| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 08.10.2019 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesine Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Güney sınırlarımız boyunca ülkemize yönelik tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesi için 2 Ekim 2014 tarihinde çıkarılan tezkere, şimdi bir yıl daha uzatılmaktadır. Bu tezkerelerle Türkiye Cumhuriyeti ve Silahlı Kuvvetlerimiz Türk milletinin irade ve kararlılığını sahada ve masada en iyi ve etkin bir şekilde göstermiştir. Ağustos 2016'da Fırat Kalkanı Ocak 2018'de Zeytin Dalı, Mayıs 2019'da Pençe harekâtları başarıyla gerçekleştirilmiştir.
Bilhassa, son üç yıldaki gelişmeler göstermiştir ki bu tezkerenin onayı, sadece idari bir Meclis kararı değil, bölgesel ve küresel gelişmeleri derinden etkileyecek önemli, haklı ve yerinde bir adımdır. Tezkerenin gerekçesinde güney sınırlarımız boyunca ülkemize yönelik tehdit ve tehlikelere atıf yapılmakta, komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne ziyadesiyle özen gösterilmektedir. Bunu yaparken de başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası hukukun karar ve kurallarına atıf yapılmakta, tezkerenin meşruiyeti ve hukukiliği açıkça ortaya konulmaktadır. Tezkerenin iki amacı vardır.
Bir: Ülkemize güney sınırlarımızdan yönelen tehdit ve tehlikeleri kaynağında yok etmek.
İki: Terör örgütlerini yok ederek güney komşularımızın toprak bütünlüğünü ve sınır güvenliğini korumak. Türk Silahlı Kuvvetleri, sınır ötesindeki başarılı operasyonlarla gerek ülkemizin gerekse de komşu ülkelerin güvenliğine ve toprak bütünlüğüne ve dünya barışına katkı sağlamaktadır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı'yla Afrin'den Cerablus'a kadar olan bölgede varız, İdlib'de varız. Pençe harekâtlarıyla Metina, Avaşin, Zap ve Hakurk'ta, Pençe Harekâtı'yla yine Sinat ve Haftanin alanlarında terör yuvalarını yerle bir ettik.
Şu iki gerçeğin altını bir kez daha çizelim ki gündemimizdeki tezkerenin ne derece isabetli olduğunu bir kez daha görelim.
Birincisi, Ağustos 2016'da Fırat Kalkanı, 2018'de ise Zeytin Dalı harekâtları gerçekleştirilmemiş olsaydı, güney sınırlarımız boyunca uzanan bir terör koridoru ortaya çıkacaktı. Türkiye'nin ortaya koyduğu kararlı askerî ve siyasi iradeyle terör koridoru girişimine karşı bir güvenlik koridoru önemli ölçüde inşa edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizin güney sınırının terörden tamamen temizlenmesi çağrısını yıllardır dile getiriyoruz. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, 6 Ağustos 2012 tarihinde Afrin'den Kandil'e uzanan güvenlik kuşağı tanımını şu şekilde ifade etmişti: "Ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla batı ucu Afrin'i ve doğu ucu da Kandil'i içine alacak biçimde tesis edilecek hilal şeklindeki güvenlik kuşağı, bir an önce sağlanmalı ve icra edilmelidir."
Küresel çevrelerden icazet ve izinle vakit kaybetmeksizin millet ve devlet bekasına yönelen melun ve alçak kumpası tesirsiz hâle getirmek için millî bir seferberlik içinde tavır ve inisiyatif alınmalıdır. İşte, bu inisiyatif, Afrin'den başlayarak önce doğu yönünde El Bab, ardından kuzeydoğu yönünde Menbic ve buradan da kuzey yönünde Cerablus arasında kalan bölgenin merkez olduğu 1.400 kilometrelik güney sınırımızın terör ve tehdit odaklarından temizlenmesiyle başarıya ulaşacaktır. Dolayısıyla sınır ötesi operasyon izni veren bu tezkereyi Türkiye'nin terörle haklı ve meşru mücadelesinin bir parçası olarak görüyoruz.
Diğer taraftan Türkiye, bölgeyi sadece terörden temizlemiyor, insani yardımlarla yaşam alanlarına canlılık getiriyor, katkı veriyor. İşte bu sınır ötesi operasyonlarla Türkiye, ne derece insani ve barışçı bir tutum aldığını defalarca dünyaya göstermiş ve örnek olmuştur.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin güney sınırları boyunca önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Suriye'de Mart 2011'de başlayan ve yıllar geçtikçe büyük güçlerin dâhil olduğu bir vekâlet savaşına dönüşen iç savaşta Türkiye, güvenli bölge tezini sürekli gündemde tutmuştur. Ayn el Arap, Tel Abyad ve Rasulayn başta olmak üzere, meskûn mahalleri de kapsayacak şekilde 30-35 kilometre derinliğinde bir bölgenin terörden temizlenmesi, sadece Türkiye için değil, bölge istikrarı için de bir güvencedir. Güvenli bölgede hiçbir YPG, PKK ve DEAŞ unsuru kalmamalı ve bölgedeki güvenlik inisiyatifi tamamen Türkiye'de olmalıdır. Türkiye açısından Suriye'de terör tehdidi altındaki her bölge temizlenene kadar mücadele sona ermeyecektir. Çünkü bu mücadelemiz haklıdır, hukukidir, meşrudur.
