| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 16.07.2019 |
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Her madde birbirinden önemli ama o öneme dair bir duygu da burada nedense hissedilmiyor. Madde 16 ve 17 de ülkede ağır bir reel sektör krizi olduğuna dair bir itiraf esasında. Bu krizin ödenemeyen borçlar yoluyla banka bilançolarına etki ettiği madde 16'da itiraf edilirken reel sektör krizinin bir yeniden yapılandırma ihtiyacı doğuracak kadar derin olduğu da 17'nci maddede itiraf ediliyor. Dolayısıyla bir reel sektör krizi olduğu kadar bankacılık sektörünün de bir krizin kapısında durduğu bu iki maddeyle ortaya konmuş. Dolayısıyla iki madde birlikte değerlendirilmeli.
O zaman şu tespitin altını kuvvetle çizelim: Ağır bir kriz hâli var. Üstelik bu kriz geçmiş krizlere de hiç benzemiyor. Geçmiş krizlerde birkaç bankayı yeniden yapılandırmak, kamuya dair bu değerlendirmeyi yapmak yeterliyken bu sefer Türkiye'de kılcal damarlara kadar hissedilen bütün KOBİ'lerin, bütün üreticilerin bu ağır krizi derinden hissettiği dolayısıyla çok yaygın yeniden yapılandırma ihtiyacının çok belirgin ve çok boyutlu olduğu için de çözülmesi zor bir krizle karşı karşıya olduğumuz açık. Yani bu tartışma esasında salt bir teknik tartışma olmanın ötesinde Türkiye ekonomisinin geneline dair kılcal damarlarında kriz çıkartacak kadar neyin yanlış yapıldığının tespit edilmesi zorunluluğunu karşımıza koyuyor. Dolayısıyla ilk yapmamız gereken iş, her şeyden önce niye bir kredi kriziyle karşı karşıya olduğumuzu tespit etmek olmalı. Şimdi, "Ne oldu?" yanıtını "Dışarıdan geldi, başkaları yaptı, bizden kaynaklanmadı." diyerek başkalarını suçlamak üzere kurgularla tartışırsak krize çare üretemeyiz. Dünyada bizim kontrol edemeyeceğimiz şeyler sürekli olacak zaten. Konjonktür değişecek, uluslararası gündem değişecek, beklemediğimiz şeyler olacak ama bize düşen, özellikle de iktidara düşen bu beklenmedik olaylar karşısında ekonomiyi güçlü kılacak adımları atmak olmalı. O zaman bu krizin nereden kaynaklandığını başkalarında sorumluluk aramadan kendimize bakarak ortaya koymamız gerekiyor.
Birincisi, bugüne kadar krediye dayalı ve kredi büyümesiyle ancak ayakta durabilen bir ekonomik düzen kuruldu. Üstelik de bu düzen içerisinde krediyi alan şirketlerin doğru, üretken, bir daha krediye ihtiyaç duymayacak şekilde gelir elde edecekleri alanlara yönlenmeleri için kamu yol gösterici bir rol üstlenmedi, onun yerine hep rantı işaret eden bir yöntem tercih edildi. Ne yaptı kamu? Rantı göstermek için Kamu İhale Kanunu'nu değiştirdi. Bunu yaparken işi bilene değil, yandaş gözükene rantçı ihaleleri vermeyi tercih etti. Dolayısıyla bilgi temelli bir "know-how" ekonomisi kurmak yerine kimi tanıdığının önemli olduğu bir "know-who" ekonomisi kurulmuş oldu. Bu yapı değişmediği sürece yarın biz yine burada bir kredi krizinden bahsediyor oluruz, üstelik bu seferkinden daha da derin olur ve yeniden yapılandırma ihtiyacını tartışıyor oluruz. O zaman esas tartışmamız gereken şey "Krediye bağımlı kurulmuş bu düzeni değiştirecek miyiz?" olmalı. Yani bugün bu düzenlemeyi yaparız, birkaç şirkete belki nefes veririz ama maalesef Türkiye ekonomisini kurtarmamız mümkün olmaz. Bir ay sonra, iki ay sonra, beş ay sonra, on ay sonra yeniden ve yeniden burada aynı şeyleri tartışıyor oluruz. Yani "Değişecek mi?" sorusunun yanıtı, korkarım ki bu torba yasaya bakınca değişmeyecek, hatta durum kötüleşecek.
