GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:103
Tarih:16.07.2019

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yani konu esas itibarıyla oldukça teknik bir konu ve benden önce konuşanlar da esasında önemli noktalarına değinmiş oldular. Dolayısıyla, ben de biraz onların üzerinden birkaç şey söylemek istiyorum fakat onların değinmediği, belki de değinilmesi gereken ilk noktadan başlayalım. Merkez Bankasıyla bu kadar oynamak diyeyim yanlış bir tutum. Yani şöyle ifade edeyim size: Dünyadaki düzen merkez bankalarının bağımsız olmasını gerektiriyor. Bu şu demek... Bunun arkasındaki fikri de biliyorsunuz, neoliberal iktisat politikalarının temel argümanlarından biri bu, deniyor ki: "Siyasetçi para arzına dokunmasın, dolayısıyla faizlere etki etmesin." Biliyorsunuz, makroekonomide iki tane politika aracı var: Bunlardan biri, para politikası; diğeri, maliye politikası. Maliye politikası, vergi politikası daha uzun süre etki üreten, uzun süreye ihtiyaç duyan bir politika aracı fakat para politikası öyle değil. Para politikasıyla para arzını artırarak, azaltarak faizleri etkilemeniz mümkün ve dolayısıyla da ekonomideki yatırım, tasarruf, tüketim vesaire gibi değişkenlere doğrudan etki etmeniz mümkün. Fakat, Amerika'da o tarihlerde, 1980 öncesinde yapılan gözlemlerde, iktisat teorisinde deniyordu ki: "Siyaseti merkez bankasından yani para politikalarından uzak tutalım, bulaşmasınlar." Bu, bir anlamda model oldu ve bu model bütün dünyaya yaygınlaştı ve biz de bu modeli benimsedik biliyorsunuz. Neoliberal iktisat politikaları denilen bu model, merkez bankasının bağımsızlığını gerektiriyor fakat tabii ki bu, tartışılabilir bir şey yani merkez bankalarının tümüyle bağımsız olması konusu yeniden tartışılabilir birçok şey gibi. Yani bugün itibarıyla bakarsanız, serbest piyasa ekonomisinin de eskiden olduğu kadar etkin olmadığına, sorunları çözmediğine dair genel kanaat giderek yaygınlaşıyor. Dolayısıyla da serbest piyasa ekonomisinin yanı sıra iradi kararlarla yani devletin, hükûmetlerin iktisada, ekonomiye karışmasıyla da bileşen yeni modeller üretmek mümkün ama bunlar şu anda bizim konumuz değil. Şu anda bizim konumuz olan şey, bir krizdeyiz, yürütme bunu kabul etmiyor, birtakım garip ifadelerin arkasına sığınıyor fakat bütün yaptığı da... Yani -yaptığından kastettiğim- bize, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen yasalar, esas itibarıyla Hükûmetin yaptığı yanlışların doğrudan doğruya bizi bir krize getirmiş olduğunu gösteriyor. Bunlardan en önemlisi de Merkez Bankası meselesiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanının iddiası ve tutumudur. Yani bu tutum öyle bir hâle gelmiştir ki gördüğünüz gibi ihtiyacımız olan yani Türkiye ekonomisinin faaliyet göstermesi için gereken parayı bulmakta zorlanıyoruz ve bütçemiz demin Komisyonda da söylediğim gibi tükenmiş durumda. Şimdi dolayısıyla da bir kaynak bulmak gerekiyor ve kaynak da -benden önceki konuşmacıların da söylediği gibi- şu an itibarıyla aşağı yukarı 46 milyar Türk lirası yedek akçe birikmiş durumda Merkez Bankasında. Bunun 40 milyar lirasının bu kanunla Hazineye ve dolayısıyla bütçeye kaydırılması isteniyor, bekleniyor. Evet, yani çok zorda olan bir Hükûmet böyle bir adım atabilir fakat burada en azından bizim tatmin olmadığımız konu: Bu parasal genişleme midir? Bize göre parasal genişlemedir, Durmuş Bey'in söylediği gibi. Peki, bu parasal genişleme içinde bulunduğumuz yüzde 15'lik, yüzde 20'ye giden enflasyona nasıl etki edecektir? Bununla ilgili olarak biz Plan Bütçede tatmin edici bir cevap alamadık. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı olarak gelmiş olan arkadaşa sorduğumuzda bize aynen şöyle söyledi: "Zaten likidite açığımız var 100 milyar lira. Dolayısıyla da buradan çıkacak olan 40-50 milyar lira esasında piyasayı rahatlatır ve enflasyonist bir etki üretmez." Ama o da çok emin değildi çünkü eğer merak edip de bakarsanız tutanaklara, görürsünüz: "Etkisi olmayabilir." dedi. Ama olabilir de, bunu bilmiyoruz ve bunu bilmediğimiz gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika daha.

BAŞKAN - Devam ediyor süreniz, devam edin.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Tamam, peki.

Dolayısıyla bizim de kanaatimiz odur ki evet yani gerekçesi makul gibi gözüküyor, yüzde 20 Ticaret Kanunu'ndaki yedek akçe oranı değil dolayısıyla yüzde 10'a indirmemizin bir uyum sorununu çözmesi vesaire vesaire olabilir ama açıkçası işin gelip dayandığı yer "Bir parasal genişleme midir, değil midir?" sorusudur. Bize göre bir parasal genişlemedir, dolayısıyla da bunun enflasyonla bağlantılı olarak düşünülmesi lazımdır. Benim görebildiğim kadarıyla, söylediğim gibi, Merkez Bankası Başkan Yardımcısının da bize verdiği açıklamalar bizi tatmin etmedi. Dolayısıyla da arkadaşlar, konuşmamın başında söylediğimden giderek şunu söyleyeyim: Merkez Bankasıyla bu kadar oynamak iyi bir şey değildir, en azından... Dünyaya meydan okuyabilirsiniz ama hani meydan okuyacak imkânlarınız varsa diyeyim. Sürem bitti.

Hepinize saygılar sunuyorum.

İyi akşamlar. (HDP sıralarından alkışlar)