| Konu: | 26 Eylül Türk Dili Kurultayının toplanmasının 87'nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 2 |
| Tarih: | 02.10.2019 |
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Dil Kurumu "Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir." sözlerinin sahibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün isteğiyle, Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak ve onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek amacıyla kurulmuştur. Yıl dönümünü "Türk Dil Bayramı" olarak kutladığımız 1'inci Türk Dili Kurultayı, 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında yapılmıştır. Atatürk, dilin millî şuur üzerindeki tesirini "Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." sözleriyle işaret eder.
Peki, bu pencereden bugüne baktığımızda nasıl bir manzarayla karşılaşıyoruz? Evet, hızlı bir değişim içindeyiz. Sosyal medya ve internet insanlar arasında iletişimi hızlandırırken iletişimin niteliğini, nezaketini nereye taşıyor? Böylesine büyük bir değişim içinde dilin ve diller içinde Türkçenin durumu nedir? Meramını anlatabilecek kelime bilgisine sahip gençler yetiştirebiliyor muyuz? Bu hız ve tükeniş içinde mazinin kalesi olan kelimeleri, bizi geçmişe ve geleneğe bağlayan sözlerimizi yaşatabiliyor muyuz?
Kelimelerin de toplumlar gibi hafızaları vardır. Kelimeler olmadan hangi geçmişten söz edilebilir? Bakın, Tanrıöver nesilden nesle aktarılan kelimelerde gömülü derin manayı nasıl anlatıyor: "Dilimiz cedlerin bize miras bıraktığı en büyük servet, en büyük emanettir. Biz dilimizin kelimeleri içinde millî tarihimizin en eski seslerini duyuyoruz. Yavrularımızın hafızasına Türkçe kelimeler birer birer nakşoldukça onların ruhuna binlerce seneden beri cedlerin tecrübelerinden, felaketlerinden, zaferlerinden, hayat hakkındaki felsefelerinden süzülüp gelen bir hülasa damla damla akmış oluyor. Deniz kıyılarında sedef kabuklarının içinden gelen uğultuyu dinlemişsinizdir. Şair der ki: 'Bu sedef kabuklarında duyduğunuz gürültüler denizin geçmiş fırtınalarına ait hatıralardır.' Kelimeler bu sedef kabuklarına benzer; içlerindeki uğultular ataların, cedlerin uğultusu, onların nefesleridir."
Sayın milletvekilleri, bundan seksen yedi yıl önce Türk Dil Kurumu kurulduğunda kurumun çalışma şekline ilişkin iki düstur belirlenmişti; Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenerek çözüm yolları bulmak ve Türk dili üzerinde bilimsel araştırmalar yapmak. Dil üzerine yapılan bilimsel araştırmaların dışında şairler, ozanlarımız vardır ki onlar çağları delen sesleriyle aramızda yaşamaya devam ederler. Oysa şimdi, çok değil, altmış yıl önce yaşamış İstanbul şairi Yahya Kemal'i anlamak için elimize sözlük almak durumunda oluşumuz tüyler ürperticidir. Bu kopuş çok hazin ve düşündürücüdür. Bu noktaya nasıl geldiğimizi anlamak için Türkçenin son seksen yıllık serüvenini birlikte hatırlamalıyız. Türkiye'de dil inkılabı temel unsurları öz Türkçe olan millî bir dil oluşturmak gayesiyle başladı fakat sonradan bu gaye bütün unsurları öz Türkçe olan bir dil uydurmak şeklinde ne yazık ki yozlaştırıldı. Bu tutum, dilin politikaya alet edilerek toplumun bilgiden, hikmetten ve irfandan mahrum bırakılmasıdır. 1950 yılında devlet gücüyle dilde tasfiyecilik hareketine son verilse de 27 Mayıs darbesinden sonra tasfiyecilik hareketleri çok daha şiddetli ve acımasız bir hâl aldı ve ne yazık ki dilin anlatım gücü zayıflatıldı. Ahmet Haşim, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Nazım Hikmet gibi nice şairlere birbirinden güzel şiirler söyletmeye muktedir bu dil çoraklaşmaya başladı.
Sayın milletvekilleri, maksadım Türk Dil Bayramı sonrasında karamsar bir tablo çizmek değil ama bu vesileyle Türkçemizin meselelerine dikkat çekmek ve çözüm yolları üzerinde düşünmeye çağırmaktır. Şimdi, gençleri, Türkçeye altın çağını yaşatmış şairlerle, yazarlarla yeniden tanıştırmalıyız. Anaokullarından başlayarak dil ve geleneği yaşatan hikâyeleri, deyişleri, fıkraları yeni nesillere aktarmaya ve dilin yeniden can kazanmasına çalışmalıyız. Gençleri günlük ve basit düşünceden ilmî düşünceye, felsefeye, edebiyata taşıyacak bir dil zenginliğine, kelime hazinesine kavuşturmalıyız. Özenli, nezih ve doğru Türkçeyi eski Meclis tutanaklarında, eski radyo programlarında, sahaflarda saklı bırakmayıp ona tekrar hayat kazandırmalıyız.
Sayın milletvekilleri, bir milleti millet yapan şey dildir. Bu nedenle her millet gibi her dil kutsaldır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (Devamla) - Türkçemizin ve Anadolu'da yaşayan bütün kadim kardeş dillerin korunması hepimizin asli görevi olmalıdır.
Sözlerime son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)