GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: On Birinci Kalkınma Planı'nın (2019-2023) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:105
Tarih:18.07.2019

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma Planı'nın birinci bölümü hakkında görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi ve ekranları karşısında bizleri izleyen aziz milletimizi hürmetle selamlıyorum.

Dün Irak'ın Erbil kentinde Türk diplomatların gittiği restorandaki silahlı saldırıda Türkiye'nin Erbil Başkonsolosluğunda çalışan 1 diplomatımız şehit edilmiş, 2 Irak vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailesinin ve milletimizin başı sağ olsun. Saldırının failleri bir an önce bulunmalı ve cezalandırılmalıdır. Bu saldırıda Türkmen yurdu Erbil'in ve Türkiye'nin seçilmiş olması dikkat çekicidir. Bilinmelidir ki Irak ve Suriye'de son terörist yok edilinceye kadar Türkiye'nin terörle mücadelesi kararlılıkla sürdürülecektir. Büyük Türk milleti çok kıymetli diplomatlarımızın ve askerî operasyonlarla teröristlere bölgeyi dar eden kahraman Mehmetçiklerimizin arkasındadır.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk kalkınma planı olan ve 2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma Planı'nın ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, cumhuriyet tarihimizin 3'üncü ve ilelebet var olmasını temenni ettiğimiz millî birlik ve dayanışma evresidir. Güçlü devlet, güçlü yönetim, demokratik istikrar gayeleri yeni sistemin ana omurgasıdır. Yasama, yürütme ve yargı organlarının kendi içinde daha güçlü, daha bağımsız, denge ve denetleme mekanizmalarının daha etkin çalıştığı bir yapıya kavuşması bu sistemin taşıyıcı kolonlarıdır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini karalamaya tevessül edenler rövanşist bir anlayışla hareket etmekte ve körü körüne karşı çıkmaktadır. Türkiye'nin geriye gitmesini, eski sisteme dönülmesini isteyenler bir defa samimi değildir, iyi niyetli değildir.

Türkiye'de çok partili seçimlerin yapıldığı 21 Temmuz 1946 tarihinden 9 Temmuz 2018 tarihine kadar geçen yaklaşık yetmiş iki yılda 51 hükûmet görev yapmış olup parlamenter hükûmet sisteminin uygulandığı bu dönemde hükûmetlerin ortalama ömrü bir yıl beş ay düzeyindedir. Bu denli kısa ömürlü hükûmetlerin yanı sıra, koalisyon ve hükûmet kurma çalışmaları, güvenoyu alma süreci ve Mecliste yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerinde yaşanan krizler, önemli zaman kayıplarına ve istikrarsızlıklara neden olmuştur. Siyasal istikrarsızlıklar, Türkiye'yi ekonomik ve sosyal yönden olumsuz olarak etkilemiş, hatta demokrasi dışı müdahalelere zemin hazırlamıştır. Türkiye, darbelerin ceremesini çok çekmiş, acı ve ağır faturalarına katlanmak durumunda kalmıştır. Darbeler, her defasında yıkım getirmiş, Türkiye'yi tarihin gerisine itmiş, on yıllarımızı kaybettirmiştir. 1982 Anayasası'nın barındırdığı darbe ruhu, yapılan değişikliklere rağmen giderilememiş ve parlamenter sistemlerde sembolik yetkileri olması gereken Cumhurbaşkanı çok geniş yetkilerle donatılmış, yürütme iki güçlü organ tarafından yerine getirilmeye başlanmıştır.