Öte yandan, güvenli bölgenin inşası ve Fırat'ın doğusunun terörden temizlenmesiyle ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar için uygun bir iskân ortamı da sağlanacaktır. Bölgede güvenliğin sağlanmasının ardından sığınmacıların temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere imar, inşa ve bayındırlık faaliyetleri süratle tamamlanmalıdır. Böylece, ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyeli sığınmacı kardeşlerimiz için güvenli bir adres tesis edilmiş olacak ve Suriyeliler vatanlarına kavuşacaklardır.
Değerli milletvekilleri, son üç gündür Türkiye-ABD-Suriye üçgeninde çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasındaki son telefon görüşmesinden sonra ABD'den, Türkiye'nin harekâtının kısa sürede başlayacağı ve ABD askerlerinin Türkiye'yle birlikte olmayıp bölgeden çekileceği açıklaması gelmiştir.
Bu açıklamanın iki önemli noktası vardır. Birincisi, güvenli bölge ve Fırat'ın doğusuna harekât kapsamında ABD, yine Türkiye'yi oyalayıcı bir tutum içinde olmuştur ancak bu sefer ABD'nin Türkiye'nin kararlılığını anladığını umuyoruz. Bununla birlikte, toplamda 50 bine yakın, son bir ayda 315 tırla terör örgütüne hazır beton blokları, arazi araçları, jeneratörler, yakıt tankeri, kapalı kasalarda silah ve mühimmat sevk eden ABD'nin politikasındaki bu keskin dönüş görüntüsüne temkinli yaklaşma mecburiyeti vardır.
Ayrıca, ABD'nin son açıklamasında üstü kapalı bir tehdit de göze çarpmaktadır. Deniliyor ki: Bundan böyle geride kalan iki yıl boyunca yakalanmış DEAŞ savaşçılarından da Türkiye sorumlu olacak. ABD'nin bu tehdidine pabuç bırakacak bir ülke değiliz. Suriye'de bugüne kadar DEAŞ'la mücadele eden en tutarlı ülke, Türkiye'dir. ABD eğer bu süreçte Türkiye'yi durdurmak için DEAŞ'ı yeniden sahaya sürmeye hazırlanıyorsa bu girişim, PKK ile DEAŞ'ın aynı el tarafından kontrol edildiğinin ifşası ve ispatıdır. ABD, Türkiye'ye karşı PKK'yı korumak için DEAŞ kartını ileri sürecekse hiç merak buyurmasın, Fırat Kalkanı'nda DEAŞ'ın başını ezdik, karşılaşırsak yine ezeriz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Unutulmasın ki DEAŞ'tan en çok zarar gören ülke, Türkiye'dir ve Fırat Kalkanı'nda 3.500 DEAŞ'lıyı etkisiz hâle getirerek DEAŞ'a en büyük darbeyi vuran, Türkiye'dir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ABD Başkanı, dün tüm mesaisini Türkiye'ye ayırmış, aklına estikçe sosyal medyadan Türkiye mesajları yayınlamıştır. Mesajlarsa sabahtan akşama destekten tehdide dönüşmüştür. Bu denli kaygan bir zeminde oynayan tweet şövalyesi bir kişinin mesajlarının ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Trump'ın ve ABD'nin bazı kurumlarının sabah akşam Türkiye aleyhine iç politikamıza yönelik servis ettiği Twitter mesajları, Türk milletine sökmeyecektir. Ancak, bu hadsiz mesajlarda dikkatinizi çekmek istediğim birkaç husus bulunmaktadır. Trump, istedikleri yapılmazsa Türkiye ekonomisini ikinci defa yok edecekmiş. Mademki ikinci defa olacak, birincisini hiç düşündünüz mü? 2018 Ağustosundaki birinci tehdidinde, Türkiye başarıyla bunu göğüslemesini ve bertaraf etmesini bilmiştir. Hadi ABD'yi, Avrupa'yı geçtik; ülkemizdeki bazı kişiler Ağustos 2018'deki ilk saldırıda nerede tutum aldıklarını sorguluyorlar mı acaba?
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir kez daha vurguluyoruz: Kimin ne mesajı, ne hesabı olursa olsun, Allah'ın adaletinden, Türk milletinin kararlı iradesinden ve kahraman ordumuzun varlığından gayrısına itimadımız yoktur. Bu topraklarda zalim vardır, zulüm vardır ve bu zalimin çarkını durduran güç olarak Türkiye vardır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Başta ABD olmak üzere, Batılıların Türkiye'nin terörle mücadelesine bakışları ikiyüzlü ve kusurludur. Kendi bakış açılarının aksine, bizim için terör örgütleri iyi ya da kötü olarak ayrılamaz. Alfabedeki hangi harfleri kullanırlarsa kullansınlar, terör örgütleri yok edilmelidir. Türkiye bunu taahhüt etmiştir ve önceki operasyonlarında da gerçekleştirmiştir. İnşallah, Fırat'ın doğusunda da dost düşman herkese bu kararlılığımızı bir kez daha göstereceğiz. Suriye'nin geleceğinde terör örgütlerinin yeri olmayacaktır. Güvenlik ve demokrasi ekseninde tutum alması gereken tüm ülkelerin Türkiye'nin operasyonlarını desteklemesini bekliyoruz.
