GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: On Birinci Kalkınma Planı'nın (2019-2023) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:105
Tarih:18.07.2019

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Doğrusu, önemliymiş gibi kabul edilen bir şeyi konuşuyoruz, beş yıllık planı konuşuyoruz. Sevgili Erkan konuşmasında Türkiye'nin beş yıllık geleceğini biçimleyecek önemli kararların verileceği bir toplantı olması gerektiğini söylerken aslında, tabii, iyi niyetle söylemiş olduğu bir cümle bence çünkü doğrusunu isterseniz, bu planla toplum en az Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri kadar ilgilenecek yani kimse ilgilenmeyecek bununla. Çünkü arkadaşlar, bir kere, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın da defalarca Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediği gibi bu metne birçok insanın emeği geçtiği söyleniyor fakat ben açıkçası hayretle karşılıyorum yani eğer birçok insanın emeği geçmişse böyle bir metin çıkmamalıydı. Yani neresinden tutsak bilemiyorum ama bu metin, Türkiye'de olması gerekenlerle ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisinin bugüne kadarki uyguladığı iktisat politikalarından bir anlamda ayrılışı ima ediyor ama doğrusunu isterseniz, böyle bir ayrılışın da ikna edici olmadığını söylemek zorundayım. Nedir bu? İşte, girişte de söylüyor zaten, ne diyor? "Verimliliği odağına alan, sanayi sektörünün başat rol üstlendiği ihracata dayalı istikrarlı bir büyüme..." Buna zaten kimse itiraz etmez, zaten böyle olması lazımdı ama doğrusunu isterseniz, sizin özellikle 2011'den sonra uyguladığınız iktisat politikalarıyla böyle olmadı. Ne oldu? Bir kere, anlaşıldı ki -giderek daha fazla- cari açık problemi sanıldığının çok daha ötesinde tehlikeli bir ilişki ima ediyor yani üretimi artırmanız için ithalata bağımlısınız, ithalat için döviz lazım ama döviz gelmiyor memlekete çünkü ülkede, gerçekten, ithalata bağımlı ekonomik yapıyı değiştirme konusunda hiçbir şey yapmadınız. Niyet olarak söylediniz "yerli, millî üretim" vesaire dediniz belki ama bunun gereği olan şeyleri yapmadınız. Şimdi bunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: Biz şöyle yapalım, verimlilik... Tabii ki önemli verimlilik. Yani ne demek o? Düşük maliyetli bir üretim yapalım ve bu da ihracata dönük olsun -e, tabii, öyle olması lazım- ve tabii, sanayiye odaklanması lazım. E, tabii böyle olması lazım çünkü ithalata olan bağımlılığımızı azaltabilmenin yolu sanayi ürünleri üretebiliyor olmaktan geçiyor doğal olarak.

Dolayısıyla da sanki -buradan ben öyle anlıyorum- geçmişte uyguladığınız bu iktisat politikalarından bir ders çıkarmışsınız gibi gözüküyor. Bu iyi bir gelişme belki fakat bunu nasıl sağlayacağınızla ilgili yazdığınız cümleler hakikaten şaşkınlık verici. Yani bir tanesi demin gözüme çarptı, mesela şöyle bir cümle var: "Özel sektör yatırımlarının artırılması için yatırım ortamının iyileştirilmesinin yanı sıra farklı destek mekanizmaları hayata geçirilecektir." Ne demek bu Allah aşkınıza? "Farklı destek mekanizmaları" nedir bunlar? Yani bir planda böyle bir cümle olur mu? İnanın, size -her paragrafa da bir sayı konulmuş burada- şimdi okuduğum gibi ve anlamı kendinden menkul çok sayıda paragraf var.

Efendim, ben vaktimin sınırlılığı üzerinden giderek, söylemek istediklerimi sizlere biraz söylemek istiyorum.

