| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 4 |
| Tarih: | 09.10.2019 |
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen aziz milletimiz; öncelikle bugün Cumhurbaşkanımız ve Başkomutanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan Barış Pınarı Harekâtı'nda ordumuza muzafferiyet diliyorum ve askerlerimizin ayağına taş değmeden sağ salim bir şekilde bu süreci tamamlamasını Yüce Allah'tan temenni ediyorum.
Hak ve özgürlüklerin daha etkin korunması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi, yargıya güvenin artırılması ve insan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi günümüzde ana ilke ve değerler olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanarak 30 Mayıs 2019 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından milletin evi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde sunulan Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde vizyon olarak güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi ortaya konmaktadır. Önümüzdeki beş yıllık süre boyunca bu belgede belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda faaliyetler yürütülecek, bu belge bir yol haritası olarak hem mevzuat düzenlemesi hem de uygulamalara yön verecektir. İfade hürriyeti ve kişinin düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunların çeşitli yollarla serbestçe ifade edilebilmesi, savunulabilmesi ve başkalarına aktarılabilmesi temel insan haklarındandır. Bu bağlamda ifade hürriyeti birçok temel hak ve hürriyetin özü, unsuru ya da parçası olmanın yanında kişisel ve toplumsal gelişimin kaynağıdır. Çoğulcu demokratik düzenin vazgeçilmez gereklerinden olması nedeniyle ifade hürriyeti birçok uluslararası belgeye konu olmuş ve Anayasa'mızca da güvence altına alınmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, muhalefet Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanmasını ve Cumhurbaşkanımız tarafından da sunulmasını genel olarak eleştirmekte ve Anayasa'nın 88'inci maddesi ve İç Tüzük'ün 77'nci maddesinde geçen milletvekillerinin kanun teklifi vermesine engel teşkil ettiğini söylemektedir. Bizce bu doğru değil. Bu kanun teklifinin altında benim, saygıdeğer grup başkan vekillerimizin ve 62 milletvekili arkadaşımızın imzası var. Elbette ki bir kanun teklifinin hazırlık safahatı sırasında bu kanuna en çok ihtiyaç duyan idare organlarının, Adalet Bakanlığının, Yargıtayın, Danıştayın, istinaf mahkemelerinin, baroların, üniversitelerin, bütün alanların bilgilerinin toplanması, hazırlanması, bir belge olarak oluşturulup daha sonra bunun milletvekilleri tarafından çok ciddi bir etütten sonra kanun teklifi hâline getirilmesi son derece normaldir. Biz de bu kanuna milletvekili arkadaşlarımızla birlikte haziran ayı itibarıyla başladık. O günden bugüne kadar onlarca toplantıdan sonra bu aşamaya getirildi ve sunuldu. Bundan sonra da buna benzer şekilde kanunlar her zaman sunulacaktır.
Bu kanun teklifinde arkadaşlarımız sık sık "Efendim, burada bir reform yok, burada yeni bir şeyler yok, neden buna 'yargı reformu' diyorsunuz?" diyorlar. Evet, burada ciddi manada yeni yeni reformlar var. Bu bir süreç, düşünülen yargı paketleri belki dört, belki beş, belki altı olacak. Bu ilk paket, ilk pakette belirlediğimiz öncelik sıraları var. Bu öncelik sırasına göre ifade hürriyetini daha çok geliştirelim, bunu teminat altına alalım ve mümkün olduğu kadar da bunu koruyalım arzu ediyoruz.
Kanun teklifimizi hazırladıktan sonra, Meclise vermeden önce, Sayın Grup Başkan Vekilimizle beraber muhalefet partilerimiz CHP, MHP ve İYİ PARTİ'yle toplantılara katıldım. Teklifimizi, önerilerimizi verdik, "Eğer düşünceniz, eleştireceğiniz, katkı sunacağınız hususlar varsa bunları da memnuniyetle kendi değerlendirmelerimizle birleştirerek teklife alabiliriz." dedik ve bunların da bir kısmını teklifimize aldık. Bundan da son derece mutluluk duyarız. Çünkü "adalet" gibi bir kavramın en geniş manada konsensüsle Meclisin gündemine getirilmesi, yargılamaya dair temel ilkelerin geniş bir konsensüsle getirilmesi son derece önemlidir ve uzun vadeli olmasının da önemli amaçlarından birisini oluşturmaktadır.
