| Konu: | On Birinci Kalkınma Planı'nın (2019-2023) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 18.07.2019 |
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, sizlerle, görüşmekte olduğumuz kalkınma planının siyasal, sosyal ve ahlaki boyutuyla ilgili fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Gündemimize gelen metnin ismi "Kalkınma Planı" fakat gerçek durum isimdeki ifadeyi karşılamıyor. Kalkınma derken kalkınmanın ne manaya geldiğini, kalkınmadaki temel hedefi sorgulamamız gerekir.
Kalkınma toplumsal refahın iyileştirilmesidir. On Birinci Kalkınma Planı bürokrasi ve topluma ekonomik hedefler dışında erdemli hedefler de koymalı, toplumsal refahın esas alındığı bir kalkınma modeli benimsenmeli. Böyle bir refaha yalnızca rakamlarla erişilemez. Her bir birey için ulaşılabilir sağlık ve eğitim hizmetleri, demokrasi, hukuk, basın ve ifade özgürlüğü olursa hem toplumsal refahı hem de serbest rekabet ortamını oluştururuz.
Kalkınma, sadece ekonomiyle sınırlı olmayan, siyasi, sosyal, kültürel refahın da gelişimidir. Kalkınma, salt rakamsal büyüme değildir ki bu plan büyümeyi de sağlamıyor. Kalkınma için tek önemli şart vardır, demokrasi. Demokrasi kurallar içinde tahammüldür, ortak fedakârlıklardan özgürlük alanlarının açıldığı bir kurallar rejimidir; kuralsızlık, dilediğini yapmak demek değildir. Biz ise Mecliste kuralları ve teamülleri baypas edecek kanunlar çıkarıyoruz. Bir yandan "rekabet" derken, diğer yandan daha dün yeni torba yasayla bazı çok bilinen iktidar torpilli şirketlere özel maddeler kanunlaştırdık. Kişiye özel kanunlar yapmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi olamaz. Yapılan, yasama faaliyeti değil, yapılan tam da lobiciliktir. Bu mukaddes Gazi Meclis çatısı altında yapılan bu lobicilik faaliyetine İYİ PARTİ olarak suç ortağı olmaktan hicap duyuyoruz.
Mesele, ülkemiz insanına, potansiyeline inanan, saygı gösteren, demokrat ruh sahibi bir yönetim anlayışı ihdas etmek olmalı. Kendine güvenen ve dolayısıyla iç ve dış rekabete açık bir iktidar ve yönetim anlayışından bahsediyorum. Bugün siyaseti yapanlar, siyaseti toplum için mi yoksa kendi siyasetleri için mi yapıyorlar? Eğer toplum için yapılsaydı ülkemiz bu hâlde olur muydu hiç? Demokrasi gibi serbest piyasa ekonomisi de bir kurallar rejimidir, "kuralsızlık" demek değildir; tam tersine, bir disiplindir fakat on yedi yıllık AK PARTİ döneminde kuralsız, rekabetten uzak bir ekonomi yürütüldü. Büyükler veya kayırılanların kurallarına göre ekonomi sürdürüyoruz. Bu şekilde kalkınma beklenemez. Mali disiplin altında, ekonomik oyuncuların risk alabileceği bir ortamın oluşturulması gerekiyor. Bu ortamı verimlilikten uzak, disiplinsizlik, kuralsızlık, keyfîlikle oluşturur isek felakete hazır olmalıyız.
Bu planda, kriz içinde bulunan ekonomik durumun yansıtılmaması için özel çaba harcanmış. Negatif sonuçlara pozitif kılıflar icat ederek gerçekçi plan yapılamaz. Küçülmeden doğan cari açık azalması bile başarı hanesine yazılmış. Bu, en hafif tabirle bir kandırmacadır. Sanki kötü bir rüya görüyoruz, ülkemizin on senesi boşa harcanmış. Bakınca görüyoruz ki plandaki pek çok hedef geçmişte kalan rakamlar, âdeta geleceğe bir geri gidiş.
