GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Asya Verimlilik Teşkilatı Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:2
Tarih:02.10.2019

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Asya Verimlilik Teşkilatıyla ilgili, üyelikle ilgili konuşmak yerine biz sabahtan beri ya da bir zamandan beri başka şeyler konuşuyoruz, onlar üzerine ben de konuşmayı tercih ediyorum çünkü gerçekten de verimlilik Türkiye ekonomisinin en ciddi sorunu olmakla birlikte bizim Asya Verimlilik Teşkilatına üye olmamızla neyi çözmüş olacağız doğrusu çok emin değilim.

Şimdi arkadaşlar, buradaki konuşmaları da dinlerken şöyle bir duyguya kapılıyorum. Geçenlerde Sayın Bakan Berat Albayrak'ın ikinci Yeni Ekonomik Program açıklamasını dinlerken şöyle bir duygu kapladı içimi: Biz acaba Sayın Bakanla aynı ülkede mi yaşıyoruz? Yani Sayın Bakan acaba sokağa çıkmıyor mu, pazara gitmiyor mu, istatistiklere bakmıyor mu? Anlattığı Türkiye yaşadığımız Türkiye değil. Aslında bu sadece Sayın Bakan Berat Albayrak'a özgü de değil esasında. Yani bugün bir süreden beri yapılan tartışmalarda özellikle Grup Başkan Vekili Sayın Muş ve arada birtakım cümlelerle tartışmalara katılmaya çalışan arkadaşlarınızın esasında şöyle bir duyguda oldukları kanaatine ulaştım: Ya, bir dünyanız var, bir anlayış çerçeveniz var, bunun içinden konuşuyorsunuz ve bunun dışında neler oluyor, kimler ne söylüyor, çok ilgilendirmiyor sizi. Yani zaten medyanın yüzde 95'ini kontrol eden bir hükûmetin üyelerisiniz aynı zamanda, dolayısıyla da, hani, eve gittiğinizde de, Sabah gazetesini okuyup ATV'yi seyrettiğinizde sanki Türkiye'yle ilgili haberler almış gibi hissediyorsunuz ama gerçek bu değil arkadaşlar, yani gerçek bu değil. Fakat, buna rağmen, mesela Fuat Oktay geçen gün Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili olarak bir raporu açıkladı ve şaşırarak okudum, müthiş bir başarı olduğunu söylüyor. Arkadaşlar, aynı ülkede yaşıyorsak bunu nasıl söyleyebilirsiniz? Hakikaten anlamakta zorlanıyorum. Çok basit bir cümleyle söyleyeyim size, olan şey şudur: Topluma ait olması gereken, toplumun iradesini yansıtması gereken devlet kurumu -ki, bu şu anlama geliyor: Herkese eşit mesafede davranması gereken devlet kurumu- ortadan kalkmış vaziyette, Hükûmet bir kara delik gibi devleti yutmuş ve esasında devlet yerine bir parti Hükûmeti ortaya çıkmış durumda. Yani bunu görmemenizi de ben hakikaten anlamakta zorlanıyorum. Çünkü, bakın arkadaşlar, bir Cumhurbaşkanı nasıl böyle bir cümle kurabilir ya Selahattin Demirtaş'tan söz ederken? "Onu bırakamayız." Siz kimsiniz? Siz kimsiniz? Cumhurbaşkanısınız. Bir Cumhurbaşkanı böyle konuşabilir mi? Ama konuşabiliyor ve sizler de buna izin veriyorsunuz ve bence çok önemli bir hata yapıyorsunuz diye düşünüyorum. Tabii, bu benim yorumum, benim gözlemim. Sizler de mutlaka yapıyorsunuzdur ama özetle söyleyecek olursam, gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın Cumhurbaşkanıyla birlikte Türkiye'nin gerçeklerinden kopmuş vaziyette; Türkiye'yi nereye gittiği belli olmayan bir yola doğru itiyor. Yani, hakikaten "Allah sonumuzu hayretsin." derler ya, öyle bir vaziyetteyiz diye düşünüyorum.

Şimdi, bunun bir işaretini de şuradan görüyoruz: Şimdi, arkadaşlar, aslında bir türlü bu Mecliste konuşmaya veya ne bileyim, bir araştırma önergesiyle bir komisyon kurup da bu konuyu sağlıklı, aklı başında konuşmaya ihtiyacımız olduğu hâlde Kürt meselesini konuşurken şu sıralardan "PKK'ya terör örgütü de." laflarıyla parmak sallayan arkadaşların esasında PKK'nın ve Kürt sorununun ne olduğuyla ilgili olarak hiçbir fikri olan insanlar olduğu kanaatinde değilim.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) - Anlat, dinleyelim o zaman.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Çünkü eğer PKK ve Kürt sorunuyla ilgili bilgisi olan insanlar olsaydı o arkadaşlar -herkes alınmasın- böyle düşünmezlerdi. Bu iş ciddi bir mesele ve dolayısıyla da konuşulması gereken bir mesele. Biz bunu böyle konuşamayız, bu dille konuşamayız. Hele hele Halkların Demokratik Partisi, Türkiye'nin 3'üncü partisi... Devlet PKK'yla sorununu çözemediği için bizim üzerimizden giderek bir demokrasi faciası yaratıyor aslında ve Sayın Muş da demin bunu çok açık olarak ifade etmiş oldu; yani, bize "terörün acentesi" dedi galiba, öyle bir laf etti. Ben, doğrusunu isterseniz, Sayın Muş'un gerek dilini gerek kullandığı terimleri ve gerekse mantığını kınıyorum; böyle bir Grup Başkan Vekiliniz olduğundan dolayı da gerçekten sizler adına üzülüyorum da çünkü...

