bulunanlardan tahakkuk ettirilen borçlarını yasal süresi içinde ödeyenler hakkında önceki hükümler uygulanacaktır. Dolayısıyla vatandaşlarımızın önceki hükümlerden yararlanabilmesi için yürürlük tarihinin birkaç ay uzatılması ve bu durum konusunda vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi uygun olacaktır. Bu şekilde Sosyal Güvenlik Kurumuna önemli tutarda bir kaynak girişi de sağlanmış olacaktır.
Teklifin 19'uncu maddesinde ülkemizde gerçekleştirilen AR-GE faaliyetleri sonucunda geliştirilen elektrik motorlu taşıt araçlarının üretiminin ve yurt içinde tercih edilirliğinin vergisel yönden desteklenmesi amacıyla düzenleme yapılmaktadır. Ülkemiz yerli ve millî üretim hedefiyle yerli otomobil konusunda adım atmış ve bu hedef doğrultusunda Türkiye'nin otomobil girişim grubunu kurarak çalışmalarına başlamıştır. Konya bu konuda şehrin bütün iş âlemi temsilcileriyle birlikte hareket etmekte olup Türkiye'de ilk defa bir il tarafından kapsamlı bir fizibilite raporu hazırlanmıştır. Bu raporla Konya'nın Türkiye'de yerli otomobil üretimi için en uygun yatırım alanı olduğu bütün verilerle ortaya konulmaktadır. Ekonomide kendi öz sermayesiyle kalkınmayı başarmış bir şehir olan Konya, gelişmiş sanayi altyapısı, modern organize sanayi bölgeleri, destek üretim kabiliyetine sahip özel organize sanayi siteleri, 25 binden fazla KOBİ'siyle cazibe merkezi hâline gelmiştir. Konya, Türkiye'de başarılı bir otomotiv üretimi tesisi kurmak için en önemli ön gereklilikleri karşılayan, otomotiv endüstrisi açısından son derece hırslı bir inovasyon alanıdır. Otomotiv yan sanayi, savunma sanayi, otomotiv, döküm ve tarım makineleri kümeleriyle sektörün altyapısı güçlendirilmiş, rekabetçilik düzeyi artmıştır. Konya, bir otomobil için gerekli parçaların çoğunluğunu hâlihazırda üretebilme kapasitesine ve büyük ölçekli ana yan sanayi yatırımları için duyulan yeterli alanlara fazlasıyla sahiptir. Türk malı ilk otomobil yatırımı için en uygun yer de elbette Konya'dır. Böylesi bir yatırım Konya ve Anadolu'yu şaha kaldıracaktır.
Teklifin 20'nci maddesiyle 2007 yılından beri 15 lira olarak uygulanan yurt dışı çıkış harcı 50 liraya çıkarılmakta ve bu miktarı 3 katına kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye Cumhurbaşkanı yetkili kılınmaktadır. Bu harcın 15 lirasının mevcut uygulamada olduğu gibi Toplu Konut İdaresine aktarılması, kalan miktarın da genel bütçeye gelir kaydedilmesi öngörülmektedir.
Kanun Teklifi'nin 27 ila 30'uncu maddelerinde şehir hastaneleri projeleriyle ilgili kanunda, 32'nci maddesiyle de Elektrik Piyasası Kanunu'nda kamu yararı gerekçesiyle bazı düzenlemeler yapılmaktadır. Ancak bu düzenlemeler doğrudan sözleşmelere ve dolayısıyla yapılmış ihalelere müdahale niteliğini taşımaktadır.
Teklifin 31'inci maddesiyle, lisanssız enerji üretim projelerinde tüketim-üretim bağı kopmuş olanlara yüz yirmi gün süre uzatımı verilmektedir. Süre uzatımının sadece sayaç aboneliği düşenleri değil, ölüm, yanlış anlaşmalar, imar problemleri gibi çeşitli nedenlerden dolayı yetişmemiş projeleri de kapsaması hakkaniyete uygun olacaktır. Maddede bu konuda bir düzenleme yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Kanun Teklifi'nin 16 ve 17'nci maddelerinde, yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle mali darboğaza düşen ve kredi borçlarını ödeyemeyen firmalarımızı tekrar üretime yönlendirebilme amacıyla finansal yeniden yapılandırmayı öngören düzenleme yapılmaktadır. Daha önce 2002-2005 yıllarında başarılı bir şekilde gerçekleştirilen İstanbul yaklaşımını esas alan düzenlemeyi çok önemli görüyoruz. Finansal güçlük içinde bulunan, ancak mali sisteme olan borçlarının yeniden yapılandırılması yoluyla faaliyetine devam etmesi imkân dâhilinde olan firmalara faaliyetlerini sürdürebilecekleri bir ortamın sağlanması; bu şekilde, ilgili firmaların ticari faaliyetlerinin genişlemesi ve katma değer yaratmaya devam etmeleri suretiyle ekonomiye yeniden kazandırılmaları ve istihdamın artırılması amaçlanmaktadır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca çıkarılan yönetmelik uyarınca, Bankalar Birliği tarafından hazırlanan ve alacaklı banka ve mali kuruluşlarca imzalanan finansal yeniden yapılandırma çerçeve anlaşmaları kapsamında finansal yeniden yapılandırma sözleşmeleri imzalanarak uygulamanın yapılması düzenlenmektedir. Kapsama alınacak firmaların yeniden yapılandırma sonucunda borçlarını geri ödeme kabiliyeti kazanacağının tespiti şartı getirilmektedir. Borçlarını geri ödeme kabiliyeti kazanamayacağı belirlenenler kapsama alınmayacaktır. Bu değerlendirme, bağımsız denetim kuruluşlarına, çerçeve anlaşmaları kapsamında belirlenecek yeterli bilgi ve uzmanlığa sahip kuruluşlara veya borçlu tarafından kabul edilmesi hâlinde alacaklı kuruluşlara yaptırılacaktır. Uygulama sıkı bir şekilde denetlenmeli, keyfî uygulamalara meydan verilmemelidir. Komisyonda ilk aşamada, öncelikle büyük şirketlerdeki sorunu çözebilmek için 100 milyon lira ve daha üzeri alacaklılar için bir çerçeve anlaşması yapıldığı bilgisi verilmiştir. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin de yaklaşıma alınması mutlaka sağlanmalıdır.
