GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:103
Tarih:16.07.2019

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 102 olan torba kanunla ilgili grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar incelediğimiz torba kanunlar hep seçim öncesiydi; seçim öncesi geldiğinde seçmene bir mesaj verirdi, seçmenden oy alabilmek için seçmene yönelik olumlu düzenlemeler içerirdi. Bu seferki, seçim sonrası gelen bir torba kanun, dolayısıyla seçmenden almayı amaçlayan bir torba kanun şimdiye kadarkilerin tersine. Bu kanunla vatandaşın cebinden almaya çalışıyoruz; daha önce seçim rüşveti olarak devletten, hazineden onlara vermeye çalıştığımızı bu sefer vatandaşın ya da şirketlerin ya da kimi bulursak onların cebini boşaltarak almaya çalışıyoruz bu torba kanunla. Bu torba kanunun özeti bu, mantığı bu, mantalitesi bu.

Tabii, bununla bir taraftan da ekonomiyi düzeltmeye çalışıyoruz. Ekonomiyi düzeltmeye yönelik bazı düzenlemeler de var. Fakat ekonominin ne durumda olduğuyla ilgili doğru dürüst bir tespit yapılmadığı için, gerçek bir tespit yapılmadığı için, gerçek anlamda samimi olunmadığı için orada da sıkıntı var. Düzenlemelerle ilgili eksiklikler var, önemli eksiklikler. Biraz sonra detayına gireceğim.

Bu torba kanunda -tutanaklara geçsin diye özellikle söylüyorum- önemli gördüğümüz konular:

Gelir Vergisi Kanunu'yla ilgili bir düzenleme var.

Merkez Bankası ihtiyat akçelerine -şu meşhur düzenleme, birkaç maddeyle düzenlemiş- Hazinece el konulması söz konusu.

Şirket kurtarmalarını getiriyor. Şirketleri kurtarıyor ama vatandaşı kurtarmıyor. Vatandaşın tüketici kredilerinin kurtarılmasına yönelik bir şey yok. Sadece şirketlerin kurtarılmasıyla ilgili bir düzenleme var.

Enerji sektöründe bazı sıkıntılar var. Çok önemli sıkıntılar var da orada birkaç tane şirketi kurtarmaya yönelik düzenlemeler yapılmış. Orada da köklü bir düzenleme içermiyor enerji sektörüyle ilgili.

Sağlık Bakanlığı şehir hastaneleriyle ilgili bir düzenleme yapılıyor. Maalesef, o konuyla ilgili -çok ayrıntılı anlatmaya çalışacağım- çok özür diliyorum, sanki orada yediğimiz bir kazığın düzeltilmesine yönelik bir çaba var. Ama ne kadar sıkıntımız var, ne kadar zararı var Sağlık Bakanlığının şehir hastaneleri dolayısıyla, bunları bilmek yok. Sözleşmelerin detayını bilmiyoruz ama bununla ilgili bürokrasi "Bize güvenin, biz bu işleri biliyoruz." dediği için şu yüce yasama organı, Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenleme yapıyor onların istediği şekilde. Ama ne düzenlemesi yapıyor, bilmiyoruz. Çok ağrıma giden, onuruma dokunan bir düzenleme o çünkü bize bilgi verilmeyen bir düzenlemedir o, maalesef çok sıkıntılı.

Yurt dışı çıkış harçlarının artırılması var, biliyorsunuz, yine önemli.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sosyal güvenlikleriyle ilgili -Türkiye'ye geldiklerinde- 3201 sayılı Kanun var. Otuz kırk yıldan beri yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız Türkiye'ye geldikleri zaman Türkiye'den de emekli olabiliyorlardı kolaylıkla. Bu, Türkiye'ye has, önemli bir düzenlemeydi; rahmetli Bülent Ecevit zamanında, onun zamanında getirilmişti. Şimdi, onun, Sosyal Güvenlik Kurumu sıkıntıya girdiği için mümkün olduğunca kapatılması, yurt dışından gelen hiç kimsenin emekli olmamasına yönelik bir düzenleme var.

