| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 16.07.2019 |
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sıra sayısı 102 olan bu teklifin birinci bölümüyle ilgili olarak geneli üzerinde konuşmuş olacağım.
Şimdi, doğrusunu isterseniz bu kanun bundan önce gelen kanunlardan daha önemli bir kanun çünkü içerdiği konular gerçekten hem uzmanlık gerektiriyor hem daha önceki düzenlemeleri bilmeyi gerektiriyor ve asıl önemlisi taraflarla konuşmayı gerektiriyor, tarafların görüşlerinin alınmasını gerektiriyor. Demin yukarıda Plan ve Bütçe Komisyonunda On Birinci Planı konuşurken orada bir madde dikkatimi çekti. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin çok etkin, hızlı, çok başlılığı gideren ve devlet mekanizmasının hızlı çalışmasını sağlayan bir yönetim biçimi olduğuna dair bir kanaat serdedilmiş.
Şimdi, arkadaşlar, gerçekten ben şunu anlamakta zorlanıyorum: Bu kadar önemli bir kanunu ve hemen arkasından da altı ay geç kalmış kalkınma planını konuşmak üstelik de tatil olması gereken bir dönemde yani gerçekten bu hız mı acaba yani hızlı olmanın sonucu olarak mı ortaya çıkıyor? Arkadaşlar, demokrasiler hızlı çalışan rejimler değildir ama hakkaniyetli çalışan rejimlerdir çünkü tarafların görüşlerini dikkate alarak düzenleme yapabilen rejimlerdir. Dolayısıyla da bizlerin üzerine bu kadar büyük bir baskı yığarak Türkiye'nin bu kadar önemli meselesini böyle birkaç güne sığdırmanıza hakikaten söyleyecek söz bulamıyorum yani hakikaten söyleyecek söz bulamıyorum. Buna razı olmak, bir tarafı da böyle bir şey ve özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşların çoğunun buna razı olduğunu görüyorum ve bu çok üzücü geliyor bana. Çünkü arkadaşlar, yapacağımız düzenleme bazı insanlara imkân verecek, bazı insanlara da imkânsızlık dayatacak, dolayısıyla da gerçekten kılı kırk yarmamız gereken konuları içeriyor bu 102 sıra sayılı kanun teklifi. Dediğim gibi, bırakın torba kanun olmuş olmasını, o ayrı bir mesele ve artık dilimizde tüy bitti, onun için de onu konuşmak bile gereksiz gibi geliyor bana ama ben yine de kanunun içerisindeki konuların önemi çerçevesinde düşündüğümde bu duyarsızlığı, bu aceleciliği gerçekten anlamakta zorlanıyorum ama diyeceksiniz ki: Anlarsın günün birinde.
Şimdi, birinci bölümle ilgili olarak tahmin edebileceğiniz gibi birçok konu var ama bütün bu konuların esasında etrafında döndüğü mesele -ki geçenlerde yine yaptığım bir konuşmada söylemiştim- aslında Hükûmetin önceliğinin şu anda toplumun önceliği olmaktan çıkmış vaziyette olması.
Kanaatimce -yanlış düşünüyor olabilirim ama- 1 Temmuzda kapanması gereken Meclisi 15 Temmuza kadar uzatmayı, efendim, üç-dört gün çalışırken birdenbire beş gün çalışmak gibi Meclisin bir faaliyete geçmesini doğrusunu isterseniz yargı reformunu gündeme getirmekle doldurabilirdik çünkü bence toplumun önceliği yargı reformu, ne derseniz deyin ama biz yargı reformu gibi bir meseleyi bir kenara koyduk, bir anlamda Hükûmetin meselesini öne aldık.
Niçin Hükûmet böyle bir gündeme sahip? Şundan dolayı arkadaşlar, çok basit: Bugün itibarıyla altı aylık bütçe rakamları 78,6 milyar Türk lirası bütçe açığının olduğunu söylüyor. Yine, size hatırlatırım, geçen sene Eylül ayındaydı, Sayın Berat Albayrak hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de sonra açıkladığı yeni ekonomik planında 2019 yılı için hedeflenen bütçe açığının 80 milyar Türk lirası olacağını söylüyordu.
Arkadaşlar, altı ayda bitti bu, altı ayda bütçede para kalmadı. Dolayısıyla da bütçeye para bulmak lazım. Bütçeye nasıl para bulacaksınız? Bütçeye para bulmanız için öyle herhangi bir zamanda, istediğiniz gibi hareket edebileceğiniz bir durum yok. Dolayısıyla da elinizdeki bütün imkânlara bakacaksınız bir kere. Bu tek atışlık vergiler -bunları zaten kullandık biliyorsunuz, bedelli vesaire gibi- ve onun ötesinde -ki onun da bir kısmını kullandık- Merkez Bankası mesela.
