| Konu: | Asya Verimlilik Teşkilatı Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 2 |
| Tarih: | 02.10.2019 |
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yeni yasama yılımızın ülkemize, milletimize ve Gazi Meclisimize hayırlı olmasını diliyorum. Ben bugün burada tüm insanlığı ilgilendiren iklim değişikliği sorununa dikkat çekmek istiyorum.
Küresel olarak yaşanan iklim değişikliğinin etkileri ülkemizde de son günlerde özellikle sel felaketleriyle kendini göstermektedir. Ülkelerin iklim değişikliği tehlikesiyle ilgili görüşlerini sunduğu Paris müzakerelerinde gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere ana mesajı şuydu: "Geçmişte yaptığımız gibi aynı hataları yapmayalım. Havayı, suyu ve toprağı kirleterek acımasız bir şekilde davrandık, yaptıklarımızı yapmayalım ve gelecek nesilleri göz önünde bulundurarak bu sorumluluğun farkında olalım."
İklim değişikliğinin insanlar ve diğer canlılar için geri dönülemez sonuçlara yol açmaması ortalama yüzey sıcaklığındaki artışın 1,5 santigrat derecenin altında kalmasına bağlı. Küresel ortalama sıcaklıklar sanayi öncesi döneme göre 1 santigrat derece eşiğini aşmış durumda. 1,5 santigrat derece sınırı sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik bir öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5 santigrat dereceyle sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlenmesi anlamına gelmektedir. Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre yüzde 45 azaltmak ve 2050 yılında da net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor.
Türkiye, gün geçtikçe iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini giderek daha fazla hissediyor. Fırtına, sel, dolu, şiddetli kar yağışı, kuraklık ve orman yangınları gibi meteorolojik ve hidrolojik felaketlerin sayısı ve ciddiyeti ülkemizde önemli ölçüde artmış durumda. Son on yılda Türkiye'de bildirilen hidrometeorolojik felaketlerin sayısı 2 katına çıkmış ve yaklaşık 600'e ulaşmıştır. Bu felaketler, büyük miktarda can ve mal kaybına neden olmaktadır. Dolayısıyla ilk etapta Türkiye'nin önceliği enerji tüketimini azaltmak, enerji verimliliğini artırmak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımları geliştirmek ve 2020 yılına yönelik sayısallaştırılmış sera gazı emisyon azaltım hedefini belirlemek olmalıdır ki bu durum Türkiye'nin iklim değişikliği krizinde uluslararası müzakerelerde ve yeni anlaşma metninin hazırlanmasında aktif konuma geçişini de hızlandıracaktır.
Peki, iklim değişikliğini nasıl durduracağız? İnsanlar için bu soruna çözüm bulmak, onu çözmek için merkez konuma getirmekten ibarettir. Eğer iklim değişikliği sorununa bir çözüm bulunamıyorsa bu bizim iklim değişikliği sorununu diğer tüm sorunların üzerinde bir yere koymuyor olmamızdan kaynaklanmaktadır. İklim değişikliğine karşı savaşmaya karar verdiğimizde ilk engelin kendimiz olduğunun farkında olmalıyız. Çok geç olmadan bu farkındalığı bir yaşam biçimi hâline getirmek yapılacak en iyi seçim olabilir.
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin her saniye daha fazla geri dönülemez hâle geldiği yadsınamaz bir gerçektir. Dün bile çok geçti, şimdi hareket etmediğimiz sürece enerji, ulaştırma, kentleşme, tarım, sanayi, ticaret, turizm gibi kilit sektörlerde büyük ekonomik kayıplarla karşı karşıya kalacağımız kâbus senaryosu bizleri bekliyor.
Bu arada toplumsal ve millî hassasiyetler konusunda gençliğe önderlik yapan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfımız çevre konusunda yurt genelinde yapmış olduğu "Çevrecilik milliyetçiliktir." sloganıyla iklim değişikliğinin önemine dikkat çekerek farkındalık yaratmıştır. Bu kampanyaya öncülük eden Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanımız Sayın Doktor Sinan Ateş'in şahsında emeği geçen tüm gençlerimize de ayrıca teşekkür ediyorum.
Yaşanacak güzel günlerde hep birlikte olmak dileğiyle sözlerime son veriyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)