Gümrüklerde kaçak olduğu için kalan otomobillerin tekrar vergi verdirilerek affedilmesine yönelik bir düzenleme var ki bundan iki yıl önce, 2017'de bu düzenlemeyi yapmıştık. 60-65 bin aracın yararlanması lazım, maalesef birkaç bin araç yararlanmış, şimdi onu tekrar yararlandırmaya açıyoruz kanun getirerek; devlete, Hazineye gelir kazandırmaya çalışıyoruz hukuken doğru olmamakla beraber.

Bir de "Yurt dışından ne getirirsen getir, döviz getir, yeter ki döviz getir, affediyorum; yüzde 1'le vergilendirip alıyorum, kabul ediyorum." diye bir düzenleme getiriyoruz, böyle bir garabet var. Yani önemli maddeler aşağı yukarı bunlar.

Değerli arkadaşlar, biraz önce özetlemeye çalıştığım, 35 maddelik bir teklifle, torba teklifle karşı karşıyayız. Bu torba teklif, değerli arkadaşlarımız tarafından imzalandı, Değerli Mustafa Savaş arkadaşımız tarafından da Plan ve Bütçe Komisyonunda sunumu yapıldı ama sonuçta torba kanun, sonuçta biliyoruz ki aslında -bir muvazaa, Anayasa'ya aykırı- imzalamalarına rağmen düzenleme bakanlıklardan geldi ve gerçek anlamda bir teklif değil, aslında tasarı. Biliyorsunuz, tasarıları kaldırdık, daha önce Anayasa'dan kaldırdık. Yanlış bir iş yaptık. Şimdi yanlış olduğunu bile bile bunu devam ettiriyoruz. Dünyada -tekrar ediyorum, bu çok önemli bir konu- hangi yasanın yapılacağıyla ilgili boşluğu tespit etmesi gereken organ icra organıdır, bakanlıklardır, yürütme organıdır, hangi yasaya ihtiyaç olduğunu bakanlıklar tespit eder. Burada bakanlarımız var. İçişleri Bakanlığıyla ilgili bir boşluk varsa o tespiti ilgili bakanlık yapar, yüzde 90 küsur böyledir. İhtiyacı bakanlık belirler, icra organı belirler; yasama organı onun nasıl yasalaştırılacağıyla ilgili, kapsamıyla ilgili icra organından bilgi alarak yasa yapar. Dolayısıyla yasaların icra organı tarafından teklif edilmesinde bir mahzur yoktur. Eski Anayasa'mız doğruydu, tasarı gelmesi doğrudur. Biz niye tasarıyı kaldırdık da şimdi muvazaa yaparak Anayasa'ya aykırı bir şekilde kanun teklifleri getiriyoruz? Şimdiye kadar, bu Anayasa değişikliğinden sonra, referandumdan sonra tek bir tane, gerçek anlamda, milletvekili teklifiyle yasa çıkmamıştır; tek bir tane çıkmamıştır, iddia ediyorum. E, niye bunu yaptık? Bu, yanlış bir işti.