Ekonomik sıkıntılardan dolayı KOBİ'lerimiz, esnafımız ve çiftçimiz ciddi sorunlarla karşı karşıyadır; vergi ve prim borçlarını da ödeyemez hâle gelmişlerdir. Vergi ve SGK primi borçlarının da yeniden yapılandırılması hem ekonomimiz için hem de vatandaşlarımız için olumlu olacaktır. Esasen, son yıllarda neredeyse her yıl çıkarılan yeniden yapılandırma yasalarının vergi sistemine olan güveni sarstığı, vergi ahlakını bozduğu, bu konuda toplumda sürekli bir beklenti ortamının doğmasına neden olduğu doğrudur ancak içinden geçtiğimiz sıkıntılı dönem de dikkate alınarak yeni bir yapılandırma yapılması kaçınılmazdır.
Mevcut durumda üç ayrı kanuna göre yapılandırmaya giren mükelleflerin 18 eşit taksit ve otuz altı aya yayılmış olan borçları birbiri içerisine girmiş, cari ödemeleriyle birlikte takibi ve ödemeleri yapılamaz duruma gelmiştir. Bugün birçok mükellefin yeniden yapılandırmaları bozulmuş durumdadır. Vergi ve prim tahsilatının artırılması yanında mükelleflerin rahatlatılması için eski yapılandırma borçları dâhil tüm borçların birleştirilerek yeni bir yapılandırmaya gidilmesi, cari ödemeleriyle birlikte ödeyebilecekleri uygun faiz ve uzun vade öngörülmesi, amaca ulaşılması ve tekrar bir yapılandırma ihtiyacı doğmasına meydan verilmemesi açısından önem arz etmektedir.
Yine çiftçimiz ve üreticimiz tarım kredi ve Ziraat Bankası borçlarını ödeyememektedir. Mazot, gübre, elektrik, ilaç, tohum ve yem fiyatlarının çok pahalı hâle gelmesi çiftçilerin üretim yapmasını güçleştirmiştir. Üreticimiz son yıllarda yaşanan kuraklık ve ağır girdi maliyetleri altında borçla ektikleri üründen istediği verimi alamamıştır. Çiftçinin, üreticinin biriken borçları belini bükmektedir. Buna bir çare üretilmelidir. Öncelikle üreticilerin tarım kredi ve Ziraat Bankası borçları faizsiz ertelenmeli ve borcunu ödeyip üretim yapabilir hâle gelecek şekilde ana paraları yapılandırılmalıdır.
Çiftçi tarımsal sulamada kullandığı elektrikle ilgili kabaran faturaları ödemekte de güçlük çekmektedir. Elektrik borcunu ödeyemediğinden elektriği kesilen ve ürününü sulayamayan birçok çiftçimiz bulunmaktadır. Tarımsal sulamada kullanılan elektrik için daha düşük tarife uygulanmalı ve her ay yerine hasat dönemini esas alan faturalama yapılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi çiftçilerimizin zor durumda olduğunu, çiftçilerimiz için acilen bir tedbir paketi açıklanması gerektiğini sürekli dile getirmektedir. Ülke olarak bizim ne yapıp ne edip çiftçimizi, üreticimizi ayağa kaldırmamız gerekmektedir. Tarım sektörünün yapısal sorunlarını çözecek, tarımsal girdi yükünü azaltacak ve tarım sektörünü ayağa kaldıracak tedbirlerin mutlaka alınması gerekmektedir. Türkiye, tarımsal üretimde ve tarımsal ticarette parlayan bir yıldız olmayı hak edecek toprağa, iklime, bilgiye ve insan kaynağına sahiptir. Tarımsal üretimde Avrupa'da 1'inci, dünyada 17'nci büyük ülke olarak tarımsal üretim ve tarımsal ticarette yeni bir vizyon ve bakış açısıyla yapısal değişikliklere ihtiyaç olduğu göz ardı edilmemelidir.
Geçen ay Konya'da Çatalhöyük Millî Tarım Zirvesi yapılmıştır. Zirvenin ana gündemini tarımın yeniden yapılanması, millî tohumculuk politikası ve Türkiye tarımının dünya piyasalarında rekabet edebilirliği gibi başlıklar oluşturmuştur. Zirve sonucu hazırlanan bildirideki öneriler mutlaka dikkate alınmalıdır.
Kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Genel olarak Milliyetçi Hareket Partisi kanun teklifini desteklemektedir.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)