| Konu: | On Birinci Kalkınma Planı'nın (2019-2023) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 18.07.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; On Birinci Kalkınma Planı üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hukuk devleti demek, faaliyetlerinde hukuk kurullarına bağlı olan, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlayan, yönetimde keyfîliğin egemen olmamasını sağlayan ve kendisini hukukla sınırlayan devlet demektir. Bir hukuk devletinde hukuka uymak sadece vatandaşlar için değil, devlet için de zorunludur. Türkiye'de demokrasinin ve hukuk devletinin karşısındaki en büyük tehditlerden biri "millî irade" adına hareket etme iddiasıyla siyaseti ve devleti tekeline alan AK PARTİ'dir, iktidarı tekelleştirerek denge ve denetleme düzenini tamamen ortadan kaldırmıştır. Bu iktidar "yasallık" adı altında hukuksuzluğu, "kalkınma" adı altında getiri paylaşımını topluma dayatan bir düzen kurmuştur. Hukuk sadece kendi taraftarları için gözetilmiştir. Evrensel hukuk ilkeleri muhalif düşüncedeki insanlar için yok sayılmıştır.
Değerli milletvekilleri, adaletten bahsediyoruz. Vicdanınızın el verdiği ölçüde adaleti çeşitli şekillerde tarif edebilirsiniz. Ama bilinmeli ki adalet söz konusu ise orada zulmetmek asla yoktur, mutlaka hak sahibine hakkını teslim etmek vardır. Adaleti, hak ve özgürlüklerin güvencesi, devletin temeli olarak görüyoruz. Bu nedenle, yargı, insanların tereddütsüz güvenebileceği, adalet duygusunun zihinlerde ve kalplerde yer ettiği bir yapıda olmalıdır. İnsanlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal düzen içerisinde yaşaması için hukukun üstünlüğü ilkesi hâkim kılınmalıdır. Zira, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, çeşitli güç unsurlarının hukuk devleti kurallarına göre sınırlandırılması suretiyle güçlünün değil haklının korunması, toplumsal ahengin ve huzurun tesis edilmesi devletin temel görevleri arasındadır.
Bir devletin hukuk devleti olduğundan bahsedebilmek için, o devletin pratikte hukuk devleti ilkelerine ne kadar bağlı olduğuna bakmak gerekir. Yani sadece devletin yasalarında hukuk devletinden ve ilkelerinden bahsediliyor olması, hukuk devleti için yeterli değildir. Bu sebeple, hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmeye yönelik hareketler içi boş, zeminsiz olmamalıdır; pratiğe yönelik, toplumu doğrudan ve olumlu bir biçimde etkileyecek hareketlerle gerçekleştirilmelidir.
Türkiye'de hukuk devletini zedeleyen en önemli faktör, yürütme veya yasama kuvvetini kullananların, bu kuvvetleri keyfî veya siyasi kişisel çıkar elde etme amaçlı olarak kullanmalarıdır. Hukuk devletini sağlamada bir kontrol ve fren mekanizması olarak işleyen yargının bağımsızlığı da ne yazık ki keyfî meseleler uğruna yok sayılmıştır.
Hükûmet, son on yedi yılda sürekli olarak yargıya yönelik müdahalelerde bulunmuş; bu müdahaleler sonrasında, yargının, Hükûmetin iradesinin dışında herhangi bir adım atması tamamen imkânsız hâle getirilmiştir. Bu durum anlaşılmadan, Türkiye'deki herhangi bir hak sorununun da açıklıkla ortaya konulması mümkün değildir. Türk yargısı yıllardan beridir bağımsız ve tarafsız olmayışından ötürü eleştirilmektedir.
Peki, hukuk devleti nasıl güçlendirilir? Hukuk devletinin en temel gereği, devletin keyfî kararlara değil hukuka bağlı olması, faaliyetlerinde hukuk kurallarına tabi olmasıdır. Önemli olan nokta, kanunların genele hitap eden, şahsi olmayan ve soyut olarak ortaya konulan kanunlar olmalarıdır.
Diğer bir önemli nokta ise kanunların dilinin açık ve anlaşılır olması, farklı yorumlara sebep olmaması gerekmektedir. Aynı zamanda, bu hukuk kuralları sık sık ve çok kolay bir biçimde değiştirilememelidir yani bireylerin bir durum karşısında nasıl bir hukuki muameleyle karşılaşacaklarını önceden bilebilecekleri, buna göre hareket edebilecekleri bir ortam yaratılmalıdır. Bu ilke ülkemizde çeşitli ihlallerle karşılaşmaktadır. Ülkemizde kanunlar sürekli değiştirilmektedir, hatta kanun yapma işlemi bir deney alanına veya deneme tahtasına dönüştürülmüştür. Biz hukukçuların dahi sürekli değiştirilen kanunları takip etmekte zorlandığı bir durumda vatandaşın bu kanunlardan haberdar olması mümkün müdür?
Değerli milletvekilleri, devletin tarafsızlığı, temel olarak, devletin herhangi bir ideolojik görüşü benimsememesidir. Bu, hukuk devletinin diğer bir önemli ilkesidir. Bu ilkeye uymayan yani bir ideolojiyi resmîleştiren, benimseyen devlet, hukuk devleti olmaktan çok uzaktır. Böyle bir devlet, içinde yaşayanları tek tip bir hayata zorlar, kendi ideolojisini benimsemeyenleri yok sayabilir ve kötü muameleye maruz bırakabilir. Hukuk, devlete, daha doğrusu devletin benimsediği ideolojiye hizmet etmeye başlar. En başından beri söylediğimiz hukuk devleti önündeki en büyük engel olan keyfîlik her alanda tavan yapar.