Bakın, yine değerli bakanlarımız var; bu dönemde bakanlarımızın -atanmış oldukları için- siyasi iradeleri yok, gelip de burada bir yasayı savunma durumları söz konusu değil. Sayın Mustafa Savaş milletvekili olarak imzaladığı bu torba kanunu savundu, gayet de güzel savundu, kendisini tebrik ediyorum ama şu şartlar altında, bir bakan gelseydi, atanmış olan bir bakan gelseydi biz ona siyasi iradesi olmadığı için hesap da soramayacaktık çünkü Millet Meclisine karşı hesap veremiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı şimdiki bakanlar, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemindeki bakanlar hesap veremiyor. Halka da hesap vermiyor çünkü seçilmemiş; sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlu, Meclise karşı sorumlu değil. Yani eskiden bakanlar vardı, Anayasa'ya göre de yaptıkları iş ve işlemler dolayısıyla, bakanlıklarındaki iş ve işlemler dolayısıyla sorumlulardı ama şimdi o sorumlulukları yok, şimdiki bakanların sorumluluğu yok, bakanlıkların iş ve işlemlerinden sorumlu değiller. Adları "bakan" olduğu için bizi şaşırtıyor, şimdikiler bakan değil, sadece bakanlıkların genel sekreteri ve siyasi iradeleri yok. Çok farklı yani sistem çok farklı bir hâle gelmiş, değişmiş, anormal vaziyette ama farkında değiliz maalesef. Yani Sayın Savaş'ın yerinde, milletvekilimizin yerinde bakan olsaydı da biz onunla siyasi bir dille konuşamayacaktık, hesap soramayacaktık, soramıyoruz da. O da bize o dille cevap veremeyecekti, vermemesi gerekiyor Anayasa'mıza göre. Durum bu. Yani bunları, bu konuları görüşürken maalesef böyle bir durumumuz var, sıkıntımız var. Bunun bilinmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, çok önemli konular var burada. Mesela, biraz önce anlatmaya çalıştım, vergiyle ilgili bir düzenleme geldi. Tamam, Türkiye bir krizde, bu krizden çıkması için bir şeyler yapması lazım. Bakın, Türkiye bir krizde ise bizler de muhalefet olarak üzerimize düşen görevleri yerine getirmek zorundayız, Türkiye'yi bu krizden çıkarmak zorundayız hep beraber. Tabii ki bu krizin sorumlusu bellidir ama o sorumlu iktidardır diye çok fazla yüklenmek ya da krizden çıkılmaması için uğraşmak diye bir şey söz konusu değil. Tam tersine, hepimizin sorumluluğu var, bu krizden çıkmamız gerekir. Ama krizden çıkabilmek için, milletvekili olarak ya da bizlerin muhalefet milletvekilleri olarak iktidara destek olabilmemiz için bu konuda, ülkemizin bu hâlinin tedavisini yapabilmek için öncelikle iktidarın bazı konuları kabul ediyor olması lazım, krizde olunduğunun kabul edilmesi lazım. Bu torba kanunda krizde olunduğuyla ilgili hiçbir ifade yok, sanki Türkiye'de her şey güllük gülistanlıkmış gibi. Hâlbuki bir kurtarma kanunu gelmiş yani İstanbul yaklaşımı gibi, daha önce 2002'de, 2006'da çıkanlar gibi bir kurtarma kanunu geliyor, öyle bir madde var ama krizle ilgili hiçbir şeyden bahsetmiyoruz. Önce ne durumda olduğumuzu kabul edeceğiz ki, doğru teşhis koyacağız ki tedavi olabilsin. Yani sadece ekonomik bir kriz yok şu anda, bir devlet krizi de var, bir siyasi kriz de var, bir yönetim krizi de var inanın; maalesef bu vaziyette.

Kalkınma planını görüşüyoruz biz Plan ve Bütçe Komisyonunda. Kalkınma planı, daha altı sene önce 2013'te yaptığımız kalkınma planı gibi, sanki her şey güllük gülistanlık gibi hazırlanmış, öyle ifadeler var; gerekçesi de öyle, hedefleri de aynı şekilde; anlamak mümkün değil. Yani doğru tespit yapıp, öncelikle sıkıntılarımızı görüp, sorunlarımızı görüp hep beraber çözüm bulmak zorundayız. Maalesef, bununla ilgili hiçbir şey göremiyoruz, dolayısıyla da çözümle ilgili yardımcı olmakta da zorluk çekiyoruz; hem Komisyonda hem de burada ifade etmeye çalışıyorum, görüyorsunuz bu sıkıntılarımız var.

