| Konu: | On Birinci Kalkınma Planı'nın (2019-2023) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 18.07.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, Parlamentomuzun saygıdeğer üyeleri; hepinizi İYİ PARTİ adına ve şahsım adına saygıyla selamlarım.
Öncelikle, dün Irak'ta kaybettiğimiz şehitleri tekrar rahmetle anıyor ve bugünkü sel felaketi nedeniyle Düzce için bütün Türkiye'ye geçmiş olsun diyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, öncelikle, bizim İYİ PARTİ olarak Türkiye imanımız şudur: Türkiye güçlü bir ülke olmak için her şeye sahiptir. "Güçlü bir Türkiye için her şeye sahibiz." noktasından hareket ediyoruz; bu plana bakışımız da Parlamentodaki çalışmalara katılışımız da siyasetteki duruşumuz da bu noktadandır. Kalkınma, sadece bir kaynak meselesi değildir hatta en az olarak bir kaynak meselesidir. Kalkınma, esasında kaynakları bilimle, ahlakla ve adaletle buluşturma kabiliyetidir. Bakın, dünyada kaynağı olan ülkeleri bir liste yapsak ve kalkınmış ülkeleri bir liste yapsak, inanın örtüşenin çok az olduğunu göreceğiz. Dolayısıyla Türkiye'de esasında temel mesele, Türkiye'nin kaynaklarını bilimle, adaletle ve ahlakla birleştiren bir kompozisyon yaratmaktır. Ta başından söyleyeyim, Sayın Oktay'ın sunumu için çok teşekkür ederim, hele adalet ve hürriyet konusundaki konuşmalarının âdeta bizi harikalar diyarında dolaştırdığını da ifade etmek isterim. Türkiye, bölgesinde ve dünyada kalkınma için en az dezavantajlı ülkelerden biridir ve başındadır. Bu vesileyle ortak akıl ve potansiyeli uygulama gereği vardır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, kalkınma planları 20'nci yüzyılın hikâyesidir ve genellikle Sovyetlere dayanır. Bunda tabii 1929 Büyük Dünya Bunalımı'nın ve kapitalist dünyanın iki yüzyıllık ezberini bozan bir modelden vazgeçmesinin ve İkinci Dünya Savaşı'nın etkileri çoktur. Dünya bunun çok kaymağını yemiştir ama yazmakla kalkınma olsaydı Sovyetler ayakta dururdu. Kalkınma bir yapma meselesidir, yazma meselesi değildir; bu da samimiyet korelasyonuyla alakalıdır. 2006'ya kadar baktığımızda, 60 kadar ülke kalkınma planı uyguluyordu. 2006'dan 2018'e, dünyada bir kalkınma planı uygulamasının çok arttığını görüyoruz, yaklaşık 135 ülke plan uyguluyor fakat planların muhtevası değişmiş; artık klasik kalkınma planları yok, stratejik planlar var ve Türkiye de bunlara geçmeli, bir geçme çalışmalarının olduğunu da biliyoruz.
Türkiye, bu hikâyeye 1961 Anayasası'yla başlıyor ve ilk plan 1963'te. Birinci ve İkinci Plan'ın esasında dünyaya bile örnek gösterilecek bir başarı hikâyesi var. Esasında Türkiye, bu planlamayla Devlet Planlama Teşkilatı gibi devleti komple yürütebilecek bir kuruma da sahip oluyor. İstisnaları yok mu? Var. Hep planlı dönem olmuş ama 1977'de, 1984'te, 1994'te Türkiye yıllık plan yapamamış, bunun yerine yıllık programlarla geçiştirmiş değişik nedenlerle. Anayasa'nın 166'ncı maddesi; kamu için emredici, özel sektör için yol gösterici.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlar, elimizde On Birinci Plan var, bugün görüşmesini yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın Plan ve Bütçe Komisyonuna sunduğu, orada görüşülen, burada da bugün kendine özel tarzıyla görüşülüp sizlerin takdirine bırakılan bir plan.