2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan ve 367 krizi olarak bilinen hukuk garabeti üzerine, 2007 referandumuyla Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edilmiş ve 2014 yılında ilk kez bir Cumhurbaşkanı millet tarafından doğrudan seçilmiştir. Böylece, geniş yetkilerine rağmen neredeyse hiç sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı, meşruiyet açısından da güçlenmiştir. Yürütmede çift başlılık sorunu daha da derinleşmiştir. Bu durum, millî bekamıza yönelik tehdit ve tehlikelerin yaşandığı bir dönemde, özellikle de 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında çözülmesi gereken bir problem olarak karşımıza çıkmıştı. Parlamenter sistemin yol açtığı sıkıntılardan ve demokrasi dışı arayışlara zemin hazırlayan yapısından ülkemizi kurtarmak, muhtemel krizleri engellemek ve kaos ve karışıklıkların önüne geçmek maksadıyla bekamızı merkezine alan bir sistem değişikliğine gidilmesi zaruri hâle gelmişti. Türk milleti, 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine onay vermiş, geleceğini bu sistemin ruhuna göre planlamış ve tayin etmiştir. Emperyalizmin sınırlarımıza demirlediği, ülkemizle ilgili kirli senaryo ve karanlık planlamalar yaptığı bir dönemde milletimiz bekasına, beraberliğine ve kaderine sahip çıkmıştır.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, cumhuriyet tarihimizdeki en önemli yönetim reformu, şartlara ve gelişmelere cevap veren en dinamik, demokratik tercihtir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türk milletinin tarihî misyonuna, devlet geleneğine uygun bir yönetim modelidir. 24 Haziran 2018 seçimleriyle yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiş ve Cumhurbaşkanının ant içtiği 9 Temmuz 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yürürlüğe girmiştir. Parlamenter sistemde hükûmet kurulma sürecinde yaşanan uzun süreli gerginlik ve çalkantıların hiçbiri vasat bulmamıştır. Hükûmet süratle teşkil etmiş, ülke gündemine, temel meselelere odaklanmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde hükûmet krizleri, koalisyon çatlakları, güvenoyu virajları yoktur; karar süreçlerindeki tıkanıklıklar açılmıştır, koalisyonlar devri kapanmıştır, hükûmet bunalımlarına kilit vurulmuştur, hükûmet etme sistemindeki engeller aşılmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türkiye'nin önünü açmıştır; millî güvenliğimizle ilgili hızlı ve etkin kararların alınmasını kolaylaştırmış, devlette çift başlılığa neşter vurmuştur. Yeni hükûmet sistemine yönelik yıpratma taktikleri beyhude bir gayrettir. Egemenliğin sahibi aziz milletimiz 16 Nisan 2017'de kati sözünü söylemiştir. Bizim sözümüz Türk milletinin sözüdür. Bu söz yere düşmeyecek, Türkiye geriye sarmayacak, eskiye dönmeyecektir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi kökleşmeli, eksik kalan veya aksayan yönleri varsa iyi niyetle tamir ve telafi edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, On Birinci Kalkınma Planı dünyada büyük sorunların yaşandığı, belirsizliklerin arttığı, uluslararası iş birliklerinin çeşitlenerek daha karmaşık bir hâle geldiği, ekonomik ve siyasi güç dengelerinin hızlı biçimde değiştiği, küresel düzeyde yeniden dengeleme sürecinin devam ettiği, yeni güç ve çekim merkezlerinin oluştuğu bir dönemde hazırlanmıştır. Türkiye, coğrafyası itibarıyla hiçbir zaman bir sükûnet halkası içinde olmadığı gibi özellikle son dönemde tam bir karmaşa, belirsizlik ve çatışma düzeninin ortasında kalmıştır. Türkiye, artan bir şiddette tehdit kuşağında tutulmuş, vatanımız tehlikeden tehlikeye girmiştir. 15 Temmuz 2016'da tarihin en şiddetli işgal ve ihanet teşebbüslerinden birine milletçe maruz kaldık. Hamdolsun ki Türk milleti istiklaline kanıyla, canıyla, imanıyla sahip çıkmıştır.

Küresel emperyalizm her türlü ayak oyunu, kirli senaryoyla Türkiye'ye cephe almıştır. Suriye'nin kuzeybatısında artan tehlikeli gerilim millî güvenliğimizi tehdit etmektedir. Akdeniz'e âdeta dünya üşüşmüş, ülkeler askerî çıkarma yarışına girmişlerdir. Bölgesel kutuplaşma giderek vahim seviyelere doğru genişlemektedir. Türkiye, çok boyutlu bir mücadelenin içindedir. Doğu Akdeniz'de önümüzü kesmek istiyorlar, ülkemizi açıktan tehdit ediyorlar. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki egemenlik haklarını ve millî çıkarlarını gasbetmeye hiçbir ülkenin gücü yetmeyecektir. S400 hava ve füze savunması sisteminin getirilmesinde olduğu gibi, tehditlere aldırmadan, millî güvenliğimiz ve millî menfaatlerimiz neyi gerektiriyorsa onu yaparız.

Bir yanda terörle mücadele sürerken diğer yanda kuzu postuna bürünmüş, müttefiklik boyasına sürünmüş ülkelerin ekonomik ve diplomatik saldırılarına direnç gösterilmektedir. Türkiye ekonomisi son dönemde çok zorlu bir süreçten geçmektedir. Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durum değerlendirilirken son yıllarda yaşanan iç ve dış gelişmelerin ekonomik ve sosyal maliyetinin de dikkate alınması gerekmektedir. Ülkemize yapılan saldırılara karşı gıkı çıkmayanlar, Türkiye'ye karşı küstahça yapılan tehditlere sessiz kalanlar, ekonomideki sorunların dış saldırılarla hiç ilgisi olmadığını söyleyerek felaket tellallığına soyunmuşlardır. Türkiye, karşı karşıya kaldığı 15 Temmuz hain darbe girişimi ve terör saldırılarıyla birlikte ekonomik kuşatmaya da maruz kalmıştır. Küresel güçlerin öncülüğünde kur ve faiz üzerinden Türkiye ekonomisi ve siyaseti yönlendirilmek istenmiştir. Özellikle 24 Haziran seçimleri sonrasında Türkiye ekonomisinin çökertilmesi hedeflenmiştir. Türkiye ekonomisi, hâlen çok cepheli bir kuşatma ve saldırı altındadır. Ekonomik tetikçiler, sermaye çeteleri, ulus ötesi şirket ve bankalar ekonomik operasyonun içindedir.

Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizin son dönemde maruz kaldığı iç ve dış saldırılarda olduğu gibi, Türkiye'ye ekonomik olarak diz çöktürme girişimleri karşısında da devletin ve yürütmenin yanında olmuştur. Biz tarafız, Türkiye'nin tarafındayız. Türkiye ekonomisinde sorun olmadığını söylemedik, ekonomimizin kırılgan durumundan ve yapısal sorunlarından devamlı surette bahsettik; kur ve faiz artışından, azgınlaşan hayat pahalılığından, piyasaların durgunluğundan, artan ekonomik ve sosyal sorunlardan biz de rahatsız ve şikâyetçi olduk ancak bu ülke hepimizin, bu millet biziz, bu devlet bizimdir.

Türkiye'yi hedef alan saldırılar ve tehditler karşısında millî bir duruş sergilemek, herkes için ahlaki ve vicdani zorunluluktur, vatanseverliğin asgari bir icabıdır. Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, ilelebet böyle de kalacaktır. İster ekonomik saldırılarla ister silahlı saldırılarla isterse de farklı vasıtalarla olsun millî güvenliğimizi açıktan hedef alan, egemenliğimize, toprak bütünlüğümüze ve millî birliğimize suikasta yeltenen kim olursa olsun kaybetmeye mahkûmdur. Türk milleti birlik ve dayanışma ruhuna sahip olduktan sonra, isterse yedi düvel zincirlerinden boşanmış hâlde geri gelsin, nafiledir.

Cepheleşmelere dur demeli, birlikte ve kardeşçe yaşamayı tercih etmeliyiz; Türkiye'nin iç ve dış sorunlarına karşı ortak, aşılmaz, yıkılmaz ve sağlam millî bir set inşa etmeliyiz. Milletimizin ihtiyaç ve talepleri neyse ortak akıl ve uzlaşmayla cevaplamak durumundayız.

Türk milleti, tarih boyunca bağımsızlığının bedelini nice feragat ve muhteşem mücadelelerle ödemiştir. Üstte gök delinmedikçe, altta yer yarılmadıkça ilimizi ve töremizi bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir; Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadesiyle "Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

Değerli milletvekilleri, millî birlik ve bütünlüğünü tesis ederek kültürel değerleri ve sosyal yapısını güçlendiren, güçlü bir ekonomiye sahip olan toplumlar, küresel düzenin belirleyici aktörleri olabilmekte ve dünya refahından daha fazla pay alabilmektedir.

Türkiye, güçlü bir ekonomik yapıya kavuştuğu, toplumsal dokusunu sağlamlaştırdığı, kardeşlik ve dayanışma kültürünü geliştirerek imkân ve kabiliyetlerini büyük Türkiye hedefi doğrultusunda seferber ettiği takdirde, bölgesel güç olmanın ötesine geçecek ve küresel bir güç hâline gelecektir. Bunun gerçekleştirilebilmesi ve yeni bir bin yılın yakalanabilmesi ise geçmiş bin yılların acı ve tatlı tecrübelerini özümseyerek kalkınma ve demokratikleşme sürecini tamamlamak suretiyle büyük ve köklü devlet geleneğini ve tarihî birikimlerini yeni yüzyılın şartlarında yeniden yorumlamaktan, çağdaş gelişmelerle buluşturmaktan geçmektedir.

Ülkemizin 21'inci yüzyılda bölgesinde barış ve istikrarın teminatı olan, uluslararası ilişkilerde daha fazla söz ve itibar sahibi güçlü bir ülke konumuna gelmesi için gerekli bütün şartların hazırlanması, Milliyetçi Hareket Partisinin stratejik hedefidir. Bu çerçevede, partimiz 1990'lı yıllardan itibaren uzun vadeli stratejisinin bir hedefi olarak topyekûn millî kalkınmayı gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100'üncü yıl dönümü olan 2023'te Türkiye'yi lider ülke hâline getirmeye yönelik program ve politikaları belirlemiş ve hükûmet ortağı olduğu dönemde Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda "Uzun Vadeli Strateji" başlığı altında 2023 vizyonuna yer vererek devlet projesi hâline getirmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, toplumsal dayanışma ve uzlaşma kültürünün geliştirilmesi suretiyle barış, huzur ve refah içinde topyekûn kalkınmanın gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Adalet, liyakat, hakkaniyet ve kurumsallaşmayı sağlamanın önemine, bireysel yeteneklerin ancak kurumsallaşmış bir ortamda üretim ve değere dönüşeceğine ve bunun da sadece adil bir toplumda mümkün olduğu gerçeğine inanmaktayız.