Merkez Bankasının kârı, efendim, bir değişiklik yapılarak Hazineye devredildi, 40 milyar Türk lirası civarında bir para devredildi. Şimdi de bu kanunla, bu düzenlemeyle yedek akçelerin bir anlamda Merkez Bankasına devri düşünülüyor ki bunun miktarı da aşağı yukarı 40 milyara tekabül ediyor ki bütçe açığında en azından bir rahatlama sağlayacak bir imkân gibi gözüküyor. O konuya sonra geleceğim, nasılsa önümüzdeki maddelerde de geleceğim fakat birkaç konuya da değinmek istiyorum doğrusunu isterseniz.
Öncelikli olarak, bu kanunun 1'inci maddesi geldiği biçimiyle baktığımızda, neredeyse serbest ticaret yapan insanlardan götürü usulü vergi almak biçiminde bir içerikte yazılmış ve hasılattan alınan bir vergi olacak bu, beyan usulü de değil. Bu, Vergi Kanunu'muz ve vergi geleneğimiz çerçevesinden baktığımızda çok geride kalmış bir meseledir ama bunu getirmişler. Neyse ki ilk defa diyebilirim yani benim en azından şahit olduğum bir süreçte bu madde biraz değiştirildi ve şehir içi yolcu taşımacılığı yapan şirketlerin eğer isterlerse götürü usulü vergi verebileceği biçimine geldi. Demin Kamil Bey konuşuyordu, biz zaten bu kanun elimize geçtiğinde sürekli soruyoruz "Bunun etki analizi nerede?" diye. Bunu bilme şansımız zaten yok tahmin edebileceğiniz gibi. Nitekim biz de bir şey öğrenemedik.
Gelelim varlık barışı meselesine. Aflar bir yana, benim yaptığım hesaba göre on yedi yılda 5 defa ya da 6 defa varlık barışı yapmak zorunda kalmışız. Şimdi, diyebiliriz ki: "Ya, bu çok tuhaf bir şey." Nitekim İYİ PARTİ'den arkadaşım bunun yanlışlığını söyledi. Doğru, yanlış yani bunun savunulacak bir tarafı yok ama anlaşılan o ki savunulacak bir mantığı var çünkü arkadaşlar, Türkiye'nin gerçeği. Türkiye'de iş dünyası Türkiye'de kazandığı parayı yurt dışında saklar ve daha sonra "back to back" kredi denilen sistemle kredi alıyormuş gibi kendi parasını kullanır, bazen böyle yapar, bazen de en azından, öyle anlaşılıyor ki özel kesimin borç yükünün oldukça yüksek olduğunu düşünürseniz bunların rahatça yurt dışındaki varlıklarını yüzde 1'lik bir ödeme yaparak yurt içine getirmesinin sağlanması gerekiyor ve Hükûmet de bunu yapıyor esasında. Yoksa yapılan yolun irrasyonel bir yol olduğu çok belli ama zorunlu bir yol bir bakıma.
Bir başka konu, Merkez Bankasının munzam karşılıkları ve disponibilite oranlarıyla ilgili olarak getiriliyor. Biliyorsunuz, bu uygulamalarda genellikle pasif kalemler üzerinden bu ayrımlar yapılır. Fakat bu sefer aktif kalemleri de kapsayacak bir biçime getiriliyor yani bir anlamda Merkez Bankasının bankacılık sektörü üzerinde gücünü artıran bir işlem yapılıyor ki bu da Merkez Bankasının öyle anlıyorum ki daha rahat hareket etmesini sağlayacak olan bir hareket.
17'nci madde bence çok önemli bir madde, uzun uzun tartışılması gereken bir madde, bu kredilerle ilgili, batık kredilerle ilgili.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sürem bitmiş.
BAŞKAN - İlave edelim, buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.
Şimdi, arkadaşlar, biliyorsunuz, 2018'in yanılmıyorsam son çeyreğinde, Adalet ve Kalkınma Partisi, repütasyonunun yani güçlü ekonomi repütasyonunun kırıldığını düşünerek bir hamle yaptı ve hakikaten 7,4 gibi çok inanılmaz bir büyüme oranı yakaladı ve bu, biliyorum, yurt dışındaydım o sıralarda, soruyorlardı "Bu bir mucize mi?" diye. Hayır. Arkasına baktığımızda bu Kredi Garanti Fonu'nun yarattığı bir etkiydi. Aşağı yukarı 300 milyar Türk lirası Kredi Garanti Fonu'ndan bu hamle yapıldı. Fakat arkadaşlar, bu hamle yapıldı ama o zaman da söyledik, bunu yazdık, ben en azından yazdım, dedim ki: Ya, tamam da, bu krediler nasıl veriliyor bir kere ve hangi risk analizi yapılarak veriliyor? Bunların çoğu geri dönüşsüz krediler olacak, batık krediler olacak ve finansal sistemi tıkayacak. Nitekim olan da böyle bir yerde.
Sürem bitti. Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)