Şimdi, bir kere, gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisindeki arkadaşlar buna gönülden inanıyorlar -onu da anlıyorum- sizin döneminizde müthiş bir gelir artışı gerçekleştirdiğinizi söylüyorsunuz. "3 bin dolarlardan 10 bin, 12 bin dolarlara getirdik." diyorsunuz, bununla da çok övünüyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı da bunu sık sık söylemekten memnun oluyor anlaşılan. Fakat arkadaşlar, iyi de "Bu dönemde başkaları ne yapmış?" diye hiç sormuyorsunuz. Yani bakın, ben size kabaca -bir notum var- göstereyim. Mesela, 2002'de Rusya'nın 2.375 dolar kişi başına geliri varmış, 2017'de 10.743 dolara gelmiş. Bizim o sırada 2017 rakamımız 10.547 dolar yani Rusya bizden daha iyiydi. Mesela Romanya'da, hani komşumuz Romanya'da, 2.125 dolarmış 2002'de, arkadaşlar, 2017'de 10.814 dolara gelmiş. Yani evet, biz yürümüşüz, doğru ama ötekiler koşmuş. Daha başka rakamlar var da vaktimi harcamak istemiyorum. Bunları, bu düşünceleri de zaten, daha önce de çeşitli vesilelerle sizlerle paylaştım. Yani şunu söylemek istiyorum: Öyle inanılmaz bir başarı yok arkadaşlar, öyle bir öykü yok yani. Keşke olsaydı ama gerçekçi olan, rakamlara baktığımızda biz böyle bir şey görmüyoruz.

Şimdi planın amaçlarına, hedeflerine gelelim. Mesela, yine konuşuldu, 1 trilyon 80 milyar dolar gayrisafi millî hasıla hedefleniyor, 12.484 dolar kişi başına millî gelir hedefleniyor. Hani "Bu, daha önceki 2023 hedeflerinizle uydu uymadı. İşte, o zamanlar şöyle diyordunuz, şimdi böyle oldu." falan, bu tartışmaları geçelim ama arkadaşlar, bu hedefler nereye düşüyor? Bakın, ben size yine birkaç rakam söyleyeceğim. 12.484 doları biz 2023'te elde edeceğiz öyle mi? Program öyle. Şimdi ben okuyayım şuradan: Mesela Hırvatistan'ın, Macaristan'ın, Polonya'nın, Romanya'nın şu anda yani 2018 yılındaki kişi başına millî geliri 12.484 doların üstünde yani biz beş yıl sonra 12.484 dolar elde edeceğiz ama şu anda, Avrupa'da birçok ülke bizden çok daha yüksek bir millî gelire sahip durumda. Dolayısıyla sizin hedefinizin kıymetiharbiyesi nedir? Ya da bu nasıl bir başarı öyküsü yazacak? Veya başka bir rakama geçelim, mesela gayrisafi millî hasıla için "1 trilyon 80 milyar dolar" diyorsunuz. Ben şöyle bir baktım istatistiklere, ilginçtir, 2023 yılında biz 1 trilyon 80 milyar dolar kazanırken, bakın Vietnam, Bangladeş, Filipinler, Malezya, Tayvan, Avustralya, Tayland; bu ülkelerin hepsi bizim çok daha ötemizde. Yani, mesela, ne bileyim, Tayvan, 1 trilyon 498 milyar dolar elde edecek 2023'te; biz 1 milyar dolar.

İLHAN KESİCİ (İstanbul) - Trilyon.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Yani hedefleri itibarıyla da baktığımızda, düşünmemiz gereken... Ve de buradan bir başarı hedefi ortaya koymak da doğrusunu isterseniz anlamlı gelmiyor bana.

Şimdi, yine, gerçi bunları Plan ve Bütçe Komisyonunda çokça konuştuk ama planın konularına geçeceğim. Peki "Bu hedefe nasıl ulaşacağız?" diye sorduğumuzda, bakın, şöyle diyorsunuz: "Kurallı tam rekabetçi serbest piyasanın gelişimi desteklenecektir." Şimdi, arkadaşlar, yine, geçen gün burada konuşurken söyledim; özellikle 2008 krizinden sonra bu tam rekabetçi piyasa modeli artık sorgulanıyor ve terk ediliyor yani artık hiç kimse serbest piyasa mekanizmasının sorunlarımızı çözebilecek bir mekanizma olduğunu düşünmüyor; aksine, başka yollar, başka yöntemler bulmak gerektiğini konuşuyor. Ama siz, üstelik 2023'e kadar bizi bağlayacak -hani, lafügüzaf belki ama- olduğunu söylediğiniz bir metinde diyorsunuz ki: "Biz kurallı tam rekabetçi serbest piyasa ekonomisine bağlıyız ve öyle götüreceğiz." Hâlbuki bağlı da değilsiniz arkadaşlar yani işin ilginç tarafı da bu. Bir yandan "Bağlıyız." diyorsunuz ama yani birçok gözlemle bunun böyle olmadığını biliyoruz.