Ancak şunu belirtmek lazım ki "Usul esastan önce gelir." diye bir kavram var. Planların başarısı için iyi bir hazırlanma dönemi geçmesi lazım ve bu hazırlanma döneminin temel noktasında da -özellikle kalkınma planıysa- toplumla buluşması lazım, toplumla kucaklaşması lazım. Bu planın Türkiye'nin gündeminde ticaret odaları gibi, sanayi odaları gibi, sendikalar gibi, siyasi partiler gibi bütün mahallerde günlerce çok ciddi tartışılması lazım ama inanın, Sayın Oktay'ın bu planı Plan ve Bütçe Komisyonunda sunumundan itibaren, bugün dahi, medyada bile 1'inci, 2'nci, 3'üncü, 4'üncü sırada yer almadı. Biz bu işleri biraz saklayarak götürüyoruz. Bu plan üniversitelerde tartışılmadı, bu plan ticaret ve sanayi odalarında tartışılmadı. Biz katma değer vergisinin bile ticaret ve sanayi odalarında nasıl tartışıldığının, Gelirler Genel Müdürlerinin ticaret ve sanayi odalarında il il dolaşarak bunu anlattığının şahitleriyiz, bir planın toplumda tartışılmasının ne demek olduğunu görerek bilenlerdeniz. Bugün bunun tartışıldığı yok. Bugün burada, herhâlde Anayasa'nın 166'ncı maddesinin bir gereğini yapıyoruz ve o nedenle zaten bir telaşe içerisindeyiz; sadece planla değil, bütün Parlamento operasyonumuz. Ne diyor Ziya Paşa: "Ulaşır menzil-i maksuduna aheste giden, tiz-i reftar olanın payine damen dolaşır." Evet, eğer uygun gidersek hedefe ulaşırız, acele edersek ayaklarımıza eteklerimiz dolaşır ve dolaşıyor. Bakın, on yedi yıl ne diyor bize? On yedi yıl bize şunu diyor: "İyiydik, durduk, geri dönüyoruz." Bu rakamlar böyle diyor. Sayın Oktay burada söyledi ama bir yapılanları, bir de 3 trilyon doları bir yere koyarak karşılaştırmak lazım. Kedi ve ciğer gibi "Yapılanlar buysa 3 trilyon dolar nerede; 3 trilyon harcandıysa yapılanlar nerede?" diye bir de sorgulamak gerekir. Ben onun için şöyle söylüyorum: Eğer usule riayet edemezsek esasta isabet edemeyiz ve edemiyoruz. Zaten düşüşümüzün sebebi de bu.
Çok değerli milletvekili arkadaşlar, bu planlar normalde Türkiye'de "beş yıllık plan" diye adlandırılır; Birinci Beş Yıllık, İkinci Beş Yıllık ve On Birinci Beş Yıllık Plan'dır. Bu plan 2019 ve 2023 yıllarını kapsar. Yani bu plan eğer 2019 yılını kapsıyorsa bu planın 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmesi lazımdı. Bu plan, atın arkasından koşan seyis gibi; yetişecek de ata binecek de bunu sürecek de istikameti bulacak. Ya, bizzat Sayın Oktay söyledi. "Bu planlar, bütçelere şekil veren dokümanlardır." Biz 2019 bütçesini bitiriyoruz arkadaşlar, yaptık, bitiriyoruz. Yani bu usul çerçevesinde, böyle usullere riayet etmezsek esasta da tabii ki bunları yapamıyoruz.