Burada getirdiğimiz değişiklikle 20 Temmuz 2016 itibarıyla istinaf mahkemelerimiz yargılamaya başladı ve gerçekten önemli bir kısmı hızlı şekilde kararlar verdi, kararların çok önemli bir kısmı da kesinleşti. Belirli suçlar var "Düşünce açıklaması ifade hürriyeti kapsamında mıdır yoksa bunun aşılmasıyla hakaret midir, terör örgütünün propagandası mıdır, halkı kin ve düşmanlığa tahrik midir, Türklüğü aşağılamak mıdır, Cumhurbaşkanına hakaret midir?" diye. İşte ifade hürriyeti olarak düşündüğümüz temel 13 suça, istinafta kesinleşen bu suçlara temyiz yolunu açıyoruz. Bu, belki istinaf sistemimizi kısmen delen bir sistem ama korunan menfaat, korunan değer Türkiye'nin daha özgürleştirilmesi, daha çok ifade hürriyetinin teminat altına alınması açısından sistemimizi delmeyi göze alıyor ve bu hususları Yargıtayın denetimine açıyoruz. Yargıtayın geliştireceği içtihatlarla istinaf mahkemelerine ve yerel mahkemelere yön verilecek, bunun sonucu olarak da ifade hürriyeti daha geniş manada, evrensel manada teminat altına alınmış olacaktır.
Bugün itibarıyla, kanun çıktığından itibaren on beş günlük süreyle kesinleşmiş davalar açısından bir temyiz süresi doğuyor. Dava kesinleşme şerhi otomatik olarak temyizle birlikte kalkacağı için yerel mahkeme tutuklu sanıkların tutukluluk hâlinin devamına veyahut da tahliyesine dair bu konuda bir karar verecektir.
Yine, burada önemli bir husus daha getiriyoruz Terörle Mücadele Kanunu'nun 7'nci maddesinin ikinci fıkrasına ve "Haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri mahiyetinde olan açıklamalar ifade ve düşünce açıklaması suç oluşturmaz." diyoruz.
Efendim, bu, mevcut Türk Ceza Kanunu'nun 218'inci maddesinin son fıkrası ve 301'inci maddesinin üçüncü fıkrasında var, doğru. O suçlar kapsamında orada ifade ediyor, diğer bölümlerde ifade etmiyor. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki temel alan hususu buraya da dercederek daha güçlü bir şekilde Terörle Mücadele Kanunu kapsamında oluşan açıklamaları teminat altına alıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Yargıtayımızın, Anayasa Mahkememizin geliştirmiş olduğu içtihatları buraya da dercediyoruz.
Yine, 5651 sayılı İnternet Kanunu'nun malum 8, 8/A, ve 9'uncu maddeleri var, internete erişimin yasaklandığı hususlar. Mevcut kanunda, Anayasa Mahkemesinin bir norm denetimi sırasında BTK Başkanının doğrudan kapatma yetkisini sınırladık kademeli olmadığı için. Biz de burada bir kademeli sınırlamayı getiriyoruz. Eğer bir internet ortamındaki yayın URL bakımından doğrudan o sayfaya, o içeriğe erişilebiliyorsa o içerik kapatılacak. Yer sağlayıcılar ve erişim sağlayıcılar Türkiye'de ise o sayfaya erişimi kapatmak mümkün oluyor ancak yer sağlayıcılar yurt dışında olduğunda, her zaman o sayfaya, o içeriğe engel koymak mümkün olmadığı için bu sefer de öncelikle onu kapatmayı, mümkün değilse sayfayı o zaman kapatmayı esas alıyoruz ve bu manada da Anayasa'nın öngördüğü bir kademeliliği, bir orantılılığı korumuş oluyoruz.
İstinaf düzenlemelerinde ciddi ve temel, önemli değişikliklere de gidiyoruz. Az önce söylediğim gibi, 20 Temmuzdan itibaren, 2016'da yürürlüğe giren uygulamayla birlikte, tabii, her gün yeni yeni ihtiyaçlar doğuyor. Kanunun uygulanması sırasında ortaya çıkan düşünceleri, fikirleri İstinaf mahkemelerimizin önerdiği ve "Bunlar olduğu zaman yargılama daha hızlı, daha adil bir şekilde yapılabilir" düşüncelerini kanunumuza dercettik. Ne yaptık? İstinaf mahkemesinin düzelterek onama yetkisini genişletiyoruz. Başka bir araştırmaya ihtiyaç duymadan -şahsi cezasızlık hâli olabilir, cezanın indirilmesi hâli olabilir- ceza verilmesine yer olmadığına, gerek olmadığına karar verilmesi gerekirse bu durumda mahkemenin duruşma açmaksızın dosya üzerinden karar verme imkânını getiriyoruz.
