GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:4
Tarih:09.10.2019

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bugün esasında... Ben özellikle bütün Komisyon toplantılarına katılmış, bu yargı paketinin -reform değil çünkü yani "reform" denilebilecek bir paket değil- geliştirilmesi için de elden geldiğince çaba sarf etmiş bir milletvekili olarak bugün özellikle başlayan saldırıyla beraber aslında meselenin özünün konuşulması gerektiği için biraz bu kuzeybatı Suriye'ye başlatılan operasyon ve sonrasında ortaya çıkarabileceği sonuçlar üzerinden konuşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün bir saldırı startı verildi. Bunun adına, tıpkı reform olmadığı hâlde ambalajlanarak, makyaj yapılarak bir reformmuş gibi topluma lanse edilen bu paket gibi "Barış Pınarı" denildi ama bu Barış Pınarı gözyaşından, öfkeden, toplumsal ayrıştırmadan başka hiçbir şey getirmeyecek.

Şimdi, bizim bu topraklarda adaletten söz edebilmemiz için öncelikle içte ve dışta toplumsal barışı sağlayabilmemiz gerekiyor. İçte ve dışta toplumsal barışı sağlayamadığımız müddetçe, hâlâ bu ülkenin en temel meselesi üzerinde konuşurken saldırıya uğradığımız müddetçe 40 paket daha, 80 paket daha, 80 bin paket daha buradan geçirelim, maalesef biz adaleti bu ülkede tesis edemeyeceğiz çünkü dediğim gibi bu ülkede demokrasi de toplumsal barış da yok ve bugün başlatılan bu saldırı harekâtı da bunu daha da derinleştirecek, toplumsal barışı hem dışta hem de sınır ötesinde derinleştirecek bir saldırıdır arkadaşlar. Bu saldırı sadece Kobani'de Kürtlerin kazanımlarına bir saldırı değil Türkiye'de de, içeride de demokrasi inancına, demokrasi güçlerine karşı da aslında bir saldırıdır. Bu saldırı sadece oradaki sınır ötesi bir saldırı olarak değerlendirilemez çünkü yükselen, özellikle bir süredir Türkiye'de bir araya gelme umudunu yaşayan demokrasi güçlerine birebir saldırıdır. Bunun esaslı nedenlerinden biri de aslında Türkiye'nin bir güvenlik problemi yaşamasından kaynaklı değildir, bu süreç içerisinde yani o bölgelerin IŞİD'ten temizlenmesinden bugüne kadar aslında sınır ötesinden bu tarafa tek bir çakıl taşı gelmemiştir. Ama meselenin güvenlik olmadığını, iktidarın yavaş yavaş çöküşe gittiğini, iktidarın artık kendini savaş siyaseti olmadan, milliyetçi hezeyanı yükseltmeden burada, ülkede içte bir kargaşayı körükleme yoluna girmeden ayakta kalamayacağının farkında olduğu için aslında bu saldırı başlatıldı.

İktidar çünkü ekonomik olarak çöküyor, her geçen gün bu ülke daha da geri bir duruma düşüyor. Bakın, eğer bu adalet paketi bugün burada konuşuluyorsa iktidarın adalet ve demokrasi açısından da nasıl bir çöküşü yaşadığını gösteriyor. İktidar dış politikada, dış siyasette artık kendini ifade edemez durumda. Bir ülkenin başkanının attığı bir "tweet" ülkenin iç siyasetini, ülkenin ekonomik durumunu, ülkenin dış siyasetini belirleyecek durumdadır. Ve bu sıralardan muhalefete saldırdıkları kadar, muhalefete cevap verdikleri kadar o ülkenin başkanına da bir cevap verilmemektedir.