Bakın, aynı tartışma Merkez Bankasında da oldu. Biz bir şey sorduk, Sayın Yılmaz dedi ki: "Bu Merkez Bankası bağımsızlığı Allah'ın emri değil. Ya yazdığınıza uyun ya da yaptığınızı yazın." Sayın Oktay Merkez Bankası Kanunu'nu açtı ve araç bağımsızlığından bahsetti. Yani o zaman yapın. O zaman Türkiye'de Cumhurbaşkanı dâhil hiç kimse faiz konusunda beyanat veremez. Zaten, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin de ortaya çıkışı bu. Yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini öne sürenlerin bizzat başkanlık sistemiyle ilgili çok daha olumsuz görüşleri var. Ama bakıldı ki mevcut sisteme uymuyor Sayın Erdoğan, Erdoğan'a uygun bir sistem oluşturma kararı verildi, benim şahsi kanaatim budur.
Şimdi, nedir mesela ihtiyat akçesi Merkez Bankasındaki? İhtiyat akçesi, köylünün tohumluk buğdayıdır. Bir köylü, bir çiftçi tohumluk buğdayı ne zaman değirmene götürür, ekmek yapar? Ne zaman yaparsa biz de bu ihtiyat akçesini şimdi işte Hazineye götürüyoruz. Ne zaman yapar? Kıtlık zamanlarında, son noktadır artık, değil mi? Tohumluk buğday değirmene gider mi? Gitmez. Ha, eğer bu Merkez Bankasına ait bir kanun gelseydi Meclise, bunu görüşürken bu ihtiyat akçesini görüşseydik yerden göğe kadar haklıydınız. Biz zaten söylüyoruz, Merkez Bankasının bugün artık ihtiyat akçesine ihtiyacı yok. Sayın Yılmaz'ın deyimiyle söyleyeyim: Zaten, ihtiyaç akçesinin bu kadar kârlılığının olması da Merkez Bankasının ne kadar başarısız yönetildiğinin bir göstergesi. Ya, burası şirket değil yani kâr ettikçe başarı... Kârlılık ile başarı arasında doğru orantı çok söz konusu değil. O nedenle, bir şey söyleyip başka bir şey yapmada cidden maharet sahibi olduk, bunları vurgulamak istiyorum.
Şimdi, bu kalkınma planının bir önemli maddesi, dünya ve Türkiye'yle ilgili değerlendirme. Son beş yılda şöyle bir şey oluyor Türkiye'de hatta 17-25'ten beri: Kötüyüz, ee, dünya da kötü. Ben mesela, bir açıklama hatırlıyorum; "Ya, yolsuzluk var ama dünyada da var canım." Biz kötüysek herkes bizden kötü zaten ama iyiye gelince biz herkesten iyiyiz.
Şimdi, efendim, değerli parlamenter arkadaşlar, dünya kötü değil, dünya dünden daha iyi bir dünya, evet. Ama biz sadece dünyanın siyasi gündemini takip ediyoruz, biz sadece ana aktörlerle uğraşıyoruz, sanki dünya da bu ana aktörlerle uğraşıyor.
Bakın, ben başka ülkelerin 2023 hedeflerini söyleyeyim size: Amerika, 62 bin dolardan 72 bin dolara çıkıyor. Amerika, 2016 yılında her vatandaşının cebine 2.400 dolar koydu. Çin, her vatandaşının cebine bin dolar koydu bir yılda. Almanya, 845 euro koydu. Biz, 75 dolar koyduk. Eğer bizim millî gelirimiz 8.500, Almanya'nın 50 binse, Almanya yüzde 1 kalkındığında bizim yüzde 6 kalkınmamız lazım ki eşit olalım ya. Bu, böyle bir şey. Ancak o zaman eşit olabiliyoruz, biz onun üzerinde kalkınmalıyız.
Bütçe konuşmasında da eski bir sayın bakan geldi buraya ve dedi ki bu uluslararası kuruluşlarla ilgili: Zengin ülkeler kulübündeki ortalama büyümenin üzerindeymişiz biz. Tabii olacağız. Almanya 2 büyürse bizim 8 büyümemiz lazım. Bu, böyle bir şey, bunun aksine bir şey söz konusu değil.