Şimdi "Kurallı tam rekabetçi serbest piyasanın yaratılması..." diyorsunuz ve ondan sonra bir şey daha ekliyorsunuz, diyorsunuz ki: "Devletin düzenleyici ve denetleyici rolü kuvvetlendirilecek ve piyasalarda bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlar piyasanın etkinliğini sağlayacak ve çalışmaya devam edecektir." Yani şunu söylüyorsunuz: Biliyorsunuz, piyasa ekonomisi çeşitli kurumlarla birlikte var oluyor, bunların en önemlisi de "üst kurullar" dediğimiz veya "bağımsız kurullar" dediğimiz kurullar ve bunlar, uzun zamandan beri Türkiye'nin kavga dövüş yarattığı kurumlar yani SPK'dan BDDK'ya, Rekabet Kurumundan Tütün Kurumuna ya da Şeker Kurumuna kadar birçok bağımsız kurum kuruldu. Bağımsız diyorum -bu da lafügüzaf- esasında bağımsız değildi ama yine de bağımsız diyorduk çünkü yasalarında "bağımsız" yazıyordu.

Arkadaşlar, 17 Ağustos 2011'de 649 sayılı bir KHK'yle şöyle dediniz: "Bakan, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların her türlü faaliyet ve işlemlerini denetlemeye yetkilidir." Yani bu kurumların bağımsızlığını bir kararnameyle yok ettiniz ve yok olduğu da çok açık. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bakıyoruz, mesela Ticaret Bakanı bütçesini konuşuyor, arkasında Rekabet Kurumu Başkanı oturuyor. Ne ilginiz var sizin orada, Rekabet Kurumu Başkanı olarak orada oturmamanız lazım çünkü siz, kural olarak bağımsız bir kurumsunuz dedim ama öyle değil, onlar bağımlılar, herkes de biliyor ki onlar bağımlılar.

Dolayısıyla, arkadaşlar, bunları anlamakta hakikaten zorlanıyorum çünkü bunları böyle yazıyorsunuz ama bunların böyle olmadığını da bilerek yazıyorsunuz yani bilmemeniz mümkün mü, ben biliyorum, siz icraatın içindesiniz, nasıl bilmeyeceksiniz?

Mesela diyorsunuz ki: "Yurt içi tasarruflar artırılacak." Tabii ki çok iyi olur, yurt içi tasarrufu niye artıracağız? Çünkü yurt içi tasarrufları artırırsak dövize ihtiyacımız azalır, yatırımlarımızı kendi kaynaklarımızla destekleriz. Doğru, çok güzel bir hedef, bir türlü beceremediğimiz bir şey bu fakat arkadaşlar, şunu atlıyorsunuz, ben onu da anlamakta zorlanıyorum: Amerikan Merkez Bankası faizleri indirme ihtimalini ifade etti; bir. İkincisi, Sayın Cumhurbaşkanımızın inancı mı artık bilemiyorum ama bir şekilde ikna edilmiş olduğunu anlıyorum, faizlerin düşürülmesinin lazım geldiğini söylüyor. Arkadaşlar, faizler düşerken yurt içi tasarruflar artmaz. Artar mı Allah aşkınıza? Artmaz. İktisadi davranışa aykırı bir şey bu.

Efendim, paragraf 196'da toplumsal mutabakatın oluşturulmasından söz ediyorsunuz güzel bir niyet olarak. Fakat ben bu paragrafı okuduğumda şunu düşünmeye başladım: Ya, bu ülkede yasayla kurulmuş bir "Ekonomik ve Sosyal Konsey" diye bir şey vardı ve her sene dört defa toplanması gerekiyordu bunun ve toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden bir yapısı vardı. Ee, bu toplanmıyor, ne zamandan beri biliyor musunuz arkadaşlar? Tam on yıldan beri toplanmıyor. 2000'de kuruldu yanılmıyorsam, 2009'da son toplantısını yaptı, zaten 9 tane toplantı yapmıştı. Değil mi, tuhaf değil mi bu? Yani siz "Toplumsal mutabakatın oluşturulmasına özel önem vereceğiz." diyorsunuz ama siz bu türden konuları konuşabileceğiniz bir kurumu toplamamışsınız bile, nasıl inanacağız biz size?