Yine, bozma yetkisini genişletiyoruz. Soruşturma ve kovuşturma bir şarta bağlandı. Diyelim ki bir memur için izin alınmadan dava açıldı veyahut da Vergi Usul Kanunu'na göre Maliyenin görüşü alınmadan dava açılmışsa işte burada bozma yetkisini getiriyoruz ki usul kuralları eksik bir şekilde uygulanmamış olsun.
Yine, istinaf mahkemelerinde şöyle bir sorun var: Yerel mahkeme kararını verdi, istinaf mahkemesine gitti, duruşma açacağız. Duruşma açtık, sanık duruşmaya gelmiyor. O zaman ihzar mı yapmalıyız, yoksa duruşmaya devam mı etmeliyiz? Nasıl olsa ilk derece mahkemesinde yüz yüzelik ilkesi gereğince sanık dinlendi, tebligat yapıldı hem sanığa hem avukatına, gelmiyorsa ve sanığın da aleyhine bir ceza verilmeyecekse, daha az bir ceza verilecekse o zaman yargılamayı uzatmayalım ve davayı sonuçlandıralım arzu ediyoruz.
Yine, bir diğer husus: Ceza Usul Kanunu'muzun 308'inci maddesinde başsavcılık itirazı olarak düzenlenen bir müessese vardır. Eğer Yargıtayda bir ceza davasında karar sonuçlanmış ise ve Yargıtay başsavcılığı "Burada bir hata var." diyorsa ilgili dairesi inceler, dairenin kararından sonra Ceza Genel Kurulu buna karar verir. Daire düzeltirse orada sonuçlanır, düzeltmezse Ceza Genel Kurulu karar verir. Biz bunu istinaf mahkemelerimize de getirdik. İstinaf mahkemesi başsavcılığının itirazı üzerine aynı daire karar veriyor. O zaman bir etkin norm denetimi, vaka denetimi yapılamıyor. Bunun için dedik ki: İstinaf mahkemelerinde bir üst kurul oluşturalım. 1 istinaf başkanı, 4 daire başkanından müteşekkil bir heyet bu itirazları incelesin ve buna göre de daha etkili bir norm denetimi, bir dosya denetimi, hukuk denetimi yapılsın arzu ettik.
Yine idari yargıda olmayan "SEGBİS" dediğimiz görüntülü olarak bir mahkemenin bir başka mahkemedeki ilgiliyi dinlemesi sistemini ceza usulünden, hukuk usulünden İdari Yargılama Usul Kanunu'na da değiştiriyoruz ve oraya da getiriyoruz.
Mağdur hakları çerçevesinde bu kanunda önemli değişiklikler yapıyoruz. Aile mahkemelerimizde sosyal çalışmacılar, psikologlar var. Her aile mahkemesine bağlı olarak çalışıyorlar. Bir mahkemede 3 sosyal çalışmacı var, diğer mahkemede olmayabiliyor. O zaman bu mahkemedeki birinci aile mahkemesinin uzmanı ikinci aile mahkemesine bilirkişi olarak gidiyor ve ciddi manada sorunlar çıkıyor. Bunların hepsini bir adliyede havuz sistemine alıyoruz, tevziyle hangi mahkemenin ihtiyacı varsa oradaki uzmanlar o aile mahkemesinde veya cumhuriyet savcılığının soruşturmada ihtiyacı olduğu şekilde orada görevlendirilebilecekler.
Yine, çok önemli bir müessese, çocuk izleme merkezleri ve adli görüşme odaları oluşturuyoruz. Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda ve cinsel saldırı suçlarındaki ifadeler çocuk izleme merkezinde alınacak artık. Bunun sonucu olarak cumhuriyet savcısı o odanın arkasında bulunacak, ilgili uzman mağdur ile beraber yüz yüze konuşacak, savcının sorduğu sorular alınacak, kamera kaydı alınacak ve bu gizli bir belge olacak. Bu belgeyi sanık ve avukatı ancak mahkemede dava sırasında yazı işlerinin göstereceği şekilde görebilecek, inceleyecek; bu belge yazıya dökülecek, yazıya döküldükten sonra gizlilik belgesi olacak, sanığa, mağdura, taraflara belge verilecek; bu video kayıt verilmeyecek. Mahkeme isterse tekrar mahkemede değil naip hâkimle çocuk izleme merkezinde bu çocuğun tekrar sorgusunu yapabilecek. Eğer bu belge, bu video kayıt, dosyadaki gizlilik belgesi olan belgeyi, birisi kişisel veriyi yayınlarsa suçunu artırıyoruz, 1 kat daha fazla ödesin çünkü çocuklarımızın mağdur olmasını arzu etmiyoruz, yaşadığı travmayı bir kere daha yaşamamasını arzu ediyoruz.