REFİK ÖZEN (Bursa) - Üzülmene gerek yok.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Müsaade edin, müsaade edin...

REFİK ÖZEN (Bursa) - Bizim adımıza üzülmene gerek yok.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Her neyse, siz kendiniz nasıl istiyorsanız öyle düşünün; ben üzülüyorum, kendi duygumu söylüyorum size.

Şimdi, arkadaşlar, bu meselenin önemiyle ilgili olarak bir benzetme yapalım: Mesela Sayın Cumhurbaşkanı geçenlerde Keşmir'le ilgili bir laf etti, bence çok önemli ve güzel bir laf etti. Biliyorsunuz, Keşmir meselesi Pakistan ve Hindistan arasında yıllardan beri süren, otuz yıldır neredeyse 100 bine yakın insanın öldüğü bir mesele. O meseleyle ilgili aynen şöyle dedi: "Keşmirlilerin Pakistanlılar veya Hindistanlılarla birlikte güvenli bir geleceğe bakabilmeleri için buradaki sorunun çatışma değil adalet ve hakkaniyet temelinde diyalogla çözümü şarttır." Evet, şarttır, doğru.

KEMAL ÇELİK (Antalya) - Bununla ne ilgisi var?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Var, çok ilgisi var. Eğer vaktim olsaydı anlatırdım sana ama neyse... Dinlemeyi bil lütfen tamam mı? Ben sana laf atmadım.

Şimdi, dolayısıyla da ben Sayın Cumhurbaşkanının bu konudaki yaklaşımlarının tamamen ideolojik olduğunu düşünüyorum ve Kürt meselesi konusunda gerçekten de çözümü bir dönem denemiş bir insan olarak attığı bu adımların gerçekten de çok üzücü olduğunu düşünüyorum; bunu bir kere size bildirmek istedim.

Şimdi, son olarak -üç dakikam var- şunları da söylemek istiyorum: Arkadaşlar, biz, bundan sonra bu kürsüye her çıktığımızda kayyumlar meselesini gündeme getireceğiz; bunu bilesiniz çünkü kayyumlar meselesi bir demokrasi meselesidir. Eğer siz de demokratsanız en azından bu konudaki fikirlerinizi biz de duymak isteriz.

Şimdi, bakın, Sayın Cumhurbaşkanından bir cümle okuyacağım yine, diyor ki bu Maduro'yla ilgili... Biliyorsunuz, Trump ile Maduro arasında bir gerginlik oldu ve Sayın Cumhurbaşkanı yine çok güzel bir cümle kurdu, bakın cümleyi okuyorum, diyor ki: "Sandıktan çıkana saygı duyacaksınız. Sandıktan çıkana saygı duymuyorsanız bunun adı demokrasi değildir, totaliter bir anlayıştır." Arkadaş, bu cümleyle ne yapacağız biz? Bu cümle aynen bizde olmadı mı? Yani Maduro'yla terörü vesaireyi birleştirerek yorumlamam gerekmiyor ama seçilmiş bir kişinin görevden alınmasının doğru olmadığını söyleyen Sayın Cumhurbaşkanı, kendi iradesiyle mi başka iradelerle mi bilemiyorum ama üç büyükşehirdeki belediye başkanlarımızı görevden aldılar ve kayyum atadılar. Bu, hem daha önceki konuşmalarında adalet dediği şeye uymuyor, ahlak dediğimiz şeye de uymuyor. Dolayısıyla da arkadaşlar, diyebilirim ki bu ve buna benzer meseleler bu düzeyde konuşulacak meseleler değildir, bu dille konuşulacak meseleler değildir. O sebeple de eğer gerçekten bu ülkeyi seviyorsanız -ki sevdiğinizi varsayıyoruz tabii ki- o zaman gerçekten de bu konuda daha ciddi bir adım atalım. Yani ne demek istiyorum daha ciddi bir adımdan? Bu meseleyi sakin kafayla ve karşılıklı saygı temelinde bir dille konuşabilir olmamız lazım. Böyle laf atarak olmaz. Eğer siz laf atarsanız biz de size laf atarız. Buradan sağlıklı bir şey çıkmaz. Oysa yaşadığımız sorunlar gerçekten de çok ciddi sorunlar ve bu ciddi sorunların da çözülmesine ilişkin olmak üzere sağduyu ve ortak aklı üretmemiz lazım. Ama görebildiğim kadarıyla Halkların Demokratik Partisine burada yapılan saldırıları gerçekten de sizlerin -yani nasıl söyleyeyim bilemiyorum ama- vicdanınıza bırakıyorum çünkü Halkların Demokratik Partisinin bugüne kadar söylediği söz demokrasi ve barıştan başka bir söz değildir ve bu sadece Kürtlerin de talebi değildir arkadaşlar, benim gibi Karadenizli Türklerin de talebidir. Dolayısıyla da yani konuşamadım bu Asya Verimlilik Teşkilatıyla ilgili olarak ama bir başka vesileyle belki onu da konuşuruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)