Efendim, diyorsunuz ki bir yerde, 212'de... Tabii, şöyle ifade edeyim önce: Gelir dağılımı problemi bütün dünyayı yakan bir problem. Zaman zaman sizlerle konuştuğumuzda ben en azından bunun altını çizmeye çalışıyorum. "Thomas Piketty" adında bir Fransız araştırmacının "bestseller" olan kitabında ortaya koyduğu gibi -bugün, IMF'den Dünya Bankasına kadar her türlü kurumun da benimsediği bir şekilde- gelir dağılımının giderek bozulduğu gerçeği var ve dünyada, gelir dağılımının bozulmasının gerek ülkeler arasında ve gerek ülke içinde çok çeşitli sorunlara yol açtığı tartışılıyor, konuşuluyor. Ben, yine, burada özellikle şunun altını çizmiştim: Bunun balon oluşması ve sonuçta krizin ortaya çıkmasında önemli bir sebep olduğuna dair literatürde son yıllarda konuşulan, tartışılan konular var. Şimdi, gelir dağılımı bu bakımdan önemli. Gelir dağılımı bu kadar önemliyse, bu bozulmuşsa insan ne bekliyor burada? Gelir dağılımıyla ilgili bir şeyler söylenecek diye bekliyorsunuz. Mesela şöyle diyorsunuz: "İstihdam artışı ve nitelikli iş olanakları, yoksullukla mücadele ve gelir dağılımında iyileşme sağlanmasının asli aracı olacaktır." Asli aracı... Neymiş asli aracı? İstihdamı artırmak.

Arkadaşlar, istihdam üretimi artırır, gelir dağılımını düzeltmez. Yani böyle bir iktisat düşüncesi yok bence. Üretim artarsa istihdam artar; evet, doğrudur ama gelir dağılımı, üretilen gelirin nasıl paylaşıldığıyla ilgili bir şeydir. Dolayısıyla, eğer konuşacaksanız vergilerden konuşun, konuşacaksanız başka türlü teşviklerden konuşun toplumun gelir dağılımındaki bu farklılığını gidermek üzere.

Dolayısıyla, ben, burada da çok...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sürem bitti galiba ama bir dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika veriyorum, buyurun.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, daha çok madde var ama birkaç tanesini yine şuraya not almışım. Verginin tabana yayılması. Arkadaşlar, bundan bıkmadınız mı Allah aşkına? Verginin tabana yayılması ne demek Allah aşkına? Vergi zaten tabana yayılmış durumda, verginin tavana yükseltilmesi lazım. Allah aşkına, dolaylı vergi yüzde 70 yani böyle bir Türkiye'de, siz, hâlâ tabana yayma muhabbetinden bahsedecekseniz boşuna konuşuyoruz demektir. Eğer bir şey yapacaksanız müterakki vergileri koyun. Üstelik de müterakki vergilerin zamanıdır çünkü biliyorsunuz, müterakki vergiler konulduğu zaman eskiden ne derlerdi liberal iktisat teorisi veya küreselleşme çerçevesinde "Sermaye kaçışı olur." derlerdi, şimdi öyle bir kaçış da olmaz çünkü herkes kendi korumacı politikalarını uyguluyor, dolayısıyla çok uygun bir zamandır.

Son olarak esneklik ve verimlilik konusuyla ilgili bir şey söylemek istiyorum.

Arkadaşlar, verimlilik tabii ki çok önemlidir. Esneklik denilen şeyin verimlilik yaratıp yaratmadığı çok tartışmalı bir konudur. Şimdi, burada...

Vaktim kalmadı, evet, maalesef...

BAŞKAN - Maalesef, evet, bitirelim.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Peki, ne diyeyim?

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)