Bu yargı reformunun önemli reformlarından biri de savcılara vereceğimiz yeni yetkiler. Ön ödemeyi genişletiyoruz, 3 taksit hâline getiriyoruz. Uzlaşmayla ilgili 2 yeni suçu esas alıyoruz. Arkadaşlar, uzlaşmada ciddi manada başarı elde ediliyor. 250 bin dosyanın yaklaşık 100 bin dosyası uzlaştırmayla sonuçlanıyor. Şimdi, bu alternatif sistemleri daha da artıralım arzu ediyoruz ve böylece de yargı, mümkün olduğu kadar mahkemenin önüne varmadan hızlı bir şekilde sonuçlansın ve etkin bir mücadele yapsın.
Hukuk sistemimize yeni iki kavramı daha getiriyoruz; bir, seri muhakeme usulü; iki, basit muhakeme usulü. Seri muhakeme usulünde 13 suçta, her şeyiyle sabit, ispatı çok kolay olan suçlarda cumhuriyet savcısına ciddi bir yetki veriyoruz, diyoruz ki: "Sanıkla oturup konuşabilip... Eğer siz bu yöntemi kabul ediyorsanız, belirtilen, kanunda öngörülen suçun yarısını kabul ederseniz, bu erteleme imkânı vesaire de olabilir..." Mahkemeden talepnameyle istekte bulunacak ve o gün karar verilecek. Karara itiraz hakkı yine var ancak aynı gün sonuçlanabilecek. Bugün, beş yıl yargılamanın sonunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ortadan kalkan sistem aynı gün sonuçlanıp aynı gün karar verilebileceği için çok daha etkin bir mücadeleyi yapmış olacağız.
Kamu davasının ertelenmesini bugün bir yıllık suçlar için uygulayabiliyoruz, şimdi bunu iki yıla çıkarıyoruz. 250 bin dosyadan 1.500 civarında dosyaya karar verilmiş, bunun daha etkin uygulanması için cumhuriyet savcısının yetkilerini artırıyoruz. Eğer şüpheli, mağdurun zararlarını öderse, daha önce bir suç işlememişse, kanunda belirtilen şartları taşıyorsa kamu davasını beş yıl süreyle savcılarımız erteleyebilecek ve bu süreç içinde de ilgili kişi takip altında tutulacak. Bu yargı reformunun çok önemli, belki de gerçek reformlarından birisi, soruşturma sırasında tutukluluğa sınır getiriyoruz.
Arkadaşlar, bu, cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmayan bir şeydi. Şimdi bir yıl ile terörle ilgili suçlarda 2+5 yıl 7 yıl olan soruşturma ve kovuşturmadaki toplam tutukluluk süresini asliye cezalık suçlarda altı ay, ağır cezalık suçlarda bir yıl, Terörle Mücadele Kanunu'ndan suçlarda bir buçuk yıl artı altı ay olmak üzere iki yıl ile sınırlıyoruz. Eğer iki yıl içinde çok sanıklı bir davada bile olsa savcı iddianamesini tanzim etmiyorsa, davayı açamıyorsa artık şüpheli tutuklu kalmayacak. Bunun bence çok tarihî bir yenilik olduğunu, çok tarihî bir reform olduğunu belirtmek isterim. 12-15 yaşındaki çocuklarımız için bu süreleri 1/2, 15-18 yaşındaki çocuklarımız için de bu suçu 3/4 oranında indiriyoruz.