Sayın milletvekilleri, Suriye'de barışa kapı açmak adına, bu gerekçeyle katil Esad rejimi temsilcilerini, bölücü terör örgütü PKK/YPG muhiplerini davet edenler de bilmelidir ki görüşlerini benimsediğiniz bu gruplar Suriye'deki iç savaşın, katliamların sorumlularıdır. Suriye'deki terörü "El Kaide ve türevi terör örgütleri" ibaresiyle tasvir edip Suriye'nin dörtte 1'ini işgal eden PKK/YPG terörünü görmezden gelmek, Türkiye'yi terör örgütlerine yardım yapmakla suçlayıp da başta ABD olmak üzere, yabancı ülkelerin on binlerce tır yüklü silah, mühimmat yardımından hiç söz edilmemesi oldukça manidardır, PKK/YPG terör örgütünü meşrulaştırma girişimidir, sakat ve sakıncalı bir bakış açısıdır.
Yine, birtakım mahfillerin Türkiye'nin Suriye politikasını ve güvenlik arayışlarını "nüfus mühendisliği" olarak nitelendirip de PKK/YPG'nin, ABD'nin bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi için neler yaptıklarını, insanların katledildiğini, kitleler hâlinde yerlerinden göçe itildiğini görmezden geldiklerini ve bunların insanlık dışı faaliyetlerini ağızlarına dahi almadıklarını üzülerek görüyoruz.
Bir kez daha altını çizerek hatırlatıyorum ki YPG, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum değil, bir terör örgütü, bir katil sürüsüdür. Türkiye'ye silah doğrultmuş, Türk milletinin bekasına saldırmış ve kastetmek için kuyruğa girmiş hangi örgüt varsa bizim için düşmandır, yok edilmesi sonuna kadar meşrudur, mübahtır, müstahaktır.
Görüşülmekte olan tezkerenin gerekçesinde işaret edilen bir diğer bölge olarak Irak gelişmelerini de yakinen takip etmemiz gerekiyor. Son günlerde Bağdat merkezli olarak başlayan eylemler Irak'ta yeni bir iç savaş provası niteliğindedir. 6 Ekim itibarıyla Irak'taki olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı 100'ü geçerken yaralı sayısı da 3 bini bulmuştur. Irak'ın iç güvenliğinin tesisinin yanı sıra ülkedeki Türkmen varlığının korunması ile Türkmenlerin ülkenin geleceğinde söz sahibi olmaları sağlanmalıdır. Ayrıca ülke güvenliğimiz açısından Mahmur ve Sincar'daki gelişmeler de dikkatle izlenmeli ve buralarda terör örgütü PKK'nın güçlenmesine fırsat verilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, bir kez daha belirtmek isterim ki bu tezkereyle Türkiye, terör tehdidine karşı güvenlik kuşağı tesisinde önemli bir aşamayı gerçekleştirmiş olacaktır, bölgedeki kaosu fırsat bilerek bölge dışı güçlerin kışkırtmasıyla gerçekleştirilen bölünme projelerini engelleyecektir, terör tehditlerini bertaraf ederek komşu ülkelerin toprak bütünlüğünün muhafazasına katkı sunacaktır ve Suriyeli sığınmacıları vatanlarına kavuşturacaktır. Türkiye, teröre ve emperyalizmin kumpaslarına teslim olmadan, kendi geleceğini kendi irade ve irfanıyla çizecektir. Unutulmamalıdır ki Ankara'nın, İstanbul'un, Edirne'nin, Trabzon'un, Manisa'nın, Hakkâri'nin, Şırnak'ın, Mardin'in, Siirt'in, Şanlıurfa'nın, Diyarbakır'ın, Kilis'in, Hatay'ın güvenliği, güney sınırlarımızda terörle mücadeledeki başarılarımıza bağlıdır. Millî güvenliğimizi savunmak, komşu coğrafyaların huzur, barış ve istikrarını muhafaza etmek için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu mücadelede devletimizle, milletimizle ve Hükûmetimizle biriz, beraberiz. Bu aşamada millî iradenin tecelligâhı Meclisimize çağrımız, millî birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek bu tezkereye ve Türk Silahlı Kuvvetlerine topyekûn destek olmaktır.
Konuşmama son verirken, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere yüzyıllardır ülkemizi vatan kılan bütün şehitlerimizi ve kahramanlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum. Vatanımızı koruyan ve kollayan, terörle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ve güvenlik görevlisi bütün kahramanlarımızı şükranla selamlıyor, başarılar diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)