Bakın, dünyada İrlanda 75 bin dolardan 91 bin dolara geliyor. Çin, 2008'de 9.600 dolar, 2013'te 13.700 dolar. 1,5 milyar Çinliden bahsediyoruz, her biri bir Türkiye vatandaşından daha zengin. Onun için de artık, Çin'in el koyduğu bir yerden elini çektiremiyoruz. Onun için de Sayın Cumhurbaşkanımız gidiyor ve maalesef -hicap duyuyorum- "Sincan mutlu." diyor.
Çok değerli arkadaşlar, dünya insansız ordulara hazırlanıyor. Bakın, Amerika 2009'da kriz geçirdi, yüzde 9 işsizlik vardı, bugün 3,6 işsizlik var. 3,6'ya düşmüş. 4 firma, 4 şirketin toplam piyasa değeri 3,4 trilyon dolar; 140 ülkenin millî gelirini topluyoruz, daha fazla ediyor. Nasıl bir kötülük dünyada yani? Dünyayı, artık, bugün genç milyarderler coşturuyor; yüzlerce genç milyarder var, dolar milyarderinden bahsediyorum. Biz biraz açalım bu dünyaya kendimizi. Bizde işler iyi gitmiyorsa, dünyada da işler iyi gitmiyor değil. Onun için mi etrafımızda bakanların, bürokratların çoğu Amerikan menşeli eğitimli? Hepimiz, evladımız, çoluğumuz çocuğumuz, torunumuz... Türkiye'den giderek medet ummayan bir yönetim kademesi oluştu.
Şimdi, dünyanın merkezi Pasifik'e kayıyor, bu değişim var dünyada ve bu değişimin ortasındayız ve maalesef, bu zenginlik, bizim yüzümüzden bize uğramadan gidiyor; saklıyoruz, saklanıyoruz.
Çok değerli milletvekili arkadaşlar; bakın, bu planın makro hedeflerine baktığımızda çok canlı bir şey gözümüze çarpıyor. 2013'te, Onuncu Plan'ın 1'inci maddesinde "2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planı ülkemizin 2023 hedefleri doğrultusunda..." deniliyor, gidiyor. Ne oldu bizim 2023 hedeflerine?
Bakın, Yeni Türkiye Sözleşmesi var; 2012'de 63 madde, daha sonra Sayın Ahmet Davutoğlu 100 maddeye çıkarmış. Fert başına millî gelir 25 bin dolar, ihracat 500 milyar dolar, işsizlik yüzde 5; bir zengin Türkiye. Bunu, 600 AK PARTİ milletvekili adayı ve on binlerce teşkilat mensubu 24 Haziran 2018 seçimlerinde tek tek anlattılar, öyle değil mi? Bırakın onu, bakın, bu beyannamede, AK PARTİ'nin 2018 beyannamesinde 102 defa geçiyor, 31 Martta da geçiyor. Sayın Cumhurbaşkanı 31 Mart seçimleri için "2023 hedefleri" diyor ya. Ne oldu? Mecliste geçen bütçe görüşmelerinde konuşurken ben dedim ki: Bugün itibarıyla 2023 hedefleri, çay kahve toplantısında yazılmış gibi geliyor. Sayın Oktay 3 defa "2023 hedefleri" dedi, Ulaştırma Bakanı 7 defa, Aile Bakanı 8 defa, Millî Eğitim Bakanı 8 defa. Bir kişi dememiş, o biliyormuş bunların hikâye olduğunu; Berat Albayrak, hiç ondan bahsetmemiş.
