| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 16.07.2019 |
MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.
AKP döneminde en fazla tartışma yaratan konulardan biri enerji politikaları oldu. Enerjide dışa bağımlılığı bitireceğiz diyerek ülke betona gömüldü, hidroelektrik santraller, termik santraller, Ege Bölgesi'nde jeotermal ve rüzgâr enerji santralleri ekolojik dengeyi katletti, insanları ise kanser etti. Memleketin tarım alanları, dereleri, yaylaları, yaşam alanları bir avuç saray şirketine peşkeş çekildi.
"Ülkeyi bir şirket gibi yöneteceğiz." diyerek ve bunu marifet sayan iktidar, bir taraftan talan ederken bir taraftan da sözüm ona çare arıyor, yasa çıkarıyor şimdi olduğu gibi.
Halkın şiddetle, sarayın aparatı olmuş hukuk mekanizmalarıyla susturulması, kandırılmasına karşı, "Kral çıplak." diye ses yükselten ekolojistler, demokratlar, sosyalistler cadı avına maruz kalıyorlar.
Enerji sorununda temel soru, "Kimin için enerji?" sorusudur. Düşünün, iki bin beş yüz yıllık insanlık tarihi mirası olan Hasankeyf'i, elli yıllık bir barajın suları altında bırakan bir siyasi akılla karşı karşıyayız, iki bin beş yüz yıllık bir insanlık mirası... İki bin beş yüz yıllık insanlık mirası, bir santral suyunun altında bırakılıyor ve bunun adı da "ihtiyaç" oluyor.
Şimdi, bunu yapanlar kuşkusuz insanlık tarihine karşı bir suç işliyorlar ve mutlaka ve mutlaka bunun hesabını verecekler. Fakat tahribat öylesine büyük ki telafisi neredeyse mümkün değil.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji Eylem Planı'nda "2023'te Türkiye kurulu gücünün yüzde 49'unu yenilenebilir enerji kaynakları oluşturacak." denmişti. Durmuş saat bile günde 2 defa doğruyu gösterir diyerek "Acaba?" dediğimizde o anda karşımıza yeni oyunlar çıkıyor. Bakanlık rüzgâr ve güneş enerjisi için hedeflerini geri çekiyor. Kaldı ki yenilenebilir enerji denen projeler de tam tersine sadece sözdedir. Örneğin jeotermal santraller yenilenebilir enerji diye bilinir, ancak gelin görün ki bırakın yenilenebilir olmasını, kirliliğin kaynağı hâline gelmiş durumda. Çünkü, örneğin deşarj sistemi pahalı olduğu için zehirli sular akarsulara, doğaya salınmaktadır. Aydın bu açıdan ölüme terk edilmiş bir kenttir.
Yine RES'ler yerleşim yerlerinin yakınına, kuş göç yollarına fazla sayıda kurulduğu için yenilenebilir statüsünden uzaklaşmışlardır. Maksat kâr olduğunda, yandaş şirketleri palazlandırmak olunca sonuç kaçınılmaz olarak budur.
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında biyokütle ve biyokütleden elde edilen gazlar da sayılmakta. Biyokütle ve biyogaz santralleri, doğada çürüyerek yok olacak biyolojik atıkların yakılarak enerji üretmekte kullanılan bir santral türü. Her türlü bitki ve hayvan artıkları ve atıklarından biyogaz üretilebiliyor. Biyogaz yakıldığında enerji veren gaz metandır. Doğal gazda metan oranı yüzde 85 iken biyogazda yüzde 70, yüzde 80 oranında gerçekleşiyor. Metan, küresel ısınmayı artıran, sera etkisi yaratan en etkili gaz. Sera etkisi karbondiokside göre 28 kat daha fazla.
Ortada büyük bir kandırmaca var. Lastik yakılarak elde edilen enerji yenilenebilir enerji olamaz, kaldı ki denetimsizlik ayrıca yeni ekolojik yıkımları getirecektir. Yapılması gereken, şişirilmiş enerji arzı politikalarından vazgeçilmesidir. "Ne yapalım, ihtiyaç var." denilerek halk ve doğa ölüme razı edilmeye çalışılmaktadır. Oysa ihtiyaç olan, bir avuç şirketin yürütmesine dönüşen iktidardan kurtulma mücadelesini yükseltmektir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)