Tabii, süre de sınırlandıkça.. Çok önemli konular var, bunların bir kısmını az önce belirttik: Kamu davasının ertelemesi. Bu konuda iki husus daha getiriyoruz. Bir: Avukatlar açısından pasaportlar. On beş yıllık kıdemli avukatlara yeşil pasaport verilmesi. Arkadaşlarımız "Bu bir reform değil." diyorlar. Ben 1987 yılında hukuk fakültesine başladım, o gün konuşuluyordu avukatlara yeşil pasaport verilmesi. Otuz iki yıl oldu, bugün getiriyoruz. Arkadaşlar, bu gerçekten avukatlar açısından önemli bir imtiyazdır. Birçok meslektaş da diğer serbest meslek sahipleri de, doktorlar, noterler, hepsi "Bize verin." diyorlar. Avukat meslektaşlarımız yurt dışına ciddi manada davaları, bilimsel programları için gidiyorlar, onlara önemli bir katkı sağlıyoruz. Tabii, burada birkaç istisna husus var, bunlar da Genel Kurulumuzun takdirinde olan konudur. "Devlet olarak normal, seyahat hürriyetini isteyen her vatandaşa gri pasaportunu veriyoruz Anayasa'nın 23'üncü maddesindeki seyahat hürriyeti çerçevesinde. Ancak yeşil pasaport, devletin belirli kamu görevlilerine verdiği ilave bir atıfeti. O zaman yeşil pasaport verdiğim kişilere daha fazla sınırlamayı dikkate alabilirim." diyor. Bu da son derece anlaşılabilir bir husustur. Avukat meslektaşlarımıza şimdiden kanun yasalaştığında hayırlı olsun diyoruz.
Yine hukuk meslekleri için çok tarihî bir sınav getiriyoruz. Artık hukukun temel meslekleri olan avukatlık, hâkim ve savcılık, noterlik, bu dört meslek açısından hukuk fakültesini bitiren herkes genel bir sınava girecek. Bu sınavdan en az 100 sorudan 70 puan alanlar avukatlık ve noterlik için staja başlayacak, hâkimlik ve savcılık için ise esas o sınava müracaat edebilecek. İdari yargı hâkim ve savcıları için ise siyasal bilgiler fakültesi, iktisadi idari bilimler fakültesi, iktisat ve maliye bölümünden mezun olanlar idari yargı ön sınavına girecekler. Bu kişilerde mevcut kanunda, geçmiş kanunda da yüzde 20 esas alındığı için yine yüzde 20'yi belirtiyoruz, Genel Kurulun takdirinde. Burada "örgün eğitim" kelimesi de ilave edilerek hukuk fakültelerinden mezun gençlerimizin hukuk eğitiminde, hukuk mesleğinin icrasında çok daha iyi bir noktaya, çok daha kalifiyeli bir noktaya getirilmesi hepimizin arzusu.
Hukuk her zaman toplumların direğidir. Hukukun temel ilkelerini ne kadar sağlam hâle getirirsek hukuku ne kadar etkin bir şekilde uygularsak bu toplum çok daha mutlu ve huzurlu bir yaşamı elde eder. Bizim de bütün amacımız, bütün gayretimiz gerçekten bunadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkaya, devam edin.
ALİ ÖZKAYA (Devamla) - Bu kanun ve inşallah bundan sonra getirilecek diğer paketler var. Hepsini bir bütün hâlinde arka arkaya tamamlamalıyız ve bunları sağladıktan sonra hâkim ve savcılarımızın en geniş manada bağımsız ve teminatı tam bir şekilde doğru karar vermeleriyle kanun yolları denetimi sonrası toplumda huzuru ve refahı sağlamalıyız.
Benim en büyük arzum şudur: Bir mahkemenin önüne gelen ihtilafın o mahkeme tarafından tam bir şekilde çözülmesi. Mahkeme tarafından öyle bir çözüm olmalı ki taraflar bir kez daha yargının önüne gelmeyi arzu etmesinler. Biz onu sağladığımız gün, yargılama felsefemizin değişikliğiyle, hukuk usulü ve ceza usulünde yapacağımız değişikliklerle bu sistemi kırdığımızda, yargılamayı kökünden çözdüğümüzde ihtilaflar çok daha az gelecek; yargı dışı uyuşmazlık, alternatif uyuşmazlık yöntemleriyle daha etkin, daha verimli yöntemleri getirdiğimizde toplum arasındaki ihtilafların, uyuşmazlığın sulh yoluyla giderilmesi toplumdaki mutluluğu ve huzuru artıracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Özkaya.
ALİ ÖZKAYA (Devamla) - Bir avukat olarak hem hukuk fakültesindeki mezunlara getirilen temel hukuk sınavı hem de avukat meslektaşlarımıza getirilen pasaport verilmesi; tutukluluk süresindeki sınırlama, yeni yargılama yöntem ve usullerinin getirilmesinin gerçek birer devrim, gerçek birer hukuk reformu olduğuna inanıyor, yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. Kanunumuzun hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)