Şimdi, arkadaşlar, esasında şunu söylemek lazım: 2023 hedefleri, Sekizinci Plan'da 2023 Türkiyesiyle beraber getirilmiş. Aslında heyecanlandıran "Haydi Türkiye!" diyen hedefler, aslında yakalanamasa da yaklaşılabilir hedefler ve biz bunları duyduğumuzda da heyecanlandık. Fakat ne yaptık? Türkiye'nin bunu yakalama, yaklaşma potansiyeli vardı. Ne yaptık biz? Birden durduk 2007-2008'de. Ergenekon, Balyoz, 2010 referandumu, FETÖ süreçleri ile FETÖ'yle beraber orada bir kısmını harcadık. Bir kısmını çözüm sürecinde, Oslo'da, Habur'da, Sur'da harcadık. Kalanını da Türk devletinin ve milletinin tarihi kodlarına ters Suriye, Irak ve çevre dış politikalarda harcadık; biz harcadık, bunu tamamen.
Şimdi, bu On Birinci Plan'ın 2023 hedefleri 2008'de, 2012'de sahip olduklarımız; dönüyoruz, onu arıyoruz.
Çok değerli arkadaşlar, bakın, Dokuzuncu Plan, Onuncu Plan ve 2023 hedefleri çöpe gitmiş. Zaten, demokrasi, temel hak ve hürriyetler konusunda bir şey söylemeye gerek yok, adalet konusunda bir şey söylemeye gerek yok. 6 Mayıs 2019 YSK kararı tek başına Türkiye'deki adalet sisteminin fotoğrafıdır, hiç başka bir şey söylemeye gerek yok, bu fotoğraf yeter. Yani biz bugünkü siyasi iradenin yürüdüğü yolu biliyoruz. Şimdi, bize diyorlar ki: "Buna onay verin."
Şimdi, adamın biri köyün başında duruyor, ileriden bir genç geliyor. Genç diyor ki: "Amca, Aşağıbelen köyüne ne kadarda gidilir?" Adam ses çıkarmıyor, genç yürüyor. Bir müddet sonra adam diyor ki: "Delikanlı, bir saat, kırk beş dakikada gidersin." Genç kızıyor "Be amca, biraz önce niye söylemedin?" diyor. "Be oğlum, yürüyüşünü bilmiyordum ki yürüyüşünü gördüm." diyor. Şimdi, bu kadar yürüyüşten sonra bu On Birinci Plan'la ilgili nasıl "evet" diyelim arkadaşlar? Siz de diyemezsiniz esasında. Bunları açık açık konuşmamız lazım. Bakın, pozitif bir eleştiri. 2023 orada; Dokuzuncu Plan burada, Onuncu Plan burada. Bunlarla ilgili nasıl diyebiliriz?
Saygıdeğer milletvekilleri, makro hedefler konusunda bir konuya gelmek istiyorum. Bakın, bu planda yıllık büyüme oranı yüzde 4,3 ama bu plan 2019'u da kapsıyor. Eğer bu planda ortalama 4,3 ise bu -bakın, 2019'u kaybettik eksi 1,5'la- şu demek: Beş yılda 21,5 büyümemiz var -ortalama rakamları söylüyorum- 2019'u çıkardığımızda 17,2; 1,5'u düştüğümüzde 15,7; 5'e böldüğümüzde Türkiye'nin bu plan döneminde ortalama büyümesi 3,14. Gerçek bu. Ya da diyeceksiniz ki: "Hayır, biz ortalamayı yazdık." O zaman da geriye, 2020, 2021, 2022, 2023'e 5,6 kalıyor ki bu, gelişmekte olan ülke ortalamasının üzerinde, biz bunu hiç yakalayamadık. Burada bir hesap yanlışı var veya hesap yok da yazma var.