Hukuk önünde eşitlik de devletin tarafsızlığı ilkesiyle bağlantılıdır. Bir hukuk devletinden bahsedebilmek için o devletin vatandaşlarına eşit davranıyor olması gerekir. Her ne kadar ülkemizde resmî olarak bir ideolojik görüş benimsenmemiş olsa da yapılan uygulamalar, özellikle son on yedi yıldır tam tersini göstermektedir. Türkiye'de hukuk devletinin gelişmesi isteniyorsa bu uygulamalar son bulmalı ve devlet herkesin görüşüne saygı duymalı, kendi ideolojisini ve tek tip bir yaşamı halkına dayatmayı bir yana bırakıp refahı için çalışmalıdır. Bu da halkın kendisini yönetecek kişileri seçerken çok daha dikkatli vermesini gerektirmektedir. Aynı zamanda, siyasiler de ülkeyi yönetirken ahlakla hareket etmeli ve amaçları halkın refahını ve güvenliğini sağlamaktan yana olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, arkadaşlarımız, Türkiye'de sosyal hak ve hürriyetlerin şaha kalktığını söylemektedirler; bu, gerçek dışı bir ifadedir. Bildiğiniz gibi, Anayasa'mız da "Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulamaz, devredilemez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir." diyerek temel hakları güvence altına almaya çalışmıştır. Ama günümüze geldiğimizde görüyoruz ki Anayasa'mızda bahsedilen temel hakların güvencesi tam olarak sağlanamamaktadır.
Temel özgürlüklerin belki de en önemlisi olan düşünce ve kanaat hürriyeti Anayasa'mızda düzenlenmiş olmasına rağmen, uygulamada, bu özgürlükler son yıllarda neredeyse ortadan kaldırılmış; düşüncelerinden dolayı yüzlerce, binlerce insan cezaevinde yatmaktadır. Gerçekleştirilmesi bir yana, devlet eliyle, bilerek ve isteyerek ihlal söz konusudur. Altını çizerek ifade etmek isterim ki AK PARTİ iktidarı, yargıyı, bağımsız ve tarafsız olmaktan tamamen çıkarmış, kendi güdümü altına almıştır. Bu durum, vicdan sahibi her vatandaşımız tarafından üzüntüyle gözlenmektedir, insaf sahibi tüm kurum ve kuruluşlarımızca teyit edilmektedir ve hatta uluslararası kuruluşların raporlarında dahi durumun vahametine dikkat çekilmektedir. Dünyada yargıya güven endeksinde 140 ülke arasında 111'inci sıradayız.
Değerli arkadaşlar, On Birinci Kalkınma Planı'nı görüşüyoruz. Ülkenin kalkınmasının en önemli temel ayaklarından biri de esnaf ve sanatkârlarımızdır. Esnaf ve sanatkârlar, devlete yük olmadan kendi emeğini küçük sermayesiyle birleştirerek işini kurup ailesini geçindirmekte, yanında işçi çalıştırarak istihdam yaratmaktadır. Bir ülkede esnaf ve sanatkârların işi ne kadar iyi olursa işsizlik sorununa, üretime, piyasaların işlemesine, kısacası ülke ekonomisine katkısı o derece büyük olmaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın durumunun iyi olması demek, ülkemizin yarısının durumunun iyi olması demektir çünkü bu kesimin toplam istihdam kapasitesinin yüzde 78'ini, toplam katma değerin ise yüzde 55'ini oluşturdukları düşünüldüğünde KOBİ'lerin, esnaf ve sanatkârların durumunun çok önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde en çok bahsedilen kavramlardan biri olan küreselleşme dünyanın ekonomik dengesini ve ticaret yapısını değiştirmiştir. AB standartlarında üretim yapılmaması rekabette zayıf kalınmasına yol açmıştır. Çin malları esnaf ve sanatkârlarımız üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratmıştır.
Ayrıca, sermaye ve finansal kaynaklara erişim yetersizliği ve yatırım ve istihdam maliyetlerinin yüksek olması esnaf ve sanatkârlarımızın geri kalmasını sağlamıştır.
Değerli milletvekilleri, asıl esnaf ve sanatkârlarımızın durumunu düzelterek şaha kaldırmalıyız. Geçtiğimiz Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı hedefleri arasında her ne kadar esnaf ve sanatkârlarımızın değişen ekonomik ve sosyal şartlara uyum sağlayabilmesi için gerekli yapısal dönüşümlerin desteklenmesi ve alışveriş merkezlerinin küçük esnaf ve sanatkârlara yönelik olumsuz etkilerinin giderilmesi belirlenmiş ise de bunda başarılı olunamamıştır.
Sonuç olarak, esnaf ve sanatkârların taleplerini kısaca tekraren özetlemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bahşi, konuşmanızı tamamlamak üzere bir dakika süre veriyorum.
FERİDUN BAHŞİ (Devamla) - Tamamlıyorum.
Esnafımızın BAĞ-KUR ve SGK primleri düşürülmelidir. Esnafın ödemiş olduğu stopaj kaldırılmalıdır. Kayıt dışı işletmeler önlenmelidir. Esnafın vergi yükü azaltılmalıdır. Zincir marketler ve AVM'lere yönelik düzenlemeler tekrar gözden geçirilmeli ve denetimler artırılmalıdır.
Bu vesileyle yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)