Şimdi, şöyle bir durum söz konusu: Açıklamalardan anladık ki Plan ve Bütçe Komisyonunda, 31 Mart ayı itibarıyla yani bu geçtiğimiz mart ayı itibarıyla 400 milyar civarında bir sorunlu kredi tutarı var. Biz bunun daha önce yüzde 4,6 olduğunu biliyorduk, şimdi yüzde 16 civarında olduğunu görmüş olduk; çok büyük bir fark var. Bu, hızla da katlanıyor, geometrik olarak katlanıyor, haziran sonu itibarıyla muhtemelen 500 milyarı geçmiş olması gereken bir sorunlu kredi tutarı var. Bunun çözülmesi gerekiyor. Sıkıntılı şirketlerimiz var, bankalar verdikleri kredileri geri alamıyorlar, bu şirketlerin batması söz konusu. Tabii ki orada çalışan, istihdam edilen işçilerimiz var. Bunlar sonuçta millî ekonominin, bizim şirketlerimiz, kurtarılmaları gerekiyor. Hangilerinin kurtarılacağına, hangilerinin artık kurtarılmasının mümkün olmadığına doğru karar vermek gerekecek. Onun için bir kere düzenlemenin hukuki olarak doğru yapılması lazım, doğru kriter konulması lazım; hukuki kriterin, normların, standartların, tespitlerin doğru yapılması lazım; hangi şirketler kurtarılacak, hangi ölçüyle kurtarılacak, bunun bir kere doğru yapılması lazım. Bu, yönetmeliğe bırakılmış maalesef. Çok fazla, kanunda detaya girilmedi. 1 madde, çok kapsamlı görünüyor, uzun bir madde, detaya girip çalışamadık üzerinde. Doğru bir madde hâlinde olması lazım, bir. İkincisi: 500 milyara yakın sorunlu kredi var -biraz önce bahsettiğim- ve bu artarak gidecek, bu çok önemli bir rakam. Değerli arkadaşlarımız da, konuşmacılar da bahsettiler, 500 milyara yakın sorunlu kredi varsa bir yerden kaynak bulup bankalara aktarmak gerekir ki bu tedaviyi yapabilelim. Ama burada kaynak yok, hiçbir şekilde kaynak gösterilmemiş. Nereden bulunacak da bu para, bu sorun çözülecek? Hepiniz biliyorsunuz, bu konu hepimizin bildiği bir konu. Hangi kaynak, hangi fon bu tarafa aktarılacak, bankalara destek olunacak da bu iş yapılacak? Bankalar bu işi yapabilse zaten yaparlar. Tamam, getirilen düzenlemelerle bankacıların, banka yöneticilerinin sorumluluğu azaltılıyor bu işle ilgili olarak, vergi muafiyetleri getiriliyor ama bunlar yetmez ki, çok çok düşük kalıyor. Bu işi gerçek anlamda yapabilmek için kaynak da bulmamız lazım bir yerden, fon bulunması lazım, bu yok. E, o zaman neden getiriyoruz? Biz bununla nasıl bu şirketleri kurtaracağız? Hem işin hukuki boyutuyla ilgili, norm ve standart konmasıyla ilgili, şirketlerin hangilerinin kurtarılacağıyla ilgili hem de kaynak meselesi ortada duruyor; bunların çözülmesi lazım.

Tabii, biraz önce söyledim, bunlar oturulup net, samimi şekilde, gerçekçi bir şekilde masaya yatırılsa biz de gereken sorumluluğu, desteği veririz, halledebiliriz bu konuyu, Türkiye geçmişte bu konuları halletti. Bizim grubumuzda bu Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında eski bir Maliye Bakanı, bir Planlama Müsteşarı, bir Hazine Müsteşarı, çok sayıda akademisyen, yine muhalefette Merkez Bankası Başkanı yani konuyla ilgili çok tecrübeli isimler vardı, bu konuyla ilgili çalışmış kişiler vardı. Türkiye aslında bürokrasisiyle, siyasetiyle, iş adamıyla bu tecrübeye sahip, biz bu konuları çözeriz ama önce samimiyet gerekiyor, önce iktidarın bu konuyla ilgili samimiyet göstermesi, konuyu gerçek anlamda masaya yatırması gerekiyor, ondan sonra çözülebilir. Ama şimdiye kadar gecikti. Biliyorsunuz, şimdiye kadar kaç tane kurtarma paketi geldi. Neydi adı? Şimdi hatırlayamadım.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - İstanbul yaklaşımı.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Anadolu yaklaşımı.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Anadolu yaklaşımından önce gelenlerle beraber 6'ya yakın paket geldi, hiçbiriyle sorunu çözemedik, bu noktaya kadar geldik. Bu da sorunu çözmeyecek, öyle görünüyor; dolayısıyla biz yine vakit kaybedeceğiz. Yani bu sefer bu konuyu 500-600 milyara çözüyorsak gelecek sefer paket geldiğinde trilyonu aşmış olacak, çok büyük bir meblağ, çok daha büyük bir maliyetle bu işin çözümü söz konusu olabilecek.

Vaktim azalıyor, farkında değilim, özür dilerim çünkü Komisyondan geldik, hiçbir şekilde düzenleme yapmadan buraya çıktım.