Plana ve metne bakınca Türkiye ekonomisi neden kötü yönetiliyor daha iyi anlıyoruz. Bir yandan "Tam rekabet sistemini getireceğiz." diyorsunuz, diğer yandan, rekabet şartlarını hiçe sayıyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız Plan ve Bütçe Komisyonunda On Birinci Kalkınma Planı yapılırken gerçekçi olmak istediklerini bize söylemişti. Buradan sormak istiyorum: Bundan önce yapılan planlar gerçekçi olarak hazırlanmamış mıydı? Onuncu Kalkınma Planı neye dayanarak yapılmıştı? Hedeflerin gerçekleşmemesinin nedenleri neler? Bunun hesabı verilmeyecek mi? Bu hususları sağlıklı ve tatmin edici bir şekilde yanıtlamadan yeni bir planın başarılı olma ihtimali mucize.
Diğer yandan, 2012 yılından beri ülkemizin 2023 hedefleri iktidar tarafından sürekli dile getiriliyor. Ülkemizin yönetim sisteminin değiştirildiği referandum sürecinde de bugün ulaşılamayacağı itiraf edilen 2023 sözde hedeflerine ancak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ulaşılacağı halkımıza şehir şehir anlatılmıştı. Ayrıca, geçen yedi senelik sürede ülkemizde 2 Cumhurbaşkanlığı, 2 genel, 2 yerel seçim gerçekleştirilmiş ve 2023 hedefleri iktidar tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılmıştı. Anlaşılıyor ki seçim çalışmaları yapılırken halkımıza doğru söylenmemiş. Demek ki geçtiğimiz seçimler süresince bizler o seçimlerin bir tarafı olarak haksız rekabete tabi tutulmuşuz. Seçim vaadi tabii ki olur ancak devlet politikası ve hedefi vasfında bu kadar doğrudan ayrılmak devlet yönetim ciddiyetine yakışmamıştır. Yönetim sistemi değişikliği sonrasında görülüyor ki bütün bu söylenen hedefler ulaşılabilir değil. Milletimiz geçen yedi senede 7 kere gittiği sandık başında Onuncu Kalkınma Planı ve 2023 hedefleri gösterilerek kandırılmış ya da yeni yönetim sistemimiz önceden vadedilen planın başarılı olması için yeterli değilmiş. Her iki sebep de birbirinden fena, vebal taşıyıcı.
Bu kalkınma planının başka boyutuysa, eski planda gösterilen hayalî 2023 hedefleri nedeniyle o hayale uygun pozisyon alınarak yapılan kamu ve özel yatırımların milletimizin sırtına vurulmuş gereksiz ağır yükler oluşturmasıdır. 2023 hedeflerinin bu kadar gerisine düşmüş bir öngörüye kalkınma planı denemez, dense dense iyimser ifadeyle revize plan ama aslında on yedi yıllık AK PARTİ politikalarının çöküşünün itirafı denebilir.
Bu plandan ve bir senelik milletvekilliği tecrübemden gördüğüm, ülkemizin, demokratik yönetim sisteminden uzaklaşarak Orta Asya modeline doğru yöneldiğidir. Planın Meclisimizce kabul edilmiş olan 2019 bütçesinin bitmesine yakın bir zamanda gündemimize sunulması bile bu ifademin somut bir örneği. Plan ile bütçenin irtibatı yok; koordinasyon, iletişim gibi hayati ilkeler maalesef kâğıt üzerinde kalmış. Açıkçası, yeni plan başarısızlığın bir nevi itirafı. Buradan dikkat çekmek istediğim bir husus da şu: Eski sistem şu anda geçerli olsaydı iktidar bu başarısızlığının tescili olan plan yüzünden Meclisimizden güvenoyu alma ihtiyacında olurdu. Bu bağlamda, tüm kararların keyfî bir biçimde alınıp belirlenmesinin doğurduğu sonuçları hep beraber görüyoruz. Şu acı manzaraya bakın ki on yıl öncesinde gerçekleşmiş rakamlar, şanla şerefle kutlayacağımız cumhuriyetimizin 100'üncü yılındaki hedefler olmuş.