Başka bir şey söyleyeyim. Diyorsunuz ki: "Biz 2023 yılında 9,9'luk işsizlik hedefini yakalayacağız." Şimdi, arkadaşlar, bakın, 2012'de yüzde 9,2'ymiş işsizliğimiz, altı yılda yüzde 5,4 büyümüşüz. Ne olmuş? İşsizlik oranımız yüzde 13; artmış. Yani sizin büyüme politikanızın hastalıklı olduğunu -"Dutch disease" dedikleri bu Hollanda hastalığı- yani istihdam sağlamayan büyüme olduğunu çok kişi söyledi. Bir şekilde şimdi nasıl olacak da hem arabanın hızı düşecek ama mesafeyi daha fazla alacağız? Şimdi diyorsunuz ki: "5,4'le düşüremediğimiz, yükselttiğimiz..." Sizin hesabınızla, TÜİK'in hesabıyla... Çünkü artık TÜİK'in hesabı var; kimsenin güvenmediği, benim de itibar etmediğim. Yani mesafe büyüyecekse TÜİK şöyle yapıyor: "1 metre, 80 santimdir." diyor, 1 metreyi 80 santim olarak tanımladığımızda mesafe büyüyor. Kısalacaksa da "1 metre, 150 santimdir." diyor, kısalıyor yani artık böyle bu. Çünkü biz kampanyayla istihdam artışı sağlama peşindeyiz. Hani, camiler için yaparız ya "Pencereler kimden?" "Benden." "Tuğlalar kimden?" "Benden." gibi "Kim, kaç işçi alacak?" İyi ki Türkiye... Bunların fazla izlenmediğini düşünüyorum uluslararası arenada. Hakikaten üzüyor beni. Kampanyayla olur mu ya! Bak, kampanyayla yüzde 13 oldu ve gidiyor. Dünyayı tekrar keşfetmenin gereği yok, bunlar bilinen şeyler.
Şimdi, başka bir şey söyleyeyim, bunu Sayın Yılmaz Komisyonda da söyledi: 2018 millî geliri Türk lirası olarak 3 trilyon 701 milyar TL, 2023 millî geliri 7 trilyon 453 milyar. 4,3 büyüme öngörüyorsunuz. Hesabı ortada işte, burada iktisat bilenler var, matematik bilenler var; 3,14. Ama 4,3 dediğimizde, yüzde 5 enflasyon dediğimizde de burayı bulmuyor, yüzde 15'lik bir artış var; 4,3'ü çıkardığımızda 10,7'lik bir deflatör var. Yani ya bu enflasyon hesabında bir yanlışlık var ya bu millî gelir rakamında bir yanlışlık var. Bununla ilgili doğru ve uygun bir şey olursa teşekkür ederim ki ben Sayın Oktay'a soruların cevapları için de çok teşekkür ederim. Yani hakikaten, sizin şahsınıza ve CV'nize yakışır bir şekilde hemen bu cevapları aldık, sonsuz teşekkür ederim gerçekten.
Şimdi değerli arkadaşlar, çalışma çağında 61 milyon nüfusu var Türkiye'nin, iş gücü piyasasında 32 milyon kişi var. 28 milyon çalışıyor; 22 milyonu kayıtlı, 6 milyonu kayıt dışı diyoruz yani devletin kayıtlarında 22 milyon var, 4 milyon işsiz var. Türkiye'nin istihdamdaki nüfusu yüzde 51, bizim gibi ülkelerin yüzde 64. Türkiye, 38 milyonu çalıştırma iştahına sahip olmalı. Böyle hesaplanır bu esasında. Böyle hesapladığımızda da Türkiye'nin işsiz sayısı 4 milyon değil, Türkiye'nin işsiz sayısı 9 milyon. Buna göre yapmamız lazım.
Çok değerli arkadaşlar, bir başka konuya geleceğim ben. Bakın, bu plana göre Türkiye'de 5 milyon kişi yaşamıyor, ya yaşamıyor ya da Sayın Yüksel Özkan diyor ki: "Hocam, yaşıyor ama bunlar yemiyor, içmiyor, harcamıyor, kazanmıyor."
Çok değerli arkadaşlar, Türkiye'de 5 milyon mülteci var, 5 milyon. Bunların Türkiye'nin kalkınmasına olumlu ya da olumsuz etkisi sıfır mıdır? Bu plan bu konuda sessiz, yok bu planda, burada yok, bunlarla ilgili yok, 5 milyon kişi yok. Ya diyeceğiz ki "Bunlar yok." ya da "Bunlar yemiyor, içmiyor, harcamıyor."
