GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:103
Tarih:16.07.2019

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde söz aldığım 4'üncü madde teklifin 3'üncü maddesiyle ilişkilidir. Bu iki maddeyle bankaların Merkez Bankasına ayıracakları zorunlu karşılıklarının değiştirilmesi düzenleniyor. Bu sayede bankalara sermaye anlamında bir kolaylık getirilerek piyasaya ek kredi imkânı sağlanmasının amaçlandığı ifade ediliyor. Hâlihazırdaki uygulamada bankalar bilançolarının pasifinde yer alan topladıkları mevduat, kullandıkları krediler gibi kalemler için zorunlu karşılık ayırmak zorunda bulunuyorlar. Görüştüğümüz düzenlemedeyse Merkez Bankası bankalardan bilanço içi ve bilanço dışı tüm kalemleri için zorunlu karşılık ayırmalarını talep edebilecek. Yani Merkez Bankası bankalardan aktif kalemleri için de zorunlu karşılık ayırmalarını isteyecek. Örneğin, bankaların hâlihazırda kullandıkları opsiyon, swap, futures gibi türev işlemler bilanço dışında tutuluyor. Ama bu işlemlerden ettikleri kârlar bilanço içinde gösteriliyor. Düzenleme yasalaştığında bu türdeki türev işlemler için karşılık istenecek. Düzenlemeden anlaşılan, bankaların Merkez Bankasında tuttuğu zorunlu karşılıklar için aktiflerinde yer alan krediler ile türev araçların da hesaba katılacağı şeklinde. Ancak bunun hangi yönteme, formüle bağlı kalınarak yapılacağı maalesef düzenlenmemiş. Ayrıca zorunlu karşılıklarla tam olarak hangi ekonomik amaca ulaşılmak istendiğinin de ne gerekçede ne de Komisyon görüşmelerinde net olarak ifadesi yok.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz maddeye konu olan zorunlu karşılıklar aslında bir para politikası aracıdır. Özellikle 2008 krizinden sonra zorunlu karşılık düzenlemesinin temel amacını bankacılılık sisteminin likidite yönetiminde sağlıklı sürdürülebilirliği temin etmek oluşturuyordu. Örneğin, bankalar ortalama mevduat süresi otuz dört-otuz beş gün olmasına rağmen beş yıllık, on yıllık krediler vermekteydiler. Dolayısıyla beş yılda, on yılda bankacılık sisteminin başına ne tür bir sorun geleceğini önceden kestirmek mümkün olmadığı için zorunlu karşılık oranları tekrar Merkez Bankasının gündemine alınmış ve aktif bir araç olarak kullanılması için düzenlemeler yapılmış. Fakat görüşmekte olduğumuz Merkez Bankasının bankalardan bilanço içi ve bilanço dışı tüm kalemleri için zorunlu karşılık ayırmalarının talep edilmesini sağlayan bu düzenleme, sektör ve firma bazında bundan belki kırk elli yıl önce uygulanan selektif kredi politikası benzeri bir uygulamayı hatırlatıyor. Bu türde politikalar günümüz dünya finansal sisteminin terk ettiği uygulamalar.

Esas itibarıyla, kredi vermekten imtina eden yabancı sermayeli bankacılık sisteminin ve iktidarın keyfî yatırımlarının yükü son yıllarda kamu bankaları üzerine binmiş durumda. Kamu bankalarının görev zararlarının hangi seviyeye ulaştığı konusunda elimizde yeterli veri bulunmuyor. Bundan dört yıl önce toplam kredilerin içinde özel bankaların payı daha büyükken bugün kamu bankalarının payı ağırlıklı bulunuyor. Kamuoyunda yer alan iddialar, Hükûmetin kamu bankalarına faiz oranları üzerinde baskı yaptığı şeklinde. Tüm bunların ardından yapılan bu düzenlemenin özel bankalar üzerinde de bir baskı unsuru olarak uygulanacağı şüphesini doğuruyor.

Konu üzerindeki dünya örneklerine bakıldığında bu tür uygulamaların Çin, İsrail, Brezilya gibi ülkelerde uygulandığı görülüyor. Ancak Çin ve İsrail'de bugün modern dünyanın uyguladığı ve ülkemizin de takip ettiği piyasa ekonomisi uygulamaları kullanılmıyor. Çok yanlış iki örneği kendimize model aldığımız anlaşılıyor. Ülkemiz Merkez Bankasının kendi uyguladığı politikalar dışında ekonomik altyapısı bambaşka ülke örnekleri üzerinden hareket ederek araçlar geliştirmesi çelişki yaratıyor. Bu yönde uygulamalar, Merkez Bankasının esas sermayesi olan güven konusundaki sorunu artırmaktan başka bir anlam ifade etmez.

Maddenin ikinci fıkrasında yer alan bilgi paylaşımı konusu da güven hususunda çekinceler doğuruyor. Merkez Bankamız, uluslararası finansal sisteme entegre bir biçimde faaliyet yürüten bir kuruluş. Uluslararası piyasa oyuncularının kişisel bilgileri bahsinde soru işaretleri oluşturacak bu tür düzenlemelerin iyi yönetişim ve güçlü iletişim esaslarına uygun bir koordinasyon sonucu yapılması gerekir. Bugün dünyada Merkez Bankasının en önemli politika aracı piyasayla kurduğu iletişimdir. Piyasada oluşabilecek endişeleri giderecek iletişim kanallarını oluşturmak, iyi yönetişimin olmazsa olmaz koşuludur. Geçmişte Türkiye'de ve dünyada başarılı olan uygulamaların klasik politika araçlarının yanında güçlü iletişim kanallarını da kullanmış olduğu ortadadır. Ekonomimizin her geçen gün daraldığı, ülkemizin 2008 küresel krizinden bu yana ilk defa iki yılı küçülerek tamamlayacağı anlaşılan günümüz koşulları tüm makro göstergelerde kendisini hissettiriyor.

Bozulan ekonomik tablonun yansımaları ve sonuçları memleketim Erzurum'da da çok net okunabiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) - Erzurum'da gençlerimiz işsiz, uzun bir zamandır yatırım yok. 1950-1960 arası yapılan Tortum Hidroelektrik Santrali, şeker fabrikası, kombina, Atatürk Üniversitesi ve 1960 sonrası açılan Aşkale Çimento hariç Erzurum'a istihdam yaratacak bir çivi çakılmış değildir. Bugün de Erzurum'un nakit parası, maalesef belediye şirketleri, İstanbul merkezli marketler ve sosyalleşme bakımından insanımızın hoşuna gitse de alışveriş merkezlerindeki İstanbul merkezli firmalar tarafından her gün piyasadan emiliyor. Para Erzurum'da kalmıyor, Erzurum'da gelir çarpanını artıramıyoruz, işsizliği önleyemiyoruz, göç devam ediyor. Erzurum'a yazık ediliyor. Erzurum sahipsiz değildir.

Sözlerime son verirken, söz konusu düzenlemenin krediye dayalı bir büyüme modelinde ısrar edilmesinin bir aracı olarak kullanılabileceğini, bankaların bazı aktifleri nedeniyle baskılarla karşılaşabileceğini ifade eder, saygılar sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)