Bu Sağlık Bakanlığıyla ilgili konuyu aktarmak istiyorum. Şimdi, biliyorsunuz, geçmişte Sağlık Bakanlığıyla ilgili, kamu-özel iş birliği yoluyla kent hastanelerini kurduk, çalışıyor. Mevcutta -şu an hatırlamıyorum ama- 9 sözleşme yapılmış olması lazım, 9 sözleşme. Bunların tutarlarının ne olduğunu tam bilmiyoruz. Ama şimdi bu kanunda 3 tane bu konuyla ilgili madde var. Bakın, bunlara göre, 29'uncu maddede öz olarak şunu söylüyor: "Bu kapsamdaki sözleşme değişikliklerinde, sözleşme bedelinin artırılmaması kaydıyla kullanım bedeli ve hizmet bedeli artırılmak ve azaltılmak suretiyle değiştirilebilir." Yani Sağlık Bakanlığı bizden şunu istiyor, diyor ki: "Ben sözleşmeleri yaptım, şimdiye kadar bu kent hastaneleriyle ilgili sözleşmeleri yaptım ama çok büyük zarar ediyorum." Neden? "Eskalasyon maddesi de olduğu hâlde yani faizde artırım ya da değer düşüşü, yükselişi olmasına rağmen ya da dövizde bir yükselme olmasına rağmen, sözleşmeler onu kapsıyor olmasına rağmen çok büyük zararlar ediyorum. Bu maddeyi getiriyorum ki bunu düzeltin."

"Peki, bunu bize örnekle açıklayın yani neydi, zararımız neydi görelim biz de Meclis olarak? Nedir, şu andaki durumumuz nedir? Ne kadar zararımız var? Bununla düzeltebiliyor muyuz bu durumu?" dedik. Şimdiye kadar hiçbir sözleşme örneği görmedik, bununla ilgili de bir kanun çıkarmış olmamıza rağmen görmedik. Böyle olduğu için de detayı bilmeden, yeniden, sadece... Bürokrasi Meclise, milletvekillerine güvenmediği için detayını bilmiyoruz; bilgi verilmiyor "Ticari sırdır." deniyor, geçiliyor. Böyle bir şey yok, ticari sır yok; milletvekillerinden, Komisyon üyelerinden böyle bir şey saklanamaz. Bir şey yanlış yapılmış, birileri sorumluluk almış, 20 kat fazla bir bedel ödeniyor bugün ama getiriyorlar, kimse sorumluluğu kabul etmiyor, sorumlu yok ortada, Meclise tekrar düzelttiriyorlar. Daha önce Meclisten çıktı, bilgi verilmeden çıktı; sorumlusu yok, bu konuyla ilgili ceza alan yok. 20 kat fazlalık var sözleşme bedellerinde, tekrar bize düzelttiriliyor. Bilmiyoruz ne olduğunu. Bu, Meclise hakarettir, Meclisle dalga geçmektir; gerçekten çok ağrıma gitti, böyle bir düzenleme de var bunların arasında. Böyle bir düzenlemenin olmaması lazım değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kuşoğlu, tamamlayalım.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bu, gerçekten, Meclise hakaret niteliğinde bir düzenlemedir.

Enerji sektörüyle ilgili düzenlemeler var. Değerli arkadaşlar, 450 milyar dolar Türkiye'nin borcu var. Bu kurtarma paketiyle sorun çözülmüyor. 450 milyar dolar, sadece yabancı para cinsinden borcumuz var. Bunun çok büyük bölümü, 300 milyar dolar civarı özel sektöre ait. Yabancıların tekrar bize borç verebilmesi için bunları düzenlememiz gerekiyor, bunları istiyorlar bizden, bunun için baskı yapılıyor. İlave olarak, enerji sektörüyle ilgili de 60 milyar dolar civarında bir borç olduğundan bahsediliyor, bizim bankalarımızdan değil de ağırlıklı olarak yurt dışından alınan borçlardan bahsediliyor. Bunların da düşünülmesi lazım, hepsinin beraber, birlikte düşünülmesi lazım.

Ben 102 sıra sayılı Kanun Teklifi'ndeki düzenlemelerin yeterli olacağını, Türkiye'deki ekonomik krizin ve buna bağlı olarak yönetim krizinin, maalesef, dış politikadaki sıkıntılarımızla beraber asla çözüleceğini düşünmüyorum; dolayısıyla da daha dikkatli, daha detaylı bir çalışma yapmaya ihtiyacımız var.

Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)