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım -zamanı da uygun kullanmak açısından- bizim önerimiz şudur: Şu önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı kalkınma planını gelin, yıllık program olarak kabul edelim; hep beraber, 1 Ocak 2020'de başlayacak, Türkiye'ye yakışır bir plan oluşturalım. Giresunlu bir kızımız için hepimiz bir araya geldik de Türkiye'nin planı için gelemeyecek miyiz? Şu ortak akıl Türkiye'ye bir çıkış planı yapamayacak mı? Gelin, yararlanın bundan, hepimiz için yararlanın çünkü fakirlik hepimize, zenginlik de hepimize. Bunu yapalım, bizim önerimiz parti olarak bu. Bunu yapmış Türkiye 1977'de ve daha önceki yıllarda. Çünkü bu plan, zaten kendini yitirmiş, ölü doğmuş. Bu plan, plan tarihinde önemli bir özelliğe sahip, dünya plan tarihinde; geçmişi de planlıyor, geçmişi de planlıyor.
Başka önemli bir şey söyleyeceğim: Bu planın zamanın ruhuna uygun hedeflere vurgu yapan bir mottosu, bir sloganı, bir mesajı yok. Bu planı kim okursa okusun, kim bakarsa baksın bu planın Türkiye'yi ileriye taşıyacak bir kapasitesi, hacmi, yönü, yöntemi yok; bu plan kupkuru bir metin.
Ve bir başka şeyi daha söyleyeyim: Bu sosyal güvenlik verilerinin ortadan kalkması gibi, maalesef, artık Dokuzuncu ve Onuncu Planlardaki veriler kadar, tablolar kadar bile yok. Kuru bir roman, roman havası var. Bu plan heyecanlandırıcı değil. Bakın, 2023 öyle değildi, 2023 heyecanlandırıcıydı; "Hadi Türkiye." diyordu, "Hadi Türkiye." Bu planda bu da yok. Bu plan, âdeta bir aç çocuğun ağzına verilmiş bir şekersiz ciklet gibi bu plan. İnanın ne karnı doyuyor ne umudu artıyor, isteyen çiğnesin ama biz çiğnemeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Tatlıoğlu.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.
Çok değerli arkadaşlar, On Birinci Kalkınma Planı 209 sayfa, 2 bölüm, 845 madde. Bu plan Onuncu Plan'daki "O olacak, bu olacak, şu da olacak." gibi, On Birinci Plan'daki "O olacak, bu olacak, şu da olacak." gibi; hedefsiz. Türkiye'ye yön çizen bir plan değil.
Hazreti Türkistan'ın bir deyişi var: "Beşer basiga destar sarar, ilmi yok neye yarar / Okun yok, yayın gerer, ahir zaman şeyhleri." Bizim okumuz yok ama ha boyuna yay geriyoruz; "O olacak, bu olacak, şu da olacak." Biz yay germeye talip değiliz, biz ok atmaya talibiz. Bütün Türkiye, Parlamento olarak söylüyorum; yay germeye değil, ok atmaya talibiz, zengin bir Türkiye'ye talibiz, özgür bir Türkiye'ye talibiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Lütfen ama çünkü bugün konuşmalar çok uzun.
Bir dakika daha vereyim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Tamam, son bir dakika.
Biz, zengin bir Türkiye'ye talibiz, özgür bir Türkiye'ye talibiz. Programının adı "demokratikleşme ve kalkınma" olan Adalet ve Kalkınma Partisinin de hedefleri yeniden bu olmalı. Ortak bir plan yapabilmeli, bunu becerebilmeliyiz. Tekrar ediyorum: Biz yay germeye değil, ok atmaya talibiz; zengin bir Türkiye'ye talibiz, özgür bir Türkiye'ye talibiz ve de siyasette bunun için milletimizin huzurundayız.
Hepinize saygılar sunarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)