Ranta dayalı bu düzen Kamu İhale Kanunu yaklaşık ayda ortalama 1 kez değiştirilerek kuruldu. Değişmeyeceğinin işareti tam da burada yatıyor. Şimdi, artık Kamu İhale Kanunu'nu değiştirmekten vazgeçtiniz, Kamu İhale Kanunu'na tabi olmayacak fonlar kurarak işi yürütmeye devam ediyorsunuz. Varlık Fonu, Kamu İhale Kanunu'na tabi değil; Turizm Ajansı, adı ajans ama fon, bu da kamu denetimine ve Kamu İhale Kanunu'na tabi değil. Bu anlayış değişmediği sürece krizden krize koşmaya devam ederiz.
Bu krizin ikinci sebebi: Kurallı işleyen bir ekonomik düzen tamamen yıkılmış vaziyette. Keyfî bir düzen kondu onun yerine. Parlamenter demokrasiyi yıktığınız günden bu yana, kredi krizi ve reel sektör krizi ağırlaşarak devam ediyor. Parlamenter demokrasi iyileştirilerek ve düzeltilerek Türkiye gerçeğine dönüştürülmediği her gün bu kriz derinleşmeye devam edecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Sayın Başkanım, bitirmek üzereyim ama biraz süre rica edeceğim.
BAŞKAN - Tamamlayalım.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Üçüncü sebep: Evet, uluslararası konjonktür değişti, gerçekten bugün içinde bulunduğumuz koşullar beş yıl önce içinde bulunduğumuz koşullardan farklı ama 2019 yılında koşulların bu olacağını 2013 yılında Amerikan Merkez Bankası dünya âleme duyurmuştu; gözünüzü kapattınız, kulağınızı "Bir şeyler olacak, hazırlanalım." diyenlerimize tamamen kapattınız ve sonra döndünüz "Biz oyuna bu şekilde devam edeceğiz." dediniz ancak bu kadar devam edilebiliyor, artık sınırına gelindi.
Evet, uluslararası konjonktür değişti ama beklenmedik bir şey değildi, biliyorduk; sizin yüzünüzden hazırlanmadık. Hazırlanmadığımız için de krizi kılcal damarlarımıza kadar hissediyoruz, tam da değiştirmemiz gereken anlayış bu. Başka yerde sorumlu arayarak değil, konjonktürü bahane ederek değil, onun değişeceğini bilerek ama kendi gücünün farkında olan hazırlıkları yapan bir anlayışa ihtiyacımız var. Dolayısıyla, mesele birkaç şirketin yeniden yapılandırılması falan değil. Mesele, bizim ne yapacağımız meselesi.
İzninizle, bir sonraki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Böke.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Evet, son kez tamamlamak üzere...
Teknik bir mesele değil ama teknik değerlendirirsek de şu gerçekle karşılaşıyoruz: Diyelim ki bu düzenlemede önerildiği gibi şirketlerin borçlarını yeniden yapılandırdık ve diyelim ki borçların değerine dokunmadık, bir varsayım yapıyorum. Borçlar olduğu gibi yeniden yapılandırıldı, ileride ödemek üzere şirketlere bir fırsat tanındı. Şimdi varsayım yapmadığım bir gerçeği ortaya koyuyorum, düzen de değişmedi, bu krizi çıkarmış olan koşullar neyse orada olduğu gibi duruyorlar. Günü geldiğinde o şirketler bu yeniden yapılandırılmış borçları ödeyebilecekler mi? Ne değişecek? Hiçbir şey.
Peki, başka bir varsayım yapalım. Diyelim ki yeniden yapılandırma yaptık, yaparken de şu teknik detayda belki de uzlaştık ve dendi ki birtakım kesintiler olsun, bankalar borçların bir kısmını üstlensinler. O zaman da soru şu: Bankalar bunun için kaynak yaratabilecekler mi, çare olabilecek miyiz? Reel sektör krizini yakan top gibi halk, bankalar ve şirketler arasında atıp durursak sonucun ne olacağını biliyoruz. O yakan top halkın elini yakmaya devam eder.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Selamlayalım.
SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - O zaman şunu önererek bitireyim: Bir yapılandırma yapılacaksa ne olması gerektiği belli. Önce parlamenter demokrasiyi kuracağız, bu sırada halkı bu borçtan kurtaracak bir yeniden yapılandırma işine girişeceğiz. Yoksulu, emekçiyi ve işçiyi koruyacağız. Yapmayacaksanız siz bırakın, biz yapmaya hazırız.
Tekrar teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)