GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 2/10/2018 tarihli ve 1198 sayılı Kararı'yla uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 31/10/2019 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/879) münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:3
Tarih:08.10.2019

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YILDIZ (Denizli) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben vakit çok geç olduğu için süremi tam kullanmayacağım.

Değerli milletvekilleri, bu konuyu geçen sene de bugünlerde konuşmuş idik. Geçen sene konuştuğumuz Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde güvenlik sınamaları, ekonomik sorunlar, yönetişim sorunları, terör tehdidi devam ediyor. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti'nin daha önce açıklamış olduğu desteğini önümüzdeki yıl da sürdürmek üzere Cumhurbaşkanlığımız bu uzatım talebinde bulundu.

Gördüğüm kadarıyla Genel Kurulda bu konuda büyük bir çoğunluk var, detaylarına girmeyeceğim ama eleştiriler nedeniyle şunu ifade etmem gerekir: Şimdi, Türkiye'nin AK PARTİ döneminde uyguladığı Afrika açılım politikası ve daha sonraki ortaklık politikası tam bir başarı öyküsüdür. Şimdi, bunu diplomaside görev yapan herkes bilir, dosttan da duymuştur, övgüyle duymuştur, rakipten, düşmandan da kıskançlıkla duymuştur. Dolayısıyla bazı eksikliklerin, bazı hataların bu başarıyı gölgeleyemeyecek kadar küçük olduğunu herkes bilir.

Vadettiğimiz katkılar hakkında bugüne kadar talep gelmemiştir, doğrudur ama talep geldiğinde vaadimizi yerine getirmek üzere bu tezkereyi kabul ederek hazır bulundurmak devletimizin mesuliyetinin bir gereğidir. Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti, Afrika'daki birçok ülkede kalkınma yardımlarıyla, güvenlik unsurlarıyla, güvenlik eğitimleriyle vardır. Talep geldiği takdirde Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde de MINUSMA ve MINUSCA vasıtasıyla bu katkı yapılacaktır.

Değerli milletvekilleri, ben meslekten gelen bir diplomatım. Yüce Meclisin dış politikayı yakinen takibini, içerikli bir şekilde tartışmasını, gerektiğinde yönlendirmede bulunmasını tabii görüyorum ve aslında önemsiyorum da.

Bugün daha çok Irak ve Suriye üzerinde konuşuldu. Ben de bu 2 ülkede görev yapmış ve bu dosyalarda çalışmış birisi olarak bazı gözlemlerimi ve hissiyatımı özetleyeceğim.

Bugünkü tezkere tabii ki güvenli bölge konusunda kaydedilen gelişmeyle aynı zamana denk geldi dolayısıyla tartışmalarımız biraz daha içerikli oldu haklı olarak. Ben içinde bulunduğumuz durumu şöyle görüyorum: Türkiye, Suriye sorununun çözümü konusunda -buna siyasi çözüm dâhil, mülteciler, yerinden edilmiş kişiler dâhil- güvenli bölge teklifini 2012 yılından beri yapıyor. Bunu kamuoyunda yaptığı gibi, ikili görüşmelerde de en üst düzeyde dile getiriyor ancak uluslararası toplumdan bugüne kadar elini taşın altına koyan olmadı. İstemediklerinden değil, külfetine katlanmak istemedikleri için. Hep şunu söylüyorlar: "Bu güzel bir fikir ama bunu kim koruyacak? Srebrenitsa'yı koruyamadık, bunu nasıl koruyacağız?" Bu aslında tabii ki -anlatmaya gerek yok- onların bir ayıbı.

Bugünkü şartlarda, Türkiye Cumhuriyeti, kendi güvenliğinin gereği olarak güvenli bölgeyi artık kendi imkânlarıyla ve Fırat'ın doğusunda bulunan Amerika Birleşik Devletleri'ne rağmen uygulamaya koyma kararlılığını gösterdi ve bunu da kabul ettirdi. Bu, şunu gösteriyor: Fırat Kalkanı Harekâtı -ki ben o harekât bölgesini bizzat gördüm- Zeytin Dalı Harekâtı, Afrin, İdlib gerginliği azaltma bölgesi ve bu güvenli bölge adımı dikkate alındığında, herkes artık şunu kabul ediyor: Türkiye, diplomasi kâr etmezse güç kullanma tehdidini, bu da kâr etmezse fiilî güç kullanma adımlarını başarıyla planlıyor ve uyguluyor. Bir diplomat olarak, bir vatandaş olarak, bir milletvekili olarak ben bundan gurur duyuyorum. Milletimiz de diplomatıyla, askeriyle, Cumhurbaşkanıyla gurur duyabilir, duymalıdır.

Tabii ki uygulamada kem gözlerin kuracağı tuzaklardan kaçınılması için dikkatli davranılması, yöre halkıyla komşuluk ve kardeşlik hukukuna riayet edilmesi, insancıl hukuka uyulması gerekecektir. Ben Cerablus'u, Çobanbey'i, sınır bölgemizi ve El Bab'ı görmüş, askerimizin, diğer kurumlarımızın yöre halkıyla, bütün kesimleriyle kurduğu ilişkileri müşahede etmiş bir kişi olarak bu konuda müsterihim. Ayrıca, bu güvenli bölge adımının, Suriye'de bulunan, başta rejimi ve diğer aktörleri, bugüne kadar kabul edilmiş olan çözüm parametrelerini ve adımlarını kabul etme konusunda daha uzlaşmacı bir tavra sevk edeceğine de inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, başkalarının bulunduğu, bizim yer almadığımız durumda komşularımıza neler olduğunu Irak'ta ve Suriye'de gördük. Dolayısıyla bu konuda ürkek davranmamıza gerek yok. Ben bunu Musul'da da bizzat görevim nedeniyle yaşadım.

Bir konuya daha dikkat çekmek isterim: Bazı konuşmalar Türkiye'nin komşularının toprak bütünlüğüne saygısı konusunda içeride de şüphe olabileceği izlenimi uyandırıyor. Şimdi, aslında Türkiye bunu, toprak bütünlüğüne saygısını, özellikle komşuları bakımından defalarca ve on yıllarca ispat etti. Böyle bir niyeti olsaydı, Irak'ta elverişli zamanlar ve şartlar oldu, Suriye'de oldu ama hiçbirinde buna tevessül etmedi. Dolayısıyla, bizim, bu şüpheyi uyandırmak yerine, özellikle parlamenter diplomaside ülkemizin bundan sonraki pozisyonunu ve adımlarını destekler, savunur bir tavır içinde olmamızı önemli görüyorum.

Vakit geç oldu. Ben bu düşüncelerle hem teşekkürlerimi sunuyorum hem yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)