Yine bu iktidarın bu saldırıyı başlatmasının bir nedeni de -aslında dün de arkadaşımız burada ifade etti bu tezkere üzerinde konuşurken- orada bir Selefi kemeri oluşturma çabasıdır. Bakın, hatırlarsınız, bu proje aslında iktidarın aklına gelmiş ya da iktidar tarafından ortaya atılmış bir proje değil, Hafız Esad döneminde ortaya atılan, Arap kemeri denilen ama bugün iktidar tarafından güvenlik bölgesi adı altında oluşturulmaya çalışılan Selefi bölgesidir. Peki bu bölgeye kimler yerleştirilecekmiş? Türkiye'deki mülteciler. Değerli arkadaşlar, Türkiye'deki mülteci meselesinin çözümü orada bir güvenli bölge oluşturma adına oradaki halkı kendi bölgesinden çıkartıp IŞİD artıkları, El Nusra artıkları, ÖSO ve bugün kendine millî ordu diyen çetelerle oraya yerleşmek değil, orada barış ortamını tesis etmektir. Daha anayasa görüşmeleri orada görüşülürken bu anayasa görüşmelerine bütün halkları katma çabasına oradaki Kürtleri, Ezidileri, Arapları, Türkmenleri, Ermenileri katıp orada barış ortamını tesis etmektir. Bu saldırının barışa ya da Suriye'nin halklarının geleceğine hiçbir katkısı yoktur. O açıdan, biz önceden de defalarca bu kürsüden uyardık iktidarı. Bakın, bu siyasetiniz, bu ülkenin kısa vadede sadece değil, uzun vadedeki geleceğine, ortak yaşam iradesine dinamit koymaktır. Bunu niye söylüyoruz değerli arkadaşlar? Bakın, bir anlık bu hezeyanla oraya girilmiş olabilir ama Afrin'de biz örneklerini çokça gördük, oraya giren IŞİD çeteleri orada büyük insanlık suçları işlediler. Oradaki IŞİD çeteleri eliyle -ÖSO'ydu adı ama esası IŞİD'di- orada demografik yapı değiştirildi. Oradaki -dün de arkadaşımız söyledi- zeytinler Türkiye adına çıkartılıp dış piyasaya pazarlandı. Bakın, bunlar uluslararası alanda ve uluslararası hukukta savaş suçudur. Bugün Türkiye ordusu adına orada yapılmıyor olabilir ama Türkiye bütün sorumluluğu üzerine almıştır ve maalesef bunun faturası bütün Türkiye halklarına, burada el kaldıran bütün milletvekillerine, ama maalesef ki, bunun karşısında direnen, barışı, ortak yaşamı savunan diğerlerine de çıkartılacaktır. Bakın, bu yol, yol değildir. Bu siyaset, siyaset değildir. Bu paketler yerine, esasında dış siyasette ve içe etkili olabilecek bu kadar önemli bir siyasette kapılı kapılar ardında karar vereceğinize, gerçekten gelip bu Mecliste, ama bir taraftan da "Orada, Suriye'de o halklar ne istiyor?" diye sorsaydınız aslında daha barışçıl, daha demokratik bir yöntem ortaya koyabilirdik. Ama bir dönemlik, sadece bir sürelik çıkarınız, bir sürelik iktidarınızı devam ettirme çabalarınız on yıllara, belki yüz yıllara varacak çatışmaların, belki on yıllara, yüz yıllara varacak iç problemlerin de aslında başlangıcıdır. Siz farkında değilsiniz ama bakın, Kobani'nin bu tarafında Ceylanpınar vardır ve Kobani'nin bu tarafında Suruç vardır ve Kobani'yle Suruç'takiler esasında akrabadırlar. Yani oraya yapılan saldırıyı bu taraftakiler en derinden hissetmektedirler ve bu dediğim gibi, bir arada yaşama umuduna direkt bir saldırıdır. Bu yoldan vazgeçin arkadaşlar; bu yol, yol değil. Bu ülkeyi, kendi iktidarınızı devam ettirmek adına bu kadar insanı ölüme sürükleme kabul edilecek bir tavır, kabul edilecek bir davranış değildir. Biz aklıselim olarak uyarıyoruz sizi, bunlar tehdit değildir.

Biz burada her konuştuğumuzda iktidar sıralarından ve muhalefetin bir kısmından tehdit olarak algılanıyor. Ama bu Mecliste en sağduyulu olarak düşünen, gerçekten Türkiye halklarını en fazla düşünen, Türkiye barışı için cezaevini, ölümü göze alan bir partinin mensubuyum ben. Bakın, bunlardan biri, Ahmet Türk bugün yine bir konuşma yapmış ve şunu söylüyor: "Bugün barış olsun, ben ölmeye razıyım." Daha önce de söylemişti, bugün tekrar söylüyor. Bugün burada HDP sıralarında oturanlar olarak bizler barış çabasından, Türkiye'nin demokratikleşme çabasından asla ama asla geri adım atmayacağız. Bu kürsülerden bizi susturabilirsiniz ama biz, bu topraklarda hâlâ barışa inanan, hâlâ demokrasiye inananlar var oldukça umudumuzu kaybetmeyeceğiz. İşte o umut olarak buradan konuşuyoruz, o umudu taşıyanlar ve o umudu yükseltenler olarak konuşuyoruz burada. Halkların bir arada yaşayabileceğine inanan ve halkların barış içerisinde, savaş siyaseti olmadan da eşit, özgür, ortak yurttaşlık temelinde içte ve dışta yaşayanlar olarak her yerde sesimizi sizin bu savaş siyasetinize, sizin bu inkâr siyasetinize, sizin bugün yürüttüğünüz bu asimilasyon siyasetine karşı yükseltmeye devam edeceğiz ve inanıyoruz ki iktidarınızla beraber bu siyasetiniz de kaybetmeye mahkûmdur. Mutlaka ama mutlaka sizler, savaş çığırtkanlığı yapanlar, bugün sesleriniz çok yüksek çıkıyor olabilir ama barışın sesi, hakikatin sesi kazanan olacaktır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)