Tarih, kültür ve inanç temelinde derinliği olmayan yapay farklılıkların ayrıştırıcılığı yerine, zengin ortak değerlerin bütünleştiriciliğini esas alan bir anlayışla ekonomik ve sosyal birikimlerimizin ortak hedeflere seferber edilmesini millî birlik ve bütünlüğümüzün teminatı saymaktayız.

Toplumun demokrasiye ve devlete olan güven duygusunun zaafa uğramasına neden olan siyasetteki yozlaşmanın önüne geçilmesinin millî, ahlaki ve toplumsal duyarlılığa sahip bir anlayışı hâkim kılmakla mümkün olabileceğini savunmaktayız.

Toplumsal huzur ve barışın pekiştirilmesi için gelir dağılımını adaletli ve dengeli bir biçimde gerçekleştirmeyi, toplumun millî duyarlılıklarını yaşatmayı, dayanışma kültürünü geliştirmeyi, bencillik ve vurdumduymazlığa karşı feragat ve fedakârlık gibi güzel hasletleri yüceltmeyi öngörmekteyiz.

Serbest teşebbüsün esas olduğu, üretimin teşvik edildiği, rekabetçi ve hakkaniyetli bir ekonomi politikasını savunmakta, Türk girişimcisinin dünya ekonomisinde söz sahibi olabilmesi için Türk firma ve markalarının küresel düzeyde rekabet gücü kazanmasına stratejik bir önem atfetmekteyiz.

Bilgi toplumu altyapısının hızla oluşturulmasını, yapay zekâ, bilgi ve teknoloji üretimi, kullanımı ve ihracını mümkün kılacak politikaların uygulanmasını ve bu yönde toplumsal bilincin geliştirilmesini hedeflemekteyiz.

Dış politikada siyasi eşitlik zemininde karşılıklılık esası ve millî çıkarların gözetilmesi doğrultusunda etkin ve saygın devlet anlayışıyla sosyal, ekonomik ve siyasi ilişkileri zenginleştirmeyi hedeflemekteyiz.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde kendi millî ve tarihî değerleriyle barışık, sorun çözme kabiliyeti olan, kalkınmış, etkin bir devlet düzeni kurmuş ve devletler camiasında saygın konuma gelmiş güçlü bir Türkiye 21'inci yüzyılda dünya siyasetinde ve ekonomik hayatında söz sahibi olacaktır.

Kökleri Türk milletinin tarihî ve kültürel gerçekliklerine dayanan ve geleceği kucaklayan bir anlayışın ifadesi ve Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya tesis etmeyi kendisine siyasi misyon olarak kabul eden Milliyetçi Hareketin uzun vadeli stratejik hedefi, Türkiye ve dünya dinamiklerini müdrik bir vizyon ile çağı Türkçe algılayıp yorumlamak, milleti yüceltme ve devleti ebet müddet kılma ülküsüyle geleceğin küresel güç Türkiyesini inşa etmektir.

Aziz milletimizin iradesiyle kabul edilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle inanıyoruz ki Türkiye, lider ülke ve küresel bir güç olmasını sağlayacak altyapıyı inşa edecektir. Türkiye, bir yandan devletin bekasını ve milletin refahını temin ederken bir yandan da daha adaletli bir dünya nizamının tesisinde söz sahibi olabilecektir. Gayemiz İlayıkelimetullah, hedefimiz Kızıl Elma'dır. İnanıyorum ki Yüce Allah Türkiye'nin geleceğine sahip çıkma mücadelesinde heyecanımızı ve azmimizi karşılıksız bırakmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, her alanda topyekûn bir değişim ve dönüşüm öngören On Birinci Kalkınma Planı, Türkiye'nin kalkınma vizyonunu ortaya koyarak, milletimizin temel değerlerini esas alıp beklentilerini karşılamak, ülkemizin uluslararası konumunu yükseltmek ve halkımızın refahını artırmak için temel bir yol haritası olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak On Birinci Kalkınma Planı'nın ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, bu planın hazırlanmasında katkı veren herkese teşekkür ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk kalkınma planı olan On Birinci Kalkınma Planı'na Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destek verdiğimizi belirtiyor, sizlere ve aziz milletimize saygılar sunuyorum. (MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)