Değerli milletvekilleri, ülkemizi yönetenlerin kalkınmadan ne anladığının en güzel örneklerinden biri de memleketim Erzurum'dur. Oradaki gençlerin yaşama hedeflerinde Türkiye'deki büyük şehirler bile bulunmuyor. Direkt yurt dışına gitmek ve hayatlarına orada devam etmek istediklerini her duyduğumda üzüntüm derinleşiyor. Tarım, hayvancılık, sanayi, ekonomi, işsizlik, kültür konularında Erzurum ve Erzurum gibi pek çok şehrimizin durumu ortadayken kalkınmadan bahsedemeyiz. Bu plan zaten kalkınma değil, önceden de belirttiğim gibi, çöküşün itirafı. Plan, tam bir ciddiyetsizlik örneği. Devletin işletiliş şekli ve tarzını bu plandaki ciddiyetsizlikle bile çok net anlayabiliyoruz. Bu getirilen rakamlar kalabalığına, uzun süslü cümleler bütününe "kalkınma planı" demek Türkiye Büyük Millet Meclisine ve aziz milletimize hakarettir. Bunları söylüyor olmaktan hiç de hoşnut olmadığımı ifade etmek isterim.
Plandaki, hukuk devleti, demokratikleşme ve iyi yönetişim ilkelerini yazma ihtiyacını duymanız bile bizlere en azından bir teselli oluyor. Ama iktidarın geçmiş performansına bakarsak, gerçekleşme hedefinden çok uzak.
Planda bahsedilen, inşaattan ziyade sanayi temelli yatırımla büyüme hedefi umut verici. Ancak son yıllarda büyük sanayi yatırımı var mı? Sanayi Üretim Endeksi on aydır eksi değerlerde. Açıkçası, sanayi bir gelenektir, aynı tarım gibi. Son yıllarda bu iki önemli sektörde bıkkınlık yaşanıyor. Her iki sektörde de zincirin halkası koptu mu birleştirmek neredeyse imkânsızdır; birinde koptu, birinde kopmak üzere.
Tarımı ele alırsak, köylerin boşalması yalnızca oradaki nüfusun azalması ve sosyal hayatın zayıflaması anlamına gelmiyor. Her bir köyü sabah namazından akşam namazına kadar çalışan bir üretim üssü ve fabrika olarak görebilirsiniz. Biz, on yedi senede politikasızlığın sebep olduğu göçler yüzünden binlerce fabrikayı kapattık aslında. Bugün, köye dönüş projeleriyle, büyükşehirde yaşamaya alışmış, tarlasından, ahırından kopmuş, köy hiyerarşisinden, yaşama alışkanlığından, bilgi birikiminden uzaklaşmış aileleri, bir nesil bile geçmiş olsa tekrar köyüne, toprağına geri döndürmeniz neredeyse imkânsız.
Sanayiye gelirsek, aşağı yukarı aynı teori sanayi için de geçerli. Sanayiciler, sanıldığı gibi bir eli yağda bir eli balda insanlar değildirler. Sanayi çileli bir iştir ve sanayi bir gelenektir, "Hadi sanayici olayım." diye sanayici olunmaz. Sanayicilik, tarım, hayvancılık gibi bir hayat tarzı, bilgi birikimidir. Sanayicinin en büyük motivasyonu yatırım yapmak ve üretmektir. Sanayici borçlu insandır, yatırım yaptıkça da borç içinde kalır. O üretimin keyfiyle yaşar ve motive olur fakat son on yedi senede, AK PARTİ iktidarı döneminde sanayici ve sanayiyle uğraşan aileler hayatlarından bezmiştir. Yeni nesil sanayici olacağını ümit ettiğimiz jenerasyon, çok daha kârlı gördüğü rant ekonomisini ve finansal enstrümanları tercih etmiştir, üretim yapma zevkinden ve bilgisinden uzak kalan bu insanları da bir daha bu çileli işe soyundurmak imkânsızdır. Sanayi sektörü de tarım, hayvancılık sektörü de On Birinci Kalkınma Planı'ndaki hayalî rakamlardan çok uzakta, kendi içerisinde büyük sorunlarla boğuşuyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Cinisli, sözlerinizi tamamlamak üzere bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyetin 100'üncü yılının bu hedeflerini bu şekilde konuşmak istemezdim. Keşke AK PARTİ, on yedi yıllık kesintisiz hükûmet etme imkânını daha iyi ve memleketimizin hayrına kullanabilseydi.
Sözlerimin sonunda şunu söylemeliyim ki içe kapanarak, dünyayla ilişkilerimizi zayıflatarak, ülke insanımızla aramızdaki iletişimi tam olarak kurmayarak yönetime devam edilmesi hâlinde ülkemizin geleceğinden maalesef endişe ediyorum; ekonomi, eğitim, sosyal güvenlik hususlarında yarın bugünümüzü aramamayı Allah'tan niyaz ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)